1.Bölüme aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Başlıklar
- 2.Bölüm: Kuramsal Çerçevede Beden ve Dinler Açısından Değerlendirme
- 2.1)Beden Algısına Bakış Açıları
- 2.1.1)Durkheim’in Bedene bakışı
- 2.1.2)Simmel’in Bedene Bakışı
- 2.1.3)Nietzsche’nin Bedene Bakışı
- 2.1.4)Foucault’un Bedene Bakışı
- 2.1.5)Baudrillard’ın Bedene Bakış Açısı
- 2.1.6) Bourdieu’nun Bedene Bakış Açısı
- 2.2)Dinlerin Bedenlere Bakış Açısı
- 2.2.1)Dinlerin Giyim Üzerine Etkisi
2.Bölüm: Kuramsal Çerçevede Beden ve Dinler Açısından Değerlendirme
2.1)Beden Algısına Bakış Açıları
2.1.1)Durkheim’in Bedene bakışı
Bedeni toplumsal olanın kaynağı olarak görür. Durkheim’in bedeni toplumun temeline yerleştirdiği din çalışmalarıdır (ÇİL,2017,5). Onun homo duplex kavramı önemlidir. Bu noktada iki farklı yön görürüz. İlki bedensel arzuların, dürtülerin egemen olduğu egoisttik bireysel bedendir. Diğeri ise toplumsal kategoriler ve duygular temelinde gelişsen bedendir. Ona göre beden maddi dünyanın bir parçası iken ruhun anavatanı başka bir yerdedir. Buradan da anlarız ki Durkheim bedeni ancak maddesel olarak görmekte herhangi bir maneviyat yüklememektedir. Ona göre insan birbiriyle çatışan iki doğasından birini feda etmek zorundadır. Yani insan bedenini toplumun kaynağı olsun diye gönüllü sunmaz. Ancak Durkheim’in bu duruşu bireyler üzerinde sadece negatif etkileri
bulunan bir kısıtlamayı ima etmez (ÇİL,2017:5).
Durkheim’in bedenler üzerinden şöyle bir din vurgusu vardır;
‘Bir şeyin içimizde uyandırdığı hislerin, kendiliğinden onu temsil eden bir sembole nakledildiği çok iyi bilinen bir yasadır.’(Durheim,2005:267),
2.1.2)Simmel’in Bedene Bakışı
George Simmel’de bedenin toplumun oluşumunda ve toplumun devamlılığını sağlayan etkileşim biçimlerinde önem arz eden bir konumda olduğunu örtük ya da açık olarak vurgulayan bir sosyologdur. O bedeni toplumsallığın ve etkileşimin vuku bulduğu toplumsal ve kültürel formların üretken bir kaynağı olarak görür. Şu ifadesiyle bedene dair görüşlerini anlamak daha mümkündür:
‘Yüz bir ifade organı olarak bakıldığında bütünüyle teorik bir doğaya sahiptir… El ayak ya da vücudun bütünü gibi eylemez, insanların içsel ya da pratik davranışını asla desteklemez, sadece başkalarına anlatır. Kulak bize sadece zamansal form içindeki insanı sunarken göz sadece kişideki kalıcı unsuru kişinin geçmişinin ruh hatları içinde sunar. Adeta o kişinin örünün eş zamanlı olarak önümüzden geçtiğini görürürüz. Kör birinin sosyolojik haleti ruhiyesi’nin sağır birinden çok farklı olmasının nedeni budur’ (Simmel, 2009:223-224).
Simmel moda üzerinden de beden üzerine eğilir. Ona göre bir buluma bağlanma eylemi taklitle vücut bulur (ÇİL, 20179:). Moda birey ve toplum için farklı farklı işlevleri ve anlamları olan bir formdur. Kimi zaman bireylere dış görünüşlerini, bedenlerini toplumun istediği gibi onları da tatmin edecek biçimde dizayn ederek düzene normlara itaatin önemli göstergelerinden biri olabilir (ÇİL,2017:9). Ona göre moda bir kesimi yakınlaştırırken diğer kesimi de ayrı tutar çünkü moda aynıcılıktır. Buradan anlarız ki moda ve beden üzerindeki diğer göstergeler sınıf bölünmelerinin de bir ürünüdür. Ona göre moda başkalarının bizim yerimize karar vermesidir. Simmel’de bedeni toplumsal yaşamın bir simgesi olarak görür ve modayı yani ayniliği beden üzerinden yansıtabileceğimizi savunur.
2.1.3)Nietzsche’nin Bedene Bakışı
Beden konusuna ilk kafa yoran isimlerin başında gelmektedir. O ruhun varlığını kabul etse bile onun görünür halinin ancak onun cisimleşmiş biçimi olan beden olabileceğini kabul eder. Aklın üstünlüğüne tahammül edemez (Aktay,2000). Buradan da Nietzsche’nin bedeni hepsinden önce tuttuğunu anlayabiliriz. Onun amacı bedeni asıl ait olduğu yere ve değere yerleştirmekti. Beden kavramını iktidar istenciyle bütünleştirir (Şarbak,2012:29). Foucault’da beden konusunda kendisinden oldukça etkilenmiştir. Bedenin kendisinin sürekli kendisini denetlemeyi hedefleyen dinler, siyasi ideolojiler, siyasi iktidarlar ve organizasyonların istekleri ’ne karşı bir direniş içinde olduğunu çünkü bizzat kendisinin iktidar istenciyle belirlendiğini söylemiştir (Şarbak,2012:30). Nietzsche döneminde bedene büyük önem atfetmiş, sağlıklı bir bedenin toplumda önemli olduğuna değinmenin yanı sıra bedeni iktidarla dahi birleştirmiş ve bu konuda çözümlemeler yapmıştır.
2.1.4)Foucault’un Bedene Bakışı
Beden konusundaki önemli isimlerden biridir. Ona göre iktidar bedene ulaşıyorsa bu öncelikle insanların bilincinde içselleştiği için değildir (Şarbak,2012:32). Buradan Foucault’un iktidar ve beden analizi yaptığını ve bunu yaparken de Nietzsche’den etkilendiğini söylemek mümkündür. Bedenin artık toplumsal bir yönünde var olduğunun anlaşılmış olması onun sadece fizyoloji yönünün olmadığının da kanıtıdır. Bütün düşünürlerin de beden üstünde vurguladığı ilk ve en önemli noktada budur. Foucault bedenin ussallaşması ve yönetimiyle ilgilenir. Bedene hâkim olma ve beden bilinci ancak iktidarın bedeni kuşatmasıyla elde edilebilmiştir. İktidarların politikalarını beden üzerinden yürütme çabaları boşuna değildir.
‘’Bana öyle geliyor ki on sekizinci yüzyıldan yirminci yüzyılın başlarına kadar bedenin iktidar tarafından kuşatılmasının ağır, kafa yorucu titiz ve sabit bir süreç olması gerektiğine inanılıyordu. Okullardaki, hastanelerdeki, kışlalardaki, fabrikalardaki disipliner rejimlerin sebebi budur. Sonra 1960’lardan başlayarak böyle hantal bir iktidar biçiminin eskiden zannedildiği kadar kaçınılmaz olmadığı ve sanayi toplumlarının beden üzerinde çok daha gevşek bir iktidar biçimi kurmakla yetinebilecekleri anlaşılmaya başlandı. O zaman cinselliğin denetiminin zayıflatabileceği ve bu denetime yeni biçimler verebileceği keşfedildi’’. Demiştir (Megill,2008:358).
2.1.5)Baudrillard’ın Bedene Bakış Açısı
Bedeni tüketimin bir nesnesi olarak görür. Bedenin nasıl metalaştığından ve bireylerin kitlelere dönüştürüldüğünden bahseder.
‘’Kapitalist bir toplumda özel mülkiyetin genel statüsü aynı zamanda bedene, toplumsal pratik ve bu pratiğin zihindeki temsiline de uygulanır. Geleneksel düzende örneğin köylüde bedenini yüceltme, kendisinin mükemmel olduğunu düşünme, kendine tapınma anlamında narsizmin kuşatması gösterisel algılama değil emek süreci ve doğayla ilişki aracılığıyla ulaşılmış araçsal bir beden görüşü vardır.’’ Der (Özbolat,2011:4). Baudrillard bedeni dişil ve eril olarak sınıflandırır. Erkek ve kadın artık bedenini en güzel gösterme çabasına girmiştir.
Baudrillard’ın burada bedeni sadece kadına atfetmediğini de görürüz. O Batı tarihi boyunca kadın bedeninin kölelikle ilişkilendirilmiş olduğunu düşünür. Kadının cinsel tanımının tarihsel kökenli olduğuna değinerek bedenin baskı altına alındığını ve sömürüldüğünü söyler. Eskiden köleleştirilen kadının artık özgürleştirildiğini savunur. Cinsellik de giderek ticarileşmiştir (Şarbak,2012:40).
Baudrillard bu noktada aslında günümüz toplumunda yansıtmaktadır. Basit bir deterjan reklamında dahi cinsellik ve kadın bedeni üzerinden ticaret yapılıyor. Başka bir örnek araba reklamında mayolu kızların bulunmasıdır. Burada kadın bedeni teşhir edilip arabayla ilişki kurduruluyor. Veya parfüm reklamlarında çekicilik ön plana atılıyor. Ve böylelikle insanlar tüketime yönlendiriliyor. Baudrillard’a göre beden maddi değildir o da ruh gibi bir fikirdir (Özbolat,2011:5).
Beden anı zamanda tüketime yönlendirmedeki en büyük etkendir.
2.1.6) Bourdieu’nun Bedene Bakış Açısı
Beden üç noktada toplumsal sınıflandırma için önemlidir. İlki bedenin bireyin sosyal konumuyla ilişkisidir. İkincisi habitüs’ün cisimleşmesiyle alakalıdır.
Üçüncüsüyse beğeni çerçevesinde ortaya çıkmaktadır (Işık,1998:138). Boudieu’ya dair en bilinen kavram habitus kavramıdır. Bourdieu ‘Beden toplumsal bir dünyadır ama sosyal dünya bedendir. Der (Şarbak,2012:42). Yani buradan Bourdieu’nun toplumun oluşumu için bedeni vazgeçilmez gördüğünü ve her bireyin kendi içinde bir dünya olduğunu kabul ettiği görüşünü çıkarabiliriz. Bununla da sınırlı kalmaz. Dil kullanımı ve beden arasında da bir ilişki kurar. Dilimiz, kültürümüz bedenlerimize eklenerek nesiller boyu aktarılırlar (Şarbak,2012:44). Kişinin bedenin duruşu dahi onun toplumdaki sosyal rolü hakkında bize bilgi verir. Beden üzerine düşünceleri oldukça geniştir. Seçkincilikte bunlardan bazılarıdır. Seçkinlik arayışının başlangıç noktası kişinin kendi bedenidir. Örneğin bir yemekte beğeni dahi toplumdan topluma farklılık gösterir. Seçtiğimiz şeyler kültürümüzü yansıtır o kültürden doğan her alışkanlıkta bedenimizi bizi meydana getirir.
Bordieu’da da bedenin başka açılardan ele alınışına kısaca değindik.
Şimdiye değin bir takım düşünürlerin de bedene dair görüşlerine değindik. Zira eski dönemlerde yani onların yaşadığı dönemde bedene bakışı anlama noktasında onların düşünceleri bizim için önemlidir. Ancak ilk çağlardan bu yana yine de her düşünür için beden konusuna eğilmiştir diyemeyiz. Biz yalnızca beden konusu üzerine eğilmiş birkaç düşünüre yer verdik. Ve bu konuyla ilgili oldukça az kaynak olmasından da anlayabiliriz ki bedeni ruhun önüne geçirip statü belirleme aracı ya da simge olarak ele alıp değerlendiren çok az düşünür olmuştur. Şimdi dinin, eğitimin bedene verdiği değeri ele alalım.
2.2)Dinlerin Bedenlere Bakış Açısı
Din ile toplum arasındaki ilişkiyi anlamak için öncelikle beden-din arasındaki bağlantıya bakmalıyız. Dinler müminlerinin bireysel bedenleri üzerinde kurdukları denetim sayesinde ete kemiğe bürünür(ÇİL,2009:3).Tevrat’ta ruh ve beden ilişkisi ruhtan yoksun bir bedenin ölü olduğu yönündedir. Yani Tevrat beden ve ruhu ayrılmaz bir bütün olarak görür diyebiliriz bu noktada İncil’de ise ilk günah ile bedenin kötülüğe ve şeytana açık bir maddiyatla kapalı olduğu vurgulanmış. Ancak İsa’nın Tanrının oğlu olduğuna dair inanç dolayısıyla bedene kutsal bir anlamda yüklenmiş vaziyettedir (Şarbak,2012:18).
Dinlerin büyük bir çoğunluğunun emirlerinden bazıları da beden üzerinden yapılması gereken ve yapılmaması gereken hareketlerdir. Örneğin İslamiyet’i ele alalım. Namaz emrettiği en önemli farzlardan birisidir. Kıyamda beden dik bir konumdadır, rükûda eğik durumdadır. Ayrıca farzlarda da sınırlı kalmaz pek çok sünnette bizim bedenimiz üzerinde etkilidir. Örneğin erkek çocuklarının erken yaşta sünnet edilmesi, kız çocuklarının kulaklarının delinmesi. Bunlar hem İslamiyet’in hem de örf ve adetlerin birer ürünüdür. Ancak konuyu yalnızca İslamiyet bağlamında ele almıyoruz bu yüzden konuyu dağıtmamakta yarar var. Hristiyanlık dinini ele alalım. Biliyoruz ki Hristiyanlıkta İsa bedeni modeli en önemli gösterge unsurudur ve oldukça değerlidir. İlginç bir örneği ele alalım. Hristiyan kadınlar evlendiklerinde erkeğin bedeni İsa’nın bedeniymiş gibi kutsal kabul edilip cinsel ilişki esnasında erkeğe değilde İsa’nın tasvirine bakması söylenirdi.(Şarbak,2012:20).
Dinlerde kadın erkek ayrımı da dikkatimizi çeker. Yahudilik ve Hristiyanlık kadın bedenini kötülüğün ve günahın cisimleşmiş biçimi olarak görür. İslam bu noktada her iki cinse ’de aynı emirleri verir daha ılımlıdır (Şarbak,2012:22). İslam dinin de bedenin teşhir edilmemesi son derece mühimdir. El Azab Suresi’nin 59.ayetine bakalım: Ey Peygamber! Hanımlarına kızlarına ve müminlerin
kadınlarına söyle.(kendilerini baştan aşağı örten)elbiselerinden giyip örtsünler. İşte böyle giyinmeleri tanınıp da kendilerine eziyet edilmemeleri için daha elverişlidir.’(Azap Suresi,59.Ayet) Burada İslam’ın aynı zamanda beden kavramı üzerinden namusa verdiği değeri de görmekteyiz. Yahudilik ve Hristiyanlık kadın bedenini günahın cisimleşmiş hali olarak görür (Şarbak, 2012:22).
Yazımızı üç temel din üzerinden açıklamaya çalıştık kıyaslama yoluna gittiğimizde Hristiyanlık İsa’ya verdiği değer dolayısıyla bedene önemli bir kutsallık atfeder ancak kendisiyle çelişir çünkü aynı zamanda bedenleri günahkâr olarak da görürler. İslamiyet’te böyle bir çelişki söz konusu değildir. Ölümü yalnız bedenin ölümü olarak nitelendirip onu da bu dünyada en güzel şekilde korumak için pek çok ayet inmiş ve kadın bedeni hiçbir zaman dışlanmamış tam tersi en güzel şekilde korunmuştur.
2.2.1)Dinlerin Giyim Üzerine Etkisi
Elbette ki dinlerin beden üzerine fikirleri olduğu kadar beden imajı üzerine de etkisi vardır. Beden imajımız bizim hangi dinden olduğumuza dair ipuçları verir. İslam dinin de kadının el ve yüzü dışında bedeninin diğer yerlerini kapatması gerekir, erkekler de karınlarından diz kapağına kadar olan kısmı kapatmalıdır. Bu örtünme biçimi ve şekli ülkeden ülkeye farklılık gösterse de pusula Kuran-ı Kerim’dir. Hristiyan dininde kadın mesihi temsil etmeli sade ve doğallıktan yana olmalıdır (hristiyanturk.com,erişim tarihi 30.05.20).
Bu dinde de açık saçık giyinmek günahtır. Kadının kendini objeleştirecek tarzda giyinmesi günahtır bu aynı zamanda erkeğe de günahtır.
(hristiyanturk.com,erişim tarihi:30.05.2020) Buradan her iki din içinde bedeni koruma yönünde bir çerçeve çizdiğini söyleyebiliriz. Yahudilik de biraz daha değişiktir bazı erkeklerden dahi başını örtmesi istenmiş bunun amacı ise onları putperestlerden ayırt edebilmek (salom.com.tr,erişim tarihi.30.05.20). Mütevazılık göstergesi olarak kadınlar başlarını örtebiliyor Tevrat’ta, daha sonra bu durum gelenekselleşti. Günümüzde ancak ultra-Ortodoks kadınlar saçlarını örter. Talmudik zamanında evli kadının başını örtmeden evden çıkması erkeğin onu boşamasını meşru kılıyordu (salom.com.tr). Yahudilik de erkeklerin giyim tarzları daha çeşitli kimisi kipa, kimisi kürklü koca bir şapka, kimisi de fötr takıyor (pustoodunya.com, erişim tarihi:30.05.20).
Görüyoruz ki Yahudilik de bulunulan bölgeye, kültüre göre kıyafetler oldukça şekillenmek de. Giyim tarzları insanların görüşlerini yansıtmakla kalmıyor aslında onlar arasına bir mesafe de koyuyor. PK isimli filmde farklı dinlere mensup insanların, kendi dinlerinin geleneği dışındaki giysileri giymeleri üzerine onları dışarıdan gören birinin mensup oldukları dinlerin dışında onların dinleri hakkında yanlış karar da bulunması aslında birçok anlam içeriyor. Dinlerin bedeni korumak ve kişiyi korumak adına önerdiği beden imajları bizleri de onlar hakkında fikir sahibi yapıyor. Ancak bu durumun olumsuz bir yanıysa kişilerin birbirine önyargısının görünümleri yüzünden açığa çıkmasıdır. Mühim olan insanın kendisidir. Ne şekilde kendini bir koruma yoluna giderse gitsin bedenlerindeki imaj kimsenin karakterini ve dinini tam anlamıyla yaşadığını göstermez. Bunu insanlar değil de kişinin kendisi karar vermelidir.
Şimdiye kadar ki yazılarımızda bedeni tanımladık, günümüze kadar olan evrimini inceledik. Daha sonra bedene dair bazı düşünürlerin görüşlerine yer verdik ve şüphesiz herkesin hayatını biçimlendiren inançlarımız hususunda da bedeni dinler üzerinden açıkladık. Yazımızın üçüncü bölümündeyse estetik cerrahı ve diyetisyenle yapılan görüşme bunların yanı sıra Dünya üzerindeki güzellik algılarına yer verilecektir.
KAYNAKÇA
Çil, H.(2017).Toplumsal Dünyanın Bedensel Temelleri. Omü-Fen Edebiyat
Fakültesi.(37),449-464.doi: : http://dx.doi.org/10.21497/sefad.328639
hristiyanturk.com.
Özbolat, A. (2011). Postmodern Dönemde Bedenin Tüketim Temelinde Yeniden İnşası.10(38) . 317-334.doi:aozbolat@firat.edu.tr
Postdünya. Yahudi Kıyafetleri- Yahudi Düğünü.12.04.2020
salom.com.tr.
Şarbak,Z.(2012).Bedenin Metalaşması:İnternet Gazeteciliği Örneği.Pamukkale Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi,4-45