MEÇHUL
KÜLTÜR VE MEDENİYETİMİZİN TAŞIYICISI OLARAK DİLİMİZ
“Dil,kimliğimizin boy aynasıdır.”
Bedrettin Keleştemur
Dünya değişiyor, gelişiyor. Türkiye değişiyor, gelişiyor. İnsanlar doğuyor, insanlar ölüyor. Göçler yaşanıyor, ülkeler kuruluyor, ülkeler yıkılıyor ama dil ve kültür adeta et ve tırnak gibi birbirinden ayrılmıyor. Dilin millî ve kültürel bir mesele olduğu unutulmuyor, unutturulmuyor, unutturulamıyor.
Dil, insanın dünya ile ilişkisini sağlayan en temel araçtır. Ayrıca dil, kişisel ve kolektif hafızanın da taşıyıcısı ve aktarıcısıdır. İnsanoğlunun dille kurduğu ilişki,yaşadığı hayatın derinliği ve zenginliğinin de göstergesidir.Dil;insanı aile,toplum,millet ve insanlığa bağlayan manevi bir bağdır. Dil, ailede özellikle de anne ile olan temas ve yakınlık vasıtasıyla öğrenilir. Bu gerekçeyle olsa gerek “anadil”, “anadili” kavramları doğmuştur
İnsan medeniyet kurucu bir unsurdur. Hatta medeniyet bir insanlık başarısıdır. Her milletin tarihinde çeşitli yaşanmışlıklar vardır. Bunlar kimi zaman savaş,kimi zaman kıtlık,kimi zaman ihanet,kimi zaman afet ve toplumun genelini ilgilendiren unutulmayan hâdiseler.Büyük milletlerin destanları ,kültürleri,edebiyatları vardır ve bunların hepsini hatta daha fazlasını taşıyan dilleri vardır. “Bana mükemmel bir lisân ver,sana büyük bir millet teşkil edeyim”, Sözü bu noktada bize çok şey anlatıyor.
Medeniyetler kurulurken şehirle, felsefeyle, bilimle, sanatla, kültürle ve dille kurulur. Dil bulunduğu medeniyetin hafızasını taşır. Geçmişini hatırlatır,bugününe ışık tutar ve geleceğini aydınlatır.Ancak büyük milletlerin hafızası vardır. Ayrıca muasırlaşmak evet bir süreçtir. Arkamızdan gelenler bu süreci nasıl devam ettirecekler? Hepsini yıkıp yeniden mi? Yoksa öncekileri basamak yapıp yükselerek mi? Dilimiz bu noktada bize çok önemli bir kaynaktır.
Bir medeniyeti dille kurarsınız, kültürle geliştirirsiniz, mabetleriyle çeşitlendirir, coğrafyasıyla değerlendirir, dinî ile şekillendirir, şehriyle bütünleştirirsiniz. En sonunda da tarihi başına koyar onu inşâ edersiniz. Yıkmak isterseniz de önce dilden başlarsınız çünkü dil kimliktir. Dili yıkınca hafızayı yok eder, hafızayı yok edince de medeniyet bırakmazsınız. Geriye sadece içi anlamsızca doldurulan şehirler, coğrafyalar bırakırsınız. Kültür mü? Onu söylemiyorum bile…
Şanlı tarihimizden örnek vermek gerekirse: Osmanlı Devleti altı asır boyunca dünyaya hükmetmiştir. Bir çok yeri fethetmiş, yönetmiştir. Ancak bunları yaparken kimsenin dinine, kültürüne, şehrine, coğrafyasına en önemlisi diline karışmamış, bozmamıştır. Bilakis bu değerleri özgürce yaşatmış ,fethettiği yerlere yatırım yapmış ve gönül kazanmıştır.Bu şekilde asırlarca bu coğrafyalarda bulunmuştur. Bugün zulmeden, sömüren, işkence eden, hegemonya kuran bir geçmişimiz olsaydı dünyanın konuştuğu dil acaba Türkçe olur muydu? Sorusu akla gelebilir…
Bugün çarşıda, pazarda, gündelik hayatımızın birçok yerinde yabancı kelimeler görüyoruz. Hatta bu isimler bazı iş yerlerinde daha çok insanı cezbetmek için özellikle konuluyor. Bizlerde entelektüel olduğumuzu ispatlamak veya başka insanlardan farklı görünebilmek ve bunu kanıtlamak için bu furyaya dahil oluyoruz. Nedir bizi bu duruma sevk eden? Biz dilimizi sevmiyor muyuz? Kendimizden nefret mi ediyoruz? Yoksa “kültür emperyalizmiyle” sömürüldük mü? Bu ne zaman oldu?
Elbette ve herhalde yabancı dil öğrenmeliyiz bu durum hem bizi geliştirir hem de bize değer katar.Ancak yabancı kelimeler kullanarak bu durumu yozlaştırmak kendimizi bulamayacağımız dehlizlere atabilir. Bakınız Cemil Meriç ne diyor;“ Kavga insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında…” Kendimizle kavgalı mıyız? İnsan kendisiyle, özüyle nasıl kavgalı olabilir? Anlam veremiyorum! Artık barışmanın vakti gelmedi mi? Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum…
“…Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?…”
“Bir ülkenin kanunlarının çiğnenmesinden sonra en büyük suç, dilinin çiğnenmesidir.” Diyor Walter Lanoor…
“Aklın fonksiyonu düşünce, düşüncenin fonksiyonu ise dildir.” Diyerek karşımıza “Gül Yetiştiren Adam” Rasim Özdenören çıkıyor.Zaman olur ki bir diyalogtan,bir “Merhaba!”dan karşınızdaki insanın nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğunu anlarsınız.Neleri düşündüğü,nasıl düşündüğü, hangi kaynaktan beslendiği vesaire… Kelimeler birer yansımadır. Arkalarındaki mefhumlar yani kavramlar bu kelimelerin menşeidir. İnsanlar kavramlar ile düşünür, üretir,kelimeler bu kavramların yansımalarıdır.Kavramı olmayan,kelimeleri kuramayan insan düşünemez. İçinizde ne varsa dışınıza o yansır… Bakınız bu gerçekliğin başka bir boyutu bize neler söylüyor?Çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada; çocuk bir kez “anne” kelimesini öğrendiğinde sıcak,yumuşak,güvenlik gibi “annelik” ile ilgili çeşitli unsurlar bu kelimenin etrafında toplanabilmektedir.Bu durum çocuğun kişilik gelişiminde dilin işlevini gözler önüne sermekte ve dahi, dilin insanları nasıl düşündüğünü etkileyip etkilemediğini ölçmekteydi. Galiba kelime bilgisine “kelime haznesi” veya “kelime hazinesi”diye boşuna demiyorlar. Hazır yeri gelmişken “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.” Cümlesini de vurgulamış olalım. Bu bağlamda dilin kişilik gelişimine etkilerini görebiliyoruz.
Bir milletin dili kültürüdür, kültür ve medeniyet mirastır. Biz çok iyi bilelim ki toplumumuzun yapı taşları yerindedir, mayası sağlamdır. Biz bu ülkenin genç beyinleri olarak dilimizi, dinimizi, kültürümüzü, değerlerimizi, kendimizi çok iyi öğreneceğiz. Çok çalışacağız, çok okuyacağız, çok yazacağız. Türkçemizi en güzel şekilde öğrenerek, en güzel şekilde kullanarak, yabancı dilleri de öğrenip kendimize basamak yaparak, bizi bizden, kendimizden koparmak isteyenlere dilimizi koruyarak cevap vereceğiz. Unutmayalım ki kökleri maziden müstakbele uzanan bir emanetin sahipleriyiz.Bugün Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türkçe ile yürüyebilmekteyiz.Medeniyetimizi görebilmekteyiz.Dünyanın karşı karşıya kaldığı zulüm,işkence,baskı bizimle aşılacaktır. Bir hocamın ifadesiyle “ Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı temel sorunların çözümü Türkçe ile üretilen bu uzun medeniyet yürüyüşünde gizlidir. Bu nedenle Türkçe’nin kaybı insanlığın sorunlarına çözüm olacak bir merhemin kaybıdır…” Ne kadar yerinde bir ifade…
Saray Bosna’dan Doğu Türkistan’a, Kırım’dan Güney Afrika’ya kadar umut olan Türkiye,medeniyet yürüyüşüne azim ve kararlılıkla devam etmektedir. Karamanoğlu Mehmet Bey ‘in fermanı bizlere bu fermanın “Asrın İdrakine” bakan yüzünü görme vizyonu yüklemektedir. Ümid ediyorum ki medeniyetimizin insanı insan gören anlayışıyla yükselecek ve dallanıp budaklanmış olan uygarlığımızda bizler meyve vererek kutlu yürüyüşümüze devam edeceğiz.
KAYNAKÇA :
“Saundra K.Cıccarelli”, “J Noland White”, “Psikoloji Bir Keşif Gezintisi”,Nobel Yayınları,2016
Prof.Dr.Kudret Bülbül,”Küresel Çağda Nasıl Bir Gençlik”,4T Yayınları,2017
SELMAN ÇEVİK – ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ