Google Şirketi, geçtiğimiz hafta COVID-19’dan (Coronavirüs) korunmanın en etkili yöntemi olduğu kaydedilen sosyal mesafe verilerini kapsayan bir rapor yayınladı. Bu raporda altı kategoride 131 ülkenin verileri bir rapor şeklinde kamuoyuna sunuldu
Öncelikle bu verilerin neye göre sınıflandırıldığını açıklayacak ve sonrasında ise Türkiye için açıklanan verileri dünyada bazı ülkelerle karşılaştırmalı olarak size aktaracağım. Sonuç bölümünde ise bu verilerin bize ne söylediğinden sizlere kısaca bahsetmek istiyorum.
Sosyal mesafe kavramının aşağıda da görüldüğü üzere hem dünyada hem de ülkemizde 8 mart sonrası yoğun olarak aratıldığı anlaşılmaktadır.
Google da sosyal mesafenin boyutlarını göstermek için 131 ülkenin sosyal mesafe verilerini dünya ile paylaştı. Şirket, konum verilerinden yola çıkarak vatandaşların hareketliliğini dünyaya göstermeyi amaçlıyor. Özellikle kalabalıkların bir araya geldiği noktalardaki hareketlilik ortaya konmaya çalışılıyor.
Google’ın açıklamasına göre:
Park, mağaza, atölyeler gibi alanlardaki hareketlilik üzerinden bu veriler değerlendirilmektedir. Ayrıca Google haritalar üzerinden trafik hareketliliği de açıklanacak.
Bu verilerde ziyaret edenlerin gerçek sayısı değil, oranlar gösterilecek.
Kişilerin gerçek konumları gibi kişisel bilgilere raporda yer verilmeyecek.
Kullanıcı verilerinin başkaları tarafından ele geçirilmesini önlemek için yapay parazit kullanılıcağını da kaydediyor.
Türkiye verilerini açıklamadan önce, Google’ın hangi kategorilere göre sosyal hareketliliği ölçmeye çalıştığına bakalım. Perakende, mağazalar ve eğlence mekanları, marketler ve eczaneler, parklar, istasyonlar, iş yerleri ve yerleşim yerleri olmak üzere altı kategoride bu verileri değerlendirmektedir.
Şimdi belirlenen kategorilerde hem Türkiye’ye, hem de karşılaştırmalı olarak Avrupa’da koronavirüs’ten en çok etkilen ülkeler İtaya ve İspanya’ya, ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) ve son olarak da bu süreci görece daha iyi yönetene Almanya ve Güney Kore’ye bakalım.
Perakende & Mağazalar ve Eğlence Mekanları
Bu kategoride kastedilen mekanlar; restoran, kafe, alışveriş merkezi, tema park, müze, kütüphane ve sinema gibi eğlence mekanlarını kapsamaktadır. Bu verilere göre, eğlence merkezlerindeki hareketlilik Türkiye’de %75 oranında azalmıştır.
Bu kategorideki en yüksek düşüş oranı görülen ülkeler ise %94 oranı ile İtalya ve İspanya olmuştur. ABD’de ise bu oran % 47 olarak açıklanmıştır. Almanya’da %77 düşme oranı varken, Güney Kore’de ise bu oranın % 19 olduğu görülmektedir.
2-Marketler ve Eczaneler
Bu kategoride olan mekanlar ise bakkallar, pazarlar, gıda ürünlerinin satıldığı yerler ve eczanelerdir. Her ne kadar bu dönemde en çok kullandığımız mekanlar olduğunu düşünsek de, buralarda bile % 39 oranında bir düşüş söz konusudur.
Bu kategoride diğer ülkeler için de oranlar aşağıdaki gibidir. Güney Kore’de diğer ülkelerin aksine %11 oranında bir artış kaydedildiği görülmektedir.
İtalya | Eksi %85 |
İspanya | Eksi %76 |
ABD | Eksi %22 |
Almanya | Eksi %51 |
Güney Kore |
3-Parklar
Bu kategori içinde ise ulusal parklar, halk pilajları, limanlar, köpek parkları, plazalar ve açık bahçeler yer almaktadır. Bu noktalardaki sosyal hareketlilikte Türkiye’de %58 oranında bir düşüş yaşanmıştır.
Marketler ve eczaneler kategorisinde olduğu gibi, burada da Güney Kore %51 oranında bir artış göstererek diğer ülkelerden farklılaşmaktadır. İtalya ve İspanya ise yüksek düşüş oranları ile dikkat çekmektedir.
İtalya | Eksi %90 |
İspanya | Eksi %89 |
ABD | Eksi %13 |
Almanya | Eksi %49 |
Güney Kore | Artı % 51 |
4-İstasyonlar
Bu kategorilerde ise metro, otobüs, tren istasyonu gibi toplu ulaşım alanları bulunmaktadır. Bu noktalarda da %71 oranında bir sosyal hareketlilik düşüşü söz konusudur. En yüksek düşme oranının bir önceki kategoride de olduğu gibi İtalya ve İspanya’ya ait olduğu saptanmaktadır.
İtalya | Eksi %87 |
İspanya | Eksi %88 |
ABD | Eksi %51 |
Almanya | Eksi %68 |
Güney Kore | Eksi %17 |
5-İş yerleri
Bu kategoride eğlence mekanları dışındaki mekanlar kastedilmektedir. Burada Türkiye için eğlence mekanlarının oldukça gerisinde bir oran söz konusudur. Bu mekanlarda %45 oranında bir düşüş varken eğlence ve perakende kategorisinde bu oran %77 idi. En yüksek oran İspanya’da iken, en düşük oranın ise Güney Kore’dedir.
İtalya | Eksi %63 |
İspanya | Eksi %64 |
ABD | Eksi %38 |
Almanya | Eksi %39 |
Güney Kore | Eksi %12 |
6-Yerleşim Yerleri
Buradan kasıt, evlerdir ve evlerdeki sosyal hareketlilik oranında da sosyal mesafeye uygun olarak Türkiye’de %17 oranında bir artış kaydedilmiştir. En fazla artış kaydeden iki ülkenin İtalya ve İspanya olduğu görülmektedir.
İtalya | Artı %24 |
İspanya | Artı %22 |
ABD | Artı %12 |
Almanya | Artı %11 |
Güney Kore | Artı %12 |
Bu ülkeler içinde Türkiye ile Almanya’nın eğlence mekanları, istasyonlar ve iş yerlerindeki hareketlilik kategorilerinde oransal olarak birbirine en yakın iki ülke olduğu görülmektedir.
Ülke | Eğlence Mekanları | İş Yerleri | İstasyonlar |
Almanya | Eksi %77 | Eksi %39 | Eksi %68 |
Türkiye | Eksi %75 | Eksi %45 | Eksi %71 |
Önemli başka bir nokta ise, İspanya ve İtalya arasındaki paralelliklerdir. Bu iki ülkenin de salgının etkisini derinden ve benzer şekilde yaşadığı, halkın her alanda kendini geri çekerek evlerinde zaman geçirdiği görülmektedir.
Ülkeler | Eğlence Mekanları | Marketler ve Eczaneler | Parklar | İstasyonlar | Yerleşim Yerleri | İş Yerleri |
İtalya | Eksi %94 | Eksi %85 | Eksi %90 | Eksi %87 | Artı %24 | Eksi %63 |
İspanya | Eksi %94 | Eksi %76 | Eksi %89 | Eksi %88 | Artı %22 | Eksi %64 |
Sonuç ve Değerlendirme
Bu verilere baktığımızda sonuçların, hem olumlu hem olumsuz olarak ayrı ayrı değerlendirilmesi söz konusu olabilir. Olumlu tarafından bakacak olursak, Türkiye gibi diğer ülkelerde de insanların büyük bir oranının sosyal mesafe için gerekli özeni gösterdiğini görüyoruz.
Olumsuz açıdan baktığımızda ise, dünyanın en büyük arama motoru olan Google’nın konum verilerimize en detaylı şekilde sahip olduğunu, adım adım her anımızda bir ”dijital ayak izi” bıraktığımız için bu yolla ”dijital gözetim” altında olduğumuzu görüyoruz.
Bu verilerimizin kullanıldığı zaten biliyorduk ve bu konuda insanların endişesi söz konusuydu. İki yıl önce Cambridge Analytica skandalı ile bunu net bir şekilde görmüştük. Hatta ondan önce de Snowden’ın ifşa ettiklerinden.
Google gerçek kişi sayılarını vermeyeceğini, gerçek konum bilgilerinin paylaşılmayacağını ve bu verilerin kötü niyetli kişilerin eline geçmemesi için yapay parazit kullanacağını söylese de, şirketin bu vaadi bizim bütün verilerimizin Google’ın elinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Google bugün neredeyse gerçek seçim tahminlerini bile yapabilmektedir.
Ama post-corona dönemi bütün bunlardan daha fazla korkmamız gereken bir dönem olacağının işaretlerini veriyor. Çin, Güney Kore ve muhtemelen birçok başka ülkelerinin de salgını kontrol etme adı altında yoğun bir dijital gözetim işine girdikleri aşikar.
Asıl vurgulamak istediğim ise, 20. yüzyılın sonlarında bulunan internetle ve internetin yüzyılımızın başında çok daha fazla önem kazanmasıyla yeni bir düşünsel kopuş noktasında olduğumuzdur.
15.yy’a kadar batı merkezli baktığımızda, tanrısal bir bilgi sisteminin var olduğunu görüyoruz ve bu bilgi sistemi yukarıdan aşağıya tek yönlü olarak hareket ediyor. İnsan burada daha bir pasif konumdadır.
15.yy sonrası ise, rasyonalizmin de yükselmesi ile Bacon gibi isimlerle beraber yeni bir bilgi sistemi olan ve deney–gözleme dayanan ampirik bilgi sistemi ortaya konulmuştur. Burada insan daha aktiftir, hatta özne olabilmiştir. Bilgi; yeryüzüne, insan düzeyine indirgenmiştir.
Öyle ki, 17.yy’a geldiğimizde Tanrı, ansiklopedilerde T harfi bölümünde açıklanan bir kavram haline gelmiştir. Buna da sekülerleşme diyoruz. Geçen yüzyılın sonundan itibaren ise, kutsalın geri dönüşü üzerine birçok tartışma yapılmaktadır. Bu ayrı bir yazının konusu olabilir.
Bugün 21.yy’da, Google tüm dünyanın bilgisine sahip ve söz konusu bilgi havuzunu bize neredeyse bir tık ile ulaştırabilmektedir. Bu durum şirket için iddialı bir başarı gibi görünse de, burada bilgiye elinde tutan bir iktidar olma söz konusudur. Dünyaca yaşadıklarımız bu gerçeğin her gün daha da perçinlendiğini ve size aktardığım verilerin de bunu kanıtladığını görüyoruz. Google, 1500’ler öncesinin Tanrı imajının yerini almış, bunun yanında, hem bilgiyi kitleselleştirmiş hem de tekelleştirmiştir. Buna çağımızın muamması diyebiliriz. Hem bu olanaklardan vazgeçemiyoruz hem de korkuyoruz.
Son olarak ise, algoritmaların yaptıkları ile insanların yaptıklarını kısaca karşılaştırmak istiyorum.
İnsan temelde 4 şey yapabilir:
1-Hareket eder
2-Duygular dahil her türlü alışverişi yapar.
3-Gözlem yapar
4-Muhakeme edebilir.
Geldiğimiz noktada, bu veriler ve Cambdridge Analytica skandalı ile de ortaya çıktığı gibi, Google ve Facebook gibi “dijital diktatörler” insanın bu temel fonksiyonlarını belli noktalara kadar icra edebiliyorlar.
Hareketlerimizi, her türlü alışverişlerimizi kontrol ediyor; bizi gözlemliyor ve daha da önemli olarak yapay zeka modülleri ile topladığı verileri anlamlandırabiliyor. Dolayısıyla, insanı insan yapan en önemli şey olan muhakeme yeteneğini de belli bir noktada gerçekleştirebiliyor. Toplanan ve “big data” denilen bu verilerin anlamlandırılması söz konusu.
19.yy’da Aguste Comte, sosyolojiyi kurarken ilk olarak doğa bilimlerinin etkisinden dolayı, ona sosyal fizik ismini vermiştir. Bugün tüm dünyada herkes internete ve akıllı telefona ulaşabilir olsa; araştırma şirketlerinin yaptığı birçok araştırmaya gerek kalmayacak, seçim sonuçları çok önceden bilinebilecek, hem de hata payı oranı bile ortadan kaldırılarak Comte’un “sosyal fizik” hayali gerçekleşecektir. Araştırma evreni kurmaya gerek olmayacak, tüm dünya bu örneklem içine dahil edilebilecektir. Dolayısıyla, demokrasi-sistem tartışmalarının artacağı, hatta belki de seçim yapma gereğinin bile duyulmayacağı günlerin başlangıcında olabiliriz.
• Hazırlayan: Rıfat Özcan – İstanbul Üniversitesi