John Stuart Mill’in 19. Yüzyıl liberal düşüncesine öncülük etmiş isimler arasında yer almaktadır. Kitabı 4 bölümden oluşmaktadır. Her bölümde farklı bir konuya değinmiştir. Siyaset, evlilik, iş hayatı ve modernleşme ile birlikte kadının nasıl köleleştiği ele aldığı konulardandır. Tüm bu konular geçmiş ile ilişkilendirilerek o dönemin İngiltere’si ve Avrupa’sına eleştiride bulunacak şekilde yazılmıştır.
1.Bölüm:
Geçmişten günümüze dek, erkekler belli bir yaştan sonra yönetme ve emretme hakkına sahiplermiş gibi yetiştirilmektedir. Genel olarak ebeveynler izin verse bile ağabey izin vermediyse kız çocuğunun özgürlüğü kısıtlanmaktadır. Kısacası kızlar daha çok içinde bulunduğu duruma ses çıkarmayan ve kabullenmek zorunda kalan taraf olmaktadır. Bu şekilde ebeveynler erkekler için özgürlüğü savunurken kız çocukları için özgürlüğün karşısında yer almaktadır.
“… insan toplumunun en erken alaca karanlığından beri her kadının ( erkekler tarafından ona atfedilen değer ile onun kas gücündeki astlığı sebebiyle) bir erkeğe karşı esaret durumunda bulunması gerçekliğinden doğmuştur.”
(Mill, 2019; 29)
Antik Yunan’da kadın, köle ve çocuk yurttaş sayılmıyordu. Yani toplumda ve özel hayatında söz hakkı bulunmuyordu. O zamanlarda siyasette erkekler yer aldığı için yasanın da toplumda baskın olanın istekleri doğrultusunda düzenlendiğini söyleyebiliriz. Avrupa ülkelerinde sadece kadınlar köle değildi, erkek köleler de kadınlar kadar fazlaydı. Ama bir süredir sadece kadınlar köle oluyordu. Mill kitabında, köleler siyasette aktif rol oynamasa bile onların da kendi haklarının olduğunun farkına varıldığı ve onlara bazı hakların tanınmaya başlamasının ilk olarak özgür devletlerde yavaş da olsa görülmeye başladığını belirtmiştir. Olumlu gelişmeler yaşanırken bir yandan da İngilizler, köleleri uzun saatler çalıştırabilecekleri ve istedikleri zaman satabilecekleri meta olarak görmeye devam ediyorlardı. İnsanların köle olarak hayatlarına devam etmesi ırkçılık ile de başa çıkmak zorunda kalmalarına neden olmaktadır. Köleler içerisinde de beyaz olanlar siyahî kölelerden daha üstün görülmekteydi. Günümüzde hala siyahî bireyler daha fazla ırkçılığa maruz kalmaktadır. Toplumundaki üst sınıflar kendilerinden daha alt sınıfta olan kişileri her açıdan kısıtlama yetkisini elinde bulundurur ve bunu yaparken de sorgulama gereğinde bulunmazlar. İlerleyen süreçte mutlak monarşiye geçilmesiyle birlikte ataerkil bir sistem hâkim olmuştur. Kadınlar içinde bulundukları bu sistemi değiştirmek için girişimlerde bulunmuşlardır. İlk olarak oy hakkına sahip olabilmek için protestolar yapıp yazılı belgeler ile taleplerini dile getirmişlerdir. Kadınlar girişimlerinde istedikleri sonucu elde edemeseler de zamanla edebi alanda yazı yazmaya ve düşüncelerini özgürce ifade etmeye başlamışlardır. Kadınlara genellikle erkeklerin davranışlarının aksi şekilde davranması öğretilir. Kadınların sosyal hayata dâhil olmalarına izin verilmez onların görevi iyi bir eş olmak ve çocuklarının bakımıyla ilgilenmekten öteye geçememiştir. Bu sebeple çok az sayıda kadın özgürce hareket edebilmektedir. Kadınların, karşı cinse olan bağımlılıkları veya bağımlı olmak zorunda bırakılmaları gündelik hayat deneyimleri sonucunda meydana gelmektedir.
İlginizi Çekebilir: Karakter Aşınması Kitap Analizi
2.Bölüm:
Dönemin İngiltere’sini düşündüğümüzde toplumda söz sahibi olmayan kadının, evleneceği zamanda fikrinin sorulmasını beklemek pek mantıklı olmayacaktır. Kadınların ne zaman evleneceğine babaları karar vermektedir. Mill, kadınların evlenirken zor kullanılarak veya satılarak bu süreci tamamladıklarını öne sürmektedir. Evlilik süresince kadına fikrinin sorulduğu tek yer kilisedir. Orada da kadının gerçek fikrini beyan ettiği tartışılabilir. Belki de o dönemde tüm bu yaşananların kadının kendi rızasıyla olduğunu topluma kanıtlamak için böyle bir soru yöneltiyorlardır. Kadın evli kaldığı süre boyunca hayatına devam etmesine veya hayatının son bulmasına karar verme yetkisine sahip olan erkektir. Günümüzde de durumun pek de farklı olduğunu söyleyemeyiz. Kadın eşinin istemediği davranışta bulunur. Eşi, kadının davranışını sorgular ve kadının yaşama hakkını elinde bulunduran kişi olarak onun adına bir karar verir. O dönemde eğer erkek, kadın tarafından öldürülse cezası idam olurken erkek aynı şeyi yaptığında ceza almamaktadır. Kadına miras kaldığında bırakın mirası almasını, kadının çocuğu üzerinde bile hakkı yoktu. Kadın boşanmak istediğinde eğer eşi izin verirse çocuklarını görebilir, onları yanına alabilirdi. Aynı zamanda özel eşyalarını da alma yetkisine sahip değildi.
“Zora dayalı sosyal ilişkinin bu yegâne vakasının, nesiller boyunca, eşit adalete dayalı kurumların yasaları ve adetleri karşısındaki tek istisna olarak hayatta kalması kaçınılmazdı.”
(Mill, 2019;31)
Kadının anlatılanların aksi şekilde davranışta bulunduğunu düşünelim. Ne ailesi ne de yasalar kadından yana olacaktır. Günümüzde de evli bir kadın eşinden boşanmak istediğinde “ çocuklarını bırak öyle gel, eşinle aranı düzeltmeye çalış, evlilikte olur böyle şeyler …” gibi sözleri ailesinden hala duymaktadır. Bunun gibi birçok sebep kadını susmaya ve kabullenmeye mecbur bırakmaktadır. Sürecin sonucunda kadına sadece ailesi ile ilgilenmesi gerektiği onun dışında hiçbir şeyin onu ilgilendirmediği öğretilmiş olur.
3.Bölüm
Mill, bu bölümde ekonomik özürlüğünü elinde bulundurmak isteyen kadının başkasına nasıl bağımlı hale geldiğini anlatmaktadır. Toplum sürekli değişim ve dönüşüm içerisinde olsa da kalıplaşmış düşünce yapılarını değiştirmek zordur. 19. Yüzyılda erkekler kendileri ile aynı düzeyde bir kadınla evlenip, ortak bir yaşam sürmek istememektedirler. Çünkü şimdiye kadar erkekler gücü elinde bulunduran kişi olarak yetiştirilmiştir. Aynı statüde biri olursa karşı tarafı kontrol etmekte zorlanacaktır. Yasa da, egemen olandan yanadır. O dönemde kadınların çalışmaya uygun olarak görülmemektedir. Belirli alanlarda çalışmak için uygun olsalar da erkeklerin özgüveninin zedeleneceği ihtimalini göz önünde bulundurularak iş hayatından aktif rol almamaktadırlar. Şimdiye kadar kadınlar toplum tarafından görmezden gelinmiştir. Mücadelelerinin sonucunda bekledikleri tek şey toplum tarafından farkına varılmaktır. Kadınlar kendileri için mücadele ettiklerinde her şey önlerine engel olarak çıkmaktadır. Erkeklerin ise tam tersi her yaptıkları desteklenmektedir. Örneğin, çocukluktan itibaren erkekler teşvik edilerek büyütülmüştür. “Sen yaparsın, senin yapamayacağın hiçbir şey yok ” söz konusu durum kız çocukları için geçerli olduğunda “yapabilecek misin? , boşa zaman harcıyorsun” gibi sözleri daha fazla işitilmektedirler. Özellikle ataerkil toplumlarda bu tür söylemler ile daha fazla karşılaşılmaktadır. Eğitim söz konusu olduğunda da değişen bir şey olmamıştır. Erkekler, evlendiklerinde evi geçindirmesi gereken kişi olarak görülürken, kadınlar ev ile ilgilenmesi gereken kişi olarak görülmektedir. Bu yüzden kadınların eğitim hakkı da ellerinden alınmaktadır. Toplum kadına ne yapması gerektiğini net bir şekilde öğretmiştir.
4.Bölüm:
Bu bölümde ise zaman bazı şeylerin iyi yönde değiştiğini göreceğiz. Kadınlar hem evlilikte hem de köle olarak eril zihniyet tarafından tutsak edilmekteydi. Şimdi ise kadınlar sadece evliliklerinde tutsak gibi yaşamaktadır. Modernleşmenin etkileri bu kısımda daha fazla görülmektedir. Mesela çocukların sadece babalarına değil annelerine saygı göstermeleri ve düşüncelerinin önemsenmesi gerektiği öğretilmeye başlanmıştır.
“… doğru hissedilen ve iyi yetiştirilmiş insanlar arasında söz konusu eşitsizlik, mümkün olduğu kadar gözden uzak tutulur; özellikle de çocukların gözleri önünden.”
(Mill, 2019; 139)
Çocuklar en fazla aileleri ile vakit geçirmektedir. Anne, babalarının ve çevresindeki büyüklerinin davranışlarını gözlemleyerek öğrenir. İleride kendine bir hayat kurduğunda o da aynı şekilde davranmaktadır. Aile yapısı değiştiğinde ve eğitim seviyesi yükseldiğinde bazı şeylerin değişmeye başladığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda Mill, eğitim seviyesinin artmasının erkek çocuklarının kişilikleri üzerinde etkisi olduğu gibi uygarlığın ilerlemesinin de temelini oluşturduğunu ileri sürmektedir. Toplumda yaşanan gelişmelerin ardından kadına tanınan bazı hakların temelinde bencilliğin de yer aldığını söyleyebiliriz. Kadının görmezden gelinmesi ve haklarının elinden alınması o toplumun ilerlemesinde büyük bir engel teşkil etmesidir.
KAYNAKÇA:
Mill. J.S (2019) Kadınların Köleleştirilmesi (Çev. A.Özcan). Bilge Kültür Sanat Yayın: İst
İlginizi Çekebilir: Sinekli Bakkal Romanının Analizi