Georg Simmel ve Kültürün Trajik Buhranı

Bu yazımda Simmel sosyolojisinin perspektifini sunmaya çalıştım.

Georg Simmel ve Kültürün Trajik Buhranı
0

Bu çalışmada Georg Simmel’den ve onun “kültürün trajik buhranı” kavramsallaştırmasından bahsedilecektir. Georg Simmel, döneminin marjinal bir sosyoloğu olarak görülen Alman bir düşünürdür. Klasik sosyoloji anlayışlarında görülen toplumu ön planda tutup sosyolojiyi toplum üzerinden açıklama çalışmaları, Simmel’de farklı bir açıdan görülmektedir. Georg Simmel, topluma bakarken döneminin yaygın anlayışından farklı olarak bireyi görmeyi tercih etmektedir. Aynı zamanda bireyin topluma etkisine dikkat çekerek fertler arasındaki etkileşimlere de odaklanmaktadır. Onun anlayışında fertlerin etkileşim formlarıyla ilişki kurmaları hakimdir. Simmel, gündelik hayatımızda meydana gelen etkileşimlerden yani mübadele ilişkisi, alt-üst ilişkisinden örnekler vermektedir. Onun için sosyoloji, karşılıklı etkileşimlerden doğan formları araştırmalıdır.

Simmel’de form kavramı, fertler arasında, sosyo-kültürel çerçevede belirli olan eylemlerin meydana gelmesinden oluşmaktadır. Bu formlar insan yaşamının her anında görülmektedir. Örneğin selamlaşma esnasında, iş görüşmesindeki davranışlarda, karşılıklı duyulan duygularda formlar ön plana çıkmaktadır.

Sımmel perspektifinde topluma form-içerik dikotomisinden bakıldığı görülmektedir. Toplumsal oluşumların içerikleri bakımından benzerlik taşımama durumunu buna karşın formlar açısından özdeş olabileceğinden bahsetmektedir. Örnek vermem gerekirse selamlaşma bir form olmakla beraber Güney Kore’deki bir selamlaşma ile Türkiye’deki selamlaşmanın içeriği farklı olacaktır. Ancak, ikisindeki özdeş niteliğin selamlaşmak olduğunu belirtebilirim. Başka bir örnek olarak, ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye değişen giyim tarzları verilebilir. Ayrıca ihtiyaçları karşılama noktasındaki tüketim alışkanlıklarından bahsetmek mümkündür. Bu formları, fertler vasıtasıyla ortaya çıktığı için kültür olarak nitelendirebiliriz. Hayatı yaşanabilir kılmak için insan eliyle meydana gelen formlar bir noktadan sonra kendi tinselliklerini hissettirmeye başlıyorlar. Bireylerin ortaya koyduğu formlar, kazandıkları tinsel güç ile insan üzerinde tahakküm kurarak baskı kurmaya başlıyor. Sımmel, bu durumu kavramsallaştırarak “kültürün trajik buhranı” demektedir. Buradan hareketle bir formun zaman içerisinde değişime uğradığını, yani zamanla kendisini bağımsız bir duruma getirip gücünü göstermeye başladığını söylemek mümkündür. Bu noktada yaşam-form ikiliği üzerinde duran Sımmel, bu formların etkisinin tartışmasını yapmaktadır. Yaşam, Sımmel’de sürekli bir oluş ve dur durak bilmeyen bir akış olarak kavranırsa da buna karşılık formlar, adeta durağan kutuplar gibidirler. Formlar, bizzat yaşam akışından çıkan nesnelleşmelerdir. Yaşam yoksa form da yoktur. Fakat formlar bir kez ortaya çıktıktan sonra süreklilik kazanırlar ve yaşam denen süreçten bağımsızlaşıp kendi özgül yaşamlarını sürmeye başlarlar.

Kültürün trajik buhranı kavramsallaştırmasıyla Sımmel, bireyi merkeze alan bir yaklaşım sergilemektedir. Birey ve bireyler ürünü olarak iki ayrımdan bahsedilmektedir. Birey etkisinin bulunduğu her faaliyet örneğin; sanat, bilim, moda, felsefe vb. Sımmel’in kavramıyla “nesnel kültür” olarak tanımlanmaktadır. Nesnel kültür karşısında bireyin içeriği özümsemesi, bireyin tini Sımmel’in bir diğer kavramı olan “öznel kültür” olarak tanımlanmaktadır. İşte tam da bu noktada nesnel kültürün öznel kültür üzerinde bir üstünlük sağlamış hali kültürün trajik buhranı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani birey hayatı daha yaşanabilir kılmak için bir kültür ortaya çıkarmaktadır lakin ortaya çıkardığı bu kültür kendi özerkliğini ispatlarmışcasına birey üzerinde tahakküm gücü elde ederek bireyi içerik bakımından etkisiz hale getirmektedir. Artık birey ortaya koyduğu kültürün etkisi altında şekil almaktadır.

Modernleşme ile değişen yaşam biçimlerinin etkisi görülmektedir. Modern dünyada kurulan ilişkiler, yapılan faaliyetler anlam bakımından pasif konuma düşmüştür. Çıkar ilişkileri veya maddi ilişkilere dayalı içerikler kendini göstermektedir. Dolayısıyla nesnel kültür özgün işlevini yerine getirememektedir. Kapitalist sistemde kültür endüstriyel konuma gelmiştir.

Modernleşmenin getirileriyle birlikte nesnel kültürün genişlemesi bireyi kendi özgünlüğünden daha çok uzaklaştırmaktadır. Bu nokta da Nurettin Topçu’dan bir alıntıya yer vermek istiyorum. Her kuvveti, her imkanı, insan tarafından kullanabilir eşya haline getiren teknik, başlangıçta hayranlıkla kendisine bağladığı insanı, sonra kendi arkasından sürükler oldu; insanı kendisine esir etti. Böylece hakimiyet eşyanın eline geçirildi ve eşya insanla izah edilecek yerde, insan eşya ile izah edilmeye başlandı [Topçu, 2018: 23].

Kültürün trajik buhranı, bireylerin kendini gerçekleştirmesi ve toplumun gerçekliğini anlama noktalarında büyük bir engel olarak görülmektedir. Modernleşme birey ilişkilerini sınırlandırarak eşyalar, nesneler, tüketimler, maddi kazançlar üzerinden yaşam formları oluşturmaktadır. İhtiyacı karşılamak üzere ortaya konulan nesnel kültür daha da öteye giderek kapitalizm ile birlikte bağımsız bir güç halinde bireyleri yönlendirmektedir. Bireylerin özgün olarak ortaya koydukları eylemler sıradanlaşmakta ve piyasa koşullarınca yön almaktadır. Kendini ifade etme biçimleri olan, şiir yazmak, sanat icra etmek ile düşünümsellik, anlam, eleştiri yoksunlaşmış yerini kitlelerin istediğine göre hareket etme, kitleler üzerinde tanınırlığı arttırma almıştır. Dolayısıyla modern kültür bireyselleşmeyi de yaygınlaştırarak, kişisellikten ve değerden uzak bir görüntü çizmektedir.

Kültürün trajik buhranı, bireyin nesneleşmesine, şeyleşmesine işaret etmektedir. Bireyin özgün yapısı kaybolmakta ve nesnel kültürün piyasa koşulları bağlamında öncelik halini aldığı görülmektedir. Bu buhran, kapitalizm sermayesine yönelik işlev görmektedir. Aynı zamanda birey kendisinden uzaklaşıp yabancılaşmaktadır. Belirli yönelimler çerçevesinde yaşam biçimini oluşturmaktadır.  

KAYNAKÇA

  • Topçu, N. (2018). Kültür ve Medeniyet, (Der. Erverdi, E., Kara, İ.). Ankara: Dergah Yayınları.
  • Jung, W. (1995). Georg Sımmel: Yaşamı, Sosyolojisi, Felsefesi, (Çev. Özlem, D). Ankara: Ark Yayınevi.

thumbnail
Önerilen Yazı
Etiketleme Teorisi Kapsamında ”12 Angry Men” Film Analizi

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi lisans öğrencisiyim, Birey ve toplum üzerine fikir, düşünce ve yorumlarımı paylaşmayı seviyorum :) Mail:r9kadir@gmail.com

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir