Durkheim, Marx ve Weber Araştırmalarında Neden Ekonomiyi Temel Almıştır ve Hangi Kavramları Kullanmıştır?

Sosyolojinin kurucuları olarak bilinen Durkheim, Marx ve Weber araştırmalarını ekonomi temelli yapmıştır. Yazımda bu üç kuramcının neden ekonomiyi bu kadar öne çıkardığı ve hangi kavramlardan bahsettiklerini anlatmaya çalıştım.

Durkheim, Marx ve Weber Araştırmalarında Neden Ekonomiyi Temel Almıştır ve Hangi Kavramları Kullanmıştır?
0

İnsanlar yeme, içme, barınma vs. ihtiyaçlarını her zaman bir toplumla birlikte sürdürmüşlerdir. Bu ihtiyaçlarını maddi dayanaklara göre düzenleyip sürdürme işine ekonomi denir. İnsanlar ilk çağdan bu güne birbirinden çok farklı koşullarda da olsa yaşamlarının devamı için üretim ve tüketim yapmaktadır. Avcı-toplayıcı toplumlardan modern topluma kadar geçimlerini sağlamakta çok farklı yollardan faydalanmışlardır. İmkanların değişmesi sonucunda toplumların da üretim ve tüketim faaliyetleri değişiklik göstermiştir. Geleneksel toplumda insanların üretim ve tüketim faaliyetleri kendilerine yetecek kadar üretim yapıp kendi geçim kaynaklarını sağlamaktı. Bu nedenle az olan maddi kaynaklar en iyi şekilde yönetilmeye çalışılırdı. Üretimde ve tüketimde takas gibi yöntemler kullanılırdı. Fakat sanayileşmenin gelişmesiyle beraber üretim araçlarının artması ve yaşam tarzının değişmesi sonucu insanlar artık sadece kendi geçimlerini sağlamak için değil, daha fazla sermayeye sahip olmak için üretim yapmaya başlamışlardır. Daha fazla üretim yapıp daha fazla gelir elde etmeye çalışan toplumlarda ise maddi kaynakların yönetilmesi konusunda çok ciddi bir planlama ve yönetim gerekmiştir. Sosyolojide ekonomi çok belirgin bir konumdadır. Sosyolojinin kurucuları olan Emile Durkheim, Karl Marx ve Max Weber modern toplumu anlamaya çalışırken araştırmalarının çoğunda ekonomik düzeni ve yeni üretim şeklini temel almışlardır.

Durkheim’a göre toplumda insanların üstünde ve onlardan bağımsız bir şekilde ilerleyen toplumsal olgular vardır. Mekanik toplumdan organik topluma geçildiğinde sanayileşmenin artması ve insanların daha bireysel yaşaması sonucunda maddi kaynakları yönetme şekilleri de farklılık göstermiştir. Mekanik toplumda insanların ekonomik durumlarını kontrol etmeleri daha kolektif biçimdeyken, organik toplumda insanlar daha bireysel yaşadıkları için maddi gelirlerini kendileri yönetmeye başlamıştır. Bu nedenle toplumsal yapı değişiklik gösterdikçe toplumsal olgular da değişiklik göstermeye başlamıştır. Geleneksel toplumda yaşam standartları çok daha kısıtlıydı bu nedenle daha savurgan yaşamaya çalışan insanlar toplumsal olgunun vermiş olduğu normlardan çıkmıyordu. Fakat modern toplumda ürün çeşitliliğinin artması ve yaşam kalitesinin yükselmesi sonucu insanların dışarıya olan bağımlılığı da artmaya başladı. Bu nedenle modern toplumda sürekli aynı şeyleri giyen veya aynı şeyleri yiyen insanlar toplum tarafından dışlanmaktan korktuğu için maddi kaynaklarını yürütmeleri mekanik toplumdakinden çok daha farklı bir hal almaya başladı. Durkheim da mekanik toplumdan organik topluma geçilen bu toplum yapısında toplumsal olgunun farklılık gösterdiğini gözlemlemiştir. Bu yapıda en belirleyici etken ise ekonominin gelişmesi ve değişiklik göstermesidir. Bu nedenle Durkheim araştırmalarının merkezine ekonomik düzeni koymuş ve o yoldan ilerlemiştir.

Karl Marx’a göre toplumdaki tüm sorunların ve çatışmaların temelinde ekonomik eşitsizlik mevcuttur. Sanayi öncesi toplumlarda insan emeği ile üretim yapılmaktaydı. Bu nedenle insanlar kendi ürettiklerini kendileri tüketiyordu. Sanayileşmenin gelişmesiyle üretim araçları arttı ve üretim araçlarına sahip olan burjuvazi sınıfı daha fazla sermeye elde etmek için üretim araçlarına sahip olmayan proletaryayı sömürmeye başladı. Makineleşmenin artması sonucu insan emeği yerini seri üretime bıraktı. Bu nedenle insanlar geçimlerini sağlayabilmek için fabrikalarda çalışmaya başladılar. Burjuvalar tarafından sömürülen işçi sınıfında insanlar daha fazla çalışmaya başladı. Bir ailede en az iki kişi çalışıp para kazanmak zorundaydı. Çalışma saatleri arttı fakat Marx’a göre insanlar emeklerinin karşılığını tam olarak alamıyordu. Emekleri sömürülen insanlar hem çok çalışıp hem de az gelir elde ettikleri için temel ihtiyaçlarını temin etmekte zorlanmaktaydı bu nedenle toplumsal eşitsizlik meydana gelmişti. Kapitalist sistem insanları iki gruba ayırmış ve sömürenler ile sömürülenler arasında bir ekonomik eşitsizlik ortaya çıkmıştır. Marx’ta toplumdaki sorunların eşitsizlik olduğunu söylemiş ve bunu göz önünde bulundurarak araştırmalarında ekonomik düzeni dahil etmiştir.

Weber de geleneksel toplumun feodel olmasından ziyade modern toplumların rasyonalite temelinde inşa ettiğini söylemiş ve her şeyin bir rasyonel hesaplama konusu haline geldiğini söylemiştir. Geleneksel toplumda insanlar erken saatte kalkıp çalışmaya başlar ve ihtiyaçlarını karşılayacak kadar çalışırdı. Fakat modern toplumda bireylerin tüm yaşamı bir planlama haline gelmiştir. Bu nedenle modern dünyayı belirleyen şeyin rasyonellik olduğunu söylemiş ve rasyonelliğin en çok gözlendiği yerin de ekonomi olduğunu savunmuştur. Bu nedenle de araştırmalarında ekonomik düzeni konu almıştır.

Durkheim yeni toplumu anlamaya çalışırken mekanik iş bölümünden organik iş bölümüne geçildiğini söyler. Mekanik iş bölümünde insanlar kolektif bir biçimde hareket ettikleri için birçok işi yapmaya çalışırlar. Organik dayanışmaya geçildiğinde ise insanlar kolektif bilinçten uzaklaşıp birçok iş yapmak yerine bir işte uzmanlaşmaya başlarlar. Bu durum toplum için olumsuz bir durum gibi görülse de Durkheim’a göre organik dayanışmanın hakim olduğu toplumlarda bireyler uzman olduğu işi yapar ve başka işlerini de o alanda uzmanlaşan diğer insanların yapmasını ister. Bu nedenle modern toplumda bir toplumsal dayanışma meydana gelir. Toplumsal dayanışma beraberinde toplumsal iş bölümünü getirir. Durkheim toplumsal dayanışmanın hakim olduğu toplumlarda toplum bütünlüğünün ekonomik olarak daha sağlıklı yürütüldüğünü söyler. Ekonomik düzenin oluşturulması için toplumsal iş bölümünü ele alır ve sosyolojik olarak açıklamaya çalışır.

Marx ekonomik koşulların insanların düşüncelerini belirlediğini söyler. Burjuvaziler daha fazla sermaye etmek için işçi sınıfını daha fazla sömürmek ister fakat işçi sınıfı da daha fazla sömürülmek istemediği için toplumsal düzeni değiştirmek ister. Kapitalizmin insanları toplumsal sınıflara ayırdığını ve bu sınıflar arasında eşitsizlik olduğunu açıklar ve işçi sınıfına bu ekonomik eşitsizliğin önüne geçmeleri gerektiğini söyler. İşçilerin hakkını savunması gerektiğini anlatır. Ekonomiyi toplumsal tabakalaşma ve sınıfların eşitsizliği üzerinden ele alır ve sosyolojik mesele haline getirir.

Weber, Durkheim ve Marx’ın aksine daha çok bireye ve kültüre önem vermiş ve ekonomik düzeni de bunlarla bütünleştirmiştir. Weber’e göre kapitalizmin arkasında protestanlık mevcuttur. Sömürülen insanlar kapitalizmin etkisiyle değil de tanrı için çalışmaktaydı. Protestanlıkta tanrı adına çok çalışıp, işini en iyi şekilde yapan insanların cennete gideceğine inanılırdı. Bu nedenle insanlar normatif bir beklenti içindeydi. Weber sınıfların ekonomik olarak eşit olsalar bile kültürel olarak eşit olmadıklarını söyler ve insanların statülerinin farklı olduğunu söylerdi. Bazı insanlar ekonomik ve sosyal olarak güçlü olsalar dahi yaşam tarzları ve kültürel değerleri modern toplumun sunduğu gibi yaşamalarına müsaade etmez. Bu nedenle sınıflar arası farklılıktan çok statüler arası farklılığın olduğunu savunur. Weber’e göre ekonomik aktivite rasyonalite üzerine kuruludur. Bireyler ekonomik bir aktivite yapmak için kendi çıkarına olan şeyleri isterler. Bu sebeple maddi gelir elde etmek amacıyla çalışırlar. Ekonomik bir eylemde her zaman yararlı bir edinim elde etmeye çalışırlar ve bu edinimlerin de farklı farklı teknikleri mevcuttur. Bu tekniklerden biri de herhangi bir ekonomik eylemde en az çaba harcayarak en çok verim almaya çalışmaktır. Aslında ekonomi kullanım amacına teknik ise araca yöneliktir. Weber’e göre rasyonel bir hesaplama olmadan teknik olamaz. Bu anlamda Weber’e göre modern dünyayı belirleyen şey rasyonelliktir. Rasyonelliği belirleyen şey ise ekonomik aktivitedir.

Ekonomi bu üç kuramcının da araştırmalarında merkeze aldığı bir kavramdır ve bu düşünürlere göre ekonomik aktivite her yönüyle toplumsal yapıyı düzenleyici bir yapıdadır.

KAYNAKÇA

  • Şeker, A.(2019). Durkheim’in Sosyolojisinde İntihar Olgusu ve İntiharla Mücadelede Sosyal Hizmetin İşlevi . Mavi Atlas , 7 (1) , 90-110 .DOI: 10.18795/gumusmaviatlas.521331
  • Kesici, A . (2018). Durkheim’in Görüşleri Doğrultusunda Küreselleşme Olgusu ve Eğitimin Küresel İşlevi . Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 22(2): 977-988

Merhabalar. Selçuk üniversitesi sosyoloji bölümü öğrencisiyim. Sosyoloji alanında kendimi geliştirmek ve sosyolojik düşünmeye bir şeyler katabilmek için buradayım. Umarım yazılarımı beğenirsiniz.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir