- Jasmien Van Daele, Uluslararası Çalışma Örgütü Ve Sosyal Adalet Arayışı 1919-2009,Ankara: Efil Yayınları,2014,226 s.
İnsan sadece karın tokluğuna emeğini satarak mı geçinmelidir? Para kazanmak uğruna kendinden, hayatından ödün mü vermelidir? Herkesin kaliteli bir yaşam sürmeye hakkı vardır. Peki, kaliteli yaşam için insana yakışan iş nedir? İnsana yakışan iş, sadece hayatta geçim uğruna çalışmakla değil, başarılı, onurlu ve mutlu bir şekilde yaşam sürmektir. İnsana yakışır iş, kişisel onurun korunması çabalarının demokrasi ile birlikte üretkenlik ve işletme geliştirme olanaklarının kavramlarına dayanır. Kaliteli yaşam herkesin hakkı olmalıdır. Bunu sağlamak için ILO, bu alana ilişkin standartları geliştirmek ve ileriye götürmek için kurulmuş bir örgüttür. Sosyal taraflara gerekli istihdamı sağlayarak küresel ve bölgesel istihdamı sağlamaktadır. Bunu yaparken insanların iş güvenliği, kaliteli iş alanlarını ve yaşam standartlarını refah düzeyine çıkarmalarını göz ardı etmeden istihdamı en üst seviyeye çıkarmalıdır. Kadınların ve çocukların haklarını, çalışma şartlarına uygun düzenlemeler ile hakları gözetilmelidir. Savaş ve devrim başlıklarıyla ortaya çıkan bu örgütün yine savaş ve iş gücü kavramlarıyla sosyal adaleti nasıl sağladığı, insana yakışan işin önemli başlıklarıdır.
ILO çalışma yasalarına uyum ve düzen getirmek için kurulmuştur. Kuruluşunda beyaz fosfor kullanımın yasaklanması ve kadınların gece çalışmalarının yasaklanmasıyla birlikte IALL tarafından kabul edilip ilk temelleri atılmıştır. Küreselleşen iş gücü ile şekillenen 20. yüzyılın kaderi de değişmiştir. Aile hayatında da önemli hale gelen iş kavramı, kadınların ve çocukların sosyal yaşamda daha etkin rol oynamalarına olanak sağlamıştır. Bununla birlikte kadınların gece çalışması ve çocukların çalışma yaşına düzenlemeler getirilmiştir. Üçlü temsil sistemi ile sivil toplum anlayışının daha aktif çözümler üreteceğinden uygulamaları bu şekilde ilerletmişlerdir. Geçim standardının altına düşülmemesi için asgari ücret sözleşmesi ve nitelikli iş için zorla çalıştırma sözleşmesini kabul edilmiştir. 1944 yılında Philadelphia Bildirgesi kabul edilmiştir. Bu bildirgede tüm herkesin maddi manevi gelişimlerini sürdürme hakkına sahip oldukları belirtilir. STEP programı ile sosyal dışlanma ile mücadele etmeyi ve sosyal güvenlik anlayışının yaygınlaştırılmasını amaçlar. İşsizliğin önlenmesi için istihdamın geliştirilmesi ILO’nun hedeflerinden biridir. ILO’nun genel kuruluş amaçlarında birisi de uluslararası çalışma standartlarının oluşturulması ve yaygınlaştırılması için var olan uygulamaları daha güçlü hale getirmek ve mübadele için sosyal bir taslak oluşturarak dünyada eşit ticaret sistemini kurmaktır.
ILO, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulması nedeniyle savaş ve devrim kavramından etkilendiğini biliyoruz. Bunun için barışın ve adaletin ayrılmaz bir bütün olduğunu, bu durum aksi halde ilerlediği zaman derhal düzeltilmelidir. Adalet ve barış kavramları temel şartıdır. Kalıcı barış, toplumsal adalete dayandırılırsa bu düzen sağlanabilir. ILO’nun ilk anayasası da bu düzeni kurmada destekleyecek ilkelerden oluşuyordu. Uygulamaya geçirdikleri üçlü temel sistem bireysellikten çok, işbirliğine dayalı olarak çıkarların söz sahibi olduğu bir sistemdir. Bu sistemi kurarken işçi ve işverenin haklarını gözetmeyi hedefler. Ancak faşizm ve komünizm gibi etkenlerden dolayı bu sistemde yaşayan ülkeler, üçlü sisteme karşı çıkmışlardır. Avrupa’daki Nazi ve faşist rejimler bu sisteme uymayıp ILO’dan çıkmışlardır.
1960’larda sanayideki gelişme tam istihdam yaratmıştır. Bu ilerleme Altın Çağ olarak adlandırılır. Ancak birkaç faktörden dolayı ILO’nun ilerlemesine fırsat vermedi. Bu faktörlerin başında sömürgecilik geliyordu. Yerli İş Yasası ile sömürgelerin istismarının düzenlenmesi için atılan ilk adımdı. İnsana yakışan işi bir kenara bırakın, insana insan olduğunu belirtecek büyük bir adımdı. Philadelphia Bildirgesi’nin ilan edilmesiyle, sömürgeci anlayışa ara verilmesini sağlamış ve post-kolonyal dünyanın ilk temelleri atılmıştı. İnsan, toplum ayrımcılığı yok. Tarım toplumu, sanayi toplumu vb. Irk, cinsiyet, inanç herkes eşit haklara eşit muameleye sahip.
Birçok konuda eşit haklara sahibiz. Peki, aynı şeyi toplumsal cinsiyet eşitliği için de diyebilir miyiz? Versay Antlaşması ile ‘kadınları ve erkeklerin eşit değerdeki iş için eşit ücret almalıdır.’ maddesini biliyoruz. Ancak burada bir eşitlikten bahsedemeyiz. Kadınların ve erkeklerin çalışma kapasitesi farklı olabilir. Bu ayrım gereksizdir. Birçok konuda kadınların üstünlüğü savunulmuştur. Kadına insani değer vermek ile bilhassa mükellefler. Ancak bunu da yapamayan, yaşatamayan birçok ülke var.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra zorla çalıştırma, gelir arttırmak için köleliğin yaygın olduğu bir dönemdir. Bunun içinde bir Kölelik Sözleşmesi ile köleliği bitirmeye yönelik çalışmalar başlamıştır. Yine de birçok ülkede geliri arttırmak için çocuk işçiliği devam etmektedir. Çocukların sağlıklı fiziksel gelişimlerini tamamlamak için 16 yaş asgari yaş olarak belirlemişlerdir. Ancak bu gece çalışması, trimci ve ateşçi olarak çalışma 18 olarak belirlendi. Savaş döneminde genç istihdamdan dolayı çocuklar mağdur olmuşlardır. İnsanın emeğini metalaştıran bu toplum, insani değerleri bilhassa çocukların emeğini sömüren bir toplumda insani değerlerin korunması çok da önemli bir kavram değildir. İnsanların onurunun, huzurunun pek önemsenmemesi insana yakışan işi yapmasına pek de olanak sağlamamaktadır. ILO bu çalışmalarıyla insana insani değerini vermek için uğraşır.
İnsani çalışma koşullarının tüm herkes için ortak olduğu gibi bunun gerçekleştirilebilmesi için ortak yol asgari çalışma sistemidir. Çalışma koşullarını daha insani bir hale getirmekte ILO’nun amaçlarındandır. Bunun için işverenlerden, işletmelere mümkün olduğunca özgürlük verilmesi isteniyordu. Haftada 48 saatlik çalışma süresi v.e ücretli izin hakları tanındı. Tabi bu savaş sonrasında çalışma süreleri uzadı ancak sanayileşen bölgelerde daha sonra bu saatler düşüşe geçti. Gelişen ülkelerde iş güvenliği için tedbirlerin artırılmasıyla verimliliğin de arttığı apaçık ortadadır. Verimliliğin artması işçinin hakkının yenmesi anlamına gelmiyor tabi. Yeterli yaşam koşulları sağlanması ve her devlet kendi yaşam standartlarını ve devletlerin uyacağı bazı ilkeler belirlemek zorundadır. Asgari ücret her ülkede etkili bir politika yaratabilir. Savunmasız grupların kendini savunması için bir savunma aracı olur ve haklarını korumalarına daha düşük ücret almalarını engeller. İşçiler hak ettiği emeği elde edebilir ve temel ihtiyaçlarını karşılamış olurlar.
İnsanlar kendilerine yakışan işi yaptıkları sürece mutlu huzurlu olacağını biliyoruz. Peki, yaşlılık, hastalık bu gibi durumlarda onları koruyacak ne vardır? Bu konu ile ilgili olarak bir sigorta paketi ortaya sunulmuştur. Bu paket genç ulusun istikrarını garanti altına almak için tasarlanmıştır. İnsanlar eskiden geleceğe yönelik değil anı kurtarmak için hareket ediyorlardı. Şimdi artık herkes geleceğini garanti altına almak için çalışıyor. İnsana yakışan iş de asıl aranması gereken genel özelliklerin başında gelir bu konu. Zamanla sosyal sigorta toplumun temel yapıtaşı haline gelmiştir. Bu güvencenin de beraberinde mutluluk huzur ve enerjiyi de getirir. İnsanı kendine getirmesiyle birlikte verimliliği de arttırmış olur. Toplumsal sosyal zeminin oluşması geleceğe yatırımda da büyük rol edinir.
İnsana yakışır iş kavramı, işçilerin haklarından ödün verilmeden sosyal güvenliğin sağlandığı ekonomik ve sosyal kalkınmayı işaret eder. İnsanların kendine yakışanı işi yaparken kendilerinden ödün vermeden bunu yapmaları mümkün müdür? Olanaklar sağlandığı sürece mümkün olabilir elbette. Ama insanlar hep bir başka konuda yıpratılmaya maruz bırakılmıştır. Çalışma sürecinde hep bir bozuna uğramıştır. Gerekli koşullar ILO ve başka topluluklar tarafından düzeltilmeye çalışılmıştır. Ancak zayıf noktaları bulunduğu zamanda hep kullanılmıştır. Buna fırsat vermemek insanın kendini geliştirmesiyle insanın elinde olabilir. İnsana yakışan işi, insan kendi doğrularıyla seçebilir. Yeter ki insanlar kendinde o gücü ve iradeyi bulabilsinler.