Filmlerde ve Müziklerde Namus Cinayetlerinin İnsan Üzerinde Tetikleyici Etkileri

Filmlerde ve Müziklerde Namus Cinayetlerinin İnsan Üzerinde Tetikleyici Etkileri
namus cinayetleri sosyoloji
0

ÖZET

Namus cinayetleri her nerede olursa olsun geçmişten günümüze süregelen bir olgu olarak kendi varlığını sürdürmektedir. Kimi zaman bir sosyalleşme aracı olarak kullanılan müzikler ve filmler içerdiği olumsuz şekillerle başta çocuklara ve büyüklerin bilincine yerleşmiş durumdadır. Namus cinayetlerinin de aslında temel sorunsalı da değerler bunun gelenekler şekillenmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Bireyler üzerindeki etkisi de psikolojik, sosyolojik ve sağlıksal olarak kendisini gösterebilmektedir. Gerçek mahiyette incelenip çözüm üretilmesi gereken önemli bir konudur. Bu konu incelenirken sadece yaşananları gün yüzüne çıkarmak değil toplumun bu konuda bilgili olması bağnaz düşünceden kurtulması hedeflenmiştir. Bir film üzerinden bu oluşuturulmaya çalışılmış olunup bu amaçla metin yazılmıştır.

Anahtar Kelimeler= Namus Cinayetleri, Töre, Gelenek, Ataerkillik, Toplumsal Cinsiyet, Medya

GİRİŞ

Öncelikle sosyal medyanın olumlu olduğu kadar olumsuz işlevleri de vardır. Dijital dünyada oluşturulan bu sistem kimi yapılar için olumlu işlev arz ederken kimisi için de fazlaca olumsuz. Bahsedeceğimiz olgu filmlerdeki ve müziklerdeki anlamların gerçek hayattaki ‘’namus cinayetleri’’ yansımaları. Cinayet, bir insanın başka bir insanın canına kast etmesidir. Bunlar insan psikolojisiyle ilişkilendirilebilir. Psikolojik durumu iyi olmayan ve ya çocukluktan yaşadığı kötü olaylar cinayette tetikleyici bir etkendir(Cinayet Anotomisi Filmi) ancak basına namus eklendiğinde kavram başka bir boyuta taşınıyor. Namus cinayetleri ve ya töre cinayetleri özellikle ataerkil toplumlarda aldatmak, zina etmek, evlenmeyi reddetmek, boşanmaya çalışmak tecavüze uğramış olmak gibi nedenlerle başta kadınlar olmak üzere aile fertlerine yöneltilen şiddettir. Batılı kaynaklarda Onur Suçları şeklinde isimlendirilir. Bunlara bakacak olursak özellikle Doğu toplumundaki katı hiyerarşide olduğu görülür. Bir kadının başka bir erkekle konuşması, düzeni bozmak, büyüklerini reddetmek üstte bulunan insanlar için bir onur meselesi bunun abartılarak bir töre (yazısız hukuk) şekline dönüştürmüşlerdir. Bunu yalnızca Doğu Anadolu ve çevresinde yaşayanlar olarak kısıtlamamak gerek birçok bölge ve alanda töre adında olmasa da cinayetler bir şekilde sürdürülmekte. Akdeniz ve Orta Doğu kültürlerinde bekaret’in önemli olması dolayısıyla cinayetler daha sık oluşabilmektedir. Kadının namusu sadece büyüklerin değil babası, oğlu, kardeşi, abisi gibi ataerkil toplumdaki erkek bireylere namusu bağlanıldığı düşünülmektedir.

Günümüzde kabile toplumların da namus kavramı üzerindeki yapı korumacılığını sürdürse de yine devam etmektedir. Büyük çoğunluğu da ‘özentilik’ olarak nesilden nesle sürmektedir. Anne ve babanın muhafazakar tutumu gelecek nesli büyük ölçüde etkilemekte. Törede sadece cinayetler yoktur kendi içerisinde bir hiyerarşi de vardır Berder , Levirat , Sorart , Beşik Kertmesi gibi evlilik biçimleri de görülür. Evlilikler genelde küçük yaşta olup 15-22 olarak belirlenebilir. Evlilik biçimlerinde genelde Beşik Kertmesi ve berder sık görülür çatışmalar da buradan doğar aslında çünkü kadının nesneleştirilerek, kullanılabilir bir araç haline gelmesi. Önceden ses çıkarılmazken artık modern toplum ile birlikte belirli mecra ve araçlarla sesleri daha çok duyrulabilmekte ve isyanlar başlamıştır, bu da töre adı altındaki yapılara zarar verdiği düşünülerek yok edilmeye çalışılmaktadır.

Yanlışların kanla temizleneceği düşüncesi vardır. Burada toplumsal cinsiyet önemli bir kavramdır. Çünkü erkeklere erkek kimliği üzerinden, kadına kadınlık üzerinden belli roller biçilmiştir. kalıplaşmış bu yapı insanlığı yıllar boyunca da büyük ölçüde etkilemiştir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun tahminlerine göre her yıl dünya da 5000’den fazla kadın aileleri tarafından namus nedeni ile öldürülmektedir. Brezilya, Uganda, Bangladeş, Mısır, Ürdün, Suriye, Hindistan, İsrail, İtalya, Fas, Ekvator, Türkiye ve Yemen gibi ülkelerde sorun ciddi boyutlara ulaşmıştır.(Bilgili,Vural,2010:67) Genelde namus cinayetlerine koruma adı altında kılıflar üretilmektedir. ’Ataerkil Sistemin Sözde Korumacı Yapısı’ . Sırf kırsal kesimle kalmayıp kentlere bile taşınmıştır. Çoğu mecra da bunu filmlere ve müziklere çekilen acılara ithafen yansıtılmıştır.

Genelde bir cemaat ailelerinde bu yapının olduğu görünür.20. yy da İnsan Hakları ve Özgürlük kavramları üzerinde fazlaca durulmuş ve bu haklar geliştirilmeye ve iyileştirilmeye çalışılmıştır. İnsan haklarının bir ihmali olan şiddet ve şiddet sonucu meydana gelen kadın ölümleri siyasi , sosyal , ekonomik ve kültürel birçok alanda tartışmalara yol açmış ve çözüm yolu aranır hale gelmiştir. 1993 yılında yapılan bir panelde Güney Doğu Anadolu’ da namus kavramının çoğu zaman kadın bedeni ile sınırlandırıldığı belirtilmektedir. Bu anlayış nedeniyle şiddetin doğrudan yaşam hakkına yönelen en ağır türü olan namus cinayetleri kadınların öldürülmesi için bahane olarak kullanılmaktadır.( Töre Cinayetleri Panel Bildirileri,1993:3)

Tezcan‘a göre bir kız çocuğunda ‘namuslu’ görülmeyecek özellikler şöyle sıralanmaktadır.

  • Ailenin isteği dışında birisiyle duygusal ilişkiye girmek

  • Gayri meşru bebek doğurmak

  • Kadının kocasını terk edip başkasına kaçması

  • Evlilik dışı ve öncesi; hamile kalmak

  • Sevdiği erkekle evden kaçmak

  • Kötü yola düşmek (Tezcan,2000:241)

Bunlar töre adı altında hiyerarşik yapıya uymayanların işlediği ve ölümle cezalandırılması düşünülen ağır suçlardır. Bunların ne kadarı doğru orası tartışma konusudur. Ancak kesin kurallarla çizilmiş ve yasaklanmıştır.

Böyle bir ataerkil toplumda erkek egemenliği dil, hukuk, din, eğitim, aile, popüler kültür ve medya gibi sosyal ve politik kurumlar tarafından üretilmekte ve bunlar daima ayakta tutulmaktadır. Ataerkil sistemde temelini oluşturup besler.

Bu olguyu kültür ile bağdaştıracak olursak nesilden nesle aktarılan bu olgu bir nevi bulunduğu toplumda zamanla kültüre dönüşmüştür. Bir bölgede kardeş katili olurken eğer başka bir yerde ’namus’ üzerine kardeş öldürülmezse kınanır, statüsü toplum içerisinde düşürülür ve kınanır. Kültürel olarak da babanın oğula, oğlun da kendi oğluna aktardığı yazısız bir kültürel gelenek haline dönüşmüştür.

Namus cinayetlerinde medyayı ele aldığımızda sosyal medya büyük bir etkendir. Kimi zaman insanların bir başkaları ile konuşarak, sosyal medya ağları ile iletişim kurup törenin dediklerine karşı gelmektedirler. Medyanın iletişim işlevinin töre tarafından olumsuz algılanımı söz konusudur. Ataerkil şiddettin oluşmasında, devam etmesinde ve yeniden üretilmesinde hiç kuşkusuz en önemli yerlerinden birine medya sahiptir. Kitle iletişim araçları içerisinden ulaşılan kitle açısından büyük paya sahip olan gazetelerin en önemli işlevlerinin haber vermek ve kamoyu oluşturmak olduğunu düşünürsek özellikle son yıllarda büyük bir artış gösteren ‘namus bahaneli cinayetler’ ve bu konu ile ilgili olarak hazırlanan haberlerin gazetelerde yer alış ve sunuluş biçimleri de önem kazanmaktadır(İnci,2013;285).Sadece gazeteler değil birçok haber kaynaklarında İnstagram,Twitter, You Tube gibi uygulamalar üzerinden namus cinayetleri adı altında olmasada birçok cinayet özellikle aklı başında olmayanlar için kolay öğrenilebilir hale gelmiştir bu cinayetlerin sayısı giderek artmıştır ve sosyal medyanın aslında günümüzde can alıcı noktası da budur. Kimileri de başka biri tarafından öldürülmek korkusu ile intihar vakaları giderek artmaktadır.

TUİK’in 2009 sonrası dışsal faktörler ile ölüm sebepleri 35-54 yaşları arası büyük bir artış göstermiştir. Filmlerde ve müziklerde tetikleyici unsurlara bakılacak olursa toplumda boş zaman aktivitesi olarak değerlendirilir. Filmler ve müzikler insanı çoğu kez rahatlatsa da gizil mesajlar da içerir. Burada filmlerin dikkat çekmesi, reytinglere ulaşma hevesi, ve para kazanma gibi unsurlar ile namus cinayetleri ele alınmıştır. Kimileri bunu kötü olarak yorumlasa da birçok kesim örnek almış durumda. Burada yeni gelen nesli çok farklı etkilemektedir. Toplum psikolojik olarak davranışları kestirilemeyen bireyler haline dönüşebilmektedirler. Filmlerde tetikleyici müzikler ile desteklenerek o ortamı hissettirmek amaçlanmıştır ancak çoğu zaman olumlu sonuçlar vermemiştir. Filmlerde cinayet erkeklerin kadınların kolayca öldürebildiği, sadece kır veya cemaat tipi toplum değil büyük Metropol şehirlerde de kolayca bir cana kıyılabilindiğini rahatça görülebilmektedir. Filmlerde önceden kır kesiminde anlatılan olaylar günümüzde şehirlere kadar yansımıştır. Örnegin; şehre başka bir hayat kurmak için giden kızın davalıları ya da babası peşinden gelir, öldürmek için ve tek gayeleri de o kanın akmasıdır. Müziklerde de kavuşamayan ailesi tarafından alıkoyulan kız ile sevdalısı gibi repliklerle gizil mesajlar içerir. Bunların toplumsal olarak daha ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. Özellikle 7-24 yaş aralığındaki kişileri temel eğitim aşamasında algıları farklı çalışabilir, hayata karşı bakış açıları değişir. Ege Akdeniz gibi Doğu yöresini bilmeyen insanların zihni de kadına karşı algı aşamasında ‘yanlış yapılırsa cezalandırılmalı’ düşüncesi ile büyür ve için için geliştirir ileride evlendiğinde bile bunun etkileri görülebilir. Günümüzde de Doğu-Batı ayrımı kalmadan birçok insan öldürülmekte kimisinin sevme şapkası namus cinayeti kiminin ki sevme…

Müziklerde 70 lerde arabesk kültür ile namus cinayetlerinin daha çok arttığı söylenebilir. Köyden kente göç ile birlikte köy kent yaşamına giren genç neslin bazıları ailelerinden kopmayı göze alarak metropole gitmiştir bu da birçok şiddet, ölüm, kan davası gibi karmaşık olguları meydana getirdi. Tam da bu dönemde insanların sosyal hayata kazandırılması adına arabesk müzik ortaya çıktı. Her ne kadar eğlence gibi gözükse de içerisinde birçok olayların farklı yansıması olarak da görülebilir. 80 lerde halk müziği+arabesk+pop kültür ürünü müzikler ortaya çıkmıştır. Bunda da halkın toplu tepkileri halkta ortak bir dil halk müziğini şekillendirdi. Ünlü birinin sözü şu şekildedir ’Hayatta müzik lazım değildir çünkü hayat müziktir.’ Müziğin ana kaynağı olgu ve olaylardır. Yaşanmışlıklardan esinleniyor. Kadın üzerinden de müzikler türetilmiştir. Burada bir temel kaynağı da gelenekten beslenen töredir.

VESİKALI YARİM

1968 de başrolünde Türkan Şoray (Sabiha)İzzet Günay(Halil)yer aldığı bir filmdir. Halil işten eve evden işe giden bir aile çocuğudur mesleği manavdır. Kendi geçimini yine manavlık /satıcılık ile sağlar. Bir gün Halil ve arkadaşları farklılık olsun diye bir pavyona giderler. Orada çalışanlara yani kadınlara bakış acısı ‘Gariban Kızlar, baktıkları aynalar bile küflenmiş’ ‘muhabbetin her türlüsünü bilirler, erkelere kul köle olurlar’ şeklindedir. Kadınları sadece nesne olarak görürler. Halil ve arkadaşları o gece pavyondan çıktıktan sonra kadınlarla beraber olurlar Halil biraz daha içki içerek mekanda durur. Orada bir kadına aşık olur ama kadın oturan adamların daha çok içki içip mekana para kazandırma işindedir. Halil kendini kaptırır ve sabaha kadar içer. Kadınla tanışır. Adı Sabiha’dır. Ona olan ilgisini anlar Sabiha ve pavyondan sonra bir oyun mekanına giderler. Sabiha orada oynayan dansözü gördüğünde benim ondan neyim eksik diye düşünür. Mekan çıkışında Sabiha Halil’i evine davet eder bir gün sonrasında köprünün açıldığında karşıya (evine )gitmesini söyler Halil de kabul eder ve o gece evinde kalır .O günün sonrasında Halil işe odaklanamaz olur .Sürekli Sabiha’yı düşünür. İşine düşkün adam artık sarhoş gibi dolanır. Bir gün pavyona gider. Manavdan aldığı meyve sebzelerle; Sabiha onun gururunu incitir. ’Bana bunu mu getirdin getire getire’ der. Ancak Sabiha o an bile başkalarının masalarındadır. Buda Halil’in canını sıkar. Sabiha ,Halil’i bir önceki gün gibi önemsemez. Bu durum Halil’in canını sıkar. Ancak Sabiha gelip özür diler yaptığı hareket için ve o gece pavyondan beraber çıkarlar. Halil artık işe gitmez. Toptancıdan aldığı paraları Sabiha ile beraber harcarlar ve sevgilidirler aynı evde kalmaya başlarlar. Halil ‘in istediği artık pavyonda çalışmayan, evinin kadını bir ‘kişi’ dir. Bir hafta içerisinde her şey çok fazla değişir. Halil yüzük alacak kadar sever . Sabiha işten ayrılır artık pavyonda başkalarının masalarına meze olmaz. Evinin kadını olmak ister. Çok lüks bir hayat yaşarlar. Gezerler, içerler taki bir gün paraları azalana kadar. Halil’in çalışması gerekir. Beykoz’da küçük bir manav acar bunu babası duyar ve yıkılır. Oğlunun bir pavyon kadını için ev açtığı ve işini ayırdığı için.

Sabiha’yı işten ayırdığı için pavyondaki adamlar Halil’i döverler ve olay çıkarırlar. Halil’in başı belaya girer. Sabiha’nın gazinodaki arkadaşı ile Halil’in arkadaşları bir gün pavyonda otururlar. Sabiha’nın bir arkadaşı Halil hakkındaki gerçeği öğrenir. Halil evlidir ve çocukları vardır. Sabiha bu gerçeğe inanmaz, inanmak istemez. Pavyona döndürmek için yalan söylediklerini düşünür. Halil’e karşı tavrı değişir. Duydukları ister istemez onu derinden etkiler. Gerçekleri görünce de Halil’in ağzından laf almaya çalışır söylemeyince de ayrılmak ister. Ama kendi ağzından evli olduğunu duymadığı için de perişan olur ancak her şey bitmiştir. Artık yeniden pavyona döner ve masalarda dolanır. Halil’in erkeklik gururunu ayaklar altına alır. Aynı evde kaldığı, beraber olduğu kadını masalarda erkeklerle gülüşürken görür ve zoruna gider. Sabiha’nın yanına gelir ve Sabiha çok ağır kelimeler kullanır. ’Bıktım, hevesimi aldım geçti ‘şeklinde ifadeler kullanır. Halil sinirlenir ve gider. Sabiha günlerce gazinoya uğramaz. Halil her yerde arar ve bir erkeğin yanında bulur. Gururuna yediremez ’Düş önüme ‘diyerek onu götürmek ister ancak adam izin vermez ve kavga çıkar. Halil adamı bıçaklar, ceza evine girer. Sabiha ne mektup yazar nede sorar iyice merak eder. Halil’e göre Sabiha kendisini unutmuştur, kendisini beklemez sanır aslında unutmaz sever bekler pavyonlarda çalışmaz taki Halil ceza evinden çıkana kadar. O gün gazinodaki arkadaşına çalışmak istediğini söyler. Dans dersi almak istediğini, büyük pavyonlarda çalışmak istediğini söyler. Bir anda amacı Halil’in kendisinden ümidinin kesilmesidir. Ancak olay o şekilde gelişmez Halil artık Sabiha’yı namusu olarak görür ve onun çalıştığını duyar. Tekrardan başkalarına dokunduğunu, başkalarının masalarına oturduğunu evlenmeseler de kocası gibi davranır. Sadece benim namusum beni bekler başkasına bakamaz diye. Cezaevinde çıktığında eğlenirken görür ve Sabiha’yı elinde ona aldığı yüzük ile artık her şey bitmiştir. Halil’in gözünde bu durum namustur. Çünkü ona dokunan Elin başka birine dokunmasını hazmedemez. Sabiha’nın dediği ‘Fotoğrafımı çektin başkasıyla git hadi olur’ Halil bir bıçağı Sabiha’nın karnına saplar ve her şeyi namus olayı olarak görür. Karısının çocuklarının anne ve babasının olduğu manavlığa devam ettiği hayatına döner. Sabiha’yı sadece geçici pavyon kızı olarak görür ve her şey biter ve herkes kendi yolunda gider. Sabiha da yine için için sever ama gerçekleri bu sefer tüm gözüyle gördüğünde bir anda tüm bağlar kopar.

FİLMİN SOSYOLOJİK ANALİZİ

Burada anlatılmak istenen namus algısı olay bir cemaat toplumunda gerçekleşmiyor ancak sosyolojik olarak erkeğin ataerkil toplumdaki yansıması görülmektedir. Erkek istediğinde istediği kadın ile birlikte olur. Onu namusu olarak algılayıp kolayca öldürmeye çalışıldığı görülür. Burada topum kurallarıyla çelişen bir ilişki ağı görülür Sabiha’ya başına olmadık belalar gelen bir kadın olarak görülmez toplumun onaylamayacağı bir mesleği ve hayat biçimi vardır. Sabiha bir konsomatristir. Halil ile evlenmesi farklı karşılanır tüm bu tepkilere rağmen beraber olurlar. Halil karakterinin evli olması ve başka bir kadınla olması da namus algısını sadece beraber olma olarak şekil aldığını anlatır. Genel olarak namus cinayetlerini istatistikler Güneydoğu Anadolu Bölgesinde devam ettiği görülür ancak filmde sadece belirli bir çevrede değil İstanbul’da da olabileceğini yani namusun her yerde olduğunu ve taşınabileceğini göstermiştir.Namusun evli olmadan beraber yaşamada bile erkeğe bağlanır. Dönem, insanlar, yapılar değişse bile bu namus algısı ve namus cinayetleri hiçbir zaman değişmemiştir. Filmdeki konuda namus olgusu üzerine yaşanılan hayatın sadece Halil ve Sabiha karakterine değil tüm aile fertlerine ve arkadaş çevrelerini etkilemiştir. Sosyolojinin de aslında ilgilendiği yer burasıdır. Bir olgu sadece oluşturduğu toplumdaki kişi ve kişileri değil birçok toplumu etkiler ve örnek olur.

Bu olayın film değil de gerçek hayat olduğu düşünülürse ileride Halil’in çocuğu babasının yaşadığı olaylardan etkilenerek hayatına uygulayabilir. Medya ile ilişkisinde ise o dönemde pavyon ve gazinoları sadece bir eğlence mekanı değil, aynı zamanda bir genelev gibi görüldüğü algısı çocuklara geçer ve olgunlaşma aşamasındaki kişilerin o tür yerlerden uzaklaşılması gerektiği söylenir. Aslında çoğu film veya dizi insanların bilinçaltını birçok şekilde etkiler. Yani filmler ve filmlerde kullanılan müzikler o filmden daha çok etkilenip hayatımızda bir yer vermemize sebebiyet verir. Çünkü filmler müzikten ayrı düşünülemez. Aynı bir bütün içerisinde bir yapboz gibiler. Oyuncunun davranışından, jest mimiklerinden müziklere kadar hepsi izleyiciyi olumlu veya olumsuz etkisi büyük ölçüde olur. İnsan yaşantısını etkiler. Yıllar geçse de yapılan davranışın neden yapıldığı bilinmez ama yıllarca yerleşir.

Türün adında da yansıdığı üzere şarkılar melodram filmlerin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Vesikalı Yarim de müziğin neredeyse hiç susmadığı süresi boyunca ardı ardına birçok şarkının çalındığı melodram biridir. Bu yönüyle ancak şarkıların film içindeki kullanım, senaryoya, çekim yapılan mekanlara ve karakter üzerine uygunluğu sıradan bir filmden çok daha fazla bir etki yaratır. Filmde sırf alt metin olarak değil pavyondaki kadınların da söylediği görülür. Burada müziğin etkisinin hem izleyiciye hem anı yaşayanları olayın kurgusuna büyük bir etkisi vardır.

Müziğin türü zamanla değişse de insanlara taşıdığı anlam da aynı şekilde değişmiştir. Filmde canlı olarak Şükran Ay şarkı söylemiştir. Genel müzik organizatörü ise Metin Bükey yer alır. Müziklerle kurgu büyük ölçüde desteklenmiştir.

SONUÇ

Filmlerde ve müziklerde insan üzerinde bilinçaltına yerleşmesi çok derin ve ince etkileri bulunur. Artık sadece bir ülkeyi değil tüm halkları, ülkeyi, dünyayı etkiler haline gelmiştir. Dünya bilincini TV, Sosyal Medya ile insan bilincini ele geçirmiştir. Cemaat toplumu kalmaksızın artık il, şehir, ülke her yerde namus adına cinayetler devam ediyor. Onun adına ister karısı, ister sevdiği insanlar birbirini sahiplenmekte ve bırakılınca da psikolojik bir çöküş ile birlikte suç işleme eğilimine evirilmiştir. Bunun da medyalar aracılığı ile topluma yansıması olur. Yaş fark etmeksizin müziklerde ve filmlerdeki psikososyal durumlar namus cinayetlerini tetikleyici unsurları olmuştur.

KAYNAKÇA:

  • Koğacıoğlu Dicle, Gelenek Söylemleri ve İktidarın Doğallaşması: Namus Cinayetleri
  • Eleştirel arşivleri- Cinerituel
  • Gazino ve Pavyon Kültürü basatti.com
  • Bilgili Naile, Vural Gülşen, 2010 Kadına Yönelik Şiddet En Ağır Biçimi: Namus Cinayetleri, Derleme
  • İnci Ülkü, 2010, Basında Yer Alan Namus Cinayetlerinin Sosyolojik Analizi
  • www.tuik.gov.tr
  • www.film hafızası.com

Yazar: NURDAN HAMİYET ÜLGER – Yozgat Bozok Üniversitesi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir