Joker Filmi / Sosyolojik Yorum

Joker Filmi / Sosyolojik Yorum
joker filmi sosyolojik analiz
1

Çıktığı andan itibaren ses getiren Joker filmi, içinde barındırdığı birçok derin anlam ile sosyolojiye ilham kaynağı olmuştur. Edanur IŞITAN’ın moderatörlüğünde ve grupta bulunan arkadaşların katkıları ile birlikte joker filminine sosyolojik yorum getirdik.

Joker Filmi Özeti İle Birlikte Sosyolojik Analiz

Yaşamı boyunca toplum tarafından dışlanan, hor görülen ve örselenme yaşayan birinin yine toplum yüzünden kendisine ve çevresine karşı tavrını nasıl değiştiğini anlatan bir filmdir. Sonradan herkes tarafından bilinecek olan joker, bundan önce sıradan biri olan Arthur Fleck’ti. Hayatı boyunca hiçbir şeyi yolunda gitmiyordu. ama tek istediği şey, komedyen olmaktır. Bunu başarabilmesi için önünde ciddi bir sorun bulunmaktadır. Önünde bulunan sorun ise toplumun ta kendisidir. Arthur, kendisine bağlı olarak yaşayan annesi ile birlikte yaşamaktadır. Annesini mutlu etmek için elinden geleni yapıyordu. Öyleki annesinin kendisine taktığı “mutlu’ ’ismininin hakkını verebilmek için birçok organizasyonlara gidip palyaçoluk yapıyordu. Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor peki Arthur’un yaşadığı ortamda sorunu neydi?

En büyük sorunu toplumun kendisiydi. Toplum, Arthur’u bir şekilde joker olmasını oluşturmuştur. Yaşadığı çevrede sürekli kendini ispat etmeye, kendini bir şekilde yaşadığı topluma dâhil etmeye çalışmaktan yorulmuştu. Sorunların yaşadığı temel etken ise, yaşadığı toplum oluşturmaktadır. Bu sorunu ortadan kaldırmak ve toplumun kendisini “farklı, dışlanmış “olarak görmemesi için suça karşı bir meyilme görülmektedir. Kendisini silik bir birey olarak görmek istememektedir. Toplumda aidiyet oluşturmaya çalışmaktadır. Topluma karşı aidiyet duygusu oluşturmaya çalışırken, kendisine karşı kötü olan şeyleri yok etmeye başlamaktadır. Böylelikle kendini mutlu ederken toplumun da düzeni olacağını düşünmektedir.

Arthur toplumda yok olup joker’e dönüşmesinin nedenlerinden bir tanesi ise, toplumdan sosyoekonomik yapısından düşük durumda olması toplumla Arthur’un yaşam olanakları arasında sürekli halde bir çatışma görülmektedir. Bu durum kaynaklı olarakta Arthur toplumun dayattığı düzeneği bozmak, bir şekilde sesini duymak için suça itilme yaşamaktadır. Yaşadığı bu itilmeyi Arthur yanlış olarak da görmemektedir. Farkındağının oluşturmak, ve kendini daha iyi hissetmek için toplumunun ona karşı tabularını yıkmaktadır. Bu yıkmayı yıkıcı bir şekilde ele almaktadır. özetle filmin ana akışı ise şu şekildedir: karakterin kendi çevresinde yaşadığı toplumda hor görmesiyle ortaya çıkmıştır. Bunun yanında karakterin farklı birine dönüşmesine nedenlerinden bir tanesi ise yakınları tarafından darbeler almıştır. İdol olarak gördüğü komedyenin kendisi ile dalga geçmesi, iş arkadaşları, yaşadığı çevreden sürekli onu hor görmesi bunun yanında annesinin de kendisine yalan söylemesi sonucunda ciddi problemler yaşamıştır. bir şeyleri başarmak için uğraşırken insanların ona olan karşı tavrı ve konumu yüzünde trajedik olarak ona kötü davranan insanlara kendi içinde ceza verdiğini düşünmektedir. Suç işlediğinde toplum içinde önemli şeyler yaptığını düşünmekte kendini toplumda duyurarak daha mutlu hissetmektedir.

Analize, Joker filmi hakkında yaptığımız sohbetten alıntılar ile devam edeceğim. Alıntılar, sorduğum sorulara gelen cevaplardan oluşuyor.

  • Joker filminin sizde uyandırdığı şey nedir?

Sevgi SEZGİN’in yorumuna göre;

Film daha çok toplum tarafından dışlanan hor görülen bir karakter üzerine yazılmış ve bu karakterin yapılanlara dayanamayıp şiddete suça meyilli bir kişilik sergilemesi ile karşımıza çıkıyor

Nurgül TOMBUL’un yorumuna göre;

Hem suça bulaşıyorlar hem de kendilerine kötü gelen bir gerçekliği ortadan kaldırdığında bunun toplum yararına yapıldığını düşünüp bundan mutlu oluyorlar. Böylelikle suç suç olmaktan çıkıyor ve kendini kanıtlama noktasına taşınıyor.

Feyza BAŞARAN’ın yorumuna göre;

Bu tip insanlar değişip düzenlene kadar bizim gibi hayatında başarılı olan insanlar, başarılı olamayanları hep birer palyaço olarak görecek.

Aslında filmin en can alıcı noktası bu cümle, maske taktığı için “korkak” olarak damgalanan bir kahramanımız var fakat maskesinin arkasında gizlenen “benliği” toplum tarafından sürekli dışlanmış ve bireyin kendini bir hiç olarak görmesine neden olmuş. Toplum onu”farklı”olarak gördüğü için suça sürükledi ve işlediği suçtan sonra da “farklılığını” altsınıfın sesi haline getirdi

Dışlandıklarından dolayı da suça eğilimleri artıyor, bireyin yaptıklarına sadece bireysel olarak bakmamayız gerektiğini, toplumu oluşturan yapıları ve içinde bulunduğu bireyleri hep beraber inşa ettiğimizi anlatan çok güzel bir film gerçekten

Elif CANTÜRK’ün yorumuna göre;

Goffman’ın Performans kavramına baktığımızda ”Performans gerçekleştirirken kişi kendi oyununa inanabilir, sahnelediği gerçekliğin gerçek olduğuna içtenlikle inanabilir ya da kendi oyununa inanmadığı gibi başkalarının ne düşüneceği de pek umurunda olmayarak kinik bir yaklaşım sergileyebilir” Arthur burada sahnelediği oyununa inanıyor suç işleme rolünü üstleniyor.

  • Jokerin aile yaşantıları, yaşadığı yer ve iş arkadaşlarının ona yaklaşımı nasıldır?

Feyza BAŞARAN’ın yorumuna göre;

Annesinin tüm bakımını Arthur karşılıyor, onu dinliyor, onunla dans ediyor, yaşlı olmasına rağmen onunla uzun süre zaman geçiriyor, iş arkadaşlarına da aynı şekilde, dalga geçmelerine rağmen yine gülüp geçiyor yani aslında çok uyumlu bir karakter.

Mustafa DÖNMEZ’in yorumuna göre;

Aslında bu soruya Joker’in yaşadığı mekân ve o mekân içinde yer alan bireylerden hareketle cevap verebiliriz.

Ben Joker’i bir Prekarya üyesi olarak görüyorum. Prekarya, temeli ekonomik olmakla birlikte, sosyal ve siyasal anlamda güvencesiz ve istikrarsız bir üyeler topluluğuna verilen isim. Sınıfsal anlamda tanımlaması zor. Ancak prekaryayı temelde güvencesiz ve istikrarsız bir üyeler topluluğu olarak kabul edersek; Joker’in yaratıldığı mekân ve o mekânda yer alan üyelerin/aktörlerin birer prekarya olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Joker’in içinde bulunduğu mekân, “varoş-kenar” mahalle ya da semt olarak adlandırabileceğimiz bir yerdir. Bu mekân, işsizlerin, engellilerin, eşcinsellerin, hastaların, suçluların vb. pek çok, toplum tarafından dışlanmış ve yabancılaşmış bireylerin yaşadığı alandır. Guy Standing’in de dediği gibi prekarya, Marksist anlamda, oluşum sürecinde olan bir sınıftır. Çünkü prekarya, toplumsal mücadele içerisinde yer alabilecek kolektif bilinç geliştirememiştir. Bu bağlamda düşünüldüğünde de Joker, kendi gibi “prekarya üyesi olan” kişilerin temsilcisi ve mücadelenin ateşleyicisi olmuştur. Aslında içinde bulunduğu mekân ve mekân içindeki bireyler onunla kolektif bilinç ekseninde birleşmişlerdir. Kime karşı, kendilerini unutmuş ve dışlamış “zengin zümreye” karşı. Dolayısıyla da bu mücadeleyi başlatan “prekarya”, yarattıkları kolektif mücadelenin simgesi olarak “Joker”i bir suçlu olarak değil; önder olarak kabul etmişleridir. Aslında bir bireyden de öte olarak “Joker” kolektif birlikteliğin sağlayıcı unsuru olmuştur. Sonuç olarak prekaryaya dâhil olan bireyler joker kimliği ile yeniden toplumsal bölüşümde aktif rol oynamıştır.

Joker’in tek amacı neydi? Komedyen olmak mı? Yoksa toplumda var olmak mı?

Elif CANTÜRK’ün yorumuna göre;

Söylediğine göre komedyen olmak fakat benim gördüğüm toplumda var olmak istiyor. Söylenenle gösterilen çelişiyor.

Sevgi SEZGİN’in yorumuna göre;

Başta komedyen olmak olabilir ama daha sonra yaşadığı topluma dışlanmaya daha fazla dayanamadığı artık toplumda var olmak istiyor.

Yunus Aslan’ın yorumuna göre;

Joker’i joker yapan şey olabilir yani şöyle aslında Joker komedyen olmak istiyor Lakin toplumun kendisine dayattığı olumsuz davranışlar yüzünden Joker kötü bir karakter ortaya koymak zorunda kalıyor daha doğrusu bırakılıyor

Yazar: Edanur Işıtan ∼ Giresun üniversitesi (Yüksek Lisans) 

Sosyologer, tüm platformda sosyoloji çerçevesinde paylaşımlar yapan ve sosyologlara yayın imkanı tanıyan dijital bir platformdur. Dijital sosyoloji arşivi oluşturma amacı ile kurulmuştur.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. KÜBRA KİLER 31 Mart 2020

    Joker filmini izlemeye başladığım ilk sahneden itibaren filmin aslında hem psikolojik hem de sosyolojik temelli ayrıntılar içerdiğini gözlemledim. Arthur Fleck aslında yaşamı boyunca bir birey olarak var olamamıştır yani kendini topluma kabul ettirememiştir. Bu durum onun arka planında derin izler bırakmakla beraber olumsuz bir şekilde yansımış ve kendi varoluş hikayesini Joker ile başlatmıştır. Her zaman savunduğum bir şey vardır: Bir insan kötüyse ve suç temelli davranışlar sergilemişse o kişinin arka planını irdelemek gerekir. Arthur Fleck ise tabiri caizse içinde barındırdığı ‘sünepeliği’, ‘hor görülmeyi’, toplumun onu dışarda bırakma halini kötü de olsa bir karaktere büründürerek kendi varoluş hikayesini yazmış ve kendini topluma böyle kabul ettirmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir