Emile Durkheim 1858-1917 yılları arasında yaşamış olan sosyolojinin kurucularından olan bir düşünürdür. Durkheim çalışmalarında kullandığı ampirik gözlemler ile sosyolojinin bir bilim olarak gelişmesine katkı sağlamıştır. Toplumsal dayanışma, anomi, iş bölümü gibi hayatımızda var olan kavramları derinlemesine incelemiştir. Fakat biz onu en bilindik çalışması ve en ünlü eseri olan İntihar kitabı ile tanırız. O, bu kitapla birlikte intihar kavramının incelenmesine toplumsal bir boyut kazandırmış ve intiharın sosyal bir sorun olmasından dolayı sosyal bilimlerin bir konusu olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca yaptığı bu çalışma ile intihar kavramını sosyolojik olarak inceleyen ilk kişi olmuştur. Bu kitapta incelenen çalışmasıyla, olayların toplumsal yönlerinin bireylerin hayatlarında ne kadar etkili olduğunu, toplumların intihar kavramına atfettiği tutumları, intiharın dışarıdan bir zorlama ile mi oluştuğunu yoksa kişinin karakterinden kaynaklanan bir davranış mı olduğunu inceler. Durkheim’a göre intihar tipleri bencil, özgeci ve anomik gibi gruplara ayrılır. Kitabında hem bu türleri inceler hem de yaptığı geniş istatiksel taramalarla da Durkheim kitabına bilimsel olarak dayanaklar bulur ve üzerinde durduğu konulardaki analizlerden yararlanır. Yani, kişilerin yaşamlarına son vermek için yaptıkları durum olan intiharı Durkheim kitabında derinlemesine inceleyerek sosyolojik bir bakış açısı getirip bize çok bilindik bir kavram hakkında farklı bir gözle yazılmış bir başyapıt bırakmıştır.
Durkheim önsözüne sosyolojinin çok önemli bir bilim olduğunu ve değerinin her geçen yıl daha da arttığını söyleyerek başlar. Her ne kadar sosyolojinin ortaya koyduğu problemler belirgin olmasa da topluma sağladığı faydalar görünür seviyededir. Eser başlıca üç ana kitaptan oluşur. İlk bölümde intihara etki eden sosyal dış faktörler, intihar ve psikopatik durumlar, ırk, kalıtım, dış kozmik faktörler ile intihar ve taklit/öykünme ilişkisi ele alınır. İncelediği istatiksel verilerle toplumlarda zaman geçse de intihar etme oranının aynı kaldığını gösterir. Peki bu ne demektir? Eğer intihar kişisel sebeplerle yapılan bir davranış olsaydı, toplumlarda yaşanma oranı da kişilerle birlikte sürekli değişecekti. Fakat, Durkheim sabit kalan bir oran gördüğü için toplumun yaşanan intihar olaylarında ana sebep olduğunu ele alarak eserini oluşturdu. İntihar en genel anlamıyla yaşamayı umursamayan birinin çaresizlik eylemi olarak adlandırılabilir. Fakat, intihar sadece kendini öldürme eylemi değildir. Durkheim’ın bize gösterdiği gibi aslında intihar genel istatistiksel ölüm oranlarına değil toplumun dinamiklerine bağlıdır. İlk olarak intihar ve psikopatik durumlar arasında inceleme yapar. İntihar sadece bir akıl hastalığı olarak mı görülmelidir? Mantıklı bir insan bu yolu tabi ki seçmez diye düşünürsek, bunu düşünebilmemiz kaçınılmazdır. Fakat Durkheim bunun tek açıklama olamayacağını kitabında derinlemesine vurgular. İntihar onun için Latince bir terim olan Sui Generis ile en iyi şekilde ifade edilebilir. Sui generis eşsiz demektir ve intiharda ona göre böyle eşsiz bir konudur. Kitapta Jousset ve Morreau de Tours’un yaptığı deli intiharları analizini görürüz. Onlara göre manik, melankoli, saplantı, dürtüsel gibi türlerde bu durum gerçekleşebilir. Manik intiharlarda halüsinasyon ve çılgın düşüncelerden kaynaklı intihar etme eğilimi görürüz. Melankoli kaynaklı intiharlarda ise kişinin yaşamış olduğu ekstrem depresyon ve üzüntü onu bu aktiviteye teşvik eder. Saplantı durumunda kişi aklını kaplayan ölüm fikrinden kurtulamaz ve yapmak zorunda hisseder. Dürtüsel ya da otomatik intiharlarda ise belirgin bir neden olmasa da kişi bu duruma kendini sürüklenmiş bir şekilde bulur. Durkheim bu kavramları incelemiş olsa da toplumdaki ruhsal bozukluk durumunun intihar oranının az ya da çok olmasına etki sağlamadığını söyler. Verilerine kadınların daha çok akıl hastası olduklarını fakat erkeklerin daha çok intihar ettiklerini söyleyerek devam eder. Yahudiler akıl hastası olmaya daha yatkınlardır fakat en az intihar etme oranına da onlar sahiplerdir. Tüm bu verilere bakarak nevrasteni gibi durumların kişiyi intihara sürükleyebileceğini fark etsek de bu genel geçer kabul edilmesi gereken bir durum değildir. Hiçbir psikopatik durum ile intiharın doğrudan alakası yoktur. Durkheim aynı zamanda intihar ve normal ruhsal durumların ırk ve kalıtımla ilişkisini de incelemiştir. İntihar kalıtsal bir olgudur dersek ailelerin aynı tarz dürtü ile davranması gerekir. Fakat istatiksel olarak bilindiği gibi çocukluk sürecinde intihar vakaları bir hayli azdır. Ona göre kalıtsal incelemeler geçersizdir. Tıpkı kalıtsal geçersizlikte olduğu gibi dış kozmik faktörler de örneğin mevsim, iklim, sıcaklık gibi, intihar vakalarında tam etki sağlayan nitelikler değillerdir. Elbette kitapta gördüğümüz gibi elimizde insanların kendini hangi durumlarda daha çok öldürdükleri veriler vardır fakat bu bize aralarında kesin bir ilişki olduğunu gösteremez. Taklit ve öykünme gibi durumlar da intihar için etkili olabilir fakat bu daha çok bireysel bir sebep olan psikolojik bir fenomenin yansımasıdır.
Durkheim tüm bu sebeplerdense intiharı toplumsal nedenlere bağlı olan bir olgu olarak değerlendirmeyi doğru bulmuştur. Bu sebeple de kitabının ikinci bölümünde intihar ve sosyal nedenleri inceleyerek farklı intihar tiplerinin değerlendirmesini bize sunmuştur. İnsanların neden yaşamlarına son verdiklerini kategorilere ayırarak toplumsal sebeplerle incelemiştir. İlk tipolojisi olan bencil intihar türünde kişilerin intihar sebeplerini bağlı oldukları din, zümre ya da aile tarafından yeterince korunamamış olmaya bağlar. Dini inançları baz alarak dinin intihara karşı bir koruyucu etkisi olabilir mi konusunu tartışır. Dinsel inanç açısından Avrupa’yı incelemeye alır. Protestan, Katolik ve Yahudi toplumları arasındaki intihar oranlarını kıyaslar. Bu topluluklar içinde en çok Protestanların en az ise Yahudilerin intihara meyilli olduklarını bize sunar. Durkheim’a göre özgür irdeleme olan dinlerde intihar daha fazladır. Yahudiler ise bu örnekte en az intihar eden seviyede olmalarını dışlanmalarına borçludurlar. Yahudiler zaten çevreleri tarafından itelenmiş bir ırk durumuna getirilmişlerdir bu sebeple de birbirlerine daha bağlı olarak dinlerini bozmamış ve düşmanlara karşı bütüncül bir tutum takınmışlardır. Bu nedenle, o mesleklerin, ailenin, evlilik durumunun, savaş ve toplumsal bunalım gibi sosyal faktörlerin intiharla etkileşimli durumlar olduklarını söyler. Topluma bağlanma ya da kopma gibi durumlar bireylerin intiharı seçme durumuna etki eder. Hem aşırı bireysel takılma durumu hem de aşırı toplumla bütünleşme durumu intihar için sebep oluşturabilir. İncelediği istatistiklerde evlenmemiş ya da boşanmış kişilerde ya da dindar olmayan kişilerde intihar oranının daha çok olduğunu söyler. Bu sebeple aile olgusu da din olgusu kadar önemli bir faktördür. Büyük ailelerde daha düşük intihar oranı vardır çünkü birlik ve beraberlik üst düzey seviyededir. Aile ya da diğer dış faktörler gibi durumların bireyi etkilemesi ile oluşan bencillik durumu insanın yaşama bağlanma seviyesini düşürebilir ve bu nedenle de intihar gerçekleşebilir. Özgeci intihar türünde ise söylediğim gibi, bireyin sadece toplumdan kopma durumunda değil toplum ile aşırı bütünleşme durumunda da intihar edebildiğini görürüz. Bireyler bazen intiharı bir görev gibi anlayabilirler. Örneğin ilkel kabilelerde eceli ile ölen kişilerin ölüm töreni yapılmazdı ve bu sebeple insanlar intihara itilir ve ölümü beklemektense bunu yapmanın daha doğru olduğuna inanırlardı. Bu durumda kendini öldüren kişi toplumsal bir görevi yerine getirmiş gibi hisseder. Kişi hayatı anlamsız olduğu için değil aksine hayatını daha anlamlı bir uğurda feda etmek için ölmüştür. Günümüzde orduların kurulma yapısı da bence bu tarz intihara örnektir çünkü askerler kendilerini ölüm uğruna da olsa vatanı için feda etmenin en kutsal görev olduğuna inanarak bu yola girerler. Durkheim ’in bahsettiği bir diğer tip intihar ise anomik intiharlardır. Bu tipte ise bir takım toplumsal bunalımlar sonucunda kişinin değerlerinin alt üst olması sonucu oluşan intiharı görürüz. Ekonomik krizlerin intihara etki ettiğini belirten Durkheim bunun nedeninin fakirlik ya da zenginlik değil aksine toplumsal yapıdaki değişiklik olduğunu vurgular. Buna benzer bir düzen bozulma durumu da örneğin aile kurumu içinde meydana gelebilir. Çiftlerden birisi ölünce bozulan aile yapısı bir diğerinin intihar etmesine sebep olabilir. Bu durumu da Durkheim dulların intihar etme oranının diğerlerine göre daha yüksek olması verilerine dayanarak açıklar. Kitabının son bölümünde ise intiharın sosyal bir olgu olarak genel bir yapısı olduğuna ve toplumsal unsurlara vurgu yaparak bunları somut sonuçlar ile destekler.
Elbette Durkheim’ın bahsettiği tüm bu durumlar bence hala geçerliliğini koruyor. Fakat bu durumlara artık küreselleşme ya da sosyal medya etkisi gibi durumlar da eklendi. Bireyler artık yine Durkheim’ın dediği gibi toplumsal etkilerle intihar edebiliyor ama bu artık daha güncel sebeplerle tetiklenme fırsatı buluyor. Örneğin gençlerin yoğun sosyal medya kullanımı ile intihar eylemlerine daha yatkın olabileceği ve küreselleşen dünyada insanların birbirlerini çok kolay etkileyebileceği durumlarının farkındayız. Dünyanın herhangi bir yerinde yayınlanan kitap, gerçekleşen olay ya da eylem tüm dünyaya sosyal medya ile kolayca yayılıyor. Bu da bence intihar vakalarında da Durkheim’ın dediği gibi toplumsal olan etkiyi daha da arttırabiliyor. İntihar birçok toplumda ahlaki kurallara ters bir eylem olarak görülse de toplum yapısal olarak atfettiği anlamlandırmalarla bazen farkında olmadan bu durumu bile çok doğal karşılıyor. Vatanı için ölmüş birisi toplum tarafından intihar etmiş olarak değil, bir kahraman olarak anılıyor. Yani ölüm ve yaşam durumu kişi ve duruma göre gerçekleşen algılamalarla değişiyor. Durkheim da bu nedenle toplumun bireyin hayatındaki rolünü intihar gibi bir durumda bile çok önemli olduğunu vurgulayarak bize tezlerinde yeni bir bakış açısı sunuyormuş gibi gözükse de aslında var olan durumu derinlemesine inceliyor.
Sonuç olarak, Emile Durkheim’ın yazmış olduğu İntihar kitabı bize toplumun insan hayatı üzerindeki etkilerini bir kez daha fark ettirmiş oluyor. İntihar gibi bireyselmiş gibi algılanan bir olgu bile kitapta aslında sosyal hayatta meydana gelen sebeplerden dolayı nasıl şekillenebileceği ile derinlemesine inceleniyor. Kitapta verilen tüm istatiksel veriler kitabın inandırıcılık seviyesini de arttırıyor ve bize bilimsel bir değerlendirme yapabilme fırsatı sunuyor. Durkheim’ın dediği gibi intihar sadece kişilerin yaşamlarındaki zorluklardan kaynaklanan bir olgu değil. Tamamen kabul edilmesi gereken şey toplumsal gerçekliktir ve bu sayede de ortaya çıkan olay için çözüm sunulabilir. Kitapta intiharda sosyal bir sorun olarak algılandığı için sosyoloji gibi sosyal bilimlerin konusu olarak anlatılır ve toplumsal değerlendirmelerle incelenmesi gerektiği söylenir. Tüm bu değerlendirmelerinden dolayı da bize sunabileceği yeni bir bakış açısı sebebiyle kitap okunup değerlendirilmesi gereken bir klasiktir.
Kaynakça
Emile Durkheim, İntihar, İstanbul, Dorlion Yayınları, Çevirmen: Figen Kıyak, 2019, 395 sayfa.