Giriş
Türkiye’de Alevi kimliği üzerine akademik literatüre kentli Alevi gençlerin tecrübe ve deneyimleri çerçevesinde şekillenen yeni kimlik formüllerini keşfetme çabası ile yazarın anlamlı bir katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Çalışmada Weberyan bir kaygı ile birer ideal tip olarak ele alınan Alevi kimliği yönelimlerinin bir kısmını Yıldırım’ın (2018) eserindeki kategorizasyondan ödünç alınmış olsa da gerçekleştirilen 33 derinlemesine mülakat ile semantik yoğunluk örüntülerinin açığa çıkarılması mevcut kategorilerin sınırlarını oluşturmuştur.
Çalışma Alevi gençliğin biz ve öteki algılayışlarını şekillendiren tecrübe pratiklerini ve Alevi kimliği ile ilk defa karşılaşmaları ile birlikte çeşitli sosyo-kültürel etmenler çerçevesinde şekillenen anlam daireleri konusunda belirli ipuçları sunmaktadır diyebiliriz.
Başlıklar
Metodolojik Kritik
Fenomenolojik bir yaklaşım ve yöntem ile bir takım semantik kodlar ve tipolojiler ortaya koyma çabasında bulunulan çalışmada genellemeler üzerinden analizlerde bulunan pozitivist araştırma pratiğinin aksine belirlenen kategorilerin yazarın da deyimi ile ‘’mekanik değil; bilakis son derece dinamik ve akışkan olarak tasarlanmış’’ olması yine akışkan olan toplumsal algılayış ve tecrübe etme biçimlerini düşündüğümüzde fenomenolojik çalışma pratiğinin felsefesini yansıtmaktadır. Bu çalışmanın ‘somut gerçeklikle yüzde yüz çakışmanın beklenilmemesi gerektiğini’ vurgulayan araştırmacı fenomenolojinin doğası gereği keskin tipolojik genellemelerden kaçınmıştır.
Mevcut yönelimlerin genel karakteristiğinin görüşmelerden elde edildiği semantik farklılaşmaların ortaya koyulduğunu görebilmekteyiz. Aleviliğin gündelik hayattaki rolü ve önemi; aynı zamanda ‘’bu kimlikten dolayı uğramış oldukları ayırımcılıklar ile baş etme stratejilerinin’’ görüşmeciler için farklı tecrübelerden hareketle geniş bir yelpazede seyretmesi bu kategorizasyonun temel metodolojik çabasını teşkil etmiştir diyebiliriz.
Araştırmanın Alevi gençliğin önceki kuşaktan farklılıklarını ortaya koyma çabası metodolojik anlamda pek temellendirilmemiş gözükmektedir. Katılımcıların beyanları veyahut literatürdeki bir önceki kuşak Aleviliğinin bilgisi mevcut karşılaştırma için yeterli midir sorusunu buradan sormak gerekmektedir. Kaldı ki araştırma sonucu itibariyle de bizlere bu karşılaştırmanın verisini sunmamaktadır.
Öteki taraftan görüşmecilerin kısmen kartopu örneklemi yolu ile ‘amaca ya da yargıya dayalı örneklemeye uygun olarak’ seçildiği belirtilip 16-30 yaş aralığında belirlenen 33 kişinin Türkiye’nin tüm coğrafyalarından seçilememesi sınırlılığına değinilmiştir. Ancak etnik ve coğrafi olarak farklılık arz eden görüşmeciler bulunabilmesine rağmen bu coğrafi, etnik ya da sosyo-ekonomik çeşitliliklerin mevcut görüşmecilerin inşa ettikleri anlam dairelerinde ve Alevi kimliğine bakışlarında farklılıklara işaret edip/etmemesi durumuna dair bir veri sunulmamıştır. Görüşmecilerin beyanlarında hangi şehirde ikamet ettiklerinin verili olmasından hareketle şahsi olarak ‘’bireyci tipoloji’’nin Arap kökenli Alevi gençlik için daha tercih edilebilirliği gibi yaklaşımlar çıkarımsamış olabilsem de bu çeşitliliklerin araştırmacı tarafından değerlendirilmemesi farklılaşmanın bir boyutunun göz ardı edilmesine yol açabilmektedir.
Görüşmecilerin beyanlarından hareketle Alevi gençlik için temel kaygılardan birinin Alevi kimliğinin sürekliliği olduğu görülebilmektedir. Türkiye’de Sünni kimliğinin herhangi bir Sünni’nin şahsi kimlik aktarımı çabası olmaksızın kendisini yeniden üretecek bir eğitim doktrini ile desteklenmesinin karşısında Aleviliğin nesilden nesile aktarımının ancak bireysel (çok zaman da sözlü) gelenek ile devamlılığının sağlanabilirliğinin Alevi gençliğinde tedirginlik yaratmış olabileceğini söylemek mümkün.
Aslında Alevi gençliğin yönelim farklılaşmalarının temelinde uyarlanma örüntülerinin de çeşitliliği büyük rol oynamakta gibi gözükmektedir. Aleviliğin modern kentli hüviyetine erişmesinde geleneksel öğretinin nerede konumlanacağı konusu çeşitliliği görünür kılmaktadır. Yıldırım’ın da (2018) 2 değindiği üzere geleneksel kır Aleviliğinden kopuşun Alevi gençlik için bu uyarlanmanın geleneksel inanç pratikleri yerine bir takım ideolojiler ile sağlanabilirliği de çeşitliliğin temel dinamiklerinden gibi görünmektedir. Nitekim politik yönelimli Alevi gençliğin Alevilik inancının ötesinde bir sosyalist örgütlenmeyi öncelemesi onları karakteristik olarak farklı kılmıştır.
Çalışmada her ne kadar bu konuya açıklık getirecek analizlere yer verilmese de Alevi gençlik içerisinde politik yönelimli olanların sosyalist eğilimlerinin temel motivasyonu tartışılmaya değer gözükmektedir. Yine laik devlet vurgusu Alevi kimliğinin de güvencesi olacağı inancıyla tüm Alevi gençlik için vazgeçilmez bir motivasyonu teşkil ediyor gibi gözükmektedir.
Belirlenen Dört Kimlik Yönelimi
Weberyan anlamda kategorize edilen analitik sınıflandırmalar olduğunun vurgulandığı kimlik yönelimlerinin akışkan ve devingen yönüne atıfta bulunan araştırmacı Alevi kimliğinin taşıyıcısı gençler için sosyal koşullara kendisini uyarlama pratikleri bağlamında ilişkisel ve durumsal süreçler çerçevesinde farklılaşan sembolik sermaye kalıpları dolayınca inşa edildiğini belirtmektedir. Bir başka deyişle Alevi gençlerin Alevi kimliğini hayatlarında konumlandırış biçimlerine göre anlamsal yoğunlaşmalardan hareketle ortaya konulan yönelim çeşitleri etkileşimlerin sonucu olduğu için etkileşimlerin yönüne göre de birbirleri arasında geçirgenlik ve başka formlara devinimin söz konusu olabileceği gerçeği fenomenolojik araştırma pratiğinin etkileşimsel yönü göz önünde bulundurularak belirtilmiştir.
İnanç Temelli Yönelim
Hayata ve Alevilik kimliğine karşı inanç temelli bir perspektif sunan görüşmecilerin çizdikleri anlam dairelerinden hareketle ortaya konulan bu yönelim tipolojisinin söylem, pratik ve taşıyıcı unsurlar anlamında çeşitli karakteristik yönlerinin diğer yönelimlere kıyasla daha görünür olduğunu söyleyebiliriz. Araştırmacı bedende inancın temsiline dair teorik bir tartışma sunmamış olsa da bu yönelimdeki görüşmecilerin ‘Zülfikar kolyesi’ gibi sembolik öğeleri üzerlerinde taşıma pratikleri bize kimlik, inanç ve kutsal semboller arasında anolojik bir bağ kurma imkanı tanımaktadır. Yine inanç temelli yönelime sahip olan görüşmecilerin sosyal medya hesaplarında ‘inanç sembollerine sıklıkla yer verdiği, dua, deyiş gibi inanç yönelimli paylaşımların yoğun olduğu’ bulgusu hayatı çevreleyen inanç pratiği olarak ele alınan bir spritüel Alevi kimliğine götürmektedir diyebiliriz. Ancak bu spritüelizm mevcut yönelimdeki gençlerin Aleviliği dini anlamda konumlandırırken İslam dışı-İslam’ın özü gibi tanımlar dolayınca da geniş bir yelpazede seyretmektedir. Araştırmacı sosyalist ideolojiye sahip gençlerin Aleviliği islam-dışı olarak konumlandırma eğilimlerinden söz ederken bir görüşmecinin etnik vurgusunu göz ardı etmiştir. Kimliğini tanımlarken görüşmecinin Türküm çıkışının semantik özü ve vurgunun motivasyonu ıskalanmış gözükmektedir.
Hayatın anlamını inançla ve ‘Türk olmayı vurgulayarak’ etnisite ile özdeştiren görüşmeci Aleviliği İslam dairesinde tanımlarken bu etnik vurgunun anlamı ve Türk-Alevi ikilemesinden türeyen yeni kutsal anlam dairesinin sosyalist ideoloji eğilimli gençlerde yerini seküler değerlere bırakması da tartışılmaya değer idi oysa. İslam ile Alevi kimliği arasına set çeken gençlerin geleneksel Alevilik imgelerine de hayatlarında yer vermemesi Yıldırım’ın (2018) geleneksel Alevilik inancının kente göç ile yerini sol ideolojiler ile doldurmuş olabileceği fikrini akıllara getirmekte.
İnanç yönelimli Alevi gençlerin diğer yönelimler ile kısmen ortak noktası kendi Alevi kimlikleri ile tanışma tecrübeleri gibi gözükmekte. Kimi ilkokul kimi üniversite yıllarında ancak neredeyse hepsi Alevi olmayan insanlarla karşılaşmaları ile kendi kimliklerini ilk defa telaffuz ettiklerini belirtmekteler. Bu durumun teorik bir açıklaması var mı bilmiyorum ama geçen gün yetimhanede büyüyen birinden de ilk defa ‘yetimliğini’ ilkokulda diğer çocuklardan öğrendiğini duymamın üzerine araştırmadaki mevcut aktarımlar insanların kendilerine ait herhangi bir kimliği ötekisi ile herhangi bir etkileşimde bulunarak ancak kavrayabildikleri yönünde ciddi bir kanı oluşmaktadır.
İnanç yönelimini diğer yönelimlerden ayıran temel motivasyonlardan biri görüşmeci notlarından da hareketle Sünni yazılı kaynaklarına mutlak kapalılık gibi görünmektedir. Diğer yönelimlerde Aleviliğe dair yazılı kaynağa başvurma eğilimi daha az görünse de bu karşıtlık önemli bir etkileşimin sonucu olabilir. Ancak bu kapalılığın motivasyonuna da erişilmemiştir. Yine Kuran’ı Kerim okuduğunu söyleyen görüşmeci akıllara diğer yönelimdeki Alevi gençlerin Kuran’ı Kerim’e karşı tutumlarının ne olduğu sorusunu da getirmiyor değil. Alevi kimliğine dair referansların sözlü aktarımdan yazılı kaynaklara evirilmesini eğitim düzeyinin yükselmesi ile ilişkilendiren araştırmacı inanç yönelimli gençlerin diğer yönelimler ile ilgili ‘’Aleviliğin özünü bilmedikleri’’ gibi ithamların kültürel ve politik yönelimli Alevi gençlerde daha kapsayıcı bir forma evirilmesinin nedenini bize açıklamamaktadır.
Ayriyeten inanç yönelimli Alevi gençlerin ilk defa Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde kendi farklılıklarını deneyimlemiş olmalarının yanında dışlanma pratiklerinin daha az olduğunu belirtmeleri; Alevi olmayan insanlara karşı kendilerini anlattıklarında önyargılarını kırabildiklerini belirtmeleri kendilerini toplumun bir parçası olarak nasıl konumlandırdığı anlamına bizi yönlendirmektedir ancak böyle bir veri olmadığı için inanç yönelimli Alevi gençlerin neden daha az dışlandığı ya da dışlanmalara karşı daha sağduyulu mu davrandığı gibi soruların cevaplarına erişemiyoruz.
Ancak diğer yönelimlere nazaran kimliksel bir özgüvene sahip olunduğunu ve kendi Alevi kimliğini karşıtlıklar üzerinden tanımlamadıkları için Sünnilerden yana hiçbir zaman saygısızlığa maruz kalmadıklarını görüşme notlarından yorumlayabilmek mümkün.
Sonuç itibariyle inanç temelli bir Aleviliğin kendisi ve çevre ile daha barışık gibi gözüktüğünü, sembol ve ritüellerin kullanımında da oldukça yoğun bir grup olduklarını söyleyebilsek de tüm bu fenomenlerin anlam arkeolojisine çıkılmamış olması bizi temel motivasyonlarını öğrenmekten alıkoymaktadır.
Kültür Temelli Yönelim
Araştırmacının kültür temelli yönelime sahip Alevi gençler için daha seküler bir Alevilik algılayışından söz etmek mümkün. Alevilik bu kategori için bir anahtar kimlik değil kültürel bir birikimin ifadesidir aslında; kültür yönelimliler için korunması gereken bu kültürel öğreti ancak ritüeller yolu ile taşınabilmektedir diyebiliriz.
Sözlü aktarımın gücüne ve bir yaşam tarzı olarak Alevilik felsefesine inanılan bu kategorideki gençlerin herhangi bir kimliksel saldırı karşısında da dindarlık ve politize olma eğilimi göstermelerinin deneyim boyutuna erişemesek de sınıfsal bir analiz ile üst-orta sınıf Alevilerin yaşama imkanı buldukları çok kültürlü atmosferden dolayı daha az ayrıştırıldıkları için karşılıklılık üzerinden inşa edilen bir kimliğin belirginleşmediğine erişebiliriz.
İnanç yönü görece daha yüzeysel ve belirli ritüeller düzeyinde kalan kültür temelli yönelimde Alevi kimliğine dair bir takım anlam kodları unutuluyor olsa da bu unutma bir reaksiyon ile hatırlanabilmektedir diyebiliriz. Nitekim Freud’un da belirttiği gibi unutma ve hatırlama dışsal eylemlerdir.
Kolektif ilişkiler sonucu unutulan kimlikler politik bir atmosferde tekrar ortaya çıkabilir. Kültür Temelli Yönelime sahip Alevi gençlerin politikleşme biçimleri görülüyor ki politik temelli yönelimdeki daimi örgütlülüklerden çok daha farklı. Alevi siyaseti onlar için YSH Paradigmasına uygun bir eylemsellik sunuyor, örgütsel bağlardan ziyade tepki gerektiren olaylar karşısında aktive olduklarını söyleyebiliriz. Ancak bu yönelime sahip gençleri inanç yönelimli gençlerden ayıran yine sosyal medya üzerindeki ‘’önemli gün paylaşımları’’ gibi durmaktadır. İnanç temelli Alevli gençler her an Alevilik öğretisini yansıtan öğeleri üzerlerinden taşır ve sosyal medyada paylaşırken kültür temelli yönelimde Aleviliğe dair paylaşım periyodik ve refleksif olarak ortaya çıkmaktadır desek yanlış olmaz. Konu kültür olunca evlilik pratikleri de bu yönelimde önemli yer oynuyor.
Geleneksel biçimde Sünniler ile evlilik bağı kurmama istencinin kentsel ortamda aşındığını görebilsek de aile içerisinde ‘’ötekinin’’ kabulü patriarkal düşünce kodları üzerinden ikna süreçlerini beraberinde getirebiliyor. Ancak bir görüşmecinin de beyanından hareketle şunu diyebiliriz ki artık Alevi olma/olmama durumundan ziyade evlilik bağının kurulma şartı kendisinin deyimi ile ‘’faşist olmama’’ üzerine kurulmakta; yani kendi yaşam tarzına karşı önyargı barındırmayan insanlarla evlenmek konusunda bir tereddüt yaşanmıyor gibi görünmekte.
Etnik Temelli Yönelim
Kendilerini tanımlarken ‘’Türkmen Alevi’’, ‘’Arap Alevi’’ gibi etnisiteyi önceleyen kimlik biçimleri bu yönelimin temel karakteristiğini oluştursa da araştırma buradaki etnik vurgunun anlamsal keşfine çıkmak konusunda yetersiz kalmış gibi görünmektedir. Çalışmayı okurken kendisine Türkmen Alevi olarak tanımlayan bir gencin Kürt Alevi’ye ve Türkmen Sünni’ye karşı kimliksel tutumunun ne olduğu konusu açığa çıkarılmamıştır. Ancak burada sekülerlik ortak paydası önemli bir karakteristik oluşturmaktadır. Araştırmacıya göre farklı etnisite ve dile sahip Alevi gençlerin birbirleri ile karşılaştıklarında buluştukları temel dinamik seküler hayat tarzı olmaktadır. Bu durum salt etnik temelli yönelim için mi geçerlidir bilinmez ama karşılaşmalarda ortak dayanışma sergileyebildiklerini görebilmekteyiz.
Etnik temelli Alevi gençlerin kendi kimliklerini sembolik anlamda gizlemeyi tercih ettikleri belirtilmiştir. Ancak hangi etnisitedeki gençlerin nasıl bir dışlanma pratiği olduğuna dair kategorize bir analiz yapılmamıştır. Acaba hakim Türk orta sınıf değerlerine göre yetişen bir Alevi genç ile Arap Alevi genç arasında deneyimledikleri karşıtlıklar açısından nasıl farklar mevcut?
Politik Temelli Yönelim
Araştırmacının deyimi ile ‘’inanç sermayesinin siyasal sermayeye dönüştürüldüğü’’ mevcut yönelimde Alevi kimliğinden dolayı stigmatize edilmeye çalışılan gençlerin sosyalist ideoloji ile kurdukları ilişki ortaya konulmaktadır. Bir damga ile mücadele yöntemi olarak devamlı politik örgütlenme içerisinde bulunan ya da destekleyen gençler bir önceki kuşakları ile de farklı politik eğilimlere sahip olabilmektelerdir. Bir görüşmecinin ailesinin ‘’yedi göbek CHP’liliğine’’ vurgu yaparken kendisi ve kardeşlerinin siyasi iradesini HDP yönünde kullandıklarını belirtmesi aslında felsefi anlamda bir ‘’ezilenler birlikteliği’’ motivasyonu gibi görünmektedir. önceki kuşak CHP’yi destekleyip hakim iradenin yanında konumlanırken yeni kuşak ezilmişlik motivasyonu üzerinden kimlik inşasında bulunuyor da diyebiliriz ki bir görüşmecinin ‘’Bu iki grubu yan yana getiren ise ortak bir siyasi zemin. Bu ise sol/sosyalist düşünce oluyor, yoksulluk, ezilmişlik, ötekilik gibi..’’ beyanı da yeni politik kimliğin paydaşları hakkında fikir vermektedir. Bir başka görüşmecinin Kürt hareketine karşı ifade ettiği sempatisinden hareketle de bunu söylemek mümkün.
Yine bir görüşmecinin geleneksel levi felsefesinde yer alan ‘’zalime karşı mazlumun yanında yer alma’’ motivasyonu ile sosyalist ideoloji arasında kurmaya çalıştığı anoloji bu yeni politik kimliği güçlendiren argümanlar sunmaktadır.
Politik Alevi kimliğinin diğer yönelimlerin aksine sınırlarını istemli olarak flulaştırma çabası kitleleşme istencinin de bir çıktısı olarak görülebilmektedir. İnanç temelli yönelimde görüşmecilerin daha geç zamanlarda kimliğini farketmeleri de söz konusu iken (üniversite gibi) politik Alevilik gençliğin kimliklerinden dolayı ilk kez dışlanmalarını ilkokul döneminde yaşamış olmaları bize ailelerinin mekânsal ayrışma bölgelerinde ikamet ettikleri anlamına geliyor da olabilir.
Ortak şeylerden heyecan duymak başlı başına fenomenolojiktir ve grup dışının ortaklıklara yabancılığı da grup aidiyetini güçlendirebilir. Türk milliyetçiliği bugün kendi tepkilerinin grup dışında yaygınlaşmasından dolayı kimliğini yitirdi diyebiliriz. Hal böyle iken politik yönelimli Alevi gençlerin inançlarının ibadetlerini yerine getirmek konusunda çekimser olsalar da Alevilik ile ilgili söylem, deyiş, cem gibi çeşitli ritüellerden yana heyecanlandıkları görülebilmektedir.
Bu kimliğin temel motivasyonlarından biri Türkiye’de kimliklerinden dolayı baskıya maruz kalmış diğer gruplar ile bütünleşik bir harekette yer almak gibi görünmektedir. Alevi kimliğinin ise burada işlevi tüm inançlara karşı hoşgörüyü temsil eden bir yorum ortaya koymuş olması.
Bireysel Temelli Yönelim
Araştırmacının ortaya koyduğu yönelimler arasında daha spesifik bir karakter ortaya koyan bireysel temelli Alevi gençlik yönelimi aslında Türkiye’de bireyselleşme eğilimindeki gençlerin dini inançlar ile kurdukları ilişkinin düzeyini de yansıtır nitelikte. Bu kategorideki gençlerin Alevi kimliğinden önce ‘’insan olma’’ vurgusunda bulunması ve aslında kendilerini tanımlarken Aleviliğe çok az referansta bulunan bu bireylerin toplumda yer alma biçimleri mesleki başarı ve eğitimleri ile kendilerini kimliklendirmeleri ile gerçekleşiyor gibi gözükmekte.
Bireysel temelli Alevi kimliği geliştiren gençler kimliklerini görünmez kılıp insani becerileri ile öne çıkmaya çalışırken belki de bir damga ile mücadele stratejisi olarak bunu tercih ediyor da olabilirler. Araştırmacının bu kategoriye dahil ettiği görüşmecilerin genellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde ikamet ediyor olmaları akıllara mevcut karakteristiğin sadece Arap Alevi gençliği için mi geçerli olduğu sorusunu getirmektedir. Genellikle deist inanç eğiliminde olan bireysel temelli yönelim gösteren Alevi gençlik de diğer yönelimdekiler gibi karşıtlıklar üzerinden kendini tanımlama durumunda kalmış ve kimliklerine karşı bir söylemsel saldırı durumunda radikalleşebilen bir düşünce pratiğine de sahip olduklarını söyleyebiliriz.
Ancak tepkileri de kolektif eylemlerden ziyade bireysel eksende gerçekleşmektedir. Hümanist değerler etrafında söylemler geliştirilen bu kategorideki görüşmeciler daha az ayrımcılığa maruz kalmış ya da eğitimli oldukları için ani reaksiyon vermemiş, vermiş olsalar da bu durumlar bir kolektif anı oluşturmamış olacaktır ki dışlanma pratiklerinden pek söz etmemektedirler.
Sonuç: Yönelimlerin Sınırları-Deneyim Kodları Bize Ne Söylüyor?
Fenomenolojik çalışma disiplini dolayınca görüşmecilerin deneyimlediği durumlar ve etkileşimlerden elde ettikleri anlamsal karşılık-birliktelik gibi kodlar ekseninde kategorize edilen beş yönelimdeki Alevi gençlerin birbirleri ile keskin sınırlarının olmadığı ancak farklılaşma dairelerinin anlaşılması adına bir ipucu vermesi bağlamında çalışmanın temel dinamikleri anlaşılır bir akademik çabanın ürünü gibi durmakta. Alevi gençlerin kimliklerinden dolayı yaşadıkları mağduriyet ve dışlanma durumlarının yoğunluğu, yönü, mekan ve zaman ilişkisi onların kendi kimliklerini etkileşimsel yollar ile farklı biçimlerde inşa etmelerini sağlasa da temelde birlikte yaşayabilme motivasyonuna rahatlıkla rastlayabilmekteyiz. Birey yönelimli Alevi kimliği hariç gençlerin toplumsal-kolektif bağlantılar ile kimliklerine anlamlar inşa ettiklerini görebilmekteyiz. Aslında Y ve Z kuşağı olarak tanımlayabileceğimiz bu gençler kentli pratikler ile ilk defa tanışmasalar da modern kentli kimliğe uyarlanma ihtiyacı konusunda ilk deneyimleyen kuşak olarak araştırmacının da deyimi ile kendilerine ‘’kimlik limanları’’ inşa ederek toplumsallaşma pratikleri göstermektedirler. Bu gençler kendilerini izole etmekten ziyade kimlikleri ile ‘’var olabilme’’ konusunda bir mücadele arayışında birleşiyorlar desek yanlış olmaz. Çalışma Alevi gençlerin Alevi kimliğine modern hüviyet kazandırarak aynı zamanda kültürel devamlılığa da önem atfeden yapılarını ve var olma biçimlerini deneyimsel etkileşim kodları ile gözler önüne sermesi bağlamında literatüre önemli bir katkıda bulunmuştur diyebiliriz.
1 Geçgin, E. (2019). Kimlik yönelimleri açısından alevi gençlik. OPUS–Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 10(17), 1030-1075. DOI: 10.26466/opus.527939
2 Yıldırım, R. (2018). Geleneksel Alevilik İnanç, İbadet, Kurumlar, Toplumsal Yapı, Kolektif Bellek. İletişim Yayınları, Ankara.