Mead’in öğrencisi olan H. G. Blumer, sembolik etkileşimciliği daha çok bir teori haline getirmiştir. “Blumer, 1937’de, W. Schmidt’in derlediği Man and Society’de yayınlanmak üzere sosyal psikolojinin doğası üzerine bir değerlendirme makalesi kaleme alırken, ‘sembolik etkileşimcilik’ terimini bulmuş ve kelimenin tam anlamıyla bu geleneğin kurucusu olmuştur.” (Marshall’dan akt. Güngör, 2016;176) Bireyler, şeylerin kendilerine ifade ettiği anlamlara göre şekil alırlar. Bireyler, anlamlara göre hareket eder. Anlamlar, etkileşimden çıkar. Bireyler, karşısındaki kişi ile olan etkileşimi sonrasında anlam ortaya koyar. Anlamlar yorumlanırken toplumsal süreçte değişime uğrarlar. Örneğin; bahçede bir yılan görüldüğünde insanlar korkar. Ama bir doğa bilimcisi için yılan, doğanın bir parçasıdır. Yılan, biri için korkunçken bir diğeri için güzel bulunabilir. Mesela yılanın derisini kullanan kişi için yılan, ekonomik açıdan o kişiye çıkar sağlayacaktır. Böylece bağlama göre nesneye yüklediğimiz anlam değişmektedir. Nesnelere yüklediğimiz, ilişkilere yüklediğimiz anlamlar yeniden yorumlanabilecek durumlardır. Ayrıca bir anlam her toplumda aynı değildir. Anlam, toplumdan topluma, bireyler arasında değişiklik gösterebilir.
Bir yorumlama süreci, zihinsel bir süreçtir. “Kendini belirtme” adı verilen bu süreç nesneleri bir araya getiren bilinçli bir aktördür. Bu süreçte birey, nesnelere dikkat eder, nesneleri anlayıp, yorumlamaya çalışır, değerlendirir, anlam yükler ve bu anlama göre de eylemde bulunur. Nesneleri anlamlandırıyoruz, yorumlama sürecinden geçiriyoruz sonra eylemde bulunuyoruz. Aslında Blumer, bu kavramı Mead’den alır. “Başka insanlarla birlikte olduğumuzda sık sık onların bizimle ilgili düşüncelerini merak ederiz. Doğrusu pek çok insan bu konuda merak sahibidir. Çünkü kendi eylem ve sözlerimizi insanların bizimle ilgili kanaatlerini edindikten sonra yorumlayarak onlara nasıl tepki vereceğimizi kararlaştırırız.” (Blumer’den akt. Güngör, 2016;173) Birey, kendinin ötekinin davranışına göre ya da ötekini de işin içine katarak anlamlandırıp bu süreci gerçekleştiriyor. Böylelikle birey, topluma uyum sağlamaya çalışıyor. Birey, çatışmacı olmaktansa topluma kabul edilmek için öteki nasıl davranıyorsa öyle davranmaktadır. Buna da “birlikte eylem” denir. Bireylerin birlikte eylemi toplumsal kuralları oluşturmaktadır.
İlgili Yayın: Sembolik Etkileşimcilik
Yapısal işlevselciler; “toplumda normal, inançlar, kurallar var ve bunlar bireyin davranışını belirler” diye ifade eder. Blumer ise; “kurallar, normlar bireylerin birlikte eylemlerinden doğar” diye belirterek yapısal işlevselcilerin tam tersinden okuma yapmaktadır. Blumer’e göre bir kişinin diğer bir kişiye tepkisi onun eylemine doğrudan bir yanıt değildir. Önce eyleme bir anlam yüklenir sonra yanıt verilir.
Blumer’in düşüncesinin kaynaklarından biri olan Chicago Okulu, kente çıkarak gerçek bir araştırma yapar. Blumer’in çalışmaları, Chicago Üniversitesiyle yakından bağlantılıdır. Chicago Okulu, kurduğu teorik sistem ile Amerikan’ın içinde bulunduğu sosyal problemlere çözüm sunmayı amaçlamıştır.
Blumer, rol ve statü kavramlarıyla da ilgilenmiştir. Blumer, toplumsal bir statüyü anlam yüklenebilecek bir nesne olarak görebilir. Örneğin; öğrenci rolü, başarılı bir öğrenci konumunda ya da tembel, sorumsuz bir öğrenci konumunda da olabilir. Öğrenci rolü, her kişide aynı tarzda yerine getirilmesi gereken bir statü değildir.
Sonuç olarak, nesneler dünyasına özel anlamlar yüklenir ve uygulanır. Toplumsal yapı, toplumun üyelerinin kolektif eylemlerinin ürünüdür. Bireyler, toplumsal yapı ve düzeni üretmek için birbirleri ile etkileşime girer. Bireyler, kendilerini başkalarının düşüncelerine göre şekillendirir. Ayrıca karşısındaki kişi de onun nasıl davrandığına göre bir izlenim belirler. Kısacası biz insanlar için kendimizi nasıl sunduğumuz büyük önem teşkil etmektedir.
KAYNAKÇA:
GÜNGÖR, Ö. (2016) “Herbert George Blumer’in Sembolik Etkileşimciliği”, Çağdaş Sosyal Teoride Din, Ankara: Hece Yayınları.