Kilitli Kapılar Ardında Kalanlar: Akışkan Röntgenciler ve Akışkan Hayatlar

"O kadar çok ilişki kısmen –veya tamamen- çevrimiçi yürütülüyor ki Facebook ve türevlerini hesaba katmayan bir sosyoloji tek kelimeyle yetersiz kalıyor." -David Lyon

Kilitli Kapılar Ardında Kalanlar: Akışkan Röntgenciler ve Akışkan Hayatlar
akiskan rontgenciler
0

Esasen, temelinde kontrol etme veyahut dış etkenlere karşı koruma vasıflarını kendinde bulunduran gözetim, kapitalizmin egemen olduğu günümüz toplumlarında sahip olduğu bu anlamdan uzaklaşarak bir tür röntgencilik işine girişmiştir. Fakat burada taranan sadece bedenlerimiz değildir. Ebeveynlerimiz, eşimiz, çocuklarımız ve hatta arkadaşlarımız dahi bu taramanın içine hapsolmakta ve bunun dışına çıkamamaktadır. Burada sorulması gereken asıl soru, bu izni onlara kimin verdiğidir. Bu soruya tek elden bir yanıt vermek yeterli olamayacağı gibi belirli kişilere bu sorumluluğu yüklemek de bir o kadar yanlış olacaktır. Zira, burada herkes sorumludur. İnternet üzerinden sadece bir kez konuştuğum arkadaşım, sadece bir kez alışveriş yaptığım e-ticaret hesapları ve yine sadece bir kez önünden geçtiğim güvenlik kameralarının radarına girmem, onlara bu sorumluluğu vermem için yeterli bir nedendir.

Geçmişe oranla teknolojinin hayatımızın tam ortasına yerleşmesiyle birlikte artık ‘akıllı hayat’ sistemi uygulanmaktadır. İnsana akılsız bir varlık muamelesi yapan bu sistem, rızaya dayalı aldığı bu aklı büyük bir lütufla bulunmaz bir nimet olarak alıcısına geri sunar. Bunu yapmak için çeşitli yollar geliştiren bu sistemin başvurduğu en yaygın yol ise iletişim araçlarıdır. Akıllı telefonlar gereken her türlü işlemi bizim yerimize yapmakta ve bunun için her defasında bizden izin istemeye gerek dahi duymamaktadır. Öyle ki, çok önceleri verilmiş olan tek bir izin, ardından gelecek olan bütün kapıları açmaya yarayan uyumlu bir anahtar konumundadır. İnternette öylesine gezinirken her yerde karşınıza çıkan ve tıkladıkça sonu gelmeyen reklamlar, esasen tarayıcınızda arattığınız verilerin saklamış olduğu çerezlerin küçük bir öğünüdür. İhtiyaçlarınızı ve beğenilerinizi size her daim hatırlatan ve bunu kendine bir ödev edinen bu sistemde, ders olan sizsinizdir.

thumbnail
Önerilen Yazı
Akışkan Gözetim: Kartal Göz Filminin Analizi

Saydam bir gözetim, rızasız bir gözetimden daha tehlikelidir. Zira, Bauman’ın üzerinde durduğu akışkanlık da gözetimin bu saydamlığından ileri gelmektedir. Ona göre, İnsansız Hava Araçları (İHA’lar) ve sosyal medya, bu akışkanlığın en belirgin temsilcileridir. Öyle ki, mahrem olarak algıladığımız her şey artık kamusal alanda alelade bir şeymiş gibi halka sunulmaktadır. O halde denilebilir ki, değişen asıl şey çağdan ziyade insanın mahrem ve mahrem olmayan konular hakkındaki görüşleridir. Alacağımız birkaç beğeni uğruna halka açık alanlarda pazarladığımız bedenlerimizle mahremiyetimizin katledilmesine gönüllü olarak izin vermekteyiz. Yalnız olmadığımızı hissettiren bu beğeniler, içimizde belki çocukluktan belki de yetişkinlikten kalma beğenilme duygusunu tatmin etmek için yeterlidir. Asıl olan şu ki; beğenilme kaygısı içinde kibrini kamçılayanlar şöyle dursun arka planda, bir çeşit kusursuzluk arayışı içinde dismorfofobi olarak da adlandırılan ‘sahip olunan bedenini beğenmeme’ kompleksine sahip bir kitle de azımsanamayacak ölçüde kendini belli eder. Öyle ki, var olan güzellik algısı ile doğru oranda ilerleyerek estetik operasyonlar sonucu ortaya çıkan tek tipleşme, kendinden emin fakat kalabalığın içinde yalnız yaşayan bireyler yetiştirmektedir.

Yolda karşılaştığınız herhangi birine onda kalması için bir fotoğrafınızı verir misiniz? Sıklıkla alışveriş yaptığınız bir mağazaya kredi kartınızı unutma ihtimalinize karşın kart bilgilerinizi teslim eder misiniz? Eğer hayır cevabını veriyorsanız, sosyal medya hesaplarınızı veyahut ziyarette bulunduğunuz alışveriş sitelerini gözden geçirmeniz yararlı olabilir. O halde, kontrolü elde tutmaya çalışırken asıl kontrol edilenin biz olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Korumacı tavırdan uzak bu yeni gözetim toplumunda bizler, bir zamanlar görünmez olanı artık kendi ellerimizle saydamlaştırmaktayız.

Bauman’ın bahsettiği üzere, Descartes’ın “Düşünüyorum öyleyse varım” sözü şimdilerde “Görülüyorum öyleyse varım” sözüyle hayat bulmuştur. Bakmaktan farklı olarak görülmek; birileri tarafından fark edilmek, ayırt edilmek ve gündemde kalmakla eşdeğer anlamlara sahiptir. Descartes’ın yüzyıllar öncesinde varlığı ve varoluşu sorgularken bu sonuca ulaştığı yerde; günümüzde ise kendi hariç etrafındaki herkese varlığını kabul ettirmeye çalışan bir kesimle karşılaşıyoruz. Sadece gösteriş için bile kendine zarar verebilecek olan bu kesimin fark edilmek uğruna yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Bu yolda etraflarındaki insanları harcamaktan kaçınmayacakları gibi yolun sonunda yalnız başlarına kalmak dahi onlar için bu riski almaya değerdir. Sosyal medyanın etkin olduğu dijital dünyada kendilerine bir alan oluşturup orada sözde kralcılık oynamak, kendilerini değerli hissetmeleri için yeterlidir. Kral oldukları bu platformda, halkı memnun etmek bazen kendilerini yok saymaktan geçebilir. Fakat böylesi bir durumda bile, hakimiyetin onlarda olduğu hissi yok sayılmaktan daha önemlidir. Evde yapılan bir yemeğin özenli bir şekilde fotoğraflanarak sunulması veya eş/sevgili ile özel sayılabilecek her anın paylaşılması gibi çok da vahim olmayan gönderilerin yanı sıra; ölümün ardından gelen acıyı canlı bir şekilde yas tutarak takipçilerine gösterenler olduğu gibi yaptığı her türden şiddeti gururla sergileyip arkalarından gelenlere takip etmeleri için bir yol bırakanlar da mevcuttur. Sosyal medyada her gün gördüğümüz bu paylaşımların arka yüzünde kimi zaman korkunç kimi zaman ise yardım çağrısı bekleyen, kendi karanlığına gömülmüş çaresiz kişilikler yatmaktadır. Burada yapılması gereken, alıcıya çıkan fotoğrafları saydamlık süzgecinden geçirip anlatılmak istenen asıl şeyin ne olduğuyla ilgilenmek olmalıdır. Zira, insanları paylaşımları üzerinden değerlendirmek kadar onları buradan bir sınıflandırmaya tabi tutmak da bir o kadar yanlış olacaktır.

KAYNAKÇA

Bauman, Zygmunt ve Lyon, David (2016), Akışkan Gözetim,     2.Basım, (Çev. Elçin Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

"Felsefe ölüme, sosyoloji intihara sürükler." KTÜ\ Sosyoloji YL

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir