ÖZ
Toplumsal cinsiyet eşitliği nedir? Toplumsal cinsiyet eşitliği kadın ve erkeklerin eşit hak, imkan ve olanaklara sahip oldukları durumdur. Bu eşitlikte cinsiyete dayalı bir ayrım olamaz. Bu yazımızda bu cinsiyet eşitliğinin nasıl uygulanmadığını, kadınların yıllardır nasıl küçümsendiğini, toplumda nasıl ikinci plana atıldıklarını değerlendirmeye ve toplum bu konuda bilinçlendirilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Cinsiyet, eşitlik, kadın, toplum
Cinsiyet nedir? Cinsiyet, bir insanla başka bir hemcinsi arasındaki en tabii ilişkinin insani biçimidir. Kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkiyi tabii ilişki olarak göremeyiz. Kadın ve erkek arasındaki ilişki, tabii bir ihtiyacın toplumsallaşmış yani sosyal hayat ve toplumların tarihi tarafından şartlanmış ilişkidir. Cinsiyet, yani kadın ve erkek arasındaki bu ilişki erkeklerin kendilerini kadınlardan daha üstün görmesine, kadınları köle gibi kullanmasına, kadınları sömürmesine yol açmıştır. Kadının erkek tarafından sömürülmesi, iş bölümünün ilk biçimidir. Ve insanın insan tarafından sömürülmesinin ilk biçimidir. Kadınlar 19. yy’a kadar erkeğin gözünde sömürülen şey, sınıf olarak görülmüştür. Kadınların kurtuluşu ancak 19. yy’dan sonra olmuştur. Kadının binlerce yıl boyunca sömürü olarak, köle olarak görülmesi, ikinci sınıf olarak görülmesi kadına yönelik şiddetin bir başka boyutudur. Kadına yönelik şiddet kültürel, coğrafi, dini, toplumsal ve ekonomik olarak sınır tanımayan bir insan hakları ihlali olarak kabul edilir. Bu ihlal bir çok toplumda vardır ve büyük bir toplumsal sorun olarak kabul edilir. Bu toplumsal sorun, kadınları yalnızca fiziksel ve ruhsal olarak etkilemez. Aynı zamanda kadınların hukuki, sosyal, siyasal ve ekonomik statülerinin geri kalmasına da yol açar. Kadınların kendini geliştirmesine büyük ölçüde engel olur.
Kadına yönelik şiddet ister kamusal yaşamda isterse de özel yaşamda olsun, kadınlara yönelik fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veya acı veren cinsiyete dayalı eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma şeklinde tanımlanır. Kadına yönelik şiddete bir sebep sunulmasına tabi ki karşı olmamız gerekir. Şiddetin sebebi olamaz. Ama yine de okuduğumuz makalelere, deneme yazılarına baktığımızda şiddetin sebebi olarak şunları söyleyebiliriz: Alkolün kötüye kullanımı, çocukken şiddete maruz kalma, ilişkideki kişiler arasında eşitsizlik, zorla evlendirilme, küçük yaşta evlendirilme, yaşanılan yer, yakın çevre. Bunların dışında toplum özellikleri yani ataerkil bir toplum olması, sınıfsallık, cinsiyet eşitsizliği olarak gösterilen bir çok sebep söylenebilir.
Kadınlar binlerce yıl boyunca hep ikinci sınıf varlıklar olarak görülmüşlerdir. Dış hayata özgürce atılmalarına izin verilmemiştir. Erkekler kadınları hep kusurlu, ayak bağı olan, tek amacı kocasına hizmet etmek ve cinsel birliktelik nesnesi olarak görmüşlerdir. Kadınların baskılanması, şiddet görmesi, küçümsenmesi sadece ataerkil veya geri kalmış toplumlarda görülmez. Kadınların tanrıça kabul edildiği, az da olsa söz sahibi olduğu toplumlarda bile kadınlar ikinci planda bırakılmıştır. En üstte her zaman erkek görülmüştür. Kadınlar her zaman baskılanması, kontrol edilmesi gereken varlıklar olarak kabul edilmişlerdir. Çünkü onlara göre kadınların varlığı bile problemdir ve bunun tek sebebi erkeklerdir. Çünkü erkekler kendilerine hakim olamıyor. Daha basit ve iç güdüsel davranan varlıklar. Yani kadının baskılanmasının sebebi tüm dinlerde ve toplumlarda erkeğin kendine hakim olamamasıdır.
20. yüzyıl’da bile kadın sanatta, dövüşte veya herhangi başka bir konuda bilgiliyse bunu kadındaki kadınlık hormonunun az, erkeklik hormonun fazla olmasına bağlıyorlardı. Başarılı kadını, erkekleşmiş kadın olarak görülüyordu. Dünya nüfusunu artması, farklı yerlere kolay göç edilebilmesi kadınların daha özgür olabilmesini sağlamıştır. Gelişen dünyayla beraber gelişen kurum ve yerlerde kadınlara iş vermek artık mecburi hale gelmiştir. Coğrafi keşifler, sanayi devrimi, teknoloji ve dünya savaşları derken yeni bir global dünya ve yeni kültürler oluştu. Bu kültürlerden geri kalmak istemeyen, gelişmek isteyen herkes kadınları toplumsal, ekonomik, siyasi alana sokmak zorunda kaldı. Kadına yer açmak zorunda kaldı.
Günümüzde hala ataerkil sistemin izlerini taşıyoruz ve malesef bu hala kadınlarımıza zarar veriyor. Her ne kadar gelişmişte olsak, kadınlar her alanda kendine yer bulmaya başlamış bile olsa, kadına uygulanan fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet hiç durmadan artmaya devam ediyor. Öldüren, tecavüze, şiddete uğrayan kadın sayısı azalmadan devam ediyor. Kadınlar birbirine ses olmaya çalışıyor. Çünkü kimse onlara ses olmuyor. Günümüzde bile çıkıp kadınların hakkı savunulamıyor. Kadınların yaşamasına, korunmasına izin verilmiyor. Biz her gün farklı bir kadının ölüm haberiyle uyanıyoruz. Kadınları canilerden koruyamıyoruz. Günümüzde bile şiddet hala artarak devam ediyorsa bunun sebebi ataerkil aile yapısı, bireylere dayatılan kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rolleridir.
Belki tek başımıza bu şiddeti önleyemeyiz. Ama hep beraber olursak el ele verirsek biz de tüm kadınlara bir çözüm bulabiliriz. Herkes çocuğunu yetiştirirken kadın ve erkek eşitliğine bağlı yetiştirirse, bilinçli bireyler olarak yetiştirirse, çocuğa küçüklükten kadının, hayatın değeri öğretilirse birden çok bilinçli birey yetişmiş olur. Herkes toplumsal cinsiyet eşitliğinin, kadının değerinin farkına varırsa ve herkes bunları uygularsa kadınlara karşı olan şiddeti azaltabiliriz. Kadınları hak ettikleri gibi mutlu ve huzurlu yaşatabiliriz.
⇒ Yazar: Nezahat Kabadayı | Erciyes Üniversitesi