Başlıklar
ŞİDDET NEDİR?
Şiddet, “sertlik, katı ve kaba davranış, bedene zor uygulama, bedensel zedelenmeye neden olma, kişisel özgürlüğü zor yoluyla kısıtlama, büyük güç, hainlik, kişinin rahatça gelişmesini ya da tamamlanmasını engellemek üzere bazı doğal süreçlere, alışkanlıklara yersiz kısıtlamalar getirme…” şeklinde tanımlanan, sözlük anlamına göre yaygın bir alana sahiptir (Atman, 2003). Her ne kadar şiddet denildiğinde akla ilk fiziki bir müdahale gelse de, şiddetin birçok türü vardır. Biçimlerine göre şiddet; fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet ve cinsel şiddet olarak karşımıza çıkar.
Kadına yönelik şiddet, cinsiyet kaynaklı olarak ev içinde ve dışında kadına uygulanan, düzenli gerçekleşen şiddet davranışlarını içerir. Bu şiddetin temelinde, erkeklerin toplumun her alanına yayılmış hâkimiyetleri ve kadın ile erkek arasındaki eşitsizlikler yer almaktadır. Erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasının sebebiyse; güç gösterisi yapmak, öfke harcamak, kadınları yönetmek ya da cezalandırmaktır. Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve dijital şiddet türlerinin hepsi bu amaçla gerçekleşmektedir. Şiddete maruz kalma durumunda kadın, korku, çaresizlik ve güvensizlik içinde yaşar (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı).
Fiziksel şiddet, dar anlamda beden üzerinde gerçekleştirilen her türlü saldırganlık şeklinde tanımlanır. Fiziksel şiddete örnek olarak; tokat atma, tükürme, saç çekme, el–kol burkma/kırma/kıvırma, tekmeleme, yumruk atma, boğazını sıkma (Adaçay ve Güney, 2012:313’den Akt; Şahbaz ve Yazıcı, 2020:133), itip kakmak, tartaklamak, kesici-delici aletlerle yaralamak, sağlıksız koşullarda yaşamaya zorlamak, sağlık hizmetlerine ulaşmasını engelleyerek bedensel zarara maruz bırakmak (Jandarma KYSOP, 02.04.2019’dan Akt; Şahbaz ve Yazıcı, 2020:133), ısırmak, bıçakla yaralamak, eşya kırmak ya da fırlatmak, üzerine kaynak su dökmek, üzerinde sigara söndürmek örnek verilebilir. Kadınlar ve çocuklar, fiziksel şiddete en fazla uğrayan gruplardır.
ABD’de her iki evlilikten birinde fiziksel şiddet görülmektedir ve her yedi saniyede bir, bir kadın bir erkek tarafından şiddete maruz kalmaktadır (Atman, 2003).
Ekonomik şiddet, bireyin maddi gelirinin bir kısmının ya da tümünün ortadan kaldırılması, maddi gelirine el konulması veya sınırlandırılmasıdır. Çalışmaya ya da çalışmamaya mecbur bırakmak, istenmeyen bir iş alanında çalıştırılmak, gelirinin başkaları tarafından el konulması ekonomik şiddet türü içinde değerlendirilmektedir. Ekonomik şiddete en maruz kalan kesim kadınlardır (Yazıcı & Şahbaz, 2020). Kadına yönelik şiddet üzerinden değerlendirildiğinde ise; kadının çalışmasına izin vermemek, gelirine el koymak ya da parasını yönetmek, kadını borçlandırmak, kadına kredi çektirmek, senet imzalatmak, kredi kartını kullanmak, kadının yatırım yapmasına izin vermemek, en düşük miktarla günlük yaşamını idame ettirmesini istemek ve bu olmadığı takdirde fiziksel ya da psikolojik şiddete başvurmak, ekonomik şiddetin en yaygın yansımalarıdır.
Psikolojik şiddet ya da duygusal istismar, failin mağdur bireyi duygusal olarak sindirmek ve aşağılamak, ona yaptırımda bulunmak veya cezalandırmak için toplumdan uzaklaştırma amacıyla baskı uyguladığı bir saldırganlık biçimidir. Psikolojik şiddette bulunan birey bağırma, korkutma, küfür etme, tehdit, hakaret, başkalarının önünde küçük düşürme, sürekli eleştirme, mağdurun hareketlerini, giyimini, başkalarıyla olan ilişkilerini kontrol etme, kısıtlama, değersiz hissettirme gibi yollarla düzenli bir şekilde mağdura duygusal baskı uygular. Sıklıkla samimi duygusal ilişkilerde, aile ortamında ve çalışma alanında görülmektedir. Psikolojik şiddet daha çok kadına yönelik olarak gerçekleşmektedir (WİKİPEDİA, 2020). İletişimi sonlandırmak, kendi düşüncelerini ifade etmesini engellemek, özgüvenini kaybetmesini sağlamak, kadına uygulanan psikolojik şiddete örnektir (Akyazı ve Akyazı, 2017). Psikolojik şiddet en yaygın görülen şiddet türü olmasıyla birlikte, aynı zamanda oldukça tehlikelidir. Psikolojik şiddetin tehlikeli olmasının sebebi, normalleştirilen bir durum olarak görülmesidir. Söylemlerle gerçekleştirilen psikolojik şiddet aile içinde, sosyal yaşamda ya da iş ortamında meşrulaştırılarak, şiddet mağduru kadının kendine olan inancını kaybetmesine sebep olmaktadır. Üstelik bu durum bireyin ruhunda kalıcı izler bırakmaktadır.
Fiziksel görüntüsü, ailesi, yaşam pratikleri ile dalga geçmek, alay etmek, onu yalnızlığa mahkûm bırakmak, becerilerini küçümseyerek onu değersiz ve yetersiz hissettirmek, sevilmediğini-istenmediğini söylemek, kıskançlık adı altında özel ilişkileri üzerinde tahakküm kurmak ve duygu sömürüsü yapmak, erkeğin kadına uyguladığı psikolojik şiddetin en görünür biçimlerindendir.
Cinsel şiddet, insanlığın var oluşundan itibaren tüm toplumlarda yaşanan bir gerçektir. Günümüzde cinsel şiddet, kadınlara ve çocuklara yüksek oranda uygulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) cinsel şiddeti şu şekilde tanımlamaktadır; “Cinsel şiddet, herhangi bir ortamda, mağdurla olan ilişkisine bakılmaksızın, herhangi bir kişi tarafından zorla yapılan herhangi bir cinsel eylem, cinsel bir hareket edinme veya herhangi bir kişinin zorla cinsel ilişkiye yöneltilmesidir” (DSÖ, 04.04.2019’den Akt; Yazıcı ve Şahbaz, 2020:133).
Sağlık Örgütü’nün gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre; dünya genelinde kadınların %35’i yaşamları boyunca ya fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldıklarını söylemektedir. Cinsel şiddete maruz kalan bireyin psikolojisi çok fazla olumsuz etkilenmektedir. Cinsel saldırıya en çok uğrayanlar kadın ve çocuklar olmakla birlikte, olay öğrenildikten sonra sosyal çevrelerinden alacakları tepkiler sebebiyle farklı ruhsal problemler yaşayabilmektedir. İçine kapanan, hayata küsen, farklı yollarla intiharı deneyen, anksiyete bozukluğu yaşayan, güven problemi bulunan bireylere dönüşebilmektedirler (Yazıcı ve Şahbaz, 2020:133-134).
Cinselliğin; kadını kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, kadının gururunu zedelemek, cezalandırmak amacıyla bir yaptırım ve şiddet aracı olarak kullanılması “cinsel şiddet” olarak tanımlanır. Kadınlar, sıklıkla fiziksel şiddetin devamında cinsel şiddete uğrarlar. Fakat utanç duydukları ve suçlu olan kendileriymiş gibi hissettikleri için genellikle cinsel şiddet mağduru olduklarını açıklayamazlar. Kadına tecavüz etmek, kadını cinsel ilişkiye zorlamak, istemediği cinsel pozisyonlara zorlamak, kadının “Hayır” ifadesini önemsememek, kadına zorla ilaç, alkol veya uyuşturucu madde kullandırarak cinsel ilişkiye mecbur bırakmak, istemediği şekillerde, istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlamak, cinselliği bir ceza veya ödül nesnesi olarak kullanmak, başka kişilerle cinsel ilişkiye girmeye zorlamak, seks işçiliğine yönlendirmek, başka kişilerle cinsel ilişkiye girerken izlemeye veya izlenmeye zorlamak, cinsel ilişki istemi için kadını tehdit etmek, korkutmak, sözlü ve fiziksel bir biçimde tacizde bulunmak, teşhircilik yapmak, pornografik görüntüler izlemeye zorlamak, izni olmadan çıplak cinsellik içeren görüntüler çekmek ve cinsel içerikli görüntüleri dağıtmak ve dağıtmakla tehdit etmek, kadın bedenini ve cinselliğini küçük görecek söylemlerde bulunmak yaygın görülen cinsel şiddet biçimlerinden bazılarıdır (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı).
TÜRKİYE’DE KADINA YÖNELİK ŞİDDET
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün 2013- 2014 yılları arasında gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçları, kadına yönelik şiddette durumun ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Kadına yönelik şiddetin Türkiye’deki yaygınlığını gösteren veriler şu şekilde belirtilmektedir (Kekeç ve Öz, 2018:443-444):
1. Fiziksel Şiddet: Ülke geneli incelendiğinde hayatının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların oranı %36, son 12 ayda ise %8’dir. Başka bir ifadeyle, her 10 kadından nerdeyse dördü eşi veya birliktelik yaşadığı erkeklerin fiziksel şiddetine maruz kalmıştır.
2. Cinsel Şiddet: Ülke genelinde evlenmiş kadınların %12’si hayatının herhangi bir döneminde, %5’i ise son 12 ay içinde cinsel şiddet yaşadığını ifade etmiştir. Cinsel şiddetin en çok görüldüğü bölge ise Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Evlenmiş kadınların %38’i hayatlarının herhangi bir döneminde fiziksel ya da cinsel şiddete uğramıştır.
3. Psikolojik Şiddet: Yine ülke geneline bakıldığında kadınların yaşamlarının herhangi bir döneminde uğradıkları psikolojik şiddet %44, son 12 ayda ise %26’dır. Batı Anadolu ve Orta Anadolu bölgelerindeki kadınların yarısı, hayatlarının herhangi bir döneminde psikolojik şiddete uğradıklarını ifade etmiştir.
4. Ekonomik Şiddet: Araştırmanın bir başka sonucu da ekonomik şiddet biçimlerini görünür kılmıştır Bu sonuçlarda kadının çalışmasını önleme ya da işten ayrılmasına sebep olma, evin giderleri için para vermeme ile kadının gelirini elinden alma olarak belirtilmiştir. Ülke genelinde, bu şiddet biçimlerinden en az birine, hayatının herhangi bir döneminde maruz kalan kadınların oranı %30, son 12 ayda maruz kalan kadınların oranı ise %15’tir. Çalışmaya engel olma ya da bir işten ayrılmaya sebep olma kadınlara yaşatılan ekonomik şiddet biçimleri arasında en fazla ifade edilendir. Hayatının herhangi bir döneminde kadınların dörtte biri, son 12 ayda ise kadınların onda biri ekonomik şiddete uğramıştır.
5. Israrlı Takip: Araştırmanın diğer bir sonucuna göre, Türkiye genelinde her 10 kadından yaklaşık 3’ü en az bir kez ısrarlı takibe maruz kalmaktadır. En sık görülen ısrarlı takip davranışları, devamlı olarak telefonla arama (%19), kısa mesaj, mektup veya e-posta gönderme (%8) ya da sosyal medya aracılığıyla takip etme (%6) ile kadının iş yerine ya da yaşadığı yere gelerek rahatsız etme (%6) biçimindedir.
KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE MEDYA
Medya; televizyon, radyo, gazete, dergi, reklam panoları, vs. tüm içerikleriyle beraber sadece mevcut toplumsal cinsiyet ilişkilerini göstermekle kalmaz, dönemin toplumsal, politik ve ekonomik konjonktürü ile ilişkili olarak yeni bir geleneğin inşasında yer alır. Medya, teknoloji üzerine kaydedilen ilerlemelere paralel olarak yeni iletişim araçlarının da katılmasıyla birlikte toplumsal hayatın her alanındadır. Sinemadan televizyona, gazeteden internete, video kliplerden reklâmlara kadar yazılı ya da yazılı olmayan farklı şekillerde ortaya çıkarılan medya metinleri, çeşitli iletişim araçları vasıtasıyla bireylere ulaşmaktadır. Yaşanan bu değişim sonucunda medya, bireylerin fikirlerinin, davranışlarının ve değer yargılarının ortaya çıkmasında ve değişiminde önemli bir rol üstlenmektedir (Toker, 2010’dan Akt; Ceyhan, 2014:24).
Medyanın bir kolu olan gazeteler‚ satma yani tirajı artırma peşinde koşmaktadırlar. Bu anlamda gazeteler toplumun dikkatini çekecek haberlere yer vermektedirler. Medya toplumda ortaya çıkan şiddet davranışlarını, gerilim oluşturması ve olumsuzluk barındırması, olağandışı bir durum olması ve bireyler üzerinde duygusal bir etki yaratma ihtimali sebebiyle haber yapmaktadır. İşlenen suçun toplumda yaratacağı etki ile medyanın o suç olayını haber yapma ihtimali paralellik göstermektedir. Bu bakış açısıyla değerlendirdiğimizde yazılı basın, kadına yönelik şiddet haberlerini okuyucunun dikkatini çeken bir haber şekli olarak sık sık sunmaktadır (Gökulu ve Hosta, 2012:68’den Akt; Ceyhan, 2014:28-29).
Gazete haberleri, daha çok resmi girişimlerle bilgi elde edilmesi güç olan vakalarda veya yasal olarak kayıt altına alınmamış fakat gazetecinin bir şekilde bilgiye edindiği olaylar hakkında genellikle tek bilgi kaynağıdır. Bununla birlikte mağdur ve fail arasındaki ilişki ve sorunu sınırlayan şartlar hakkında da önemli bilgiler vermektedir. Olaylar hakkındaki magazinsel haber içerikleri, özellikle aile içi şiddet ve cinayet hakkındaki yanlış bilgileri ve mitleri aktarabilir. Örneğin; Zambiya’da kadın cinayeti olayları, temeli toplumsal cinsiyet hâkimiyeti olan bir eğilimin parçası olmaktan çok izole, nadir görülen olaylar olarak gösterilmektedir. Kullanılan dil ve ayrıntılar sık sık meydana gelen vahşetin üzerini kapatmakta, saldırının mağduru olan kadını suçlamakta ve bu tür cinayetlerin özel konular olduğu düşüncesini vurgulamaktadır (Widyono, 2008:11-15’den Akt; Güneş ve Yıldırım, 2019:940).
Basın, kadın haberlerini verirken kadını olumsuz olarak yansıtmaktadır. Kadınları darp eden, şiddet gösteren, taciz ve tecavüzde bulunan eril kişiler, verdikleri ifadelerde namus, töre ya da kadınların bedensel durumlarından tahrik oldukları için böyle bir çıkış noktasına başvurduklarını ifade etmektedirler. Basında verilen kadın haberlerinde, olayı işleyen değil de olaya maruz kalan kişi odak noktasında bulunmaktadır. İnceoğlu’na (2009) göre; “Suçluyu ya da suçu değil, daha çok suça maruz kalan kadını cinsiyetçi önyargılarla yargılamaya kalkışıyor. Kadınlara yönelik suçları magazinleştirerek ve bu suçları pornografik röntgenciliği besleyecek şekilde reyting/izlenirlik malzemesine dönüştürüyor”. Böylelikle olayın faili üzerinde durulmazken, mağdur durumdaki kadına yer verilmektedir. Kadının çıplak fotoğrafları, darp edilmiş hali, ismini açık bir şekilde belirtilmesi, yaşanan olay tüm ayrıntısıyla yayınlanmaktadır. Medyanın kadına yönelik şiddet haberlerini sunmasında kadını ötekileştirme söz konusudur. Kadının olumsuz halinin sürekliliğini sağlayan bir ifade yansıtılmaktadır (Yazıcı ve Şahbaz, 2020:135).
Kadınların gördüğü şiddet eylemini basın, adli bir vaka şeklinde yansıtarak bunun bir kaza sonucu olabileceği gibi durumları okuyucuya aksettirirken, şiddeti gerçekleştirenin yaptığı bu eylemi istenmeden uygulanmış bir davranış olarak göstermektedir. Yazılı medyanın örgütsel yapısında genel yayın yönetmeni, haber müdürü ve çalışanların kadın sayılarındaki niceliğin azlığı haber dilinin cinsiyetçi söylemler içermesine sebep olmaktadır (Durur ve Kaymak, 2018:49’dan Akt; Türkoğlu ve Ünlü, 2021:31). Medya aktarmak istediği haberi kullandığı dil ile şekillendirerek yayınlamaktadır. Aktarmak istediği düşünce ne ise o düşünceyi ulaştırmaktadır. Şiddet haberleri ile ilgili atılan başlıklar haber dilinin cinsiyetçiliğini kanıtlar niteliktedir. “Beni aldattı, öldürdüm”, “Boşanmak istedi, öldürdü”, “Tek bıçak darbesiyle öldürdü”, “Boşanmak istedi canından oldu”, “Kadın paylaşmasaydı kocası da dövmezdi”, “Kadına şiddette son nokta”, “Bir kadın cinayeti daha”, “Eski sevgilisi tarafından öldürüldü”, “Oğlu tarafından bıçaklandı”, “Başından, tek kurşunla vurdu”, “Yasak aşk kurbanı oldu”, “Yine cinayet yine kadın; boğazı kesilerek öldürüldü” ifadeleri, haber başlıklarından bazılarıdır (Yazıcı ve Şahbaz, 2020:136).
Kadın cinayetleri ile ilgili gazete haberlerinin incelendiği bir başka araştırmada, habercilerin yaptıkları haberlerde, kadın cinayetlerinin aile içi şiddet başlığı üzerinden sunulduğu (%25), kurbanın suçlandığı, failin tamamen sorumlu görülmediği ya da suça sebep belirterek ifadeyi hafifletme eğiliminin olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gillespie ve Diğerleri, 2013’den Akt; Yılmaz ve Ören, 2021:50). Gazeteler, aile içi şiddet meselesini, sık sık bireysel öyküler üzerinden haberleştirmektedir. Kadına yönelik şiddet olgusunu toplumsal sistem ile bağlantılı hale getirecek, siyasal yönüne dikkat çekecek kavram ve tanımların haber yazılarında bulunma seviyesi son derecede düşüktür. Aile içi şiddet haberlerinde yer verilen fotoğrafların ise neredeyse klişeleştiği söylenebilir. Saldırgan ya da mağdurun eski “mutlu” zamanlarına ait fotoğraflar fazlasıyla tercih edilmektedir (Altun ve Gencel Bek, 2008’den Akt; Ceyhan, 2014:30).
Başvurduğu Sesi Çok Güzel adlı yarışma programı öncesi evinde prova yaparken, V.E. tarafından başından silahla vurularak ağır yaralanan Mutlu Kaya’ya yönelik şiddet medyada ataerkil söylemlerin yaygınlaştığı ve eril dilin hakim olduğunu göstermiştir. Toplumsal yargı ve kadına yönelik toplumsal kabul gören normların etkisiyle “sevgili” ifadesi kullanılarak, habere eril dilin egemen olması sağlanmaktadır. Ataerkil söylemleri yansıtan metaforlarla şiddetin haklı bulunma çabası görülmektedir. Şiddeti sıradanlaştıran ve meşrulaştıran söylemler ataerkil hakim ideolojinin üretilmesine neden olmaktadır. Hürriyet Gazetesi’nin manşet olarak verdiği haberde erkek arkadaş vurgusunun yapılması bu duruma örnek teşkil etmektedir. Haber içeriğinde, “erkek arkadaş”, “alkol aldım evinin oraya gittim”, “yarışmaya katılmasına karşıydım ama ben vurmadım” gibi kadına yönelik kusur oluşturmaya çalışan açıklamalar bulunmaktadır (Hürriyet, 20.05.2015). Toplumsal cinsiyet rollerinin gazetecilerin haber dilinde meşrulaştırıcı ve cinsiyetçi yaklaşım ile verilmemesi gerekmektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri yüklenen kadının acılı anlarında dahi bu roller ortaya çıkarılmakta, özel hayatına yönelik söylemlerle cinsiyetçi davranılmaktadır. Şiddet sebebi olarak erkek arkadaş ile yaşanan duygusal ilişkinin gösterilmesi kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmaktadır. Bununla ilişkili olarak bir haberde şu ifadeler bulunmaktadır: “Diyarbakır’da erkek arkadaşının kurşunlarına hedef alan Mutlu Kaya’dan iyi haber geldi.” (Takvim, 22.05.2015). Toplumsal cinsiyetçi bakış açısıyla erkek arkadaşının kurşunlarının hedefinde olması, yaygın kadına şiddet haberlerine ve şiddetin nedenine dayanan yorumsal ifadeler içermektedir. Kadını cinsel obje olarak yansıtan ataerkil yapıya ait kodların ve hakim ideolojinin ürünü kalıplaşmış yargıların bulunmadığı bir haber dili olmalıdır. Cinsiyetçi öğelerin aracılığıyla haberin şekillendirildiğine bir örnek de şu şekildedir. Haberde mağdur edenin eski erkek arkadaş olduğuna dikkat çekilerek belirtilmesinin yanı sıra, şiddet eyleminden önce de aralarında ilişki olduğu vurgulanmaktadır (Nergiz ve Akın, 2021:10-11).
Kadınlar gazetelerde olduğu kadar, aynı zamanda televizyonda da şiddet uygulanan kişiler olarak yansıtılıp, cinsiyetçi yaklaşımlarla gösterilmekte ve sosyal hayatın tamamen dışına atılmaktadır. Televizyonda özellikle reklam, dizi ve filmlerde cinsiyetçi bir bakış açısı ile kadına çeşitli anlamlar yüklenmektedir. Kadınlar bu alanlarda anne, eş, yemek yapan, ev işleri ile ilgilenen, temizlik yapan, çocuk bakımından sorumlu, her türlü hak meselesinde erkekten sonra yer alan, cinsel bir obje olarak görülmektedir. Ayrıca tek problem, kadın haberlerinde kullanılan dil değildir. Gazetelerde yayınlanan kadın haberlerinde yer verilen fotoğraflarda, genel olarak kadını cinsel bir obje olarak yansıtmaktadır. Kadına şiddet haberlerinde görülen bu durum kadını meta haline getirmektedir. Kadının bedeni, olduğu gibi gösterilmektedir. Kadın fotoğrafları, kadın bedeni pornografik biçimde yansıtılmaktadır (Yazıcı ve Şahbaz, 2020:136).
Kadınlar medyada mağdur, tacize ve tecavüze uğramış zavallı, cinsel kişilik, başarısız olan ya da magazin sayfalarını kaplayacak birer meta olarak aktarılmaktadır. Ataerkil toplum yapısı sebebiyle medyada kadınlar bu nitelendirmelerle yer almaktadır. Başarısı ile dikkat çeken kadınlar ise yeterli seviyede yer almamaktadır. Ekonomi ve siyaset gibi alanlarda kadınlar az da olsa yer sahibi olmaktadır. Fakat ataerkil toplum yapısı bu alanlarda yer alan kadınların yeterli miktarda aktarılmasını engellemektedir. Aktarılma şekilleri genellikle kadınsal kimlikleri üzerinden gerçekleşmektedir (Yazıcı ve Şahbaz, 2020:137).
TARTIŞMA VE SONUÇ
Ataerkil bir yapıya sahip olan toplumlarda hayatının çoğu alanında kadının rolü erkeğe göre geri planda kalmaktadır. Kadın her türlü hakkını savunduğu durumda, eril zihniyet tarafından geriye itilmektedir. Kadınlara uygulanan bu davranış, kimi zaman fiziksel olarak kimi zaman psikolojik olarak kimi zaman ise ekonomik olarak kendini göstermektedir. 1900’lerin başından itibaren, ülkelerin gelişmişlik seviyeleri artıkça kadınların toplumdaki yeri de genişlemeye başlamıştır. Kadın toplumda söz almaya başladıktan sonra ise birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu durum birçok alandan görülebildiği gibi, teknolojinin gelişmesiyle birlikte medyada daha görünür kılınır hale gelmiştir. Basın, yayınladığı haberlerde kadına yönelik her türden şiddet olayını eril bir dille aktarmaktadır. Kadın ötekileştirilerek, ikinci plana atılmakta ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı yapılmaktadır. Bu durumun en önemli sebebi ise reyting kaygısıdır. Reytingi artırmak amacıyla, basın çalışanları okuyucunun ve izleyicinin ilgisini çekecek magazinsel bir haber anlayışını benimsemektedir. Bu yaklaşım, kadına yönelik şiddet haberlerinde yüksek oranda dikkat çekmektedir.
Haberlerde şiddete uğramış kadın birçok açıdan mağdur konumuna düşürülmektedir. Haberin yapımında ve sunumunda başlığın seçimi, dilin özensiz kullanımı, mağdur ya da maktulü suçlama, olayın etkisini hafifletme amacıyla nedeni vurgulama, olay ile ilgili fotoğrafları detaylı bir şekilde paylaşma gibi davranışlar, kadının toplumdaki konumunu derinden sarsmaktadır. Bu olumsuz durumların önüne geçmek için öncelikli olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği ortadan kaldırılmalı ve cinsiyetçi yaklaşıma bir son verilmelidir. Kadın haberleri, kadın medya çalışanları tarafından daha çok gündeme getirilmeli ve eril söylemlerden uzak bir şekilde yayınlanmalıdır. Kadını cinsel bir obje olarak açıklayan ifade ve görseller tercih edilmemelidir. Faili mağdurmuş gibi göstermemeli, şiddet uygulayan kişileri ruhsal bozukluğu olan bireyler gibi yansıtılmamalıdır. Şiddet dramatikleştirilip romantize edilemez. Medya şiddetin failleri ile empati kuran ifadelerden uzak durmalıdır. Şiddeti haklı çıkarabilecek bir gerekçe yoktur. Basın, kadın yönelik şiddet haberlerini yaparken, topluma karşı bir sorumluluğu olduğuna odaklanarak bu bilinçle hareket etmelidir. Kadına yönelik şiddet meşrulaştırılmamalıdır.
KAYNAKÇA
• Akyazı A., Akyazı, E. (2017). Kadına Yönelik Şiddetin 26. Dönem Kadın Milletvekillerinin Sosyal Medya Hesapları. Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırmaları, Trabzon: NICTURKEY, s.83-95).
• Atman, Ü.C. (2003). Kadına Yönelik Şiddet; Cinsel Taciz / Irza Geçme. Sted, s.333-335.
• Ceyhan, S. (2014). Yazılı Medyada Kadına Yönelik Şiddet Haberlerinde Kullanılan Dilin ve Görsellerin İncelenmesi. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (Uzmanlık Tezi), Ankara
• Güneş, G., Yıldırım, B. (2019). Cinsiyet Temelli Bir Savaş: Kadın Cinayetlerinin Medyada Temsili Üzerine Bir Değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet, 30(3), s.936-964.
• Kekeç Gören, Susin., Taşçıoğlu R. (2018) Özgecan Aslan Cinayetinin Dijital Platformlarda Yansıması: Ekşi Sözlük Üzerine Bir İnceleme. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, (AKİL) Kasım (30) s.439-452.
• Nergiz, E., Akın, N. (2021). Kadına Yönelik Şiddet Haberlerinin Eleştirel Söylem Analizi: Mutlu Kaya Örneği. Middle Black Sea Journal of Communication Studies, 6(1), s.1-16.
• Türkoğlu, K., Ünlü, S. (2021). Yazılı Basında Kadına Şiddet Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme. Spor, Eğitim ve Çocuk, 1(1), s.27-43.
• Yazıcı, F., Şahbaz, Y.D. (2020). Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadına Yönelik Şiddet ve Türkiye’de Yazılı Basına Yansıması. Intermedia International E-Journal, s.129-150.
• Yılmaz, E., Ören, B. (2021). Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Cinayetlerinin Medyada Yansıması. Atatürk Üniversitesi Kadın Araştırmaları Dergisi, 3(1), s.46-53.
• Https://Morcati.Org.Tr/Kadina-Yonelik-Siddet-Nedir/
• https://tr.wikipedia.org/wiki/Psikolojik_şiddet
Merhaba bu konuyla ilgili bir lisans ödevim var medyadaki eril dil ile atılan başlıkları nasıl düzeltebiliriz acaba beni
Beni Aldattı öldürdüm . Yine bir kadın cinayeti kadını ön plana atmadan nasıl düzelmiş bir başlık olarak atabilirim . B ir fikriniz varsa
sevinirim teşekkürler .
Merhabalar. Çalışmanızın içeriğini tam olarak bilmediğim için net bir şey söylemiyorum. Fakat cinsiyet körlüğü üzerine bir giriş yapıp söz konusu meşruluğu kırmak adına, kadın cinayetlerinin medyadaki söylem pratikleri gibi bir başlık atabilirsiniz. Çünkü bahsettiğiniz örneklerde olduğu gibi; beni aldattı öldürdüm, kocası tarafından öldürüldü, namusumu temizledim gibi ifadelerde asıl üzerinde durduğumuz söylem biçimi. Dolayısıyla eleştirel bir bakış açısıyla analiz yapmanız doğru olacaktır. Umarım yardımcı olabilmişimdir.
Kolaylıklar dilerim…