Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri
koy enstituleri
4

GİRİŞ

     Varlığımızın başından beri hep bir eğitim içerisindeyiz. Kimi eğitim tarzları formel yollar ile belirli kurum ve kuruluşlardan aldığımız gibi kimileri informel yollar ile hayatın içinden öğrenmekteyiz. Köy Enstitüleri de 1940 yılında köylünün kalkınması ve gelişimi için açılmış olan formel eğitim kurumlarından birisidir. Köy enstitüleri kalkınma adına atılmış ve sadece ülkenin sınırları içerisinde değil geniş çapta bir ses getiren bir eğitim kurumu olmuştur.  Toplumun en çok ihmal edilen ve toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturan köy toplumundan başlayan bu çalışma ülke sınırları içerisindeki tüm fertlere yayılmıştır. Eğitimde benimsenmiş olan fırsat eşitliği ilkesi, ezberci sistem ile değil uygulayarak, sorgulayarak, araştırarak, eleştirerek parolası eğitimde atılmış büyük bir adımın parçası olmuştu. Köy enstitüleri yeni kurulmuş bir Cumhuriyetin ve aydınlanmanın ayak izlerinde biri olmuştur.

  Anahtar Kelimeler: Köy Enstitüleri, Eğitim, Fırsat Eşitliği

1.1 Araştırmanın Amacı ve Yöntemi

     Araştırmanın amacı köylünün ve ülkenin kalkınmasında büyük rol oynayan köy enstitülerini ele alıp ortaya çıkış şekli ve işleyiş tarzını ortaya koymaktır. Araştırmanın yöntemi ise kavramların ve ana hatlı başlıkların literatür taraması şeklinde olacak ve köy enstitülerin işleyişi ve kapanmasına kadar olan süreci kendi kişisel yorumlarım ile desteklenecektir.

1.2 Araştırmanın Kapsamı

     Araştırmanın ilk kısmında çalışma içerisinde geçen temel kelimelerin tanımlaması yapılacak ve daha sonra takip eden bölümde ise köy enstitülerinin kuruluşu ve kuruluş amaçlarını ortaya koyduktan sonra köy enstitülerinde kadın olmak başlıklı, köy enstitülerinde kadının yeri ve önemi ortaya konacaktır. Bunu takiben ise enstitülerin sanat ve sağlık alanındaki çalışmaları olacak ve son olarak enstitülerin kapanmasına neden olan etkenler ve sebepler ortaya konacaktır.

1.3 Araştırmanın Önemi

     Bu çalışmada köylerin kalkınması yolundaki ilk adımlardan birisi olan köy enstitüleri ele alınacaktır.  Bu çalışma enstitülerinin yapmış olduğu ve bırakmış olduğu etkileri ortaya koyma açısından önem taşımaktadır.

1.4 Araştırmanın Sınırlılıkları

     Enstitülerin tarihi çok eski bir zamanı kapladığından dolayı ve içinde bulunduğumuz pandemi dönemi dolayısı ile sadece literatürdeki tanımlamalarının derlemesi ile sınırlı kalacaktır.

  1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1 İmece

     İmece usulü ile çalışma yöntemi kentsel alandaki yaşamlardan çok kırsal alanda yaşayan insanların belirlediği bir dayanışma biçimidir. İmece, bir köy ya da köy topluluğu (bir grup toplum da yapabilir) içinde işlerin gönüllü ya da zorunlu olarak ve el birliği içinde yapılmasıdır (Vikipedia, Erişim Tarihi 2020). Köyde yapılacak herhangi bir şey olduğunda veyahut herhangi birinin başı bir şeye sıkıştığında köy halkı bir dayanışma içinde olur ve sorunu birlikte çözmeye çalışırlar. Hasat zamanı geldiğinde, tarla ekilecek zaman geldiğinde, herhangi bir inşaat olması halinde, düğünler veya köye dışarıdan bir misafir geldiği zaman imece usulü yöntemi devreye girer ve işler hem birlikte yapılır hem de daha kısa bir süre içersinde bitirilir. Bu yöntem cemaat toplumlarında biz duygusunun hakim olduğu toplumlarda benimsenen bir yöntem olmakla birlikte cemaat toplumları olan yani biz duygusundan çok ben duygusunun hakim olduğu toplumlarda bu kavrama ilişkin yeni kavramlar türetilmiştir.

2.2 Eğitim

     Eğitim insanlık tarihi boyunca süre gelen bir olgu ve dinamik olarak toplumların var olduğundan beri devam eden bir süreçtir. Eğitim, bireylerin ve dolayısıyla toplumların yaşam döngülerinde fark yaratan en önemli unsurdur. Çünkü bireyin doğumuyla başlayan eğitim süreci, çevresel etmenlerle birlikte, sistemli ya da sistemsiz olarak, ölümüne kadar devam eder (Çavdar, 2019, s. 61). 

     Eğitim hayatımızın her alanında vardır, olmak zorundadır. Bunun nedeni, hayatlarımıza doğrudan etkisi olan disiplinlerle tam anlamıyla iç içe bir ilişkisinin olmasıdır. Eğitim diğer disiplinlerden etkilendiği kadar, onları etkilemesi açısından da dikkatle incelenmesi gereken bir bilim dalıdır (Çavdar, 2019, s. 80). 

     İnsanlık hep daha iyisini daha güzelini aradığı için eğitim ve eğitim sistemleri sürekli olarak değişip yenileri denenmektedir. Türk eğitim tarihine baktığımızda ise  formal ve informaller yollar ile çeşitli eğitim programları uygulanmıştır. Eğitimin bir boyutu okullarda formal yollar ile verilirken diğer boyutta ise bireyler yaşam boyu öğrenme parolası ile sürekli bir eğitim halindedir. Kecskemeti, eğitimin yalnızca okulun ya da evin öyle ya da böyle izole atmosferinde gerçekleşmeyeceğini, yaşamın içerisinde karakter gelişiminin kişiler arası etkileşimle gerçekleştiğini ileri sürmektedir (Kecskemeti, 1959, s. 234’ten akt. Çavdar, 2019, s. 80).

  1. KÖY ENSTİTÜLERİ

3.1 Köy Enstitülerinin Kuruluşu ve Amaçları

      Köy enstitüleri 1940 yılında Mustafa Kemal Atatürk, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç (Tonguç baba)’un büyük katkıları ile Anadolu’nun köylerinde kurulmuş Cumhuriyet sonrası Türkiye’nin ilk aydınlanma hareketlerinden birisidir (Aysal, 2005, s. 269).

“Kanımızı ve iliklerimizi, isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün sırlarını anlayamayız. Köyü anlayabilmek, köylüyü duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lâzımdır. Onun içtiği suyu ve ayranı içmek, yediği bulguru  yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları çözebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek şarttır” (Tonguç, 1949, s.532’den akt. Geray, 1969, s. 198-199).

     Tonguç’un kendi çalışmasında kendi sözleri ile belirtmiş olduğu gibi köylüye verilmeyen önem artık verilmeye başlanacak onlar ile işleri yürütecekler ve sonunda kolektif bir ürünün eseri olarak köy enstitüleri kurulacaktı. Atatürk, Türk milletinin kadın-erkek, zengin-fakir ayırt etmeden bir bütün halinde eğitim imkânı veren bir kültür ve eğitim merkezini gerekli görmüş ve köy enstitülerinin kurulması ve büyük bir kalkınma hareketinin baş mimarı olmuştur (Aysal, 2005, s. 269).

     Amaç köylü sınıfını içinde bulunduğu buhrandan çıkarmak ve yüzyıllardır süregelmiş olan köy düzenini değiştirmektir. Köy Okulları yerine Enstitü adının verilmesi de tamamen bilinçli bir tercih olmuştur. Çünkü bu kurumlarda sadece okuma yazmanın değil bunların yanında köyün tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik tüm gereksinimlerin öğretilmesi de hedeflendiğinden ve böylesine çok yönlü bir eğitim amaçlandığından okul yerine enstitü adı uygun görülmüştür (Geyveli, Erişim T. 2020, s. 5).

     Türkiye’de köy enstitüsü fikri ilk kez Amerikalı eğitim filozofu John Dewey tarafından savunuldu (Güvenç, 1998, s.56’dan akt. Vikipedia, Erişim T. 2020). Dewey’in Türkiye’ye yapmış olduğu ziyaret ve söyeledikleri bu sözler bir aydınlanma hareketinin başlangıcı olacak, ezilen hor görülen köy halkının adeta artık gün yüzüne çıkmasına vesile olacaktır. Ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan köylerde o zamanlar okul sayısı yok denecek kadar azdır. Köye dışarıdan öğretmenler gelerek dersler vermeye çalışıyorlardı. Fakat gelen öğretmenler köy yaşantılarını bilmedikleri için uzun bir süre adapte olamıyorlar ve gelmeleri ile gitmeleri arası çok kısa sürüyordu (Öztürk, 2018). Köy Enstitülerinin bir özelliği de öğretmeni köye bağlayacak çeşitli zorlamaları getirmesiydi. Köy Enstitüleri Kanunun 5. maddesinde: “Bu müesseselerde tahsillerini bitirerek öğretmen tayin edilenler Maarif Vekilliğinin göstereceği yerde yirmi sene çalışmaya mecburdur (Şeren, 2008, s. 211) . Bu yüzden köy enstitülerinden mezun olacak kişiler farklı köylere giderek öğrendiklerini, eğitimlerini diğer çoçuklara aktaracaktı.

     Köy enstitülerinde bir diğer amaç ise sınıf dışı öğrenmedir. Çoçuklar sınıflarda aldıkları teori terslerini uygulamaları için bir de uygulamalı bir şekilde işleyen dersler almaktaydılar. Derslerin uygulamalı ile verilmesi ile iş üzerinde öğrenme eğitimi uygulanmaya çalışılmıştır. Çünkü öğrencilere eğitim süreleri boyunca sadece sınıf içerisinde eğitim verilmesi onların gerçek hayatla bağlantı kuramamalarına neden olabilmektedir. Öğrencinin öğrenmede aktif olarak yer aldığı, yaparak yaşayarak öğrendiği, öğrendiği konularla çevresini ilişkilendirdiği ve sosyal yaşantısıyla bağlantı kurmasına yardımcı olan sınıf dışı öğrenme ortamları önemli bir yere sahip olmuştur (Saraç, 2017’den akt. Göksu, 2020, s.5). Sınıf dışı öğrenme parolası ile alınan eğitim ile hem teori bilgileri pekiştiriliyor hem de bu teorilerin günlük hayatta nasıl işlerine yarayacakları gibi bir soru işareti köy enstitülerinde yetişen çocukların zihninde oluşmuyordu. Sınıf dışı öğrenme ortamları da plansız-programsız kendiliğinden gerçekleşen öğrenme ortamları olmadığı için dersin genel amaçları ve öğretim programında yer alan kazanımlara göre etkinliklerin düzenlendiği yerlerdir (Göksu, 2020, s. 13). 

     Diğer bir amaç ise köyün sadece gelişmesini değil aynı zamanda her anlamda kalkınması ve gelişimini sağlamaktır. Türkiye‘de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı (Vikipedia, Erişim T. 2020). Köye kaynak ulaşımının kolay olması açısından ve uygulamalı derslerde kullanılması amacıyla tren yerlerine yakın yerler tercih edilmiş ve tarım derslerindeki işleyişi sürdürebilmek için ve okulun öğrencilerinin kendi besin ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için böyle bir seçime gidilmiştir. Enstitülerde hizmetli çalıştırılmazdı. Yemek, çamaşır, temizlik gibi bütün günlük işler öğrenciler tarafından nöbetleşe bir şekilde yapılırdı. Öğrenciler sebzesini, meyvesini de kendileri yetiştirmekteydi (Tarihi Bilgi, Erişim Tarihi, 2020). Enstitünün temelinde olan iş içinde eğitim ilkesi öğrencilerin kendilerinin tüm temel ihtiyaçlarını karşılamaları ile pekişmektedir. Öğrenciler bunlar hepsini birlikte imece usulü ile ortaya koydukları için hem kendi içlerindeki birlikteliği sağlam tutmakta hem de kolektif olarak çalışmayı öğrenmekteydiler.

     Köy Enstitülerinde ezbercilikten uzak bir eğitim anlayışı hakimdi. Derslerde işlenen her konu günlük hayat ile bağdaşlaştırılarak anlatılırdı. Bu anlayış mezun olan öğrencilerin sadece zihninde soyut olarak bilgi birikimi olmasından çok somut bilgilerin ve uygulanabilir bilginin kalması temel amacıdır.

… Öğretmenimiz derste şu problemi sundu. Her öğrenciye bir çeyrek ekmek, 90 gram fasulye, 90 gram bulgur, 20 gram tereyağı, 50 gram et veriliyor. Ekmeğin bütünü yirmi, fasulyenin kilosu otuz altı, bulgurun kilosu yirmi sekiz, tereyağının kilosu iki yüz seksen, etin kilosu yüz elli kuruştur. Bugünkü öğle yemeğinizde tuz, biber, salça ve ekmek dışında, her öğrenci için kaç lira verilmiştir. Kümemizdeki öğrenciler için öğle yemeği kaç liraya mal olmuştur (Göksu, 2020, s. 12).

     Ezberci sistemden uzak tutularak öğrenme okulun çocukları üzerinde bir motivasyon artıcı unsur olmuştur.

     Köy Enstitülerinin diğer bir amacı sorgulayarak, eleştirerek, çekinmeden, eşit bir şekilde öğrenmelerini amaçlamaktadır. Sorgulayan, eleştiren ve bilgiyi aldığı gibi beynine hapsetmeyen yani artık köydeki toprak ağaların emirlerine bağlı kalmadan köy halkının yetişmesine katkı sağlamıştır.  Bu anlamda eğitim açısından bakıldığında, çocukların öğrenmeyi sevmeleri, hem birer köy öğretmeni olarak yaşadıkları köylere ışık olmaları, hem de ufuklarının açılması açısından bu okulların birer dönüm noktası olduğu söylenebilir (Tural, 2016, s. 18).

     Köyün gelişmesi sadece eğitim alanında sınırlandırılmamıştır. Ekonomik, sosyal, kültürel yöndende köy halkı gelişmiştir.

1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti (Yetkin, 2002’den akt. Vikipedia, Erişim T. 2020).

     Köylerin bu büyüyen gelişimi ile hem iç dinamikleri genişlemiş hem de artık kendilerine yeterek, birilerine bağımlı halde yaşamaktan yavaş yavaş kurtuluyorlardı. Ayrıca köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumak zorunda ve bu romanlar üzerinde tartışmak zorundaydılar. Eskiden köy ağalarının boyunduruğunda olan köy halkı artık okuyor, öğreniyordu (Öztürk, 2018).

     Enstitülerde verilen dersler ise kültür dersleri, teknik dersler, tarım dersleri olarak üç kısma ayrılmıştı. Kültür derslerinin içerisinde Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, matematik, fizik, kimya, tabiat ve okul sağlık bilgisi, zirai işletme ekonomisi ve kooperatifçilik, yabancı dil, el yazısı, resim-iş, beden eğitimi ve ulusal oyunlar, müzik, ev idaresi ve çocuk bakımı, askerlik, öğretmenlik bilgisidir (Gürsel, ve diğerleri, 2009, 123).  Teknik dersler ise Demircilik ve nalbantlık, dülgerlik ve marangozluk, yapıcılık, köy ve el sanatları, makine ve motor kullanma (Gürsel, ve diğerleri, 2009, s. 123). Son olarak alınan tarım dersleri ise Tarla ziraatı, bahçe ziraatı, sanayi bitkileri ziraatı ve ziraat sanatları, zootekni, kümes hayvancılığı, arıcılık ve ipek böcekçiliği, balıkçılık ve su mahsulleridir (Gürsel, ve diğerleri, 2009, s. 123). Derslerin köyler arasında dağılmasında köyün coğrafi faktörleri ve tarımsal koşulları etkili olmuştur. Yörede yapılması uygun olan ürünler  üzerinde teorik ve uygulamalı dersler verilmiştir.

3.2 Köy Enstitülerinde Eğitim

     Köy enstitüleri her şeyden önce kalkınma ve aydınlanma yolundaki eğitim kurumlarıydı. Bu kurumların en temel öznelerini öğrenciler ve bu kurumlarda ders veren öğretmenler oluşturmaktaydı. Enstitülerde hafta sonları yapılan cumartesi toplantıları tüm okulda eğtim süreçlerinin tartışıldığı, öğretmenlerin ve müdürlerin eleştirilebildiği beraberliklerdi. Aksu Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen, yazar Pakize Türkoğlu bu süreci “… Öğrencilerin yönetime ve işe katılması bu sistemi klasik tutucu eğitimden ayıran temel ilkelerden biri, en önemlisiydi. ” ifadeleriyle tanımlar (Türkoğlu, 2015 ‘den akt. Kocabaş, 2019 s. 27). 

     Sınıfların birinde matematik, diğerinde kimya okutan öğretmenlerin sesleri işitilir. Başka bir dershanede müzik dersi gören çocukların mandolinlerinden çıkan sesler uzaklardan duyulur. Her taraftan bir başka ses gelir, iş başındaki kümelerin teşkil ettikleri çeşitli görünüşlere rastlanır. Hareket, ses, toprağı değerlendirme, yapıcılık hevesi, tabiata saldırış hazzı, öğrenme hırsı Enstitünün bütün alanlarını kaplar (Tonguç, 1943, 144). Enstitünün öğrencilere aşıladığı en temel öğretim ilkelerinden birisi ise sürekli öğrenme içerisinde olma isteğidir. Enstitü öğrencileri uygulanan eğitim ile sürekli bir bilgi alışverişinde ve yeni şeyleri keşfetme sürecindeydiler.

     1943 programında enstitülerde okutulacak dersler üç guruba ayrılmıştır: kültür dersleri, teknik dersler, ziraat dersleri. Program beş yıllık öğretim sürecinde bu ana ders grupları için ayrılan çalışma ve sürekli dinlenme zamanlarını da hafta olarak saptamıştır (Yılmaz, ErişimT, 2020).

     Enstitülerin öğretim müddetleri beş yıldır. Bu müddet içindeki zamanın:

114 haftası kültür derslerine, 58 haftası ziraat derslerine ve çalışmalara, 58 haftası teknik derslere ve çalışmalara, 30 haftası da beş yıllık sürekli tatillere ayrılır. Haftada 44 saat çalışılır.

Bütün sınıflardaki talebenin yarısı kültür derslerine, aynı sınıfların geri kalan talebesinin yarısı ziraat, yarısı da teknik derslere ve çalışmalara ayrılarak; yarım gün, bütün gün, bir hafta esasına göre çalışma programları saptanır (Tonguç, 1949, 145)

     Yukarıdaki alıntıda da bahsedildiği gibi köy enstitüleri eğitim sistemi üzerinde yoğun emek harcanarak planlı ve programlı bir şekilde öğrencilerin eğitimini sürdürmekteydi.  Kazandırılacak beceri ve alışkanlıklar: bisiklet ve motosiklet kullanma, yüzme, ata binme, dağ tırmanma, sandal, yelken, motorlu deniz araçları kullanma, mandolin, ağız armoniği, flüt gibi bir müzik aleti çalma, yerel ve ulusal oyunları oynama, radyo ve gramofondan müzik parçaları dinleme yer almaktadır (Yılmaz, ErişimT, 2020). Köy enstitülerindeki çoçukların aldığı eğitim tek bir alanda sınırlı değildi geniş bir enformasyon ağı vardı. Tek tipli tek iş bilen vasıfsız kişiler değil vasıflı kişiler olarak yetiştiriliyordu.

     Enstitüler kurulduğu yıllarda farklı sıkıntılarla yüzleşmişlerdir. Kuruluş yıllarındaki başlıca sorunlar bina, yol, su arklarının açılması, köprü yapımıdır. Var olan bu sıkıntılardan dolayı öğrenciler ilk yıllarda kültür derslerine çok zaman ayıramamışlardır (Yılmaz, ErişimT, 2020). Enstitülerinin yaşadığı bu zorluklar yıllar geçtikçe belirli bir temele oturmuş ve istikrarlı bir şekilde eğitim ve öğretimine devam etmiştir.

İş içinde matematik; metrekare hesabını öğrenmek için tarlaların dönümlere ayrılması ve hesaplanmasını tarlada ölçüm yaparak öğretme yoluna gidiliyordu. Böylelikle bilginin kalıcı olması sağlanıyordu. Ezberci yöntemle karenin alanı öğrenilse de kalıcı olacak olan uygulamasının, iş içinde öğretilerek sağlanacağı düşünülmekteydi. Kalıcılık sınırı uygulama ile yükseltilmekte ve bilgiler kullanışlı hale getirilmekteydi.
İş içinde fizik: teorik bilgilerin pratikle öğretildiği fizik dersinde, öğrenciler enstitüye su getirmek için sondaj yapma ya da dağların arkasındaki suları boru döşeyerek enstitüye getirerek gerek fizik gerekse coğrafya ile ilgili önemli bilgileri uygulama ve pekiştirme fırsatı bulmaktaydılar (Yılmaz, ErişimT, 2020).

     Ezbercilikten uzak olan bu sistem ile enstitü öğrencileri hem kalıcı bir şekilde bilgiyi alıyor hem de bunları kalıcı bir şekilde pratiğe döküyorlardı. Günümüzdeki eğitim anlayışının tam zıttı olan bu eğitim anlayışı enstitülerinin açılış zamanından günümüze kadar taşınabilseydi belkide hâlâ aynı eğitim sistemi ile daha işlevsel ve aktif bir biçimde eğitim anlayışımızı sürdürebilirdik.

3.3  Köy Enstitülerinde Sağlık

     Kuruluşundan beri köy enstitülerinde sadece eğitim, tarım, kültür ve teknik gibi derslere önem verilmedi, bunların yanında sağlık ve sağlık derslerine de çok önem verilmiştir.  Köylünün ihtiyaç sahibi olduğu çeşitli sağlık dersleri çocuklara 5 yıllık öğretim hayatlarında aynı şekilde sadece teorik değil uygulamalı bir şekilde gösterildi  Anatomi, fizyoloji, patoloji gibi çeşitli sağlıklı dersleri aldılar.  Köy enstitülerinin sağlık alanında getirmiş olduğu şüphesiz en büyük yenliklerden birisi köylere açılmış olan köy dispanserleridir. Köy dispanserleri köylünün ayakta tedavi ile hastanın hastane yatırılmadan çözülebilecek hastalıklar üzerinde ilgilenmiş ve aynı zaman da bir muayene merkezi olmuştur. Bu dispanserlerin hem sağlık kolu öğrencilerinin uygulama kurumu olması, hem de enstitüye ve çevre köylere sağlık hizmeti verecek bir yapıda bulunması hedeflenmiştir. Süreç içinde sağlık kolu bulunan her enstitüye bir dispanser yapılması ve hemen her enstitünün bir sağlık kolu olması tasarlanmıştır (Güvercin, Aksu , & Arda, 2004, s. 101).  Köy enstitüleri açıldıktan sonra köye sağlık alanında yapılan yatırımların temelini oluşturan dispanserler köylü halkının kentlere gitmesine gerek olmayan ayakta tedavi edilecek hastaları düzeltme amacıyla köylere sağlık alanında yapılmış yatırımlardan birisi olarak köy halkının sağlık ihtiyacını karşılayan bir işlevi karşılamıştır.  (Vikipedia, Erişim T. 2020).

     Yapılan planlamaya göre 10-15 yıl içerisinde 8-10 köye bir sağlık memuruyla, bir ebenin yetiştirilmesi, bunların başına da bir köy hekiminin verilmesi planlanmıştır. Sağlık kolu ilk olarak 1943’te Malatya-Akçadağ, İzmir-Kızılçullu, Ankara Hasanoğlan ’da eğitime başlamıştır. 1944’te Kastamonu, Eskişehir ve Kocaeli’ deki enstitülere de sağlık kolları eklenmiş ve bu alanda eğitim veren toplam yedi enstitü olmuştur (Yılmaz, ErişimT, 2020). Köy enstitülerinin sağlık kolu da yıllar içerisinde yapılan yatırımlar ile genişlemeye ve büyümeye devam etmiştir.

3.4 Köy Enstitülerinde Sanat

     Sanat dersleri köy enstitülerinde üzerinde durulan bir diğer önemli meseleydi. Sanat dersleri köy enstitülerinin mihenk taşını oluşturan yaparak ve iş üzerinde eğitim ilkesinin yansıması olarak gözler önüne seriliyordu. Tonguç güzel sanatların toplumun sadece seçkin kesiminin ilgileneceği bir alan olmadığını düşünüyordu ve köy enstitülerinde güzel sanatlar derslerine verdiği önem bu düşünceden kaynaklanmaktaydı (Türkoğlu, 1997, s. 274-275’ten akt. Elpe, 2014, s. 24).  Köydeki çocukların kentteki çocuklar gibi sanat anlamında da ilerlenmesi isteniyordu. Köy enstitülerinde sanatın her alanında dersler verilmiş, dersler resim, müzik, tiyatro, halk oyunları, el işleri, el sanatlarını kapsıyordu (Elpe, 2014, s. 25). Öğrenciler müzik derslerinde en az bir tane kendi istedikleri ve yeteneklerine göre bir müzik aleti çalmak ile zorunlu tutulmuşlardı.  Enstitülerde başta mandolin olmak üzere keman, bağlama, akordeon flüt gibi müzik aletleri mevcut idi. Öğrencilerden ders dışı zamanlarda da müzik ile ilgili olmaları beklenirdi. Cumartesi geceleri düzenlenen eğlencelerde öğrenciler tarafından verilen konserler izlenir öğrencilere bu hususta destek verilirdi (Tunç, 2009, s. 33’ten akt. Elpe, 2014, s. 25).

     Müzik eğitiminin yanısıra enstitülerde tiyatro derslerine ve tiyatro sanatına da büyük önem verilmişti. Tonguç diğer alanlarda gösterdiği çabaları bu alanda da istek ve azim ile sürdürmüştür. Hem geleneksel hem de batı tarzlı oyunlar enstitü öğrencileri tarafından sergilenmiştir. Bu oyunlara örnek olarak 1945 yılında Ankara Konservatuarı Tiyatro Bölümü tarafından oynanan Amerikan tiyatro yazarı Wilder’ın yazdığı ‘Bizim Şehir’ adlı oyun verilebilir. Ayrıca batı klasiklerinden seçilmiş oyunlar da sergilenmekteydi bu oyunlara örnek olarak Molier tarafından yazılmış, Zoraki Tabib, Kibarlık Budalası, Shakespeare tarafından yazılmış, Biz Yaz Gecesi Dönümü Rüyası verilebilir (Türkoğlu, 1997, s. 287,288’den akt. Elpe, 2014, s. 35).

3.5 Köy Enstitülerinde Kadın Olmak

     Köy Enstitüleri’nde verilen eğitim o zamanlar da köy yaşantısının hiç alışık olmadığı bir çerçevede olacaktı. Köy enstitülerinde eğitim kızlı, erkekli eşit bir derece de olacaktı. Beraber öğrenecekler, beraber tartışacaklardı. Eğitimde yapılan bu eşitlik ilkesi köyün ve o zamanki Türkiye’nin çağdaşlaşması ve kalkınmasındaki en temel hareketlerden biri olmuştu. Köy Enstitüleri’nin amacını oluşturan köyü ve köylüyü kalkındırma ideali, bir bakıma cinsiyete dayalı iş bölümüyle şekillenmektedir (Tuna, 2009, s. 23). Bir bakıma cinsiyete dayalı iş bölümü aynı şekilde ilkel komünal toplumlarda olduğu gibi işler kişinin güçlülük ve irade durumuna göre eşit bir şekilde dağılmaktaydı. 

     Türkiye’de yatılı düzeyde karma eğitim, ilk kez Köy Enstitüleri’nde uygulanabilmiştir. 1945-46 ders yılı verilerine göre, enstitüdeki 14.464 öğrenciden 1396’sı kız öğrencidir. Bu dönemde Köy Enstitülerine alınan kız öğrenci sayısı az olmakla birlikte, karma eğitim meselesine özellikle önem verilmiştir (Tuna, 2009, s. 23). Köylülerin yine de kızlarını okula gönderme sayısı erkeklere nazaran alt seviyelerde kalmıştı. Köylünün kız- erkek beraber okuması konusunda hâlâ akıllarında şüpheler ve içlerinde isteksizlikler vardı. Ve toplumun ataerkil bir toplum oluşu çevreden gelecek baskı korkusundan dolayı kız öğrenci seviyesi erkeklere nazaran daha düşük seviyelerde olmasına neden olmuştur. Kız öğrenci sayısının artması için çeşitli teşvik edici çalışmalar yapıldı. Erkek öğrenciler kız öğrencilerle birlikte kayıt yaptırırsa, erkek öğrenciler sınavsız bir şekilde Enstitülere alınmaktadır. Ayrıca, Enstitü eğitimine katılımları çok az olan kız öğrenciler sınavsız olarak okullara alınmıştır (Tuna, 2009, s. 24).

     Köy Enstitülerinde kız öğrencilerin sayısı bölgeler arasında değşiklik göstermektedir. Çifteler Köy Enstitüsü’nde 1940’larda 21 kız; İvriz Köy Enstitüsü’nde 1945’lerde 4 kız; Cılavuz Köy Enstitüsü’nde 1940’larda 7-8 kız; Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde 1941’lerde 3 kız; 1944’lerde ise, 40 kız öğrenci 20’şer iki sınıfa dağıtılmıştır (Tuna, 2009, s. 24-25). Sayısal verilerin de ortaya koyduğu gibi kız öğrenci sayısı oldukça düşük bir miktardır.

     Eşit bir şekilde işlerin dağıtılması ile beraber kızlar daha çok enstitülerin hafif işleri ile uğraşmışlardı.

 Bahçecilik, meyvecilik, tavukçuluk, el işciliği gibi işler ile uğraşmışlardır. Ağır işleri erkekler yapıyordu. Hafif işleri kızlar yapardı. Biz sebze bahçesinde çalıştık. Çift sürmeyi erkekler yapıyordu. Krizma (sert yapılı topraklarda köklerin derine gidebilmesi için toprağın 40-50 cm. derinlikte işlenmesidir) kazmayı erkekler yapıyordu. Arıcılık işini de erkekler yaparlardı. Kızlar yumurta toplama işini yaparlardı Hayvan besleme, sağma işlerini daha çok kızlar yapıyordu Sürme pulluk kullanma erkeklerin, kenarları kazma kızların işiydi (Tuna, 2009, s. 26).

     Dersler arasındaki ilgiler değişse bile kızlar daha çok kültür dersleri ile igililerdi. Enstitüler’in en önemli işlevi kadınların artık güçlenmesine, değer verilmesine ve o eski ezilen, hor görülen kadın imajından kurtulmasına olanak sağladı. Mezun olan kadınlar artık kendi haklarını savunabilmekteydiler. Hemcinsleri ve karşıt cinsleri ile herhangi bir konuda tartışabilmekte ve görüşlerini çekinmeden ortaya koyabilmektedydiler.

  1. KÖY ENSTİTÜLERİN KAPATILMASI

     Köy enstitüleri ile köylü kalkınmaya, refahlaşmaya, yenileşmeye, olduğu yerden yukarılara çıkarak artık birilerinin boyunduruğu altında olmaktan çıkmaya başlamıştı artık. Bu kadar gelişme ve ilerleme tabiki birileri tarafından hoş karşılanmayacak ve bu çabaları boşa çıkarmak için karşı hamleler yapacaklardı. Herkesin çalışmasını gerektiren bu sistem, ayak uyduramayanların işine gelmiyordu. Çalışmak yerine meyve veren ağacı taşlamak yeğleniyordu (Gürsel, ve diğerleri, 2009, s. 125).   

      Eleştirilerden biri de Enstitülere yalnızca köy çocuklarının alınması ve mezunlarının da yine köylerde görevlendirilmesi ile toplumda bir köylü-kentli ayrımını yani sınıf farklılığı doğuracağı endişesi olmuştur (Geyveli, Erişim T. 2020, s. 8). Köylü-kent çocukları ayrımı zaten döneminde şartlarında olan bir süreçti ve ayrıcalıklı olan taraf aslında köy enstitülerinde yetişen çocuklar deği kent ortamında her şeyi elinde bulunduran çocuklardı.

     Enstitülerin eleştirildiği bir diğer nokta ise eğitim programları idi. Müfredattakinden daha ağır bir şekilde görülen tarım dersleri bu eleştirilerin odak noktasıdır. Öğrencilerin öğrenciliklerini unutup bir nevi tarım işçisi gibi kullanılması sıkça dile getirilen problemlerdendir (Geyveli, Erişim T. 2020, s. 8).

     Diğer bir tepki noktası ise köy ağaları artık topraklarını işleyebilecek işçileri bulmakta zorluk çekiyorlardı. Çünkü köy halkı artık emegini üretecek farklı alanlar bulmaya, gelişmeye başlamıştı.

“-Köy enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı? —Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi’nde okuttu komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu. —Peki, karma eğitimden dolayı mı kapatıldı? —Hayır. Bu da değil bütün dünyada okullar karma eğitim kız erkek beraber okuyor. —Peki ya neden? —Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim onları topladım. Bir de batıdan buldum Eskişehir’den Emin Sazak. Sonra Menderes’le pazarlığa gittik. (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki köy enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak’ın oyları sana. Kapatmazsan oy yok ve Menderes’te 1950’de iktidara gelir gelmez köy enstitülerinin temelini sarsmaya başladı (Gürsel, ve diğerleri, 2009, s. 125).

     Röportajda da ortaya konduğu gibi köy enstitüleri aslında karma bir eğitim modelinden değil de dönemin toprak ağaları tarafından, ülkenin ve köylünün kalkınmasını istemeyen diğerleri yüzünden kapatılmıştı. Bunu yaparkende türlü iftiralar atılmıştı. Kızlı erkekli eğitim mi olur, enstitüler fuhuş yuvaları olarak kullanıyorlar, çocuklara komünizm aşılıyorlar, okuttukları kitaplar ile beynini yıkıyorlar onların (Öztürk, 2018)…

     1950 tarihinde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile de zaten işlevsiz hale gelen köy enstitülerinin resmi olarakta sonlandırılmasına giden süreç daha da hızlandı. 1952 yılında köy enstitüleri altı yıla çıkartılarak programları öğretmen okullarına dönüştürülmüştür (Maden’den akt. Geyveli, Erişim T. 2020, s. 10).

     1954 senesinde ise tüm köy enstitüleri öğretmen okullarına dönüştürülerek kapatılmıştır (Geyveli, Erişim T. 2020, s. 10). Köy enstitülerinin kapanması ile birlikte de aydınlanma yolunda başlatılan bu adım belki de uzun bir süre rafa kaldırıldı.

4.1 Köy Enstitüleri Kapatılmasaydı Ne Olurdu

     Köy enstitülerinin kapanması sadece bir eğitim sisteminin ortadan kalkması ile kısa çaplı bir etkisi olmayacaktı. Köy enstitülerinin kapanırken yanında aydınlanan ve çağdaşlaşan köylü sınıfını ve onun yeni kazandığı değerleri de alacaktı.

Köy enstitüleri kapanmasaydı hazırlanmış olan 10 yıllık plana göre, 1956’da tüm köylerde üretici eğitim birimi bulunacaktı. Her köy sağlık memuruna, ebeye, köye yarayan meslek sahibi teknik elemana kavuşacaktı. Her enstitü, kuruluş yıllarındaki sıkıntıları aşarak giderek bölge üniversitelerine dönüşecekti. Yaşadığı toprağı bilgiyle işleyen, enstitülerle meslek sahibi olan nüfus, artan üretim sağlayacak, çevre değerleri bilinçle korunarak, doğa kirlenmesi ve erozyon yaşanmayacaktı. Eğitim de bölgeler arası eşitsizlik ortadan kalkacak ve eğitimde fırsat olanağı sağlanacaktı. Bilimin yol göstericiliğiyle planlanan ekonomi ile gelir dağılımı çözülecek; Rönesans gibi tüm halk değerleri müzik, yazın, tiyatro, resim vb. alanlarda dünya sanatına katkılar getirici düzeye ulaşacaktı (Başaran, 1999, s. 124-126’dan akt. Akay, 2017, s. 108).

     Türkiye’nin son 20 yılda çok hızlı bir şekilde akıl ve bilimden uzaklaştığını kaydeden Prof. Dr. Kocabaş, “Köy enstitüleri, hayatın gerçek problemlerini öğrenmeyi ve özgür, aktif yurttaşlar yetiştirmeyi hedefleyen eğitim kurumlarıydı. Türkiye bunu kaybetti (Sezen, 2020).

     Eğitimde fırsat eşitliği belki şuanki durumdan daha fazla sergilenebilirdi. Yurdun her köşesindeki çocuk eşit bir şekilde okulana gider, kentteki eğitim ile köydeki eğitim arasındaki uçurum farkı bu kadar yüksek olmazdı. Eğitim ezberci yöntem ile değilde enstitülerde olduğu gibi uygulamalı bir şekilde verilebilirdi. Çocuklar sadece şarkı dinlemez şarkı söyleyeblir, sadece tiyatro izlemez bir tiyatro oyuncusu olabilirdi, bir spor takımına fanatik olarak kalmaz o sporu yapan kişiler olabilirdi.  Biz şu an sadece matematik problemlerini hızlı çözen çocuklar yetiştiriyoruz. Hepsi bu. Ötesi yok (Gürsel, ve diğerleri, 2009, s. 127)…  

  1. SONUÇ

     Bu çalışmada köyün kalkınma ve aydınlanmasında temel rol oynayan köy enstitüleri ve onun topluma faydaları ve getirileri üzerinde duruldu. Köy enstitülerinin sanattan, bilime, bilimden kültüre, kültürden teknik anlamdaki tüm çalışmalarındaki etkisinden söz edildi. Ayrıca kadının bu enstitülerdeki yeri, rolü ve önemi üzerinde duruldu. Son olarak da enstitülerin kapnmasında rol olan etkenler incelendi. Çalışmanın sonunda da belirtildiği gibi köy enstitüleri kapanmamış olsaydı şuan belkide içinde bulunduğumuz konum, eğitim şartları ve bireylerin eğitime ulaşma olanakları farklı olabilirdi. Köy enstitülerin kapanması belkide ilerleme ve aydınlanma hedefli bir Türkiye’nin önünde çok daha farklı bir konumda olabilirdi. Ondan geriye yetiştirdikleri ve eğitim hayatındaki fırsat eşitliği ilkesinin perde arkasındaki görüntüleri kaldı.

6. KAYNAKÇA

  • Akay, M. (2017). Köy Enstitülerinde Yetişen Kadın Öğretmenlerin Türk Toplumuna Etkileri. 1-135. Aydın.
  • Aysal, N. (2005, Mayıs-Kasım). Anadolu’da Aydınlanma Hareketinin Doğuşu: Köy Enstitüleri. Atatürk Yolu(5-6), 267-282.
  • Çavdar, G. (2019, Haziran). Türk Eğitiminde Muhafazakârlık: 1950-60 Dönemi Köy Enstitüleri- İmam-Hatipler Örneği. Samsun.
  • Elpe, E. (2014). Köy Enstitüleri ve Sanat Eğitimi. Yaşam Bilimleri, 4(2), 15-36.
  • (Erişim T. 2020, Mayıs 26). Vikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6y_enstit%C3%BCs%C3%BC adresinden alındı
  • Geyveli, N. E. (Erişim T. 2020, Mayıs 28). Köy Enstitüleri Tarihi. Academia: https://www.academia.edu/24371399/K%C3%96Y_ENST%C4%B0T%C3%9CLER%C4%B0_TAR%C4%B0H%C4%B0 adresinden alındı
  • Göksu, M. M. (2020, Mart 08). Sınıf Dışı Öğrenme Ortamları: Köy Enstitüleri Örneği. TUHED, 1-16.
  • Gürsel, Ö., Tekergül, E., Turan, K., Toraman, B., Karagöz, Ö., & Güldaş, M. (2009). Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bir Eğitim Modeli. 1. İnşaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, (s. 121-127). ANTALYA.
  • Güvercin, C. H., Aksu , M., & Arda, B. (2004). Köy Enstitüleri ve Sağlık Eğitimi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 57(2), 97-103.
  • İnan, R. (1977). “Türkiye Cumhuriyeti ve Eğitim-Bİr Yokluktan Bir Atılıma”. Atatürk Konferansları (1973-1974) (s. 245). içinde Ankara.
  • Kocabaş, K. (2019, Aralık). Köy Enstitülerinden Günümüze Eğitim ve Arayışlar. Köy Enstitüleri Eğitim Sisteminin Kazanımları. İzmir. Mayıs 29, 2020 tarihinde http://www.ebso.org.tr/ebsomedia/documents/koy-enstitulerinden-gunumuze-egitim-ve-arayislar_88635206.pdf adresinden alındı
  • Sezen, B. (2020, Nisan 17). DW. Mayıs 30, 2020 tarihinde https://www.dw.com/tr/k%C3%B6y-enstit%C3%BCleri-kapanmasayd%C4%B1/a-53152156 adresinden alındı
  • Şeren, M. (2008). Köye Öğretmen Yetiştirme Yönüyle Köy Enstitüleri. Gazi Eğitim Fakültesi, 21(8), 203-226.
  • Tarihi Bilgi. (Erişim Tarihi, 2020, Mayıs 26). https://tarihibilgi.org/koy-enstituleri-nedir/ adresinden alındı
  • Tonguç, İ. H. (1943). Köy Enstitülerimizde Eğitim Ve Öğretim İlkeleri. Öğretim İlkeleri ve Bu Alanda Çalışmalar, 1. Mayıs 29, 2020 tarihinde http://www.halduncezayirlioglu.com/wp-content/uploads/2011/07/K%C3%B6y-Enstit%C3%BClerimizde-E%C4%9Fitim-ve-%C3%96%C4%9Fretim-%C4%B0lkeleri.pdf adresinden alındı
  • Tuna, S. (2009). Köy Enstitüleri’nde Kadın Olmak. Fe, 1(1), 20-29.
  • Tural, A. (2016, Aralık). Manisa Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 4(2), 17-21.
  • Vikipedia. (Erişim T. 2020, Mayıs 26). https://tr.wikipedia.org/wiki/Dispanser adresinden alındı
  • Vikipedia. (Erişim Tarihi 2020, Mayıs 26). https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0mece adresinden alındı
  • Yılmaz, B. (2018, Ekim, 30). Kenan’da Bir Kuyu. Mayıs 30, 2020 tarihinde https://www.kenandabirkuyu.com/koy-enstitulerinin-kurulus-amaci-isleyisi-ve-egitim-sistemimizdeki-yeri/ adresinden alındı

Merhaba, bendeniz Zübeyir Tosun, Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji bölümü lisans öğrencisiyim. Yaparken en zevk aldığım şeyler okumak ve yeni şeyler araştırmaktir. Çünkü her öğrenilen yeni bir bilginin bize başka kapılar ve başka bilgiler açacağına inanıyorum

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (4)

  1. Mustafa Akpınar 4 Haziran 2020

    Tebrikler! Harika yazmışsın, umarım köy enstitüleri tekrardan hayatımızın bir parçası olur. Başarılarının devamını dilerim :)

    • Teşekkür ederim. 😊 Devletler genelde uyguladıkları eski politikalara geri dönmek istemezler. Eğer dönerlerse insanların gözünde yeni soru işaretleri bırakmaktan korkarlar. Ama temennimiz umarım bir gün öyle bir eğitim sistemini tekrardan dönüp köy-kent, zengin-fakir ayrımı yapmadan eşit bir eğitim sistemini uygularız. Bilmukabele seninde umarım.

  2. Mustafa Dönmez 5 Haziran 2020

    “Orda Bir Köy Var Uzakta” kitabını da edinmenizi tavsiye ederim. Araştırma gayet başarılı.. Ancak şunu da unutmamak gerek; Köy Enstitüsü’lerinin kapatılmasında İsmet İnönü’nün dolayısıyla da siyasetin de etkisi söz konusudur. Mesela pek çok insan, KE’lerini DP’in kapattığını düşünür. Ancak fiili olarak kapatan İnönü’dür. Sonuç olarak KE’lerinin kapatılmasının pek çok sebebi olmakla birlikte, politik yönü de vardır.

    • Kitap önerinizi inceleyeceğim. Siyasi olaylari fazla derine inmeden yüzeysel olarak ele aldım ama dediğin gibi siyasetin etkisi fazlasıyla var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir