İnsanlık son yüzyıllardır birçok büyük çaplı doğal afetlerle karşı karşıya gelmiş ve görünen o ki insanlığın son bulacağı güne kadar da bu tür afetleri yaşamından çıkaramayacaktır. Bu değerlendirme yazımızda geçtiğimiz günlerde İzmir’de meydana gelmiş olan ve çok sayıda can kaybına sebep olan depremin toplumun gerek hangi kesimlerini daha fazla vurduğunu ve gerekse de sosyal yaşam içerisinde hangi sınıfa mensup insanların depremin sonrasında zuhur eden sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldığı ile ilgili bir değerlendirme yapmış olacağız. Literatürde deprem, tsunami, sel vb. diğer afetlerin yaşandıktan sonra geride bıraktığı izler konusunda pek fazla çalışmanın olmadığı ile karşılaşmaktayız. Lakin şahsi görüşüme göre son yıllarda yaşamımızda artık ayrılmaz parçalardan biri haline gelen bu afetlerin değerlendirilmesi hususunda çalışmaların artacağını düşünmekteyim. Son yıllarda meydana gelen depremlere baktığımızda gerek depremin oluş süreci ve gerekse de depremin sonrasında ortaya çıkan etkenlerden en fazla etkilenen kesim toplumun sosyoekonomik gelir düzeyi daha düşük olan fertleri ve aileleri içermektedir. Depremin yaşandıktan sonra zuhur eden problemlere (konut taleplerinde var olan artış ve buna bağlı olarak artan kira ücretleri gibi) baktığımız takdirde de en fazla etkilenen kesimin yine bu sınıf düzeyindeki insanlar olduğunu görüyoruz. Toparlamak gerekirse gerek değerlendirmemizi oluşturan deprem olgusu gerekse de diğer büyük afetler üzerinden şöyle bir ikilem kurabiliriz diye düşünüyorum. Doğal afet mi, yoksa etkisi afetten daha fazla gün yüzüne çıkan toplumsal afet mi?
Bu bölümde grubumuz üzerinden yapmış olduğumuz değerlendirme sunulacaktır. Değerlendirme temel kıstasları ve depremin toplum üzerinde oluşturduğu etkiyi anlama ve anlamlandırma üzerine hazırlamış olduğum sorulara verilen yanıtları oluşturacaktır.
- Depremin öncesine gittiğimiz takdirde bireyler veya aile fertleri yaşamını idame ettirdikleri muhitlerin depreme dayanıklı olmadıklarını bildikleri halde neden hâlâ ikamet ettikleri yerde yaşamı sürdürmeye devam ederler?
Nurdan Hamiyet Ülger’in yorumuna göre;
Bu duruma ekonomik yönden olduğunu düşünüyorum konut fiyatlarındaki artış etkili olabilir. Deprem sonrasında birçok fon olsun sivil toplum kuruluşlarından olsun yardımlar var ama öncesinde bu yardımlar söz konusu değil.
Eylem’in yorumuna göre;
Ekonomik ve kadercilik anlayışı tabi. İkisi de etkilidir. Allah canı almak istemiyorsa almaz düşüncesi ve tekrar başka bir yere taşın ekonomik sıkıntı bu çaresizliğe boyun eğmeye sebebiyet veriyor.
Özden Bulut’un yorumuna göre;
Ben de ekonomik kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Genelde başımıza gelmez algısı da hâkim olmuş gördüğüm kadarıyla.
Fatma Nur Yetişkin’in yorumuna göre;
Tabi ki ekonomik koşullar etkilidir ancak şöyle bir durumda var; insanoğlu kök salmayı, bir yere bağlı olmayı seven bir varlık. Aidiyet duydukları mekanlardan, insanlardan ayrılmak zor bir durum olarak görülür ve ‘birlikte ölmek’ olgusu daha sık işler. Bu tür insanlarla konuştuğunuz da ‘ev depreme dayanıklı değil ama komşularımızla yakınız’ benzeri cümleler duyabilirsiniz. Bu cümlenin altında yatan başka bir detay ise şu, ‘şayet bana bir şey olursa komşum, çevremdekiler çocuğumla, eşimle, ailemle ilgilenir’ gibi bir anlamda vardır.
- Depremlerin her ne kadar oluşum şekline baktığımız zaman jeolojik sebepleri ve gayri insani nedenlerden ötürü olduğunu bilsekte diğer bir yandan deprem sonrası depremin oluşturulduğu yansımalara baktığımız da bu tür olayların bir de sosyolojik, psikolojik, ekonomik vb. sonuçları olduğunu bilmekteyiz. Bu noktada geniş bir çerçeveden baktığımız takdirde depremin en çok etkilenen kesimi-sınıfı kimlerdir? (erkek/kadın, çocuk/genç/yaşlı, varsıl/yoksul aileler gibi değişkenler temelinde).
Nurgül Tombul’un yorumuna göre;
Ekonomik eşitsizliklerin bu konuda önemli bir faktör olduğunu düşünmekle birlikte dini inançların yanlış yorumlanmasının bu konuda önemli bir etken olduğunu düşünüyorum. Örneğin tevekkül anlayışı. Depremden en çok çocukların etkilendiğini düşünüyorum. Çünkü yakınlarını kaybetme durumunda, dış dünya ile tek başına ve bir anda mücadele etmek durumunda kalıyorlar. En çok etkilenen kesim ise hepimizin bildiği üzere yoksul aileler.
Nurdan Hamiyet Ülger’in yorumuna göre;
Ben yoksul ailelerin ve kadınların etkilendiğini düşünüyorum çünkü kadına dair biz özel alan algısı var ve bunu aşabilmiş değiliz yoksul kesim de bir noktada yine ekonomik nedenlere bağlanıyor. Tabi ki diğer yaşlı çocuk da bu durumdan fazlasıyla etkileniyor ancak alınan tedbirler de kişinin kendini bu durumlarda nasıl motive ettiği önemli.
Özden Bulut’un yorumuna göre;
En çok etkilenenin yoksul kesim ve savunmasız olan çocuklar ve yaşlılar olduğunu düşünüyorum. Varlıklı kesimin mümkün mertebe şehrin dışında banliyö şeklinde ve dayanıklı müstakil binalarda, villalarda oturduğunu göz önüne alırsak olan sanırım binasını sağlamlaştıramayana oluyor.
Fatma Nur Yetişkin’in yorumuna göre;
Depremlerin jeolojik olması bilimsel bir kanıt olmakla birlikte deprem anında ve deprem sonrasında yaşanılanların sosyolojik, psikolojik ve ekonomik etkileri çok açık bir şekilde görülmektedir, geçmiş depremlere de baktığımızda. Bu soruya detaylı bir cevap verebilmek için depremzedelerin sosyo-ekonomik durumlarına bakılması gerektiğini düşünmekteyim. Yaralananlar, vefat edenler, yıkılan evlerin bulunduğu alanlar vb. unsurlara bakılarak bir çıkarımda bulunabilir. Yine de şunu söyleyebiliriz belki, yoksul, hasta ve yaşlı insanların etkilenme düzeyleri daha yüksek. Depremden en az zararla etkilenmenin bir yolu olarak bulunduğunuz binanın sağlamlığının yanı sıra zemin etütünün yapılması da etkili bir unsur. Merkez dışında bir evi olma durumunda eğer o evin bulunduğu nokta tam olarak fay hattının üzerindeyse yüksek şiddetli bir depremde zarar görmesi yüksek ihtimal. Şöyle bir durumda aklımızda bulunmalı ben alanda da gördüm, deprem herkesi etkiliyor, deprem sonrasında ekonominizin iyi olması kısa bir süre için sizi idare edebilir. Belki arsa ya da ev sahibi iseniz yeni yapılan konutlardan faydalanma ihtimaliniz var. Bu soru üzerinde konuşulabilir verilerle birlikte.
- Deprem gibi ekstrem olaylar da Türk halkının çok kısa bir süre içerisinde tüm paydaşlarıyla beraber çok hızlı bir şekilde bir bütün olabildiğini görüyoruz. Bu gibi ekstrem şekilde gelişen doğal olaylar da oluşan kolektif birlikteliği ve kenetlenmenin oluşum koşulları neler olabilir?
Nurgül Tombul’un yorumuna göre;
Toplumumuzda bu gibi olaylarda kolektif davranışların arkasında yatan neden milliyetçilik olgusu, dini inanışlar ve özellikle medya kurgusunun duyguları dramatize ederek olayları farklı boyutuyla ele alması olabilir.
Eylem’in yorumuna göre;
Bu bence daha çok vicdani yönümüz ve insanlığımız ile ilgili Ben Türkiye’nin en doğusundayım ama şairin de dediği gibi nerde bir can ölse oralı olur yüreğim hiç fark etmiyor duygusal olarak çok etkileniyorum ve elimden gelen ne varsa yapmak istiyorum. Siyasi kimliği içim cinsiyeti içim ırki dini vs. bunları hiç düşünmedim düşünmüyorum.
Fatma Nur Yetişkin’in yorumuna göre;
Aslında bu tür ekstrem olaylar günlük yaşamdaki ‘ayrımlarımızı’ ortadan kaldırıyor. O anda zor durumda olan insanların hiçbir özelliği aklımızda yok sadece zor durumda olduğu biliyoruz. Geçmişte de bu tür durumlar yaşadıysak anlama, hissetme daha yüksek. Bu noktada ‘deneyim’ biraz daha önem kazanıyor. Dini birtakım imgeler, milliyetçilik gibi unsurlarla yetiştirildiğimizden yardımlaşma biraz içgüdüsel olabiliyor. Ayrıca toplumsal otokontrol altında yardım için şartlandırma da söz konusu birazda. Herkes oraya odaklanması ve sizin farklı bir durum ile ilgilenmeniz absürt bir durum olarak görülür. Her ne kadar nefret söylemleri ortaya çıksa da toplum tarafında bertaraf edildiği görülmektedir.
- Yaşadığımız bu tarz olaylar da gözlemlerimizin de birikimiyle toplumun büyük bir kısmı aynı payda altında toplanmaya çalıştığını biliyoruz. Fakat tüm bu kenetlenmenin yanında bir de sanki bu tür olayların olmasını bekleyen bir güruh var yaşamın içerisinde. Bu tarz kişilerin gerek spekülatif yorumları gerekse de bu tarz olayları başka sebeplere çekmeye çalışmalarındaki alt nedenler neler olabilir?
Eylem’in yorumuna göre;
Kesinlikle ev kiraları beni de çok şaşırtmıştı böyle bir olayda birbirimize destek olmamız gerekirken tam tersini yaptı bazı insanlar. Bunun adı sadece fırsatçılıktır paranın kölesi olmaktır. Bunun başka bir örneği de avm de depremden can havliyle kaçan insanların dışarıda geçirdikleri saatleri maaşından düşürmeleri de örnek verilebilir. Bunlar kişisel çıkarlardır vicdansızlıktır körelmektir fırsatçılıktır.
Nurgül Tombul’un yorumuna göre;
Bu tür söylemler toplumdaki kutuplaşmanın bir göstergesidir. Çünkü ortada bazı nefret söylemleri mevcut. Ayrıca yapılan bazı yorumlarla konunun saptırılıp medyadaki gündemi meşgul etmek gibi bir amaçları olduğunu düşünüyorum bu insanların.
Şahsi yorumuma göre;
Sistem aslında iyi hal veya kötü hal gibi bir koşul aramıyor. İnsanların durumlarından en iyi şekilde nasıl yararlanabiliriz aldığımız paranın miktarını nasıl daha fazla katlayabilirizin peşinde olduğu için bu tiplemeler de insanların yaşam için de hiç bitmeyeceğine inanıyorum. Son olarak da görmüş olduğumuz gibi depremin simgesi olan bir kız çocuğunun acısının kapital sistem tarafından metalaştırılmasını da görmedik mi zaten…
Fatma Nur Yetişkin’in yorumuna göre;
Öncelikle soru güzelmiş düşünmeye sevk ettiğiniz için teşekkür ederim. Bu tarz nefret söylemleri sanki insanlar kendilerine bir siper olarak görüyor gibi. Kendi yaşamadığı için bir rahatlama belki, kendi hatası olsa da hep karşı tarafta arama gibi. Belki tam anlatamadım ama şöyle bir örnek vermek istiyorum belki bu biraz meramımı anlatmama yardımcı olur. Uzun bir süre önce bir tanıdığımız trafik kazası geçirmişti ve içinden çıkması çok zor olan bir arabadan hafif yaralı bir şekilde kurtarılmıştı, yüzünde morluklar vardı, araba kullanılmaz halde. Bu kazadan önce de bir komşumuz ufak bir kaza geçirmişti ve tanıdığımız onu ziyarete gittiğinde şöyle söylüyor ‘Ne günah işledin de bu kazayı yaptın? Rabbim günahlarını afetsin’. Daha sonra kendisi daha büyük bir kaza geçirince komşu ziyarete geliyor. Komşu daha bir şey söylemeden tanıdığımızın kullandığı ifade şu ‘Rabbim güzellik kattı bana, morluklarla yüzümü renklendirdi’. Bu örnek bence biraz olsun depremle alakalı durumumuzu anlatır. Ama yine de bu soru üzerinde durmak ve düşünmek gerekiyor…
👏👏👏