1962’de yayınlanan Anthony Burgess’in yazmış olduğu bir roman olan Otomatik Portakal, 1971’de Stanley Kubrick tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır. Gerek kitap olarak gerekse film olarak söz konusu eser dünyada büyük bir yankı uyandırmıştır. Otomatik Portakal eseri ele alınırken, diğer tüm eserlerde yapılması gerektiği gibi içinde bulunduğu tarih ve yaratıcısı göz önünde bulundurulmalıdır. Kitabın yazarının bu eseri ele almasının altında politik nedenler yatmaktadır. Burgess’in görüşlerine bakıldığı zaman da kendisinin modern devleti kusurlu gördüğü söylenebilir. Bu görüşler doğrultusunda kitabını aslında modern devlet anlayışını eleştirme amacıyla yazdığı anlaşılabilir. Ona göre ele aldığı eser, özgür iradenin önemi üzerine teolojik bir tartışmadır. Yazarın yarattığı senaryo da kendi görüşlerine uygundur. Şiddeti kötülük temsili olarak ele almış, şiddetin bazen gerekli olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. İyilik, tercihten geçer ve bir insanı insan yapan onun özgür iradesidir, tercih hakkıdır. Seçimde bulunmak, arınmış bir iyi olmaktan önemlidir. Kötülük, şiddet, cinsellik insani şeylerdir ve kişiye ‘’dayatılan’’ olumlu, ahlaki, norma uygun davranışlar bahsi geçen uygunsuz davranışlardan bile daha kötüdür.
Distopik bir kurgu olan Otomatik Portakal’ın orijinal ismi A Clockwork Orange’dır. Bu terim kendi dilinde, ‘’görülebilecek en tuhaf davranışları sergileyen ve başkaları tarafından yönlendirilen kişi.’’ anlamına gelmektedir. Eser de tam olarak böyle bir kişiyi ana karakter olarak ele almıştır. Eserin adı aslında baş karakter Alex DeLarge’yi anlatır. Film, Alex’in yakın çekim suratıyla başlar. Burada makyajı ve dikkat çeken bir ayrıntıdır. Sonrasında Alex’in çete üyeleri kendini gösterir. Giyim tarzları aslında 19. yüzyıl burjuvaziye bir göndermedir. Aynı sahnede çete üyelerinin elinde sütler dikkat çekmektedir. Sinema sektöründe sadece bu filmde değil, başka ‘’kötü’’ tiplemelerin de genelde süt içtiği gözlemlenebilir. Süt, saflığı ve çocukluğu temsil eder. Kötü karakterin süt içmesi ise onun bu saflığı kaybettiğine dair bir gönderme olmakla beraber; kötü karakterlerin hala gelişip olgunlaşmadığını da gösterebilmektedir. Alex ve çete üyeleri üzerinden bu sahne ele alındığında da durum bir nevi böyledir. Bunun yanı sıra sütün içerisinde onları kötülüğe iten, uyuşturan bir madde de vardır. İçecek, onları zorbalığa hazır hale getirir. Bu içeceğe rasodok demişlerdir. Sahnede çete üyeleri kadın mankenleri masa olarak kullanmaktadır. Burada insan bir ‘’mal’’ bir ‘’eşya’’ haline gelmiştir. Modeller çıplak haldedir ki bu filmdeki aşırı cinselliğe de bir vurgudur. Alex, çetesinden bahsederken onlara ‘’droogie’’ olarak seslenmektedir. Bu kelime filmde arkadaş, dost anlamına gelmektedir. Alex’in burada kendince bir dil kullanması aslında onun mevcut düzene karşı bir isyanıdır. Kendini bu şekilde farklı kılar, siyasi düzenin içinden ve sıradanlıktan bu şekilde kendini ayırmaya çalışır. Alex ve çetesi kadınlara, yaşlılara ve birçok insana şiddet uygular, bundan zevk alır. Şiddeti son raddesine kadar, öldürmeyecek düzeyde kullanırlar; amaç hiçbir zaman öldürmek olmaz. Her çetede olduğu gibi, Alex’in çetesi içerisinde de bir liderlik çatışması, üstünlük kurma isteği vardır. Alex sadece kadınlara ya da yaşlılara değil, kendi arkadaşlarına da üstünlük sağlamak ister. Dilsel şiddet ve kaba kuvvet oldukça fazladır. Fakat Alex’in bu tutumuna arkadaşları sinirlenir. Alex’in ‘’droogie’’lerine karşı olan bu tutumu onu farklı bir hayata sürükler çünkü çetesi ona ihanet eder. Toplumun huzurunu kaçıracak, kural dışı şeyler yaparak suç işleyen çete, bir yazarın evini basar ve oradaki kadına ve yazara da şiddet gösterir. Burada önemli detay, yazarın ‘’Otomatik Portakal’’ı yazıyor olmasıdır. Alex, kendi yaratıcısına dahi şiddet gösterecek bir yapıdadır artık. Sonrasında çete yaşlı bir kadına şiddet uygularken suçüstü yakalanır ve Alex tuzağa düşer. Hiçbir zaman öldürme amacı olmayan Alex, o gün yaşlı bir kadını aşırı şiddetten öldürür ve polisler tarafından yakalanır. Alex’in bu andan sonra hayatı değişir çünkü artık kendisi şiddete uğrayan taraftadır. Burada polisin, şiddet uyguladığı için yakalanan Alex’e şiddet uyguladığı görülür. Devletin uyguladığı şiddet daima meşrudur. Alex, insan öldürmekten hapse girer. Hapishaneler, suçluları ıslah etmek için oluşturulmuş yerler olsa dahi bir suçluyu bu şekilde kapatarak ıslah etmek işe yarar mı sorusunu Alex üzerinde görürüz. Öyle ki Alex cezaevinde uysal bir tutum sergileyerek kendini dine yönlendirir. Kutsal kitabı okuyan ve papanın gözüne giren Alex, kutsal kitabı okurken dahi kendisini ‘’kötü karakterle’’ eşleştirmekte, cinselliğe odaklanmakta ve kitabı bir roman gibi görüp hoşuna gitmeyen yerleri sıkıcı bulmaktadır. Cezaevlerinin kullandığı taktik, bu noktada aslında yanlıştır.
Çete suçlarının gittikçe arttığı bu dönemde mevcut iktidar, toplumun güvenini kazanabilmek için bir sistem oluşturur. Bu sistemin amacı suçluları iki hafta içerisinde ıslah edip topluma geri kazandırmaktır fakat sistem sorunlu bir sistemdir. Bu sisteme Alex kobay olarak kendini sunar çünkü onun tek amacı kimliksiz hale geldiği, Alex olmaktan çıkıp hapishane numaralarından ibaret hale gelen ruhunu kurtarmaktır. Sisteme kendini feda eden Alex’e işkenceler yapılır. Alex’in içindeki şiddet, daha kötü bir şiddet yöntemiyle alınır. Öyle ki Alex için tek değerli olan şey, Beethoven’in senfonisi de işkence edilirken kullanılır. Burada aslında Alex’in özgür iradesine bir saldırı vardır. Tamamen olumlu ve kötülüklerden uzak bir toplumun mümkünatı yoktur. Mevcut iktidarın yapmaya çalıştığı şey ütopik bir şeydir ve sonuçları felaket olur. Bu derece olumlu duyguların olduğu bir toplumda hiçbir olumsuz duyguya izin verilmemesiyle birlikte insanlar eziyet ve acıyla başa çıkamayacak hale gelecektir ki Alex’e de tam olarak bu olmuştur. Kendini savunacak kadar dahi içinde şiddet kalmayan Alex, deney sonrası bir sunum aracı olarak yeni bir teste tabi tutulmuştur deneyin başarılı olduğunu kanıtlamıştır. Deney sonrası tekrardan ‘’özgürleşen’’ Alex, ailesinin yanına gittiğinde ailesi tarafından istenmemiş, sokakta hor görülmüş ve bir intikam aracı haline gelmiştir. Öncesinde zarar verdiği, üstünlük sağladığı kişiler onu darp etmiş ve mevcut iktidara muhalif birinin eline düşürmüştür. Alex burada da bir deney haline gelecektir. Bu sefer muhalif yazarın eline düşen Alex, mevcut iktidarın yaptığı kötülüğü ifşa etmek için kullanılacaktır. Bu amaç doğrultusunda yine Beethoven müziğiyle işkence gören Alex artık bu sancılı sürece dayanamaz ve intihar eder. Alex’in yaşadığı duruma tepki gösteren halk, iktidara savaş açınca Alex’i ‘’düzelten’’ doktorlar onu geri eski haline getirmek ister. Alex, filmin başında düzen karşıtı tavırlar sergileyerek bir eylem içindeyken mevcut düzen yüzünden bir makine haline gelmiş, modern dünyanın maşası olmuştur. İçten içe karşı çıktığı tavırlara yenik düşmüştür.
Modern devlet, sürekli olarak kontrol edebileceği bireyler yaratmak istemektedir. Bu isteğin altında özgür iradeye sahip bireylerin, iktidar açısından tehlike oluşturmasına karşı çıkmak vardır. Kusursuz ve olumlu bir toplum yaratma arzusuyla bireyler, devletin kendi istediği gibi şekillenebilir. Bu şekillendirme gerçekleşirken olumsuz gözüken şiddet dahi meşru haldedir. Şiddetten kurtulmak amaçken bile aslında şiddet gereklidir. Şiddet, cinsellik, kötülük insani bir gerçektir ve insanlığın sürekli önüne çıkacaktır.
Kaynakça
Burgess, Anthony (2007), Otomatik Portakal, Çev. Dost Körpe, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Genel manada sofistik yorumlarıyla renk katan yorumcunun eline sağlık. Kitap içerisindeki ana karakterin yorumlanması kişilik karakter analizi gayet başarılı. Son olarak toplumsal şiddetin yine şiddetle engellenebileceği görüşü, genel kabul görmüş kısasta hayat vardır sözüyle örtüştüğünden ayrıca tebrik ederim. :)
Kaleminize sağlık. Merak uyandırıcı Bi yazı olmuş
Çok güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş kaleminize sağlık