Bu yayında Erving Goffman’ın eserlerinden birisi olan Kamusal Alanda İlişkiler kitabı temel alınarak sosyolojik analiz yapılmıştır. İşte, Ayyüce Türkkan’ın kaleme aldığı Kamusal Alanda İlişkiler Kitabı Analizi, iyi okumalar.
Kamusal Alanda İlişkiler
Çeşitli davranışların çeşitli kurallar çerçevesinde uyarak devam etmesine toplumsal düzen adı verilmiştir. Bu düzen de yüz yüze ilişkilerle ortaya çıkan ve kaynaşma normlarını düzenleyen faaliyetler vardır. Düğünler, yemekler, toplantılar vb. alanlarda çiftleri de içinde kapsayan alanlardır. Ne kadar istifade edilse de bu alanlar yeterince hiçbir zaman ele alınmamıştır. İhmal edilmiş kamusal yaşam alanları, zamanla insanların ilgi odağı haline gelmiştir. Çünkü bu alanlar artık mücadele verilecek alanlar haline gelmiştir. Örneğin karanlık sokaklar, ıssız mahaller… Bu alanlar çok büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü alanlardaki ilişkilere ne kadar önem verilirse kamusal düzen o kadar sağlanmış olur.
Yüz yüze etkileşim üzerine birey terimi çok sık kullanılmaktadır. New York’un ışıltılı bir mahallesindeki insanda bir bireydir, kenar köşe mahallede yaşayanda. Kişilerin ne giydiği, nerede yaşadığı, nasıl bir ortama sahip olduğu bunların hepsi kişilik yapısını belirleyebilen özelliklerdir. Bu saydıklarımızın hepsi kısa ya da uzun zamanda değiştirilebilir şeylerdir ya da farklı şeyler olabilir. Buna binaen toplumu araçsal ve katılımcı birimler olarak ikiye ayırabiliriz. Nasıl ki bir pilot uçağı en düzgün şekilde kullanıp durumunu kontrol etmek zorundaysa bireylerde bu şekildedir. Dış etkiye açık, yumuşak bir kabuğu olan bir pilot gibidir. İnsanlar çevresindekilerle iletişime geçerken ve ya aynı ortamda bulunabilecek şekilde yürüyüp, alışveriş yaparken ya da yolun karşısına geçerken ve mimikleriyle iletişime geçebilir. Yolda yürürken tanımadığınız birinin ayağına bastığınızda özür mahiyetinde kolunu tuttuğunuzda kendinizi korumak ya da anlatmak için yapmış olduğunuz araçsal özelliklerimizdir. Bireyler sokak ve dükkanları gezer ve özel günlere katılırlar. Yani kamusal alanda tekil ya da birliktelik halinde görülürler. Örneğin bu birliktelik halinde gezilen yerlerde kültürler birliktelik sayısını farklı kılabilmektedir. Toplulukçu kültürlerde sokakta topluluk şeklinde yürüyen kişi sayısı üç ve fazlasıdır. Ama Amerika toplumun baktığımız zaman bu birliktelikler iki kişi halinde görülür. Her halükarda üç kişiden daha kalabalık topluluktayken konuşmaya dahil olmak daha zordur. Bireylerin konuşmaya dahil olmasını sınırlar. Nasıl ki bisiklet sürerken birlikte olmanın zorluğunun yaşanması gibidir. İnsanlar birliktelik içerisindeyken daha cesur ve katılımcı olabilirler. Toplum içersindeyken ne kadar katılımcı olunursa olunsun fikirler biraz daha geri planda kalabilir. Yani bireyler toplumda tekil, birlikte veya jest, mimikleriyle yer almaktadırlar.
Toplumsal örgütlenmelerin temelinde iddia kavramı bulunmaktadır. Söz konusu iddiaların çerçevesinde iniş çıkışlar gerçekleştirilmektedir. Bu meselelere dair derinlikli konuşabilmek için birkaç kavram bilmemiz gerekir. İyi, iddia, iddia-sahibi, engel ve fail kelimeleri kullanılmaktadır. Son olarak da iddia sahibi ve karşı iddia sahibi arasında olanları temsil eden araçlar vardır. Yüz yüze olan ilişkilerde birey olarak kendi araç konumundadır. Bu nedenle kurban ya da kabahatli kimse diye anmak daha doğrudur. Bunlar bir bölge ile ilgili öne sürülen kavramlardır. Bu kavram ise etolojiden alınmıştır. İddia, açık ve belli şeye değil, özel bir alana yönelmektir. Bu özel sınırlar ise iddia sahibi tarafından korunmaktadır. Çeşitli örgütlenmeler vardır. Bu örgütlenmelerden biri sabittir. Örneğin; tavırlar, hareketler buna örnektir. Bazıları ise durumsaldır. Kişi o maddeyi sadece kullanırken sahip olabilmektedir. Parktaki banklar ve restoranlar buna örnektir. Son olarak ben merkezli özel alanlar vardır. Mesela cüzdan. Bunların hepsi mekansal özenedir. Hareketli özneler arasında kişisel mekan kavramı vardır. Bu insanların dışarıda boş olan yerleri kısa süreliğine sahiplenmesidir. Buna benzer olarak park yerleri vardır. Ya hep ya hiç mantığı ile hareket eder. Herkes ortak olan alanlarda sahiplenme duygusuna kapılır. Öncelik ilk gelenlerindir kuralı olan sıra kavramı vardır. Toplumu belirli yerlerde düzene sokmak için uygulanır. Bireylerin kişisel eşyalarını sahiplenmesi de bir bireyin tek hal sahibi olduğu yerdir. Bunlar sahibi olan bölgeler olarak geçmektedir. Sohbet özel alanları ise bir kişiyi konuşurken ortama dahil etme ya da çıkartma hakkını vermektedir. Tüm bu alanlarda genel olarak mertebe yükseldikçe denetim oranı da artmaktadır. Bu alanlarda hak iddiasında bulunan kişiler bir takım işaretlerle özel alanı görünür hale getirirler. Bunlar işaretleyici olarak adlandırılırlar. Mesela şezlonga, masaya vb. bir yere özel eşyasını bırakan kişi kendisine ait olduğunu göstermek için bunu yapanlar merkezi işaretleyicilerdir. Markette kasada sıraya girdiğimiz zaman bir sonraki kişinin ürünüyle karışmasın diye araya koyulan çubuk ayraç görevindedir. Bazı eşyalara ya da büyük alanlara isim verilir. Bunlar ise damga işaretleridir. İşaretleyicilerin ortadan kalkması bu alanlar için mücadele edici olanlar olarak tekrar ortaya çıkarlar. Merkezi özel alanlarımıza hak iddiasında bululanlar da olabilir. Bunlar taciz, tecavüz, kabahat, hak yeme, kural yeme, kirletme, pisletme olabilir. Bu ihlaller tamamen şahısları ilgilendirmektedir. Bu failler ihlalleri çeşitli yönlerle, bedenleriyle karşı tarafa yapmaktadırlar. Bölgelere yapılan tecavüzlerin bir bilinen kısmı vardır. Birde ikinci bir manada bilinmeyen kısmı vardır. Örneğin bir okulda çok dayak atan bir öğretmenden korkan öğrenciler, o kişinin cenaze töreninde hepsi sıraya geçmişlerdir. Ama sevgisinden değil suratına tükürmek için sıraya geçilmesi ikili anlam taşımaktadır. Kendini koruyabilen insanlar ise mesafeyi korumaya çalışır. Yani kişisel bölgeler anlaşılıp uzlaşılacak şeyler değildir. Faillere bu bölgeler işlensin diye verilmiştir.
Ritüeller ise formalite icabı hoşgörü ve nezaketi göstermek için yapılmış davranışlardır. Durkheim, ritüelleri olumlu ve olumsuz olarak ayırmıştır. Olumlu gibi görünen ritüeller olumsuz, olumsuz gibi görünen ritüeller olumlu olabilmektedir. Seküler toplumlarda meydana gelen bazı ritüeller vardır. Birisi birine hediye alır. Diğeri de hediye alır. Bu alışveriş karşılıklı olur. Destekleyici değiş-tokuş meydana gelir. Bu değiş-tokuşlar hediyeleşmelerde olumlu ritüeller oluşturur. Olumsuz, ritüeller kişiyi rahatsız etme, ters bir hareket vb. bunlar olumsuz ritüellerdir. Durkheim’in ele aldığı ise olumlu ritüellerdir. Birbirini tanımayan insanlar arasında da gerçekleşir. Bunların yanında destekleyici ritüeller vardır. Statüsü hakkında kişiye olan saygı, destek onaylama ritüelleridir. Hatta bir ayakkabıyı almadan önce çok övgü duymuşsanız direk alma eğiliminde bulunursunuz. Yüz yüze olan ilişkilerin tam olarak toplumsal temas yoluyla gerçekleştiğini ritüeller sayesinde anlayabiliriz. Ritüeller için yüz yüze olmak gerekir. Dolaylı ve ya başka yönden temas olmazsa ritüeller gerçekleşmez. Bu gerçekleşen ritüeller genelde ilk karşılaşıldığında önemsenir. Vedalaşma ritüelleri pek önemli görülmemektedir. Ancak vedalaşmalarda yapılan ritüeller vedaların ne kadar uzun sürdüğünü ve süreceğini göstermektedir. Ayrıca selamlaşmaya hazırlanmak, vedalaşmaya hazırlanmaktan daha kısa ve kolaydır.
Toplumsal normun yapısında ihlaller cezalandırılır, örnek davranışlar mükâfatlandırılır. Bu ceza ve ödülün önemi ahlaki statüyü düşürmesi ve yükseltmesinden kaynaklanır. Normlar, yaptırım gücüne göre sınıflandırılabilir. Devletin kuralları ve kanunları buna örnektir. Birçok sorumluluk çeşidi vardır. Ancak ahlaki sorumluluk daha ön plandadır. Ahlaki sorumlulukları incelerken neden böyle davrandı, nasıl davranması gerekir, gelecekte nasıl davranmalıdır vb. kalıpları ahlaki açıdan incelenmektedir. Hukuk alanında olan olaylarda böyledir. Nazik iletişime geçmek bu alanda önemlidir. Avcı, av mevsimi olmayan bir zamanda avlanırsa ve bunu bekçi görürse cezalandırılır. Ancak avcı spor ya da deneme amaçlı yaptığını nazik bir dille kanıtlarsa ceza almaktan kurtulabilir. Bu yüzden ihlali yapan kişinin durumu göz önünde bulunur. Toplumsal denetimin sağlandığı yerlerde ise kişiler bunları saklayabilirler. Yakalanırsa cezaya tabi tutulur. Potansiyel saldırganlar vardır. Bunlar suçlarını telafi eder ya da suçlarına itiraz ederler. Diğer tutum ise suçu kabul edip pişmanlığı dile getirmektedir. Yani şahıs kendini düzgün ifade ederse ahlaki ifadeye girer ve ceza almaktan kurtulabilir. Saldırganların en çok kullandığı özür dilerim ritüelidir. Buradaki ifade üzgün olmak anlamına gelmemektedir. Buradaki ifade durumu kabul ettiğini göstermektedir. İnsanlar iletişime geçtiğinde karşısındakinin cevabını ya da duyduğunu anlamak için geri bildirim almak ister. Bu bildirimlerin olumlu olması saldırganı tatmin etmektedir. Çünkü saldırgan ceza alsın almasın dilediği özrün kabul olmasını ister. Her insan diyaloglarla iletişime geçtiği gibi jest, mimik ve beden diliyle de iletişime geçebilir. Hatta beden dili insanların yapmak istedikleri ya da istemedikleri şeyi kapalı yoldan anlatmasıdır. Örneğin; üst sınıf bir yolcunun yanına alt sınıftan biri oturduğunda üst sınıftan olan kişi rahatsı olup kalkar. Ama durakta inecekmiş gibi kalkar rahatsı olduğu için kalktığını belli etmez. Beden dilimizi bu tarz durumlarda kullanırız. Bir diğeri yönelim dilidir. İnsanların komik duruma düşmemek için yaptıkları basit beden ifadeleridir. Hostes, yolcuya mutfaktan suyu getirmeyi unuttuğunda komik duruma düşmemek için başka bir yöne gidecekmiş gibi hareket yaparak konuyu başka yere çekebilir. Bazen insanlar tehdir oluşturmadığını göstermemek için de ihtiyat dilini kullanmaktadır. Dili ve bedeni silah dışında kullanmak yerine iletişime geçmek için kullanırsak nasıl yanıt alırız bu kavramlarda önemlidir. Sohbeti başlatabilir de bitirebilir de. Kullandığımız her kelime değiş-tokuşu sonlandırabilir ya da başlatan bir hamleyi ortaya çıkartabilir. Bu telafi edici şeyler sapmaya uğramış olabilir. Aynı çukura düşmenin ne demek olduğunu anlamak gibidir. Saldırgana maruz kalan kişi ikinci defa aynı saldırgana maruz kalabilir. Bu durumda tek seferlik olayları değil, tekrarlanan olaylara gösterilen sabrı da dikkate almamız gerekir.
Birey topluma iki ana bağ ile bağlıdır. Üyelik vasıtasıyla kollektivitelere, toplumsal ilişkiler vasıtasıyla diğer bireylere bağlıdır. Birinci ilişkide meydana gelen bağda iki uç taraf vardır. Bu uçları toplumlar kendileri belirlerler. Öğretmen-öğrenci örneği gibi birbirini tanıyan bu uçlar yeri geldiğinde hiç tanışmıyorlarmış gibi bir bağ kurabilir. İkinci ilişkinin samimiyeti ise iki kardeş arasında kavga çıksa bile samimiyetin olduğunu gösteren bir ilişkidir. Bu aradaki ilişkilerin hepsinde bağ vardır. Bu bağlar bireyler ararsında isimlendirilmiş olabilir. Sevgili, aile,dost… Birisi çocuğu olduğu zaman onun fotoğrafını cüzdanında taşıyabilir. Bunlar bağlı bağ işaretidir. Burada bağ işaretleri delil içerirler, mesaj iletmezler. Genel itibarı ile kişi bir ilişkide ki uçların toplumsal ve şahsi statülerinden çıkarılacak anlamlardan hareketle bağ işaretlerini sınama eğiliminde olacaktır. Nasıl ki yaşlı erkekle genç bir kadın bağ oluşturamıyorsak arasındaki bağı sınamış oluruz. Eylemler ve olaylar bağ işaretlerinin toplumsal yönünü işlev üstlenir. Onları bir sınıflamaya tabi tuttuğumuzda tören, belirteç ve değişim kavramı olarak sınıflandırabiliriz. Törenler aslında kamusal alanda bireyler arasındaki bağların yanlış anlaşılmasından dolayı korkup, uzlaşmaya varılmıştır. Bu korkulara gerek duyulmasın diye evlenmeler vb. durumlar meydana gelmiştir. Belirteçler ise herhangi bir bağla bağlı olmadan arkadaş vs. bir kişiyle oturduğunda seni görenlerin bağ ithaf etmesidir.
Son olarak değişim işaretleri, ölüm, doğum ve ayrılık gibi durumlarda kişilerin bağlarına birinin eklenmesi ya da ayrılması durumudur. Burada önemli olan şey sizin herhangi biriyle aranızda bağ olması değildir. Üçüncü bir şahısla aranızda bağ olması değildir. Bebeğini alıp hırsızlık yapmaya giden birisi bebeğini hastaneye götürüyorum diyebilir. Bu aradaki bağların olduğunu kullanarak çeşitli davranışlar sergilenebilir. Yeter ki üçüncü şahıs aradaki bağa inanabilsin. Bu bağlar arasında yapılan faaliyetlerden çıkartılan anlamlara mana denir. İki kişi el ele tutuşuyorsa, cinsel potansiyele sahip, eşitlikçi ve özel bir ilişki yapısına sahiptir diyebiliriz. Bu tarz değerlendirmelerden ortaya çıkan manadır. Bu gibi ritüellere mana verilmesi yerine ritüeli kimin kiminle icra edeceği ve farkı belirleyenin ne olduğuna kimin karar vereceği olmalıdır. Bireyler, insan ve ya hayvan olması fark etmez iki temel eylem biçimi sergilerler. Ya otlanırlar, annelik yaparlar, inşa ederler, dinlenirler yapılacak şeyleri usulca yerine getirirler. Ya da tamamen harekete geçmiş saldırmaya, kaçmaya hazırdırlar. Bundan dolayı bizler hep etrafımızda olana bitene mana yükleriz. Her şeyden anlam çıkarmaya çalışırız. Mesela gündelik hayatta polisler etrafı izlemelidirler. Kurallara uymayanları bulmak içindir. Bu yüzden hep savunma halinde olmalıdırlar. Dışarıdan kötülük gelebilir. Farkına varma yetilerimiz ise zamanla gelişir. Bunlar ileride bizler için tecrübe elde ettirir. Birisi ağlarken mutluluktan mı üzüntüden mi olduğunu bilemeyiz. Ama dışarıdan ilk anladığımız alarmla harekete geçeriz. Alarmı hissetmek değil, bizde dışarıya karşı bir uyaran bir alarm halinde olmuş oluruz. Kişi ya kolay denetim sağlayacağı ya da kendini koruyucu eylemlere girişir. Ama bu ihtimalleri gerçekleştirdiği yere dair bilgi sahibi olmamız gerekir. Her halükarda karşılaşmalar için alarm olması gerekir. Bireyin muhiti, içinde alarm işaretlerinin devreye girebileceği hemen bitişindeki bölge olarak tanımlanabilir. Bu muhitler için bazı kriterler vardır. Ancak önemli olan alarmların algılanabilmesi durumu en önemli faktördür.
Etrafında endişe verici işaretler arayan bireye göre kaynağın kısa bir süre göz ardı edilebileceği varsayılarak, bireyin bu olaylar dahilinde nasıl bir yol izleyeceği önemli bir hale gelir. Bazen alarm vermenin yanlış olduğunu düşünebiliriz. Avcıysanız, peşine düşebilecek kadar avınıza yakın olmak isteyebilirsiniz. Ortada bir tehlike olmadığını sunmak için kendinizi ya da yaptıklarınız örtmek için farklı yollar arayacaksınız. İnsanlar için akıl ve öğrenme bu durum için başroldedir. O halde kişinin görüş sahasından çıkmak gizlenmek ve kaybolmak değil, kaygıya mahal vermemektir. Tecrübe, kişiyi bu bağlamda nasıl algılamamız gerektiğine yardımcı olur. Dolayısıyla ötekiler üzerinde kişiyi çalışmak daha akıllıca bir yöntemdir.
Bu normal görünümler dışında kişin gizleyeceği iki şey daha vardır: meseleye dair gerçekler ve bu gerçekleri saklamak için uğraşıların gerçeği. Uyaranın gerçek olduğu ortaya çıktığında ise uyum sağlayıcı davranış meydana gelir. Dolayısıyla kişinin muhiti kendisi için normal görünümünü yitirirse bazı izahlar kullanılabilir. Bu anlamda hırsızlar, açıklarını kapatmak için stratejik üçkağıt yeteneğine ihtiyaç duyarlar. Yaptıkları işleri gizleyecek olan kişiler, başka insanlarında bu konuda kılıf kullanacağını bilirler. Normal görünümlerin sebep olduğu başka durumlar da vardır. Burada ötekiler diğerlerine normal gözükecek davranışları sergilemeye çalışırlar. Örneğin bir hırsız eve elektrikçiymiş gibi girebilir. Bunların yapması gereken şey kendilerini ele verecek kaygıyı gizlemektir. Yani doğal davranmalıdırlar. Bu bir öz kabul ve taklit gerektirir. Burada vurgulanmak istenen şey şudur: bir kişi her şeyin normal olduğunu düşündüğü zaman, yanındakilerin de alarmla neden olmadığını düşünmesidir. Diğer bir durumda ise cebir kullanarak her şeyin normal olduğuna ikna edilmesidir. Kişin doğal davranışının dışında oluşan zorlama performans, normalliğin mükemmel bir gösterimini sunacağı gibi tam tersi bir durumda oluşturabilir. Bu durumlar da insanları alarma geçiren bir gösterge de dış kıyafet olabilir. Dolayısıyla bireyin kendisi için ne olması gerektiği sorusu, görünümünün diğerlerince normal olduğuna gönderme yapar. Normal görünüm, görünüme bağlı kişilerde alarma geçirecek önemli bir faktör olabilir. Gerçek olma imkanı olmayan şeyler konusunda pek fazla endişelenmeyiz. Ya da gerçekleşen şeyler konusunda artık tedirgin yaklaşabiliriz. Ayağı kırılan bir sandalye gördüğümüzde artık tüm sandalyelere temkinli yaklaşırız. Sonuç olarak genel bir alarm durumuna geçildiğinde moraller üzerindeki psikolojik etkiler incelenir. İnsanların tam tekmil çerçeveleri vardır. Bu insanların belirlenmiş yaşam alanlarıdır. Bu alanlar alarmlara etkili alanlardır. İçerisi ve dışarısı olarak ayrışırlar. Bu alanlarda insanların alarmlara karşı kendilerini koruyabilecekleri maddeleri saklayabilirler ya da bu alanları koruma altına alabilirler. Bu özel tekmil alanlar dışında bir de insanların hep korumak zorunda oldukları pusu hatları olarak adlandırılan bireyin omuz hizasından itibaren sırtı yani arkasıdır. İnsanlar bu alanları korumak için sürekli arkalarına dönerek korumak ihtiyacında bulunurlar. Tek insanlar değil arkasında ne olduğunu göremediğimiz şeyleri yani kör noktaları kontrol etme durumumuz vardır. Bunların önemli ortak özelliği açıkta gizlenebiliyor olmasıdır. Her muhit ne kadar duvarlarla kapatılmış olsa da mutlaka erişim noktalarına sahiptir. Erişim noktaları kolayca alarm noktaları haline gelebilirler. Örneğin misafir beklemeyen birisi kapı zili çaldığında alarm noktasına geçebilir. Bu gibi durumlarda bazı insanlar harekete geçebilir. Oluşabilecek durumu önceden sezerek koruma altına almak ister. O halde birey, toplumsal ağ içersinde toplumsal bilgilerle önceden alarm haline geçebilir.
Bir kişi eylem tasarısını teşebbüs, eylem, amaç olarak bulundurduğunda bağlantılılık meselesini ortaya koyabilir. Her kişi eylemi kendi akış süreci dışında değerlendirip, tesadüfen meydana gelmiş olabileceğini algılayabilir. O halde kişi muhitini tasarlanmış ve tasarlanmamış, tasarı ve bağlam anlamında ikiye ayrılır ve bunların önemli sonuçları bulunmaktadır. Tasarlanmış unsurlara kayıtsız kalabilmek için asgari bir özen gösterilmesi gerekir. Kişinin dünyasında, sahne arkasında oynatılan bir oyun olma ihtimali, kişinin tüm olan biteni bir sahneleme gibi görmesi ile çakışabilir. Kısacası, muhitinde dahil olduğu birçok şeyin bağlantısızlıktan çıkabileceğini de düşünebilir. O halde kişinin bulunduğu mekanlarda küçük temasların gerçekleşmesi, kaygı verici sonuçları tesadüfen oluşturabilir. Bazı bilgiler ikinci kez görüldüğünde ortaya çıktığı için ilk karşılaşmalarda hatırlanmayanlar ikinci kez görüldüğünde hatırlanabilir. İkinci kez görüldüğünde tanıdıklığa yol açan koşullar toplumsaldır. Bu gibi normal görünümle ilgili şüpheler sadece kişilerle değil etrafındaki nesnelerle de ilişkilidir. Tüm bunlar aslında masumca görünen tasarılar gibi görünse de düşmanca tasarıların bir parçası olabilir. O halde insanlar en masumane şeyleri bile düşmanca görebilirler.
Genellikle kamusal ve yarı-kamusal yerlerde elde edilen huzura, işlerini sessizce yürüten insanlara baktığımızda kendimizi bu yerlerden ve insanlardan biraz daha az güvenli insanlardan ve yerlerden memnun kalabiliriz. Benzer şekilde, güvenlik duygusu ne kadar büyük olursa, ani hareketlilik şansının da o kadar az olduğu düşüncesine kapılabiliriz. Alarmlarla sonuçlanan her durumda tasarlanmış ve bağlantısız arasındaki ayrımdan karmaşa çıktığı düşüncesindedir. Kamusal hayatın korunaksızlığı gittikçe daha da artmaktadır ve kişinin kendi sahip olduğu muhitin rahatlığı insanları zayıflatan koşullar da kuşkusuz ortaya çıkabilmektedir.