Bu metinde Platon’un mağara alegorisi, mağara örneğini bilgi ve varlık felsefesi çerçevesinde ele aldım.
Anahtar Kelimeler: Mağara alegorisi, gölgeler, ateş, sanılar, yanılsama, idea, ruh, güneş
Platon’un mağara alegorisinde, mağarada yaşayan ve buraya dışardan en küçük bir ışığın bile giremediği bir grup insanı ele alır, bu insanlar çocukluklarından itibaren elleri, ayakları ve boyunlarından zincire vurulmuş bir halde ve yalnızca karşılarındaki duvara bakabilecek konumdadırlar. Buradaki insanlar, arkalarında yüksek bir yerde yanan ateş sayesinde nesneleri, nesnelerin kuklalarının duvara yansıyan gölgelerinden tanırlar. Bu bağlamda platon, mağara ile içinde bulunduğumuz toplumu ve değişim alemini anlatmaya çalışır. Duyusal deneyimimize konu olan bu dünya; geçici, değişken, süreksiz bir dünyadır, buradaki her nesne idealardan pay almıştır. Fiziksel maddi dünyadaki varlıklar gerçekten var değildir, onlar birer görünüşten ibarettir, mağaradaki kuklaların yansımaları gibi duyumsanabilir dünyada görüntüler sanılardan ve yanılsamalardan oluşur. Gerçekliği olmayan sadece bir yansımadan ibaret olan sürekli değişim halindeki duyular dünyası doğru bilgiyi veremez. Bu dünyaya ait bilgiler aldatıcı, göreceli sanılardır. Görünüşlerin yanıltıcı dünyasında edinebildiğimiz veriler, gerçek olanın ne olduğuna dair birtakım ipuçlarından öteye geçemez. Mağaraya zincirlenmiş birey toplumun parçası olan, sıradan, farkındalığı gelişmemiş bireydir. Bu esirler, mağara duvarlarında gördükleri gölgelerle yetinir, gerçeği sorgulamaz, merak etmez. Birey sanı ve yanılsamalardan oluşan bu dünyanın baş aktörüdür, bireyleri bağlayan zincirler ise, toplum içindeki insanı sınırlandıran kalıplar, dogmalar, hukuk, ahlak ve din kurallarına atıfta bulunur. Bu kurallar insanın doğru bilgiye, gerçeğe ulaşmasının önündeki engellerdir. Mağara duvarına yansıyan gölgeler toplumsal kurallara göre toplum tarafından belirlenmiş, benimsenmiş, sorgulanmamış doğrulardır. Mağara dışı dünya ise; kusursuz, ebedi ve değişmez olan nesnelerin olduğu varlık alemi olan idealar dünyasıdır. İdealar, akılla kavranan dünyaya aittir. Ideaların var olması, bilgiyi ve bilimi mümkün kılar. Idealar, dış dünyada gördüğümüz şeylerin ilk örnekleri olan asıl varlıklardır. Ruh bu idealari dünyaya gelmeden önce görmüş ve bilgilerine sahip olmuştur. Duyumsanan dünyada ise yalnızca idealar dünyasında sahip olduğumuz bilgileri anımsarız. Doğru bilgiye ancak akıl ile ulaşılabilir. Idealar dünyası asıl olan, saf akılla kavradığımız dünyadır. Idealar dünyasının değişmezliği, bizim Parmenidesçi bir dünya olan yani öncesiz ve sonrasız bir şekilde olması olgusudur. İdealar, mükemmel, sürekli, değişmez ve kalıcı olan asıl varlıklardır. Onlar, zamanın ve mekanın dışındadır, idealar, nesnel dünyadan farklı bir yerde ve düşüncede bulunur ve doğru bilgiye ancak akıl ile ulaşılabilir. Mağarada yansımaya neden olan ateş ise en yüksek idea olan iyi ideasını güneşe benzetmektedir. Biz nasıl güneşe bakamıyor ama ondan gelen ışık sayesinde nesneleri görebiliyorsak kavrayış dünyasındaki iyi ideası da güneş gibidir. Güneş görünen dünyadaki nesneleri nasıl görünüyor kılıyorsa iyi ideası de nesnelere gerçekliğini, akla da bilme gücünü veren şeydir. İyi İdeası, evrendeki düzenin birleştirici ilkesidir. İyi İdesının bu yüksek konumu iyi ile varlığın özdeşliği kabulüne dayanır: “İyi varlıktır ve varlık iyidir.” Mağaradan çıkışın yolu, akıl aracılığı ile bu iyinin kavranmasıdır. Bu kavranan dünyanın sınırlarında iyi ideası vardır. Görülen dünyada ışığı yaratan ve dağıtan odur, kavranan dünyada da doğruluk ve kavrayış ondan gelir. Tam anlamıyla doğruluk ve kavrayışı bilen, hakikati kavrayan kişiler filozoflardır. Mağara alegorisinde bu kişiler, zincirlerinden kurtulmuş ve mağara dışı dünya olan idealar dünyasını ilk olarak karanlıktan aydınlığa geçtiği için güçlükle görecek ardından aşamalı olarak, yavaş yavaş gerçek ışığa alışacaktır, elbette bu süreç cesaret ve kararlılık ister, kavranan dünyayı anlayabilen görebilen zincirlerinden kurtulan ve gerçek bilgiye ulaşabilen bu kişiler filozoflardır. Dışarı çıkıp mağaraya dönen mahkumun mağaradaki diğer insanlara anlattığı her şey, gölgeler dışında bir gerçeklik deneyimlememiş mahkumlar tarafından algılanamayacaktır, mahkumlar dışarı çıkan bireyi delilik ile suçlarlar, halbuki dışarı çıkıp gelen mahkumun geldiği dünyadaki nesnelerin, formların mutlak bir varlığı vardır ve bu kişiler duyumsama ile değil saf akılla doğru bilgiye ulaşabilen diğerlerinin göremediğini gören, öncü, kimsenin sormadığı soruları sorabilen ve keşfettikleri ile diger insanları aydınlatabilen insanlardır. Duyumsanabilir dünyada duyular ve algılama ile öğrendiğimiz bilgiler gerçek bilgi değildir. Gerçekten anladığımız zaman yapmakta olduğumuz şey ideayı kavramaktır. Toplumsal kuralları yani zincirleri kırıp atabilmek bir sorgulama süreci gerektirmektedir. Filozofun görevi saf akılla kavradığı gerçek nesnelerin bulunduğu asıl olan idealar dünyasını, mağara dışı dünyayı, gölgeler dünyasında yaşayan gördükleri sadece idealar dünyasında olan nesnelerin yansımalarından ibaret olan akıl yerine duyumsama yolu ile düşündüğü için gerçek bilgiye ulaşamayan, mağaradaki bireyler, insanlara yol göstermektedir.
Mağara Alegorisi Videosu: