Din ve iktisadi hayat arasında bariz bir etkileşim olduğu aşikârdır. Ancak modernleşme kuramı diğer kurumlarda olduğu gibi sadece kurumlarda da dinin etkisini görmezden geldi. Batıda bir kuşak önce din ve iktisadi hayat arasında ilişkilere yönelik araştırmalar çoğunlukla kurumsal farklılaşmayı ve sekülerleşme vurgulayan modern toplum görüşü çerçevesinde şekillenmiştir. Modernleşme kuramı dinin politik ve ekonomik alanlarda dahil diğer kurumlardan giderek farklılaşacağını ileri sürdü. Bu kuramlar, geniş toplumsal yaşamda davranışların dini etkilerden tamamen ayrılarak dinin özelleşmekte olduğunu savundu.
İbn Haldun, coğrafya, iklim gibi maddi şartlarda birlikte iktisadi şartların sosyal olaylara olan etkisi, onun teorisinde başat bir yer tutar. Toplumların bedevi ve hadari şeklinde iki temel kategori ayrılması iktisadi şartların bir sonucudur. İktisadi şartların gelişmesiyle birlikte toplum zamanla bedevi karakterden hadari karakteri bürünür, yine onun çok önemli verdiği asabiyette de bedevilikteki iktisadi ortamın üründür.
Asabiyetin kaynağını, bedevilerin ancak zorunlu üretim tüketim maddeleri ile varlıklarını sürdürdükleri zor hayat şartları sağlar. Hayat şartlarının çetinliği nispetinde asabiyet bağları güçlenir; kolaylığı nispetinde de gevşer. Hayatın idamesi bedevilikte çetin, hadarilikte kolaydır. Hadarileşmiş bir hayat içinde asabiyet tedricen zayıf ve zamanda yok olur.
Toplumların ve tarihin itici güç olarak asabiyet iktisadi şartlar içinde inkişaf eder veya çürür. Iktisadi etkenler üretim ve tüketim biçimleri kategorik olarak bedevi-hadari tarzında sadece toplumsal yapıyı değil aynı zamanda toplumsal ve bedensel, zihinsel, dini ve ahlaki karakterlerini de doğrudan etkilemektedir. Ekonomik koşulların bozuk, ticari hayatın ölçüsüz, üretimin ve tüketimin dengesiz gelir dağılımı, gayri adil olduğu kar getiren ve kazanç getiren kaynakların adilane paylaşılmadığı toplumlarda sağlam bir ahlaki hayatın bulunmasına imkân yoktur. Çünkü iktisadi alandaki bozukluk ahlaki çöküntüyü doğurur aynı şekilde iktisadi alanın doğruluğu ve dürüstlüğü benzer bir ahlaki yapıyı doğurur.