Tarihsel bağlamda ‘kamusal alan’ tartışmasını yapmayı daha doğru buluyorum. Osmanlı’dan günümüze kadar olan süreci kavramak daha verimli olacaktır.
Osmanlı döneminde kadınların kamusal alan içerisindeki etkinlikleri yok denecek kadar azdı. Çünkü, Osmanlı Devleti geleneksel ve İslam’a dayalı bir devletti. Kadınların, kamusal alan izni, ne giyecekleri, nasıl davranacakları devlete bağlıydı. Fermanlardan da anlaşılıyor. Aslında kadınlar hakkındaki her karar devlete bağlıydı. Modernleşme hareketi ile birlikte de kadınlar, erkeklere bağımlı olarak lanse edildi. Bunun sebebi ise devletin aile politikası olarak görüldü. Çünkü, devletin devamı için ataerkil ve aile düzenin devam etmesi gerektiği düşünülüyordu. Bu bir otorite savaşıydı. Yapılan reformlardan sonra da her ne kadar ataerkilliğin etkisinin azaldığı görülse de azalmadı. Farklı yumuşak formlarda devam etti. Kadınları kamusal alandan izole etmek sadece devletin yaptığı bir şey değildi. Osmanlı erkekleri de bunu destekliyordu. Bu durumu Serpil Çakır evlere kadar indirgemişti; ‘’ Kadının yaşam alanı neredeyse evle sınırlandırılmıştı. Kadın özel alana ait bir varlık olarak görülüyor, mahrem alan olan evde yaşaması tercih ediliyordu’’ (Çakır, Osmanlı’da Kadınların Mekanı, Sınırlar ve İhlaller, s. 80).
Kadınların belirli vakitlerden sonra kamusal alana çıkışı kısıtlanmış ve yasaklamalar getirilmiş. Sebebi ise başka erkekler ile olan münasabeti en aza indirgemek. Aslında burada toplumdaki erkeklerin de birbirlerine güvenini görebilmemiz mümkün. Çakır’ın aktarımına göre kadınlar, statü fark etmeksizin kamusal alandan izole ediliyordu. Her ne kadar ufak farklar olsa da genel olarak ülkedeki kadına karşı olan tutum aynı. ‘’Mekansal dolaşımdaki kısıtlama, kadınlar için sosyal statü, yaş, soy, zenginlik, dini cemaat gibi özellikler açısından görece olarak farklılaşsa da özünde pek fark etmiyor, kadınlar bu yasaklardan olumsuz olarak etkileniyorlardı.’’ (Çakır, s. 85).
Kadınların giyinimine kadar karışılıyordu. Kamusal alanda farklı, mahrem alanda farklı giyinmeye teşvik ediliyorlardı. Bu giyimler İslam ve devletin belirlediği ahlak kurallarına göre olmalıydı. Kadınlar, eğer, otoriteye karşı gelirse ve otoriteye uymazsa çeşitli tehtidler ile karşılaşıyordu. ‘’Cezalar, yasaklanmış kıyafetleri giyen kadınları ve onların giysilerini etkiliyor, istenmeyen giysiler kesilmekle tehtid edilebiliyordu.’’ (Çakır, s. 91).
Fakat, 19. Yüzyılından başından itibaren durumlar yavaş yavaş değişmeye başlar. Dünyada ve Osmanlı’da yaşanan değişimlere paralel olarak kadınlar çeşitli hak arayışlarına girer ve girdikleri bu arayışlarda başarı elde ederler. Bu bağlamda da uzun yıllardır giremedikleri mekanlara girmeye başlarlar. Kamusal alanda rol değişiklikleri başlar. Kadının, kamusal alandaki etkinliği modernleşme hareketi ile başlamış diyebiliriz. Yakın tarihimiz incelendiğinde durum bu bu şekilde gözüküyor.
Günümüzde ise bu durum biraz daha farklı. Eskiye oranla kadınların kamusal alanda daha fazla yer aldıklarına şüphe elbette yok. Fakat, yine çeşitli kısıtlamalar ve tepkiler hala devam ediyor. Belirli bir saatten sonra kadınların dışarı çıkmaması, çeşitli mekanlara kadınların girememesi, toplu taşıma araçlarında İslam’a uygun giyinmediği için ötekileştirilen ve şiddete uğrayan kadınlar, kamusal alanda toplumsal normlara aykırı davrandığı için dışlanan kadınlar… gibi konular hala gündemde.
Hülya Arık’ın kaleme aldığı Kahvehanede Erkek Olmak: Kamusal Alanda Erkek Egemenliğin Antropolojisi makalesinde genel olarak kadının ‘kahvehanelere girememesi’ üzerine konular ele alınmıştır Üstelik ‘Erkeğin Mekanı’ olarak aktarılmıştır. Her ne kadar 20 sene önce bu konu bu şekilde olsa da son yıllarda bu konuda değişiklikler görülmektedir. Kapitalizmin iyice kendisini göstermesi ile birlikte daha fazla kazanç için ‘erkek kahvehaneleri’ hızla azalmaktadır. Bu yapılar, dönüşüme uğramaktadır. Kadın ve erkeklerin bir arada oyun oynayacakları kapitalizm odaklı mekanlar oluşturulmaktadır. Fakat, daha kır kesimlerde yani geleneksel kahvelerde bu bunu söyleyemeyiz. Kapitalizmin az hissedildiği yerlerde geleneksel kahvecilik devam edecektir.
Son yıllara kadar okey salonları, bilardo salonları, pes salonları ve çeşitli oyun salonları sadece erkeğe mahsus olarak görülmekteydi. Fakat, bu durum gün geçtikçe değişmektedir. Kapitalizm, kamusal alan rollerini değiştirmektedir. Kamusal alan rollerinin değişmesi elbetteki kapitalizm işine gelecektir. Bu alanlara daha fazla insan girişi kazanç arttıracaktır. Erkeklerin kamusal alanının en belirgin olduğu yer(gelişmemiş yerlerde) kahvehaneler olarak görülmektedir. Fakat, erkekler neredeyse tüm kamusal alanda aktiftirler. Bu durumu sadece kahvehanelere yoğunlaştırmak hatalı olabilir. Erkeklerde bu durum böyleydi. Alt tabaka kadınlarda ise durum daha farklıdır. Kadınların kamusal alanları ev veya ev çevresindedir. Sosyalleştikleri alanlarda yine buralardır. ‘Kadınlar mahalle içinde sosyalleşmektedirler ve komşuları en önemli sosyalleşme aracıdır. ‘’ Günlük yaşamın büyk bir kısmı komşularla birlikte geçirilmekte, dertler ve sevinçler paylaşılmaktadır; komşularla kapı önlerinde toplanılmakta, bir taraftan elişi yapılırken sohbet edilmekte, çaylar içilmektedir. ’’ (Erman, s. 90). Burada da görülüyor ki kadınlar düşük sosyoekonomik konumlarından dolayı sadece bu tarz etkinliklerde bulunmaktadır. Bu durum istekten ziyade zorunluluktandır.
‘Kahvehane müdavimleri tarafından ifade edildiği ve tarihsel araştırmaların da ortaya koyduğu sosyalleşme isteği kahvehane gibi mekanların oluşumunda kilit bir olgu.’ (Artık, s. 184). Görüldüğü üzere kahvehane bir sosyalleşme alanı olarak aktarılmış. Aslında kahvehaneler alt tabakadaki erkeklerin sosyalleşme alanıdır. Homososyallik anlayışı vardır.
Geleneksel kahvelerde erkekler alt-üst ilişkisi halindedirler. Yaşça büyük erkek, kahvehanede daha kıdemlidir. Aynı şekilde yaşta küçük erkekler de büyüklere saygı göstermektedirler. Bu babadan oğula aktarılan bir sistem gibidir. Saygı, babanın veya abinin yönlendirmeleri sonucu gösterilir
Erkekler kamusal alanda daha özgür durumdadırlar. Herhangi bir baskı veya gözlem altında değillerdir. Fakat, kadınlarda bu durum böyle değildir. Kadınlar, gözlem altındadır ve sınırlandırmalara tabidir. Bir kadının kamusal alandaki etkinliklerini, diğer bir kadın veya yine aynı kamusal alandaki erkek dile getirebilir.
Kadınların çalışma alanları da erkeklere göre daha sınırlıdır. Ayrıca, kadınların istihtam edildikleri meslekler daha düşük ücretlidir. Bunun sebebi de yine geçmişten süre gelen erkeğe yüklenilmiş ‘ev geçindirme’ sorumluluğudur. İşverenler, erkeklerdeki bu sorumluluktan dolayı daha fazla ücret verebilmektedir. Kadınların yaptıkları iş, ek iş olarak görülmektedir. Ev geçindirme amacı görülmemektedir. Özellikle gecekonduda yaşayan kadınlar, alt tabakadan olan kadınlar çeşitli çevre baskılarından dolayı çalışma alanlarından bile izole edilmeye çalışılmıştır. İşverenler bu izoleyi azaltmak için ‘benim bacımdır’, ‘burada aile ortamı var’ gibi söylemlere gitmek zorunda kalmıştır.
Gecekonduların yıkılmaya başlanması ve siteleşmenin artması ile birlikte kadınların da pratikleri değişmeye başlamıştır. Bu değişiklik isteğe bağlı bir değişiklik değildir. Kısıtlamalardan dolayı gerçekleşmiş zorunlu bir değişikliktir. Tahire Erman’a göre siteleşme ile birlikte alt tabakadaki kadınların kamusal alan sınırları da genişlemiştir. İlk zamanlarda kocaların bu kamusal alandaki rol değişikliğine karışmamaları ‘bedava’ olması ile alakalıdır. Belediyelerin düzenledikleri etkinlikler, geziler vb. şeyler kadınları kamusal alan içerisine dahil etmiştir.
Sonuç:
Osmanlı Döneminde kamusal alanda yer edinemeyen kadınlar, modernleşme hareketi ile birlikte kamusal alanda kademeli olarak yer almaya başlamıştır. Cumhuriyet ile birlikte gerek elitlerin kadınlara karşı olan tutumu gerekse dünyadaki gelişmeler, kadınların kamusal alandaki haklarını arttırmıştır. Tabi, bu hakların artması kısıtlamalar dahilinde olmuştur. Kadınlar, yine tam anlamı ile özgür olamamıştır. Bu durumlar, günümüze kadar tüm tabakalar için aynı idi. Fakat, kapitalizmin iyice etkisini arttırması ile birlikte tabakadan tabakaya farklılıklar görülmeye başlanmıştır. Alt tabakadaki kadınların daha az kamusal alana katıldıkları görülürken, üst tabakadaki kadınların daha fazla kamusal alana dahil oldukları görülmüştür.
Geçmiş dönemde erkekler için durum farklıydı. Erkekler, istedikleri gibi kamusal alanda yer alabiliyorlardı. Ataerkil düzeni devam ettirmek için alınan tedbirler her ne kadar başarısız olsa da erkeklerin, kamusal alandaki konumlarına herhangi bir kısıtlama veya yasaklama gelmemiştir. İncelenen makalelerde daha çok alt tabakadaki erkeklerin ‘kahvehanede’ vakit geçirdikleri görülmüştür. Bu bağlamda da kadınlardaki sosyoekonomik duruma bağlı olarak kamusal alana dahil olma durumu erkeklerde de geçerlidir.
Kaynakça
Artık, H. Kahvehanede Erkek Olmak: Kamusal Alanda Erkek Egemenliğin Antropolojisi. 184.
Çakır, S. Osmanlı’da Kadınların Mekanı Sınırlar Ve İhlaller. 91.
Çakır, S. Osmanlı’da Kadınların Mekanı, Sınırlar ve İhlaller. 80.
Çakır, S. Osmanlı’da Kadınların Mekanı, Sınırlar ve İhlaller. 85.
Erman, T. Kentin Kıyısında Kadın Olmak. 90.