Demokrasi ve Sivil Toplumun Güçlendirilmesine İdeal Tip Bir Öneri: Müzakereci Demokrasi

Bu yazı, Jürgen Habermas'ın Sosyal Bilimler literatürüne kattığı "Müzakereci Demokrasi" ideal tip önerisini Sivil toplum ve Demokrasinin güçlendirilmesindeki işlevi açısından ele almıştır.

Demokrasi ve Sivil Toplumun Güçlendirilmesine İdeal Tip Bir Öneri: Müzakereci Demokrasi
0

Demokrasi ve sivil toplum kavramları teorik olarak düşünüldüğünde birbirini etkileyen ve birbirlerinden beslenen yönleriyle öne çıkarlar. Demokrasiye geçiş ya da güçlendirilmiş bir demokraside aktif ve etkin bir sivil toplum yapısı aranırken (Özdemir ve diğerleri, 2006) sivil toplumun işlevsellik kazanması ve önde olması için demokratik ilkelerin etkisi/yerleşikliğinden bahsedilir. Bu ikili ilişkide “mutlak bir paralellik” olmasa da birbirlerine önemli düzeyde katkı sundukları bir gerçeklikten söz edilebilir (Aslan, 2010). Fakat teorik açıdan tamamlayıcı unsur nitelemesi yapılan sivil toplum ve demokrasi pratikte/uygulamada hem tek başına hem bir arada düşünüldüğünde her zaman iç açıcı bir görüntü oluşturamayabilir. Özellikle içsel etkiyle kurulmamış bir sivil toplum anlayışı ve tanımsal özelliklerini pratiğe aktaramayan bir demokrasi otoriter ya da totaliter bir yapıya bürünebilir (Aslan, 2010). Günümüzde pratik açıdan bazı sorunları olduğu düşünülen demokrasi ve sivil toplum uygulamalarının yeniden düzenlenmesi, anlamlandırılması ve güçlendirilmesi için farklı formüller/modeller ve öneriler gündeme gelmiştir. Bunlardan biri de Jürgen Habermas’ın cumhuriyetçi ve liberal demokrasi yaklaşımlarının olumlu yönlerini birleştirerek oluşturduğu müzakereci demokrasi modelidir.

Akılcı, tutarlı, dikkatli bir şekilde tartışma ve istişare manasına gelen müzakereci demokrasi, aynı zamanda kişi-kişi ya da devlet-toplum arasında çatışma ve anlaşmazlıkları çözebilmek için kullanılan bir yöntem anlamında da kullanılır. Joseph Bessette, liberal demokrasinin eksiklerini kapatacak ve demokrasiyi güçlendirecek bir model olarak ilk defa müzakereci demokrasiden bahsetmiştir. Bu konuda çalışmalar yapan başka isimler olsa da kavram Habermas ile özdeşleşmiştir (Karadeniz, 2020). O, kendi sosyolojisinin genel perspektifini yansıtarak geniş kapsamlı bir ideal tip teori oluşturmuştur. Bu yüzden müzakereci demokrasiyi anlayabilmek için Habermas’ın genel sosyolojisine değinmek faydalı olacaktır.

Frankfurt Okulu’nun son temsilcilerinden Habermas, birçok yönden okulun düşüncelerinden beslense de sosyolojisi sentez bir yapıdadır. Marx, Weber ve Parsons’un da aralarında bulunduğu, sosyolojik perspektifleri farklılık gösteren birçok düşünürden etkilenmiştir. Sosyolojisi hem mikro hem de makro yapıdadır. Sistem ve yaşantı dünyası ayrımı yaparak, yapı-fail ekseninde insanların özgür eylemlerine ve kontrol edilebilmelerine vurgu yapar. Sistem, toplumsal yapının makro boyutuyla ekonomi, bürokrasi gibi ögeleri içine alan, iş-emek konularına odaklı, amaçsal-akılcı eylemin alanıdır. Yaşantı dünyası ise kültür, kişilik, aile, arkadaşlık, gönüllü birliktelikler gibi mikro boyutta, sosyal-sembolik etkileşimin olduğu iletişimsel eylemin alanıdır. Sistem ve yaşantı dünyası arasındaki ilişki Habermas’ın rasyonalite, meşruiyet ve kolonileşme kavramlarıyla açıkladığı sosyolojisinin temel argümanlarıdır. Sistemin yaşantı dünyasına etkisinin, rasyonalitenin aşırı uzmanlaşmayla birlikte oluşturduğu bürokrasiyi de içine alan teknokratik biçimi çeşitli krizleri ortaya çıkarır. Sistemin yaşantı dünyasına rasyonelleştirme gayreti ile müdahale etmesi sonucunda, kültürü de içine alan ve etkileşimler sonucunda ortaya çıkan toplumsal/işlevsel bütünleşmede sömürülme (kolonileşme) oluşur. Kolonileşmenin artmasıyla da toplumsal yapıda meşruiyet krizi meydana gelir. Kolonileşmenin artışını önlemek için yeni sosyal hareketleri de içinde barındıran önleyici mekanizmalar devreye girer. Yeni sosyal hareketler müzakerenin etkili olduğu, katılımcılığın öne çıktığı demokratikleşme ile ilintilidir (Cuff ve diğerleri, 2015).

Habermas’ın sistem ve yaşantı dünyası arasındaki gerilimi düzenlemede ve sistemin yaşantı dünyasını kolonileştirmesini engellemek için sunduğu önerilerde, yeni sosyal hareketler, müzakere, sivil toplum ve kamusal alan başlıkları öne çıkar. Genel hatlarıyla “Habermas’a göre, gereken şey sistemin etkisini sınırlandırmak ve yaşantı-dünyasının ihtiyaçlarını yeniden öne çıkarmaktır. Kompleks modern toplumlarda sistemin ortadan kaldırılması mümkün değildir, zira yaşantılarımız büyük ölçüde ona bağlıdır. Aksine amaç, sistemi yeniden uygun hale getirmek ve yaşantı-dünyasını temsil edecek karşı kurumları oluşturmak ve sistemin kolonileştirici girişimlerini kontrol altına almak ve engellemektir.” (Cuff ve diğerleri, 2015)

Habermas için demokratikleşmenin, müzakere etiğinin oluşmasının ve özgürleşebilmenin gerçekleşmesinde sivil toplum unsurlarının aktif hale gelmesi ve kamusal alanın canlanması önemli bir rol oynar. Ona göre, toplumu oluşturan bireylerin temsili demokrasiyle zora giren, kendi faydalarına olan istek, düşünce ve beklentilerini devlet karşısında rahatça sunmalarında sivil toplumun ehemmiyeti ön plandadır. Fakat sivil toplum tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda birey/sivil toplum ile devletin sağlıklı iletişime geçmesinde bir ara alana ihtiyaç vardır. Kamusal alan bu ihtiyacı karşılayan elemandır. Çünkü müzakereci demokratik ortamın oluşması ve işlerlik kazanması için bireyler ve onların temsilcileri durumundaki sivil toplum kuruluşlarının kendilerini rahatça ifade edebilme imkanına izin veren, kamusal alanda devletin hakimiyetinin azaltıldığı ve mümkün olduğunca uzlaşıya dayalı hale getirildiği bir yapıya gereksinim vardır. Habermas için kamusal alan genel olarak bilinenin aksine devlet gücü ve emirlerinden özgürleşmiş genel faydanın dikkate alındığı ve eleştirel düşüncelerin oluşturulduğu bir alandır. Burada öznelerin ilişkileriyle oluşan yapı tartışma ve müzakere etmedir (Bravo, 2009).

Habermas, demokrasinin cumhuriyetçi ve liberal işleyişini değerlendirirken bu yaklaşımların çıkar ve etik kavramlarıyla öne çıkan yönlerinin vatandaşı temsil etmede tek başına yetersiz kaldığını söyler. Cumhuriyetçi modelin kamu ve etik temelli anlayışı ile liberal modelin bireysel çıkar ve pazar rekabeti vurgusu geç kapitalizm ve küreselleşmenin etkisiyle kamusal alandan dışlanan farklılaşmış birey ve grupların hak ve hukukunu temsil edecek meşruiyeti sağlayamamaktadır. Bu çıkmazda çözüme ulaşma farklı taleplerin ve düşüncelerin tartışım yöntemini kullanarak kamusal alanda ve siyasal süreçlerde katılım göstermesi ile başlar (Akıncı ve Usta, 2012).

Habermas, demokrasinin mevcut iki yaklaşımının temel dinamiklerini sıraladıktan sonra, önereceği üçüncü modelin temel unsuru ve demokratik siyasal süreçlerin olmazsa olmazı olan, politikada tartışımın önemine dair şunları söyler: “Kuşkusuz, belirli bir ulusun, cemaatin ya da devletin üyeleri olarak, belirli bir yörede yaşayanlar olarak vb., tarafların, birbirleriyle nasıl anlaşacakları, hangi geleneği sürdürecekleri, birbirleriyle, azınlıklarla, rant gruplarıyla nasıl geçinecekleri, nasıl bir toplumda yaşamak istedikleri konularına açıklık getirebilmek için yürütülen tartışımlar, politikanın önemli bir parçasıdır.” (1999)

Onun açısından, demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmezi olan tartışımlar da olması gereken nitelikler tek yönlü değildir: “Kültürel ve toplumsal çoğulculukta önemli siyasi hedefleri yapılandıran etmenler, toplum kimliğinin, yani özneler arası paylaşılan yaşam biçiminin tamamı için esas olan çıkarlar ve değer yönelimleri değildir. Aynı toplum içerisinde sürekli çatışma halinde olan bu çıkarlar ve değer yönelimlerinde bir denge oluşturmak gerekmektedir.” (1999)

Habermas, cumhuriyetçi ve liberal yaklaşımların özelliklerine değinip, tartışımcı politikaya dair niteliklere yer verdikten sonra iki modelin temel kavramları olan çıkar ve etik açısından birleştirme yaparak çözüm önerisi olarak sunduğu “üçüncü demokrasi modeli” için şu tanımlamayı yapar:

Tartışımcı politika kavramının görgül ilişkilendirilmesi, yalnızca karşılıklı etik anlaşmayla değil, aynı zamanda çıkarların dengelenmesi ve mutabakatla, rasyonel araç seçimiyle, ahlaksal temellendirmeyle ve hukuki bağlamın sınanmasıyla ortak iradenin oluşturulduğu iletişim biçimlerindeki çeşitliliğe yer vermekle olanaklıdır… Söyleşiye ve araçlara dayalı siyasetler, ilgili iletişim biçimleri yeterince kurumsallaştırıldığı takdirde, tartışımlı düşünme ortamında birleşebilirler… Önereceğim üçüncü demokrasi modeli de, işte bu iletişim koşullarına dayalı bir modeldir. Siyasi sürecin, ancak bu koşullar altında mantıklı sonuçlar üretebileceği kanısındayım; çünkü bu şekilde, geniş yelpazede tartışımcı düşünme ortamı oluşturulmuş olacaktır.” (1999).

Kamusal alanın zemininde oluşan ve katılımcıların (öznelerin) aralarında sürdürdüğü müzakere (iletişim) belirli bazı kuralara uygun yürütülmelidir. Pratik politik meseleler ancak ahlaki nitelik taşırsa akılcı bir çözüme ulaştırılabilir. Günlük hayattaki iletişimin pratiğinde yer etmiş olan rasyonel potansiyel ahlaki bir bakışla anlaşılabilir. Böylece pratik bir temellendirme ile sonuca ulaşmaya yönelik bir amaç (praksis) oluşacaktır. Müzakerede savlar oluşurken toplumsal yararı gösteren gerekçelerde sunulmalıdır (Bravo, 2009).

Müzakere ortamında katılımcıların uyması gerekli kuralları Bravo, Yücel Dursun’un bir çalışmasından yararlanarak şöyle özetlemiştir:

A-) Anlamsal kurallar

Hiçbir konuşmacı kendisiyle çelişemez

Yüklem F’yi nesne A’ya uygulayan her konuşmacı, F’yi bütün ilgili hallerde A’ya benzeyen bütün diğer nesnelere uygulamaya hazır olmalıdır.

Farklı kullanıcılar, aynı ifadeyi farklı anlamlarda kullanamazlar.

B-) Etik kurallar

Her konuşmacı, gerçekten yalnızca inandığını iddia edebilir.

Tartışma altında olmayan bir normu veya önermeyi tartışan bir kişi, böyle yapma isteği için bir neden sağlamalıdır.

C-) Potansiyel katılımcıları tanımlayan kural

Konuşan ve eyleyen, rekabetteki her öznenin, bir söylemde yer almasına izin verilir.

D-) Katılımcılar arasında eşitlik sağlayan kurallar

Herkesin her ne olursa olsun, herhangi bir iddiayı sorun sallaştırmasına izin verilir.

Herkesin, herhangi bir iddiayı söyleme sokmasına izin verilir.

Herkesin, davranışlarını, arzularını, isteklerini ifade etmesine izin verilir.

Hiçbir konuşmacı, içsel ve dışsal zorlama ile c ve d’deki dayandığı haklarını sınamakta engellenemez. (2009).

Yukarıda kavramsal açılımı ve özellikleri açıklanan müzakereci demokrasi modelinin, uygulanabilirliği ve özelliklerinin gerçekliği yansıtıp yansıtmadığı üzerinden eleştirildiği noktaları vardır.

Müzakerenin değerinin teoride abartılı biçimde yer bulduğu düşüncesi bu eleştirilerden biridir. Sorun çözme ya da karar almanın temelinde yalnızca müzakere etmek yoktur. Kişilerin bireysel tercihleri veya kültürün belirleyici rolü gibi birçok etkeni barındıran farklı sebeplerde karar almada etkilidir (Karadeniz, 2020).

Müzakereci demokrasiye yapılan eleştirilerden biri de aklın ön plana alınmasıdır. Toplumsal gerçekliklerden uzak bir iddia niteliğinde olduğu söylemleri yaygındır. Çünkü, vatandaşların tartışırken tamamen akılcı yöntemleri kullanacağını, tartışma konularında bilgi eksikliklerinin olmayacağını ve karar verirken rasyonel davranacaklarını düşünmek fazla iyimser bir yaklaşımdır. Toplumsal yapıda tüm bireyler homojen değildir. Tüm katılımcıların aynı akıl tarafından kuşatılıp aynı sonucu isteyip kabul edecekleri gerçeklikten uzak bir iddiadır. Ayrıca müzakerelerde uzlaşı sonucu ortaya çıkan karar akılcı yöntemle alınmış olsa bile kanıtlanmış gerçekliklere aykırı olabilir (Atagül, 2017).

Müzakere esnasında bireylerin tutumları ve bireysel yetenekleri de eşitlik, adalet ve gerçeklik açısından soru işaretleri barındırmaktadır. Taraflı olma ve ahlaki/akılcı olmayan, çıkarına uygun hareket etme tutumları sergilenebilir. Her birey aynı ikna edebilme gücüne sahip değildir. Bazı bireyler çekingen yapıda olabilir. Bu durum katılımcıların düşünce ve isteğini ideal biçimde ortaya koymasına engel teşkil eden bir duruma dönüşebilir (Karadeniz, 2020).

Müzakere süreci sonunda mutabakata varmak hedeflenir. Fakat her müzakere uzlaşı ile sonuçlanmayabilir. Çatışmaların doğabileceği hatta zıt çıkarların farklılıklara dönüşüp kutuplaşmaya sebep olabileceği ihtimalide vardır. Akılcı, serinkanlı ve egoizmden uzak bir tartışmayı öne alarak hedef koymak heyecanlı, bireysellik barındıran ve sıradan, günlük konuşmaların itici bulunmasıyla sonuçlanabilir. Bu durumda bazı kişilerin dışlanmasına yönelik bir tutuma dönüşebilir. Bu ayrıca müzakerede seçkinci görünmez bir yapı olabileceğini düşündürür niteliktedir. Ayrıca demokrasilerde mutabakata varmanın, sadece tartışım etiği ve kamusal alan mücadelesi ile sınırlı dar bir alanı olduğuna inanmayı ortaya çıkarabilir (Karadeniz, 2020).

Müzakereci demokrasi denemelerinin Avrupa Birliği ülkelerinin de içinde bulunduğu birçok gelişmiş batılı ülkede uygulanmaya çalışıldığı söylenebilir (Karadeniz, 2020). Ayrıca müzakereci demokrasi modelinin bazı örgüt, oluşum ve yerel yönetimlerde tecrübe edildiğinden de bahsedilebilir. Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü’nün karar alma mekanizması sosyal diyaloğa dayalı ve tüm taraflara eşit söz hakkı tanıyan yapısı ile güzel bir örneklik teşkil etmektedir (Cesur, 2009). Yine yerel yönetimlerin kent konseyi çalışmaları kent sakinlerinin yönetime katılmalarını sağlayan önemli bir adımdır. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in Yerel Gündem 21 programının iyi yönetişim perspektifi kent konseylerine yol göstermektedir (Bağce ve Ateş, 2009).

Sivil toplum ve demokrasinin güçlendirilmesi için Habermas tarafından formüle edilen müzakereci demokrasi kavram ve özellikleri açısından özetlenecek olursa, liberal demokrasi ve küreselleşmenin toplumsal yapıyı değiştirip/ dönüştürmesi ve geç-kapitalizmin ekonomi-politik yaklaşımla yaşantı dünyasını olumsuz etkilemesi sonucunda ideal tipik bir öneri olarak ortaya çıkmıştır. Müzakereci demokrasi bireylerin sözcüsü durumundaki sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde, devlet-sivil toplum arasındaki ara alan olan kamusal zeminde, sistemin iktidar etkisini azaltıcı, bireylerin aktif katılım ve tartışım etiği ile kendilerini ifade ettikleri, yaşantı dünyasının sistemin sömürüsünden kurtulup özgürleşeceği bir idealdir. Bu modelde sivil toplum, akılcılık, tartışma etiği ve kamusal alan önemli aktörlerdir. Anlamsal, etik, katılımcıları tanımlayan ve katılımcılara eşit haklar sunan kurallardan oluşur. Temel amacı; yaşantı dünyasını sistemin kolonileştirme ve sömürüsünden kurtarmaktır. Uygulanabilirliği ve niteliklerine yönelik eleştiriler olsa da yine de gündemde kalarak, konuşulmaya devam etmektedir.

Kaynaklar:

  • Akıncı, A, Usta, S. (2012). Müzakereci Demokrasilerde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü. Paradoks Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi, 8(2), 83-98.
  • Aslan, S. (2010). Sivil Toplum ve Demokrasi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. (2/15), 357-374.
  • Atagül, E. (2017). Üçüncü Yol Olarak Habermas’ın Müzakereci Demokrasi Modeli. Çankırı Karatekin Üniversitesi Karatekin Edebiyat Fakültesi Dergisi, 5(1), 42-50.
  • Bağce, E. H., Ateş, H. (2009). Katılımcı Demokrasi Bağlamında Türkiye’de Siyasetin Toplumsallaşması ve Yerel Yönetimlerde Katılımcılık. S. Balcı, Y. İzmirli, Y. K. Yoğurtçu, F. Katman, E. E. Cesur (haz.). İstanbul Aydın Üniversitesi I. Uluslararası Müzakereci Demokrasi Sempozyumu Bildiri Kitabı 15-16 Nisan 2009, Florya Yerleşkesi, İstanbul içinde (ss. 346-356). İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi.
  • Bravo, H. (2009). Birey ile Toplum Arasındaki Müzakere Zemini: Kamusal Alan. S. Balcı, Y. İzmirli, Y. K. Yoğurtçu, F. Katman, E. E. Cesur (haz). İstanbul Aydın Üniversitesi I. Uluslararası Müzakereci Demokrasi Sempozyumu Bildiri Kitabı 15-16 Nisan 2009, Florya Yerleşkesi, İstanbul İçinde (ss. 100-105). İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi.
  • Cesur, E. E. (2009). Müzakereci Demokrasi Yaklaşımı Bağlamında Uluslararası Çalışma Örgütü. S. Balcı, Y. İzmirli, Y. K. Yoğurtçu, F. Katman, E. E. Cesur (haz.). İstanbul Aydın Üniversitesi I. Uluslararası Müzakereci Demokrasi Sempozyumu Bildiri Kitabı 15-16 Nisan 2009, Florya Yerleşkesi, İstanbul içinde (ss. 203-213). İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi.
  • Cuff, E. C., Francis, D. W., Sharrock, W. W. (2015). Sosyolojide Perspektifler. Ü. Tatlıcan (çev.). İstanbul: Say Yayınları.
  • Habermas, J. (1999). “Öteki” Olmak, “Öteki” yle Yaşamak. İ. Aka (çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
  • Karadeniz, Y. (2020). Jürgen Habermas ve Chantal Mouffe Okumalarıyla Müzakereci ve Çatışmacı Demokrasi Anlayışları: Karşılaştırmalı Bir Analiz. Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi, 6(3), 1-13.
  • Özdemir, Y., Şimşek, U. & Aktaş, E. (2010). Demokrasi Üzerine. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 0 (14), 259-269. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/ataunikkefd/issue/2775/37195

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji bölümünde başladığı lisans eğitimini Erciyes Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisans yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Lisans Programına devam etmektedir. Aynı zamanda Sosyoloji ya da Siyaset Bilimi alanında doktora eğitimine hazırlanmaktadır. Modernleşme, Muhafazakarlık, Sekülerleşme, Sivil Toplum ve Öteki konularında; Aile, Din, Değerler, Kuşaklar ve Siyaset Sosyolojisi alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir