Emile Durkheim’in Gözünden Zebercet’in İntiharı (Anayurt Oteli)

Emile Durkheim’in Gözünden Zebercet’in İntiharı (Anayurt Oteli)
anayurt oteli durkheim analiz
1

Bu yayın da Anayurt Oteli kitabında geçen Zebercet’in intiharı olayına Durkheim’in gözünden bakılarak, intihar analizi yapılacaktır.

Emile Durkheim’in Gözünden Zebercet’in İntiharı (Anayurt Oteli) 

 
     Hiç düşündünüz mü bir insan kendi canından vazgeçecek kadar ne yaşamış olabilir hayatında? Her intihar haberi duyduğumda aklıma gelen ilk sorular şunlar olur “ kendi ölüm yolculuğuna karar verdikten sonra, bu yolculuğa hazırlık sürecin de  neler yaptı, aklı dengesi yerinde miydi, son nefesinde ne düşündü, acaba vazgeçmek istedi mi ya da pişman olmuş mudur? Belki de olmuştur da çoktan iş işten mi geçmişti? Bunun gibi yığınca soru dolanıp durur zihnimin için de. Neyse ki bu sorularıma bir nebzede olsa cevap bulabildiğim, “Anayurt Oteli”  kitabını okuma fırsatı oldum. Kitabın ana karakteri Zebercet intiharı bizi bir takım gerçeklerle yüz yüze bırakıyor. 
      Tüm kitap boyunca Zebercet’in yaşamına tanıklık ettik bu sırada farklı karakterler; gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın, emekli subay, ortalıkçı kadın, genç çocuk gibi başka birkaç karakter daha ona eşlik etti. Ama ben kitabı en sonundan tutmak istiyorum yani Zebercet’in intihar ettiği kısımdan. Zebercet intihar eden birey ile ilgili merak edilen soruların cevabını veriyor esasen. “Dış kapının yanındaki odaya havanelini bıraktı; küçük bir tabağa dolaptan biraz yağ koyup çıktı; odasına girdi, kapıyı kapadı. İçerisi ılıktı. Tavandan sarkan uzun çamaşır ipi masadan kaymış, yatakta çöreklenmişti. Elindeki tabakla bıçağı masaya koydu; ağır ağır, dengesini bozmadan üstüne çıktı; ipi tutup bütün gücüyle asıldı. Yukarıya iyice bağlıydı. Bıçağı sürte sürte ipin uzunca bir parçasını kesti; bıçakla birlikte kapıdan yana attı. Yukarıdan sarkan ipin ucunu büktü, ilmikledi; yağladı. Tabağı yatağın başucuna attı. Kırılmadı. Masa ara sıra belli belirsiz titriyordu. İpi boynuna geçirdi; düzeltti”. (Atılgan,1973,syf:107). Zebercet’in ölüm yolculuğuna hazırlık sürecine şahitlik ettik. Hiçte aklını yitirmiş gibi değil, bilinci yerinde olmayan bir insan her şeyi bu düzende, böyle bir kusursuz çalışma ile yapabilir mi öyle ki ipin kopup kopmayacağını bile test ediyor aklını yitirmiş bir insan bunları akıl edemeyebilir. Tam da bu nokta da sosyoloji bilimin kurucularından olan,  Fransız sosyolog “Emile Durkheim” bize bir teori sunuyor. Durkheim intiharın nedenlerini araştıran çalışmalar yapmış bunları istatistik veriler ile destekleyerek sunmuştur. Sosyologlara göre intiharın toplumsal bazı nedenleri vardır fakat Durkheim toplumsal nedenlerinden önce, toplumsal olmayan kişinin ruhsal, fiziki durumundan bahsediyor. “Durkheim intiharın olası nedenlerden olan deliliğin saplantı, melankolik ve mani intiharları inceleyerek intiharla bu tip ruh hastalıkları arasında zorunlu bir bağlantı görülemeyeceğini iddia eder” (Akdemir). Durkheim bu tezini araştırması ile destekler ver Yahudilerde delilik oranlarının yüksek fakat intihar oranlarının düşük olduğu bilgisini bize sunar. Zebercet’in sapkınlık derecesin deki cinsel arzuları, işlediği cinayet, canice öldürdüğü kedi; aklımıza onun zihinsel ve ruhsal problemleri olup olmadığı sorularını getirebilir ve eğer varsa bu sebepten dolayı mı intihara sürüklendi diye düşünebiliriz. Fakat Durkheim da teorisini düşünerek, Zebercet’in intiharı için bu durum tek başına yeterli bir neden değil. 
      Ancak şu noktada Durkheim’ın bu saptamasından Zebercet’in intiharı  ile ilgili ayrı düşüyorum. Şöyle ki; Durkheim saplantı ve melankolinin de intihar ile zorunlu bir bağlantı olamayacağını söylüyor fakat biz karakterimiz Zebercet de saplantı ve melankoli hallerini görebiliyoruz ve bunların tam bir neden olmasa bile Zebercet’in intihar kararın da etkiye sahip olduklarını söylemek mümkün. Gecikmeli Ankara treni ile gelen kadına karşı hissettiklerinin aşk olarak tanımlamak çokta doğru olmayabilir,  gayet saplantılı duygular barındırıyor kadına karşı. “Tepside çaydanlık, süzgü,çay bardağı;tabakta beş şeker. Altı şeker koymuştu. Eksik şeker kadının tek şekerle bir bardak çay içtiyse? Şekeri ağzına alıp üç bardak bile içebilirdi… “ Dibinde bir yudumluk kararmış çay artığı vardı. Bardağı ağzına götürürken gözlerini kapadı; durgun,bayat çayın kokusunu duydu; kadının dudaklarının izi sandığı yeri öptü.” (Atılgan, syf:37). Kadının yokluğuna, hayaline karşı bu davranışları bile Zebercet’in saplantılı kişiliğinin bir kanıtı olabilir. Melankolik kişiliğine gelecek olursak;  “Ben kaçamam bağlıyım buralara ölülere konağa” ( Atılgan, syf:93). Bu sözleri kendisinin farkında olduğunun ve aslında kendine acıdığının yani melankolik yönünün bir göstergesi. Bu otel dışında bir yaşama sahip olamadığının ve belki de asla olamayacağının farkındaydı, tüm yaşamı bu otele sıkışmış kalmıştı. 
      Durkheim intihar araştırmalarında ırk faktörünü de ele alır “Örnek olarak Almanlarda, Keltlerde, Kymriklerde yaşanan intihar vaka oranlarının yüksek olduğu ancak bu gruplara etki eden coğrafya, ekonomi gibi toplumsal koşulların değişmesiyle intihar oranlarının da değiştiğine dair örnekler sunar” (Akdemir). Zebercet’in intiharı ile ilgili bu konu üzerinde de duracak olursak. Durkheim’in araştırmasından anlıyoruz  ki ırkçılığın söz konusu olduğu kesimlerde intiharın da yüksek olduğunu. Irkçılığa maruz kalan insanlar toplum tarafından irdelenen, ayrıştırılan ve ayrımcılığa uğrayan topluluk ve bireyler. Zebercet üzerin den bakacak olursak eğer, kendisi doğumundan itibaren toplum tarafından dışlanmış ve kabul görmemiş bir bireydir. Beraber sinemaya gittiği genç çocuğa kendini “Ahmet” olarak tanıttı. Belki de ismiyle alay etmesinden korktu. Aynı şekilde parkta yaşlı adamla konuşurken kim olduğunu ve yaptığı işi saklama gereği duyar. Adama nüfus çalıştığını ve Haşim beyin torunu olduğunu söyler fakat bunların hiçbiri doğru değildir. Tüm bunları, zaten ömrü boyunca dışlandığı ve hor görüldüğü için; aynı şekilde yeni tanıştığı insanlar tarafından da dışlanmaktan korktuğu için yapmış olabilir. Yani Zebercet’in tıpkı ırkçılığa uğrayan insanlar gibi haksızlığa uğradığı bir yaşamı var ve bu onu intihara sürüklemiş olabilir. Durkheim ek olarak coğrafi ve ekonomi faktörlerin etkisiyle bunun değişebileceğini ekliyor. Demek ki coğrafi durumların değişmesi belki iyileşmesi intihar oranlarını düşürüyor yani çevresel birtakım faktörler. Zebercet’in konaktan çevrilme Anayurt Oteli dışında bir yaşamı olmadığını düşünecek olursak bunun da bir etken olduğunu söylemek mümkün olabilir. Fakat Durkheim’de tüm bu toplumsal olmayan etkenlerin, intihar için tek başına yeterli olmadığını söylüyor, fakat bu faktörlerin etkileri göz ardı etmiyor. Bizim de yaşadığı ayrımcılığın ve sadece otelle kısıtlı bir yaşama sahip olmasının, tek başına Zebercet’in intihar için yeterli olamayacağını ama büyük etkilerinin olabileceğini belirtmemiz gerekir.  
     Durkheim toplumsal nedenlerden dolayı intiharı inceler  ve bunları sınıflandırır. Ona göre üç türlü intihar vardır. İlki “Bencil” intiharlar, “Bu tip intiharlarda bireyin toplumla olan bağı azaldığından ötürü toplumun dolaylı olarak bireyi intihara ittiği intihar türüdür. Bu toplumsal bağlara örnek olarak din, politik zümre, aile gibi unsurlar verilebilir”(Akdemir). ikincisi “Elcil” intiharlar, bu intihar türünde de yine toplum etkendir fakat bu defa birey toplumda soyutlanmaz aksine iyice toplumla iç içe geçmiş durumdadır. Son olarak “Anomik” intiharlar, bunlarda toplumsal sıkıntı ve değişimlerin sonucunda ortaya çıkan intiharlar örneğin ekonomik değişim. 
      Zebercet için bahsedeceğimiz intihar türü “bencil intihar” türü. Yukarıda tüm bahsettiğimiz etkenlerin yanında, Zebercet’in intiharının en büyük nedeni bu tür intiharlara neden olan faktörlerdir. Zebercet’in daha çocukluğundan beri başlayarak okulda, askerde dışlanır, hor görülür, kabul edilmez. Berber ile olan konuşmasın da berber ona buralı mısın diye sorduğunda; “hayır, bir işin geldim der”. Aslında oralıdır ve bunu saklar yıllardır dışlandığı toplumdan artık oda kendisini soyutlamaktadır. Kadınlar tarafından da yine istenmeyen bir kişidir. Cinsellik ile ilgili bu absürt durumu da yine bu kabul görmeyişinden dolayıdır, ortalıkçı kadın ile o uyurken birlikte olması bu dışlanmışlığın neticesi olabilir. Yani Zebercet’in ailesin den başlayarak toplumsal  bir dışlanmışlık durumu vardır. Tüm hayatı eski bir otele hapsolmuştur ve yaşadığı toplum ve çevresi ile hiçbir bağı yoktur. Sonuç olarak da toplum Zebercet’i intihara sürüklemiştir. Zebercet “gözleri, ağzı açık,bacakları gerilerek, çırpınarak sallanırken kollarını kaldırıp başının üstünden ipi tutmaya uğraştı”. Yine bir sorumun cevabını verdi Zebercet; belki de pişman olmuştu, vazgeçmek istedi ve evet iş işten geçmişti, masaya tekme atmıştı bile.  Başı öne doğru eğik, kolları iki yana sarkık bir şekilde tüm pişmanlıkları ile Zebercet hayatını sonlandırdı.
 
Kaynakça;  
 
  • Y. Atılgan (1973). Anayurt Oteli.
  • M. Halit Akdemir (tarih belirtilmemiş)           http://www.dinsosyolojisi.net/contents.asp?id=20
  • Düşünce Platformu.( 2005) . http://www.felsefe.gen.tr/emile_durkheim_ve_intihar.asp

 

Soru , görüş ve önerileriniz için :  medine.karaman1453@gmail.com

 

MEDİNE KARAMAN – ALTINBAŞ ÜNİVERSİTESİ

Sosyologer, tüm platformda sosyoloji çerçevesinde paylaşımlar yapan ve sosyologlara yayın imkanı tanıyan dijital bir platformdur. Dijital sosyoloji arşivi oluşturma amacı ile kurulmuştur.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Çok iyi 👍

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir