Toplum hakkında düşünceler, fikirler Antik Yunan dönemine kadar uzanmaktadır. O zamanın şartlarından dolayı bu düşünceler ve fikirler bir bilim olarak ele alınamaz. (İbn Haldun hariç. İbn Haldun’un toplum hakkındaki düşüncelerinin özgün olması sebebiyle ayrıcalıklıdır.) Bir bilim olarak sosyolojinin ortaya çıkışı 1800lerde başlamıştır.
19. Yüzyılda modern toplumun sorunları doğrultusunda çözüm yollarından biri olarak sosyoloji bilimi ortaya çıkmıştır. Bu sorunlardan kısaca bahsetmek gerekirse: o dönemde endüstrileşme, kapitalizm ve köyden şehirlere göç sorunları ile modern toplum yapısının somut bir hale gelmesi ve yaşanan dönemde değişimleri anlamak ve açıklamak için sosyoloji bilimine ihtiyaç duyulmuştur. Sosyolojinin gelişmesi ve bir bilim haline gelmesine fayda sağlayan klasik dönem sosyolojisi ve klasik sosyologlardan aşağıda bahsedilmiştir.
Başlıklar
- Auguste Comte (1798-1857)
- Karl Marx (1818-1883):
- Erken Dönem Yazıları
- Yabancılaşma Kavramı
- Tarihsel Materyalizm
- Marksizm
- Émilie Durkheim(1858-1917):
- Holistik Yaklaşımı
- Max Weber (1864-1920):
- Nedensellik İlkesi
- İdeal Tip Kuramı
- Versheten
- Herbert Spencer (1820-1903):
- Evrim Teorisi
- Klasik Sosyoloji Ne Demek?
- Klasik Sosyologların Temel Düşünceleri Nelerdir?
- Klasik Dönem Sosyolojisinin Temel Özellikleri Nelerdir?
Auguste Comte (1798-1857)
Comte’un amacı insanlığın geçmişini aydınlatacak ve gelecekteki ilerleyişine dair tahminlerde bulunacak bir bilim kurmaktı. Toplumun bilimsel bir bağlamda incelenmesini “sosyoloji” olarak isimlendirmiştir.
Yaklaşımı
- Evrimci ve pozitivist yaklaşımla toplumu inceler. Evrimci yaklaşımda akla gelen biyolojik bir evrimden değil insan zihninin evriminden ve buna bağlı olarak toplumun evrimleşmesinden bahsetmiştir. Comte’a göre insan zihninin evriminin her aşamasında bir önceki aşamanın getirdiği bir bağlantı söz konusudur. Aşamalar birbiri ile olan bağlantısını koparmadan geliştikçe yeni bir toplumsal düzen ve birliklerin de bu paralelde yer aldığını vurgulamıştır (İnsanın İlerlemesinin Yasası).
- Pozitivist yaklaşımda ise doğru bilginin doğruluğu bilimsel bir bilgi olup olmadığına bağlıdır. Doğru bilgiye ulaşmanın yolu ise deneyden (amprizm) geçmektedir. Yani olaylar ve gerçeklik deney ve gözlem yolu ile mantık çerçevesine oturtularak bilimselliğe kavuşur.
Toplumsal Analizi ve Üç Aşama Yasası
- Toplumsallığın gözlenebilir, sınıflandırılabilir ve ölçülebilir olay ve olguların çözülmesiyle toplumsal yasalara ulaşılabileceğini savunmuştur.
- Toplum analizinde, evrimsel gelişme modeline göre birey düşüncesi ve toplulukları üç aşama yasasına göre incelenmiştir. Bu aşamalar teolojik, metafizik ve pozitif evredir.
- Teolojik evrede insan zihninin din ve tanrı merkezli işlediğini dile getirmiştir Olay ve olguların zemininde doğaüstü güçler, dini figür ve sembollerin yer aldığını düşünmüştür.
- Metafizik evrede ise olay ve olguları doğa ile açıklama yer almaktadır. Bir önceki aşamada yer alan teolojik düşünce bu aşamada bir kesinlik ile ayrılmaz hala izini sürdürür fakat insan zihni yavaş yavaş pozitif aşamaya doğru kaymaktadır. Yani metafizik evre geçiş evresidir.
- Pozitif evrede ise insan zihninin temelindeki teolojik düşünce yerini tamamen bilime bırakmıştır. Zihin artık bilim merkezlidir. Birey bu evrede sadece gözlenebilir olan şeylere yönelmektedir. Olaylar ve olgular yasalar ve değişmez bağlantılar çerçevesinde incelenir.
- Comte aşama kuramının devamı için toplumu, toplumsal statik ve dinamik olarak birbirine bağlı iki aşamada ele almıştır. Toplumsal statikte toplumsal bütünlük içindeki bireylerin, öğelerin karşılıklı ilişkiler arasındaki dengeyi araştırır. “toplumsal sistemin ve parçaları arasında kendiliğinden uyum olmak zorundadır.”(A.g.s.222.) Bahsedilen uyum sağlanmadığında patolojik bir durum vardır. Toplumsal dinamik ise toplumda değişen koşullar sonucundaki gelişmelerinin incelenmesidir.(toplumun ilerleme yasalarının incelenmesidir). İlerleme ve değişim ile ilgilenir. Yani toplulukların oluşumunda birbirini takip eden evreler ampirik bir yöntemle incelenir. Comte ‘a göre toplumsal statiğin/düzenin, toplumsal dinamik ile birbirinin tamamlayıcısı olduğunu vurgulamıştır.
- “Toplumsal sistemin parçaları ile bütünü arasında her zaman kendiliğinden bir uyum olmak zorundadır… bir taraftan, siyasal kurumlar ve toplumsal tarzlar, diğer taraftan tarzlar ve fikirlerin her zaman sadece karşılıklı olarak bağlantılı olması gerektiği değil; aynı zamanda, daha da ileri, kendi doğası gereği, bu pekiştirilmiş bütün ile insanlığın tümleşik gelişmesinin buna tekabül eden durumunun her zaman bağlantılı olması gerektiği de apaçıktır.” (A.g.,s.222.)
Karl Marx (1818-1883):
Klasik dönem sosyolojisinde ilk sosyologlardan olan Karl Marx’a göre toplum, çatışmalar sayesinde toplumsal değişimlerin temeli olan antitezler ile bir denge halindedir. Marx toplumsal ilerleme ve değişimin gerçekleşmesinin şartını çatışmalara, mücadeleye ve zıtlıklara bağlamıştır.
Erken Dönem Yazıları
- Marx’ın çocukluk dönemi hakkında az bilinen bilgiler arasında erken dönem yazıları mevcuttur. En eski bilinen yazısı okul bitirme sınavında yazmış olduğu üç denemedir. Bu denemeler özgün değildir fakat Marx’ın gelecekteki düşüncelerinde ve tezlerinde ilham kaynağı olmuştur.
- Üç deneme yazısından en özgün olanı “Genç Bir Adamın Meslek Seçimi Üzerine Düşünceler ”dir. Marx’a göre, “…bir mesleği seçerken, bizi yönlendirmesi gereken “temel ilke” insanlığın refahı, kendi mükemmelliğimizdir. Bu iki ilginin birbiriyle çatıştığı, birbirini engellediği düşünülmemelidir. Aksine, daha ziyade, doğa insana, sadece toplumun mükemmelliği ve refahı için çalışarak kendini gerçekleştirebilme imkanı sunar… Tarih, evrensel için çalışarak kendilerini soylulaştırana büyük insan der.” (Writings of the young Marx on Philosophy and Society, s. 39. )
Yabancılaşma Kavramı
Marx Ekonomik ve Felsefi El Yazmaları”nda ele aldığı yabancılaşma kavramı kapistalist üretim sürecinden doğmuştur. Kapitalizmin gelişme ve ilerleme göstermesi işçileri yoksullaştırmaktadır. Bu üretim tarzı olağandışı bir zenginlik sağlar bunun getirdiği bir sorun olarak toprak ve sermaye sahipleri bu zenginlikten haksız bir kazanç sağlar.
- Marx’a göre kapitalist toplumda işçiler emeğini satarak geçimini sağlayan birer emek gücü haline gelmişlerdir. Buna bağlı olarak kapitalizm sefalet ve yoksulluk üretmektedir. Sürecin devamında işçiler, ürettikleri değerleri patronlara ve işverenlere aktarmak zorunda kalarak kendi ürettikleri ürünlerin sahibi olamadıkları için bir yabancılaşma durumu söz konusudur.
- Marx bu yabancılaşma kavramının dört boyuttan oluştuğunu ifade etmiştir. İlk aşamada işçi üretim sürecine yabancılaşır. Kapitalist üretimde üretilen malların değişimi ve dağılımı serbest piyasanın durumuna bağlıdır. Bu piyasada emek sömürüsüne maruz kalan işçi ürettiği ürünler üzerinde bir söz hakkına sahip değildir. “İşçi daha fazla ürettikçe daha az tüketmek zorundadır; daha fazla değer ürettikçe daha değersiz hale gelir.”
- İkinci aşama ise işçinin bizzat kendi işine yabancılaşmasıdır. “Emeğin ürünü yabancılaşmaysa, üretimin de aktif bir yabancılaşma olması gerekir. -etkinliğin yabancılaşması ve yabancılaşmanın etkinliği.-( A.g., s.125; Serie, Ergd., c. 1, s. 514.) Bu aşamada yapılan iş belli bir amaca hizmet etmekten çıkıp başlı başına bir amaç haline gelir.
- Üçüncü aşamada işçilerin birbiri arasında bir yabancılaşma durumu söz konusudur. Marx’a göre kapitalizm dünyasında bireyler arasındaki ilişkiler piyasa güçlerine çevrilmeye eğilimlidir. Yani işçiler arasında rekabet ve bireysellik gibi durumlara teşvik edilir ve böylece işçiler beraber çalışmak yerine rekabet içerisinde bulunup bireyselleşmeye başlarlar. Bu durum sonucunda işçiler arası dayanışma ve toplumsal ilişkiler zayıflar ve sosyal bölünmeye neden olur.
- Dördüncü ve son aşamada ise işçi artık insan doğasına yabancılaşır. Marx insanın doğası gereği toplumsal bir varlık olduğunu ve birbirleri arasında bir iletişim olması gerektiğini düşünmüştür. Fakat kapitalizm dünyasında işçiler toplumsal ilişkiler kuramaz ve insan doğasına yabancılaşır. İşçi kâr elde etmek için bilinmeyen bir amaca hizmet eden köprü haline gelir.
Tarihsel Materyalizm
- Marx’ın Engels ile birlikte yürüttüğü çalışması olan tarihsel materyalizm, tarihin ve toplumların hem idealizmde hem de materyalizmde mekanik bir şekilde incelemesidir.
- Toplumsal yapıların, davranışların, maddi koşulların bir sonucu olduğunu açıklayan tarihsel materyalizm, toplumsal değişimin ekonomik faktörlerin etkisiyle gerçekleştiğini ve kapitalizmin yıkılmasıyla komünist bir toplum kurulabileceğinden bahseder.
- Tarihsel materyalizm, insanlık tarihi boyunca sınıf mücadeleleri olduğunu ve bu mücadeleleri, insanların üretim araçları üzerine olan hakimiyete bağlı olduğunu söyler. Bu noktada Marx ve Engels bireylerin üretim araçları üzerine kurduğu hakimiyetleri toplumsal yapıyı etkilediğini ve hatta belirlediğini dile getirmişlerdir.
- Tarihsel materyalizm anlayışında insanlık tarihi komünizm, kölelik, feodalizm ve ilkel komünizm evrelerinden geçmektedir. Bu evrelerin değişimi üzerinde etkili olan olgu ise üretim araçlarına hakim olan farklı sınıflardır.
- Tarihsel materyalizm, kapitalizmin yıkılması ve sonrasında komünizmin kurulması ile sonuçlanacağını belirtir. Bu düşünce tarihsel materyalistlerin ideal toplum biçimi olarak gördüğü bir bakış açısıdır.
Marksizm
- Marx’ın ontolojik yaklaşımının sosyoloji bilimindeki karşılığı olan tarihi maddecilik yani kısaca Marksizim; tarihin diyalektik materyalist bir çerçeveden yorumlanmasına bağlı olarak toplumsal ve ekonomik bağlamda çözümlenmesini sağlayan ve sonrasında bunların sonucu olarak insanın özgürleşmesini sağlayan bir yöntemdir.
- Marksizimdeki siyasal, felsefi ve ekonomik kavramlar birbirini tamamlayan bir yapıdadır.
- Marksizim anlayışında sınıfsal çatışmaların zorunlu bir sonuç olarak görülen proletaryaya ve sonrasında da komünist bir toplum yapısının hakim olacağı düşüncesi yer almaktadır. Marksizim bu etkisi 1980’lere kadar sürmüştür.
Émilie Durkheim(1858-1917):
Durkheim’ın amacı sosyolojiyi ampirik yöntemlere (toplumsal olguların kendi içerisinde incelenmesi) dayanarak bağımsız bir disiplin haline getirmektir.
Holistik Yaklaşımı
Durkheim, günümüzde holistik yaklaşımın ilk temsilcisidir. Bu yaklaşımda yaşanılan dünyadaki her olgu, olay, işleyiş bir bütün halindedir. Bu bütünlüğe bakarken ve yorumlarken ayrıntılara da bakmak gerekir. (Durkehim’ın epistemolojik-metodolojik duruşu ise pozitivisttir.) İşte buradaki holistik yaklaşımla sosyolojiyi açıklaması ve sosyolojiyi bilimsel bir dal haline getirme çabası onu sosyolojisinin kurucuları ve sosyolojinin öncüleri arasında yer almasında önemli bir rol oynamıştır.
Keşfedin: Anomi Nedir?
Toplumsal Olgu Anlayışı
- Durkheim’ın metadolojik yaklaşımından biri olan toplumsal olgu kavramında sosyolojinin konusunun toplumsal/sosyal olguların incelenmesi olduğunu savunur.
- Sosyal olgular maddi ve maddi olmayan olarak iki kategoriden oluşmaktadır.
- Maddi sosyal olgular toplum, toplumun devlet ve kilise gibi oluşumları ve üçüncü olarak toplumun iletişim yolları, nüfus dağılımı, konut alanları gibi oluşumlardır. Bu oluşumlar modern devletlerin temelidir. Kilise ve devlet gibi oluşumlar günümüzdeki sosyal kurumlar olarak ele alınabilir.
- Maddi olmayan sosyal olgular ise ahlâk, kolektif vicdan, kolektif tasarım ve sosyal akım oluşumlarıdır. Bu oluşumlar bakıldığında gerek maddi olanlar gerek maddi olmayanlar başlıkları altında yer alan maddelerin bir bütünlük içermediği ortadadır.
- Durkheim maddi olan olmayan bütün sosyal oluşumların birey üzerinde baskı yaptığını düşünür. Yani nüfus dağılımı nasıl bir bireyin dışında olup bireyi etkiliyorsa kolektif vicdan veya kolektif tasarım da bireyi etkileyen güce sahiptir.
- Durkheim bu sosyal oluşumları incelerken onlara “şeyler” gibi bakılması gerektiğini söylemiştir (bu onun epistemolojik duruşunun göstergesidir.) Yani bu olgulara doğa bilimlerinde ki yöntemlerle yaklaşılması ve gözlenebilir bir nesneye dönüştürmekten söz etmiştir.
- Durkheim’a göre önemli olan bir olgunun inşa süreci değil süreç sonunda kabul görme olabilitesidir. Olay olmaktan çıkıp bir olgu haline gelerek pozitif bilimlerin inceleyebileceği bir nesne haline gelmesidir.
İş Bölümü Kavramı, Mekanik ve Organik Toplum
- Durkehim’ın diğer öne çıkan ve tezine de adını verdiği iş bölümü kuramında iş bölümünün maddi bir sosyal olgu olduğunu söylemiştir. İş bölümü kuramını ikiye ayırmıştır.
- Gelişmemiş ve ilk halinde sayıklayan toplumlarda iş bölümü ya yoktur ya da çok zayıftır. Bu toplumlarda herkes her işi yapabilir. Durkheim bu toplumları mekanik dayanışmalı toplumlar olarak adlandırmıştır. Bu toplumların morfolojik yapısının bozulmasıyla ve nüfusun artması nedeniyle kaynaklar artık daha fazla birey tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Çok insan az kaynak olması sonucunda ise ya çatışma ya da yeni bir düzen meydana gelir. Çatışma bir felakete yol açacağından diğer bir seçenek olan yeni düzende uyum ve beraberlik ile rasyonel karar kılınır.
- Organik dayanışmalı toplumlarda ise iş bölümü ile birlikte bireyler birbirlerine muhtaç haldedir çünkü iş bölümü insanları birbirine bağlayan unsurdur. Bireyler birbirine muhtaç oldukça ortak bir ahlak, ortak iyi gibi kavramlar üzerinde çalışmaya başlar. Bu durum sonucunda sosyal olgular toplumun uyumlu ve düzen içerisinde yaşamasını sağlar. Durkheim’a göre sosyal olgunun oluşma nedeni diğer sosyal olgudan kaynaklanmaktadır. Yani toplum, sosyal olgulardan bir zincir gibidir.
Max Weber (1864-1920):
- Weber toplumsal olay ve olguları anlamak için yorumlamak gerektiğini düşünmüştür. Sosyolojinin sosyal eylem bilimi olduğunu savunmuştur. Modern sosyolojinin kurucusu olarak bilinmektedir.
- Weber dünyanın artık güvenilir olmadığını düşünür. Weber’e göre dünya ahlâktan uzaktır ve dünyayı rakamlaştırarak ve rasyonelleştirerek güvenilir bir hal alabileceğini savunur. Dünyayı demir bir kafes olarak görmüştür ve ancak bu şekilde güven duygusu kazanabileceğini düşünmüştür.
- Pozitivist yaklaşımın katı geleneğinin aksine yöntem tartışmalarını daha esnek bir hale getirmiştir. Weber’in metodolojisindeki temel kavramlar nesnellik, ideal tipler, anlama (Verstehen) olarak sıraya konulabilir.
- İlk olarak nesnellik kavramına bakacak olursak; pozitif bilimlerde olduğu gibi toplumsal olguların bir nedensel açıklaması olmasına karşı insan davranışlarının anlaşılabileceği savunur.
Nedensellik İlkesi
Weber, nedensellik ilkesi toplum, din, ekonomi gibi kavramların birbirine bağlı olmasına dayalıdır. Weber nedensellik iki başlık olarak ayırmıştır: tarihsel nedensellik ve sosyolojik nedensellik. Tarihsel nedensellik, bir olayın gerçekleşmesine neden olan ve birbirinden farklı olan koşulların belirlenmesini kapsar. Sosyolojik nedensellik ise iki olgu arasındaki düzenli bir ilişkiyi kurmak üzerinedir.
İdeal Tip Kuramı
- İkinci madde ise ideal tiplerdir,. Weber, ideal tip kavramında sosyal gerçekliği anlamaya ve açıklamaya çalışarak sosyal olguları analiz etmeyi amaçlar. İdeal tipler yardımı ile birlikte farklılıklara yol açan nedenleri anlaşılabilir hale getirir.
- Weber ideal tipleri üçe ayırmıştır.
- Birincisi tarihsel örneklerin ideal tipleri (modern kapitalizm gibi), ikincisi, soyut ideal tipler (bürokrasi ve feodalizm gibi) ve üçüncüsü eylem ideal tipleridir.
- Eylem ideal tiplerini ise dört başlık altında incelemiştir sırasıyla ; Amaca yönelik akılcı davranış, değere yönelik davranış, heyecana ya da duygusala bağlı akılcı davranış ve sonuncusu geleneksel davranış.
Versheten
Paragrafın başlarında belirtilen Weber metodolojisinin temel kavramlarından sonuncusunu gelecek olursak; Anlama (Verstehen), Dilthey tarafından geliştirilmiş ve Weber tarafından sosyolojiye kazandırılmış olan kavramdır. Weber’e göre versheten bir metod olmanın yanında sosyal bilimlerin verilerinin açıklanma yoludur. Weber bu temel kavramı bir metin veya sosyal olgu üzerinde kullanırken sistematik ve rasyonel bir şekilde çalışılması gerektiğini savunmuştur. Hem birey üzerinde hem de daha geniş yelpazede kullanılabilecek bir kavramı sosyolojiye kazandırmıştır.
Herbert Spencer (1820-1903):
Spencer her şeyin evrilen bir yapıda olduğuna inanmıştır. Farklılaşma, bütünleşme, evrim gibi kavramları ilk kullanan kuramcılar arasındadır.
- Spencer sosyal yapılar ve sosyal kurumlar üzerinde yoğun çalışmalar yapmıştır. Spencer’a göre her çağ ve o çağdaki görüşlerin gelişiminin nedenini o zamanki toplumsal yapının bir işlevi olarak şekillenmesine bağlı, meydana geldiğini savunmuştur.
- Spencer’a göre bir toplum kültürüne ait olmayan bireyler devamlılığı sürdüremezler.
- Spencer sosyal olgu ve olayları incelerken biyolojik evrim ve kültürel evrim benzerliğine göre hareket etmiştir. (Sosyal Darwinizm)
- Toplumları sosyal organizma olarak ele alan Spencer parça ve bütün ilişkisine değinerek parçaların bütünü ve bütünün de parçaları etkilediği gözlemini çıkarmıştır. Spencer biyolojik olarak organların bütünlüğünün sistemi oluşturmasını, toplumsal bağlamda yapıları meydana getirmesiyle özdeşleşmiştir.
Evrim Teorisi
- Spencer evrim kuramının belirleyici olabilmesini üç kavrama bağlamıştır. Bu kavramlar; bütünleşme, heterojenlik ve belirliliktir.
- Spencer toplumları iki kategoride sınıflandırmıştır. İlk kategori oluşumunun temelinde birleşme vardır. Birincisi basit toplumlardır. Basit toplumlarda uygarlaşma yoktur.
- İkincisi bileşik toplumlardır. Bileşik toplumlarda ise iş bölümünün ve dayanışmanın arttığı gruptur.
- Üçüncüsü iki kat bileşik toplumlar olarak adlandırılır. İki kat bileşik toplumlarda siyasal alanda gelişme vardır ve artık istikrarlı bir yönetim biçimi hakimdir.
- Dördüncü ve sonuncusu ise üç kat bileşik toplumlardır. Bu toplumlarda hem eski toplumlar hem de modern toplumlar oluşmaktadır.
- İkinci kategoriye geçildiğinde hakim olan toplum askeri ve endüstriyel olarak sınıflandırılmıştır. Bu toplumlar Spencer’a göre ideal tipi oluşturan yapıdadır.
Klasik Sosyoloji Ne Demek?
Klasik sosyoloji, 19 yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başında ortaya çıkmıştır. Sosyolojinin temellerinin atıldığı bir dönem olan klasik sosyoloji devri, sanayi devriminde gerçekleşen toplumsal değişimi anlamak üzerine odaklanmıştır. Klasik sosyoloji bugün hala kuramlarını okuduğumuz ve geçerliliğini sürdüren kavramların sahibi olan klasik kuramcılar sayesinde ortaya çıkan ve yine onlar sayesinde gelişmiş bir bilimdir.
Klasik Sosyologların Temel Düşünceleri Nelerdir?
- İlk olarak Comte’un pozitivizm veya olgunculuk olarak bilinen temel düşüncesi yer almaktadır. Comte bu düşüncesinde bilgiye ulaşmanın yalnızca bilimsel bir bilgi olmasına bağlı olduğunu savunmuştur. Yukarıda da bahsedildiği üzere bilimsel bilgi deney ve gözleme dayalı rasyonellikle ulaşılabilir.
- İkinci madde ise Karl Marx’ın temel düşüncesi olarak nitelendirilen marksizmdir. Marksizm sosyal devinimi, dönüşümü, toplumsal sınıflar arasındaki ilişkileri ve sosyal çatışmaları diyalektik bir bakış açısıyla incelerken tarihsel materyalist çerçevede yorumlayan analiz yöntemidir.
- Üçüncü maddede Durkheim’ın işlevsel yaklaşımı yer almaktadır. Durkheim’ın işlevsel yaklaşımı, bireyler ve toplumsal kurumlar arasındaki ilişkiyle beraber konum ve işlevleri anlamaya ve yorumlamaya dayalı bir yaklaşımdır. Bir diğer temel düşüncesi ise toplumsal yapıların, olay ve olguların adeta pozitif bilimlerde olduğu gibi nesnellik çerçevesinde incelenmesi gerektiğini düşünmüştür. Böylece sosyolojiyi bir bilim haline taşımış olup sosyolojinin ilgilendiği konuları belirlemede önemli bir yer edinmiştir.
- Weber’in temel düşüncesinde bir yöntemi kabul ettirmek için zorlamak ve bir düşünceyi dikte etmek yerine sosyal olguları daha anlaşılabilir bir hale getirme durumu söz konusudur. Weber yöntem tartışmalarını daha esnek bir şekilde inceleme taraftarıdır.
- Spencer’in temel düşüncesinde ise yukarıda da bahsedildiği üzere toplum yapısının tıpkı biyolojik organizmaların incelenme yöntemleri ile ele alınması gerektiği yer alır.
Klasik Dönem Sosyolojisinin Temel Özellikleri Nelerdir?
- Klasik dönem sosyolojisinde önemli olan nokta toplum çözümlemesindeki bilimsellik çerçevesidir.
- Konu edindiği bütün olay ve olguları nesnellik ile açıklamaya çalışır.
- Klasik dönem sosyolojisinde pozitivist yaklaşım hakimdir. (Kurucuların etkisiyle olmuştur.)
- Sosyoloji biliminin günümüzdeki halinin temelleri klasik dönem sosyolojisine dayanır.
- Klasik Sosyoloji tarihinde üç baba dönemi olarak da bilinen klasik kuramcılar; Émilie Durkheim, Max Weber ve Karl Marx ‘tır.