Gurbet Kuşları Filminin Sosyolojik Açıdan İncelenmesi

Gurbet Kuşları Filminin Sosyolojik Açıdan İncelenmesi
gurbet kuslari filmi analizi
0

ÖZET

Gurbet Kuşları filmi, yayınlanma tarihi olan 1964 yılının getirmiş olduğu kır-ket kavramının etrafında şekillenerek çekilmiş olması sebebiyle sosyolojik bağlamda göçün getirmiş olduğu değişim ve dönüşüm perspektifinde ele alınıp incelenmiştir. Dönemin içinde göç ve göçün oluşturmuş olduğu yeni yaşam tarzları, bireyler arası faklılıklar ve aile kavramının farklı bir boyut kazanması sosyolojik kavramlar bağlamında analiz edilmiştir.

gurbet-kuslari-analizi

Gurbet Kuşu Filminin Künyesi

  • YÖNETMEN: Halit Refiğ
  • SENARİST: Halit Refiğ – Orhan Kemal
  • OYUNCULAR: Tanju Gürsu- Filiz Akın- Özden Çelik-Pervin Par-Cüneyt Arkın
  • YAPIMCI: Recep Ekicigil
  • GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ: Çetin Gürtop
  • UYARLAMA: Turgut Özakman
  • STÜDYO: Artist Film
  • TÜRÜ: Dram
  • YAPIM YILI: 1964
  • ÇIKIŞ TARİHİ: 12 Nisan 1964
  • SÜRE: 102 dakika
  • DİL: Türkçe

Gurbet Kuşu Filmi Karakterleri:

Mümtaz Ener (Baba):Ailesini değişim ve dönüşümlere karşı sağlam tutmaya çalışan ama başaramayan, paragöz bir karakter.

Muadelet Tibet(Anne):Ailenin en sesiz ve evlerin işini yükünü çeken ve destekleyici karakteridir.

Tanju Gürsu (Murat): Ailenin en büyük oğludur. Taşradan gelen bir kadına gönül verir ve Fatma kardeşinin üstünde hâkimiyet kurmaya çalışır.

Cüneyt Arkın (Selim):Ailenin ortanca oğludur. Evin İçinde başka biri dışarı çıkınca bambaşka biridir ve en büyük zaafı bir kadına âşık olmaktı.

Pervin Par (Fatma):Düşüncelerine önem verilmez ve yasak ilişki yaşar ve bedelini intihar ederek öder.

Özden Çelik (Kemal): Eğitimli bir kardeştir. Göçün getirebileceği sorunları görebilen ve tedbir almaya çalışan kişi ve geldiği yeri inkâr edip kendini İstanbullu gösterir.

Filiz Akın (Ayla): Üst sınıftandır ve Kemal’le ilişkisini ailesi onaylamıyordur. Eğitimli olan kişilerin daha iyi anlaşabildiklerini ve sorunların üstesinden gelebileceklerini gösteriyor.

Hüseyin Baradan (Haybeci): Ailenin vapurla yolculukları sırasında karşılaşırlar ve filmde çoğu kez sınıf atladığını görebiliriz.

Gurbet Kuşu Filminin Konusu 

Film, Maraş’ta geçer. Bir ailenin işleri bozulması ile İstanbul’a göç etmelerini ele alır. Anne, baba, 4 çocuktan oluşan aile İstanbul da iş yeri açmış ve ev kiralamışlardır. İstanbul Haydarpaşa Gar’ında başlayan film; önce ailenin eve yerleşmeleri ve sonrasında yaşanan olaylar ele anılır. İstanbul’a alışamayan aile kendi içinde bozulmalar ve parçalanmalar yaşamaya başlamıştır. Filmin sonunda Maraş’a aile bireylerinden eksik olarak geri dönerler. Kemal ailesinin tersine eğitim, ekonomik olarak iyi konumda olan ve İstanbul da yaşamaya devam eden karakterdir.

SİNEMA ALANIN SEÇİLMESİNE DAİR SOSYOLOJİK ANALİZ

Filmler içerik olarak başlangıcından itibaren yaşanan toplumsal olaylara benzer şekilde gelişim gösterir. Dönemsel olarak yaşanan toplumsal değişimler her zaman sinemaya konu olmuştur.

Bir ailenin kırdan kente yaptığı göçten yola çıkarak zaman ve mekân kavramları dâhilinde o ailenin yaşamış olduğu yenilik, değişim, dönüşüm ve farklılıkları, ilerleyen zamanlarda kendi içlerindeki kopuşu ve zayıflayan aile bağlarını toplum nazarında ele alıp işler. Bu bağlamda başta aile, aile içi sosyal ilişki ve göçü ele alması ve bu alanların sosyolojinin konuları dâhilinde olmasıyla bu filmi analiz etmeyi amaçlamaktır. Toplumlar kendinden olmayanı ötekileştirirken; damgalama, yeni kimlik kazandırma, ideoloji, iktidar, din, baskılama mekanizmaları, güç, tek tip gibi kavramları bireylerin üzerinde uygularlar. Geçmişten günümüze baktığımızda hala daha bu durumların eskisi kadara katı olmasa da gene de toplumda kendini gösteriyor olması da patolojik kültürü yansıtır. Ötekileştirdiklerimiz her ne kadar toplumun dışında olsa dahi aslında hep merkezdedir ve onların etrafında değişimden bahsetmekle beraber onları gözetleyen ve bir kalıba sokmak için kapatma mecraları oluşur. Bunun bağlamında ucuz emek dediğimiz durumda açığa çıkar. Bireylerin kendi kimliklerine yabancılaşmasını bir kenara bırakalım aslında toplumların vermiş olduğu kimlikle bocalama yaşarken kendi öz kimliklerini unuturlar.

Günümüzle de bağdaştırdığımızda insanların asıl sahip olduğu kimlikler yerine biz tarafından kabullenebilmek için biz gibi davranmaları da göz önünde bulundurulabilir. Araştırmada özellikle bu kavramlar üzerinden yürütülen tartışmalardan yola çıkarak teorik olarak incelenmesi hedeflenmiştir.   

SİNEMA KÜLTÜR ÜRÜNÜ NASIL BİR METODOLOJİ İLE İNCELENECEK (TEORİK YAKLAŞIM VE KAVRAMLAR)

Halit Refiğ yönetmenliği ile  “Gurbet Kuşları” kültür ürün filmini incelediğimizde; Michael Foucault “Gözetim Toplumu”, Ulrıch Beck “Risk Toplumu”, Giorgio Agamben “Egemen iktidar ve çıplak hayat”(Homo Sacer), Marx Weber “Toplumsal Tabakalaşma”, Zygmunt Bauman “Modernlik ve özgürlük”, Marx “kapitalizm”, Durkheim “Anomi” bu teoriler ele alınacaktır. Bunlar bağlamında damgalama, otoriter lider, kır-kent olgusu, hiyerarşi, kimlik ve giydirilmiş kimlikler, tek tipleşme, ötekileştirme, kadın-erkek ilişkisi, yabancılaşma, göç, batılılaşma gibi kavramlar kullanılacaktır. “Gurbet Kuşları” filmini bu çerçevede ele alıp sosyolojik olarak incelenecektir.

Gurbet Kuşları filmini kuramlar üzerinden sosyolojik analiz yapılacak olursa; Ailenin göç etmesiyle beraber yaşadığı tüm zorlukları ve parçalanmaları bunun yanı sıra bu zorlukları ortaya çıkaranın iktidar olduğu gözlenmiştir. İktidarın kentlere daha fazla yatırım yapması, insan refahının yüksek olması, iş bulma kapasitesinin fazla olması, girişimciliği körüklemesiyle birlikte kentte olan arzu artmıştır. Bu bağlamda iktidarın yaptığı eylemde üretimin yerine tüketimi koyarak marx’ın kuramı olan kapitalizmde kendini bulmuştur. Bireylerin kırdan kente göç etmesinin nedeni kenti cazip görmeleridir. İktidar göçmenleri kentin dışında bir yerde toplama amacı gütmüştür çünkü göçmenleri toplumun düzenini bozmaları konusunda risk faktörü taşımaları ve göçmenleri bir arada tutarak disipline etmeyi ve gözetlemeyi amaçlamıştır. Filmde de kentin ayrı bir kesiminde gece kondu mahallesi olarak adlandırılan bir mekânda olay geçmektedir. Bu bağlamda bakıldığında Ulrıch Beck ve Michael Foucault’un kavramları olan risk ve gözetim toplumu kuramları burada kendini göstermiştir. İktidar her ne kadar göçmenleri kentin dışında tutmaya çalışsa da aslında hep merkezindedir ve değişimlerde burada gerçekleşir. Bu bağlamda bakıldığın Giorgio Agamben’in kutsal insan kuramı ile ilişkilendirilebilir. Kentte Weber’inde konusu olan tabakalaşma kendini göstermiştir. Burada göçmenler en alt tabakadadır ve kent toplumu tarafından ötekileştirilmiş, damgalanan ve istenmeyen tabakadır. Filmde de gördüğümüz üzere göçebe aileleri kimse istememekle beraber İstanbul’un huzurunu bozacaklarını düşünmüşlerdir. Bunun yanı sıra İstanbul merkezinden olan bireylerle ilişkileri kısıtlıdır. İktidar kent olgusunu modernleşme kavramı ile birlikte ele almış ve bireylere bunu dayatmıştır. Bauman’ın da modernlikten bahsettiği şey aslında modernleşirken özgürleştiğimizi ve bunun yanında birçok alanda da kısıtlandığımızı söyler. Bauman hoşgörü ve dayanışmayı modernleşme ile birlikte kullanır ama ne yazık ki filmde bunun karşılığını göremiyoruz. Filmdeki karakterlerin hepsi İstanbul’a gelmesiyle beraber modernleşeceklerini ve özgürleşeceklerini düşünmüş ama bunun karşısında kimlik sorunu kendini göstermiştir. Göçmenlerin hepsinin birer kır kimliğine sahipken İstanbul’a geldikten sorma farklı bir kimliğe bürünmek zorunda bırakılmışlardır. Yani giydirilmiş kimlikler burada karşımıza çıkmıştır. Fatma karakteri ele alındığında daha mutasıp bir kimliği varken İstanbul’a geldikten sonra çevresinin etkisiyle birlikte mutasıp kimliği yerini modern kimliğe bırakmıştır. Çünkü bu kimlik ile kendilerinin ötekileştirilmeyeceğini düşünmüşlerdir. Bunun yanı sıra evde farklı dışarıda farklı kimlik yansıtmaları kimlik bocalamasına yol açarken hem kendisine hem de ailesine karşı yabancılaşmıştır. Filmde kentte var olabilmenin tek yolunun, kentin sunduklarından yararlanabilmek için “uyanık ve akıllı” olunması yönündedir. Cinsiyet bakımından bakıldığında ise erkeklerin daha aktif olduğu ve bununda kır kimliğinin getirmiş olduğu bir olgudur. Kadın erkek ilişkileri bakımından kadının ev içinde de ev dışında da daha suskun, söz hakkına sahip olmayan bir birey olarak görülmesi daha çok kır yerleşkesinde görülen erkek hegemonyasının ön planda olması ile ilişkilendirilir. Her ne kadar kent hayatına adapte olmak için bir şeylerden ödün veriyor gibi görünseler de alışılagelmiş bu durumu modernitenin içinde de devam ettirdikleri görülmektedir. Durheim’ın anomi kavramı toplumun bireyi suça ittiği olgusudur. Bu bağlamda Fatma’nın intihar etmesinin altında yatan en büyük sebep ailesin ve toplumun Fatma’nın üzerinde kurduğu tahakkümdür. Kent toplumuna baktığımızda tek tipleşmenin yaygın olduğu da görülmektedir. Kent toplumunda bireyler daha aktif, düşüncelerini daha rahat ifade eden, tüketime yönelmiş, sanat ve kültür gibi konularda daha bilinçli, batılı giyiniş tarzıyla tamamen ele alındığında gösteri toplumunu oluşturur.

Kısacası, göçmenlerin kenti özgürlükleri doğrultusunda kullanabildikleri bir imkân olarak görülse de gerçek anlamda hiçbir zaman kendi tekellerinde olmadığı, ideolojik bir yapının ve egemen iktidarın izin verdiği ölçüde kullanabildikleri, denetim ve izleme politikasına tabi kılındıkları bir yapılaşmadır. Bu bağlamda bakıldığında; Weber’in Toplumsal Tabakalaşması, Ulrich Beck’in Risk Toplumu, Facoult’un Gözetim Toplumu, Giorgio Agamben Egemen iktidar ve çıplak hayat (Homo Sacer), Zygmunt Bauman Modernlik ve özgürlük, Marx kapitalizm, Durkheim Anomi kuramları etrafında incelenmesi ve temellendirilmesi yapılmıştır.


Fatma Karaca | Uşak Üniversitesi

Sosyologer, tüm platformda sosyoloji çerçevesinde paylaşımlar yapan ve sosyologlara yayın imkanı tanıyan dijital bir platformdur. Dijital sosyoloji arşivi oluşturma amacı ile kurulmuştur.

Yazarın Profili

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir