Modern sosyolojinin kurucusu olarak bilinen Max Weber, 21 Nisan 1864 yılında Almanya’nın Erfurt şehrinde dünyaya gelmiştir. Dış görünümü itibariyle farklı bir görünüşe sahip olan Weber her daim annesinin kaygı kaynağı olmuş ve küçük yaşlarda bazı hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Aynı zamanda çatışmalı bir aile yapısına doğan Weber’in babası siyasal yapının önemli bir parçası olan tipik bir Alman burjuva politikacıydı. Bu nedenle Weber küçük yaşlardan itibaren siyasal ve entelektüel dünyanın içindeydi. Babası sosyalistlere ve Katolik Kilisesi’ne karşı mücadele etmekteyken annesi ise tamamen farklı bir kişiliğe sahipti. Güçlü dinsel bağları olan annesi kiliselere yardımda bulunuyor sürekli dinsel ve sosyal sorunlarla ilgileniyordu. Bu farklılıklar aile içi gerilimi ve huzursuzluğu her daim arttırmaktaydı. Weber’de babasıyla aynı siyasal görüşleri paylaşmasına karşın babasının bu ezici otoriter tavrı Weber’i rahatsız ediyordu. Bu durum ileride de Weber’in bütün otorite temsillerinden nefret etmesine neden olacaktı. Hem doğduğu çevre hem de süregelen bu çözümsüz aile içi çatışmalar Weber’in görüşlerini şekillendiren temel unsurlardı. Aynı zamanda da birçok psikolojik sorununun kaynağıydı.
1882’de liseden mezun olan Weber, meslek olarak babasının yolundan giderek Heidelberg Üniversitesi’nde hukuk eğitimine başladı. Buradaki çevreye uyum sağlamak için epey çaba gösterdi. Ertesi yıl Strasbourg’da 1 yıl zorunlu askerlik görevini yerine getirdikten sonra Berlin Üniversitesi’ne devam ederek 1889’da doktorasını aldı. Bir yandan avukatlığa devam ederken bir yandan da dersler vermekteydi. 1893’te önemli bir bilgin ve bağımsız siyasetçi olan M. Schnitger’le evlendi. Bu evlilik tam anlamıyla bir ortaklık ilişkisiydi. Bu durumdan kaynaklı çıkan spekülasyonlar psikolojik rahatsızlıklarını tetikledi.
Akademik alanda ise ilk izlerini Freiburg Üniversitesi’ne atandığından bırakmaya başlamıştır. Genellikle ekonomik ve siyasi alanda dersler vermiştir. Öğrencileri her daim onun derslerinde ‘büyülendiklerini’ söylenmiştir. Çocukluğundan beri önemli siyasetçi ve düşünürlerle bir arada olması, Alman düşünce yapısı, 1. Dünya Savaşı yılları onun anlam dünyasını ve sosyolojisini şekillendiren temel unsurlardır. Özellikle Protestanlık ve kapitalizm üzerine çalışmalar yürütmüştür. Harvard ve Heidelberg Üniversitesi gibi önemli üniversitelerde görev almıştır. Fakat bir süre sonra artan psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle çalışmalarına ara vermek zorunda kalmıştır. Fikri bağlam olarak Karl Marx’tan çokça etkilemiş olsa da önemli bir ayrıma giderek sosyolojiyi modernleştirmiş ve metodolojik anlamda ileri taşımıştır. Hayatının son yıllarında özellikle siyasette aktif rol oynamıştır. Versay barış müzakerelerine danışmanlık yapmış ve yeni Alman anayasası taslağının hazırlanmasına yardımcı olmuştur. 1920 yılında zatürre nedeniyle Münih’te vefat etmiştir.
Başlıklar
Max Weber Sosyolojisi
Bireylerin içinde bulundukları coğrafi iklim her daim onların kavram haritalarını şekillendiren en temel unsur olmuştur. Yaşadığı toplumdan bağımsız olarak bir bireyi ele almanın mümkün olmadığının bir kanıtı da Weber’in sosyolojisidir. Hakkındaki biyografik taslağında belirtildiği üzere Weber’in hayatında kalıcı acılar, otoriteye karşı itaatsizlik ve döneminin zorlu tarihsel koşullarının izleri bulunmaktaydı. O ise bu durumu ansiklopedik bir araştırma gündemine dönüştürecek kapasiteye sahipti. Her ne kadar onun sosyolojisi Alman düşünce tarihi ve idealizminin içinde oluşsa da Weber bunlardan bağımsız yenilikçi bir bilimsel çalışma geliştirmiştir.
Nietzsche ve Marx görüşlerinin temellendirme de en fazla etkilendiği kişilerdir. Teorisinin kaynağında zengin ve çeşitli bir düşünce mirası olsa da Weberci sosyolojinin büyük bir kısmını Marx’ın hayaletiyle diyalogları şekillendirmiştir. Fakat önemli noktalarda Weber, Marx’tan ayrışmaktadır. Marx makro düzeyde yapısal/toplumsal analizlerde bulunurken mikro düzeyi ve başlı başına insan aktörünün ele alındığı analizleri ihmal etmiştir. Weber ise Marx’ı takdir ederek onun teorik yaklaşımına insanı yani mikro düzeyi ilave etmektedir. Weber pozitivist düşünceye karşıdır. Bu yaklaşımın insan gerçekliğini açıklayamayacağına inanmaktadır. Bireye odaklanarak ve insan eylemlerinin arkasındaki tek güdünün ekonomi olamayacağını savunur. Aynı zamanda insan tarihin kuklası değil tarihi yaratan ve yön veren etken bir aktördür. Max Weber’in sosyolojisinin temel kavramları ise Verstehen, ideal tip, güç ve otoritedir.
Max Weber’in temel görüşlerini kavrayabilmek fikirlerin toplumsal eylemi yapılandırmadaki gücünü anlama ve bu fikirlerin onlara eşlik eden toplumsal eylem biçimleriyle ilişkisini anlamaktan geçmektedir. Çünkü esasen fikirler, değerlerin kaynağıdır ve toplumsal düzen içinde bireyleri belirli biçimde hareket etmeye güdülemektedir. Dolayısıyla toplumsal eyleminde temelidir. Ona göre fikirler tarihteki bağımsız değişkenlerdir. Bu noktada geleneksel sosyolojiden ayrılarak gerçek olanın toplum olduğu görüşüne karşın Weber gerçek olanın fikirler olduğunu savunarak modern sosyolojinin yapı taşını ortaya koymaktadır. Ona göre birey gündelik yaşamda alternatiflerin arasından çeşitli seçimler yapmaktadır. Sosyologların işi ise bu seçimlerin neye göre yapıldığını saptayabilmektir. Buna göre Weber’in sosyolojisinde bu ancak 2 kavramsal araç olan Verstehen ve ideal tipler ile mümkündür. Verstehen, kişiyi güdüleyen şeyleri anlamak için sosyoloğun kişiyle empatik bir bağ kurması iken ideal tip ütopik bir betimleme olarak gerçekliğin inşasını içerir. Burada sosyolog anlamayı yani Verstehen’i yaparak bireyin ideal tipten neden ve hangi noktada ayrıldığını empirik olarak gözlemleyebilecektir. Bu da sosyolojiye metodolojik bir olgunluk kazandırmıştır.
Bu bağlamda Max Weber’in temel görüşleri:
- Fikirler, toplumsal eylem tiplerindeki değerlere ve toplumsal eylemdeki düzeni mümkün kılar.
- Toplum ile zihin arasında tamamlayıcı bir ilişki vardır.
- Verstehen ile aktörlerle empati kurmayı, tarihsel anlamda konumlandırmayı sağlamak sosyoloğun empirik gözlemini ve metodolojik bir yol izlemesini mümkün kılar.
- Ekonomi ve din birbiriyle ilişkili toplumsal eylemi şekillendiren etkileşimli yapılardır.
Max Weber Yaklaşımı Nedir?
Max Weber sosyal psikolojik bir yaklaşımla toplumsal olayları ele alır. Mikro düzeyi sosyolojiyi katarak bireyi edilgen konumdan etken konuma geçiren bir yaklaşıma sahiptir. Weber’in yaklaşımına göre toplumsal olaylarda fikirler ve bireylerin bunlara atfettikleri öznel anlamlar belirleyicidir.
Max Weber’in Bürokrasi Yaklaşımı Nedir?
Günümüzde de güncelliğini koruyan Max Weber’in bürokrasi yaklaşımı rasyonaliteye dayanmaktadır. Buna göre bürokrasi yasal otoritenin en yalın hali olarak rasyonel bir örgüt biçimidir. Bu konuda önemli bir konuma sahip olan Weber, bürokrasiyi işleyiş biçimi, örgütlenme ve birey olarak çok yönlü ele almaktadır. Ayrıca bürokrasiyi tarihi temelleri olan sağlam bir ampirik gözleme dayalı olarak kuralları belirlenmiş biçimsel yapı ve davranış kalıplarıyla tanımlamıştır. Böylelikle bürokrasinin belirli özellikleri taşıyan bir örgüt şeklinde incelenmesine imkân sağlamıştır.
Weber’in bürokrasi modeline göre aslen bürokrasi sanıldığının aksine ideal bir organizasyondur. Kişiler sisteminin olmasının ötesinde bürokrasi, kişisellik içermeyen kanun ve kurallar sistemidir. Weber’ e göre bürokrasi; hiyerarşik yapılanma (alt- üst ilişkisi), kurallar ve yönetmelikler, iş bölümü, profesyonel alt-üst ilişkisi, resmi raporlamalar ve görevliler (tam kapasite çalışan) gibi belirli özelliklere sahiptir. Ona göre bu sistemin etkin işleyişi için de siyaset ve bürokrasi ayrı tutulmalıdır. Fakat 2. Dünya Savaşıyla bu ikili ayrım tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Max Weber Otorite Tipleri
Toplumsal süreçler içerisinde dönemin koşullarına ve toplumun yapısına uygun olarak farklı otorite tipleri ortaya çıkmaktadır. Bunlar:
- Rasyonel (Ussal) Hukuki Otorite: Buna göre meşruluğun kaynağı hukuktur. Yasalar ihtiyaçlar doğrultusunda değiştirilebilinir. Uzmanlaşma vardır ve kişisel ilişkilerle resmi ilişkiler ayrılmıştır. İnsanların şahıslarına değiş işgal ettikleri mevkilerine saygı gösterilir. Diğer otoritelere göre daha sağlamdır ve devamlılığı vardır.
- Geleneksel Otorite: Yerleşik inançların (gelenekler) yönetimde meşrulaşmasıdır. Yönetene koşulsuz itaat edilir. Lider geleneksel sınırlar içerisinde kaldığı sürece itaat devam eder. Uzmanlaşma azdır, kişisel ve resmi ilişkiler iç içedir. Önemli olan lidere bağlılıktır. Otoritenin sınırları muğlaktır, emirlerin gerçekleşmesi itaate bağlıdır. Kapitalizmin gelişmesine uygun değildir. Çünkü kapitalizm değişkenlik, esneklik ve rasyonalite üzerinedir. Bu otorite tipine örnek olarak aşiretler, geleneksel kabileler, Osmanlı, eski dönem krallıklar verilebilinir.
- Karizmatik Otorite: Toplumlarda kriz ve değişim dönemlerinde ortaya çıkar. Özel sorunları çözebilecek, yetenekli şahsiyetlerdir. Devamı için ispat gerekir ve kişinin ömrü kadardır. Örnek olarak Atatürk verilmektedir.
Max Weber’in Demir Kafes Kavramı
Weber, özellikle Batı’da giderek artan rasyonalite düşkünlüğünün insan hayatındaki gizemi ve doğallığı yok ettiğini savunmaktadır. Modern hayatta insanlar bütün eylemlerinin rasyonel kararlarla belirlendiği, heyecan ve gizemin ortadan kaldırıldığı ‘çelik bir kafeste’ yaşamaya mahkûm edilmiştir. İnsanların davranışlarındaki kendiliğindenlik yok olmuştur.
Esasen Weber insanların ne düşündükleri, nasıl hissettikleri (mikro) ile toplumsal yapı tipleri (makro) yani normlar, tutumlar ayrılmaz bir bağ olduğunu bizlere göstermektedir. Neticede çelik kafesin rasyonelleşmesi insanları tek düze, ruhsuz ve büyüsünü yitirmiş bir hayat tarzını taklit etmeye yöneltmektedir. Bu durumda Weber’in sosyolojisinin temel kavramlarından olan aşırı rasyonalite vurgusundan ileri gelmektedir.
Max Weber Hangi Yaklaşımın Öncüsüdür?
Weber anti pozitivist yaklaşımın öncülerindendir. Pozitivizme karşı olsa da simgesel toplum modeliyle bağdaştırılabileceğini savunmuştur. Aslında doğa bilimlerindeki yöntemler sosyal bilimleri anlamak ve açıklamak için yeterli değildir. Bu yüzden yorumlayıcı bir yaklaşımla sosyal bilimlerin ele alınması gerekliliğine karşın Weber, toplumsal olayların nesnel nedenleriyle olayı oluşturan öznel nedenlerin bağdaştırılabileceğini savunmuştur. Bu noktada da Verstehen ve ideal tip kavramlarının önemini vurgulamıştır.
Max Weber’e Göre Protestan Ahlakı Nedir?
Max Weber’in sosyolojisinde dini yapı da önemli bir konumdadır. Ekonomi ve din arasında kuvvetli bir bağ olduğunu gözlemleyen Weber’e göre modern dünyada insanın güdülerini etkileyen din olmasına karşın din yok olacaktır. Bu noktada kapitalizm ile Protestan Ahlakı tezini birbiriyle ilişkilendirmiştir. Weber’in Protestan Ahlakı tezi, fikirlerin toplumsal eylemi güdüleme gücü ve dışsal (ekonomik) yapıyla karşılıklı bağını içeren bir toplumsal eylem teorisidir.
Buna göre Protestanlar, Kalvinizm’den etkilenmiş dünyaya Tanrı’yı yüceltmek için geldiklerini benimsemişlerdir. Bunu başarmanın yolunun ise Kalvinizmdeki ‘ödev fikri’ gibi çok çalışmak ve dünyaya hizmet vermek olduğunu benimsemişler ancak bu şekilde seçkinlerden olabileceklerine inanmışlardır. Sürekli olarak çalışmak, üretmek, kazanmak üzerine temellenen ve gücünü dini yapıdan alan güçlü bir toplumsal düzen oluşturulmuştur. Sermayeyi arttırmanın da rasyonel bir görev olarak kabul edilmesiyle kapitalizmin yolu açılmıştır. Sonuçta da aşırı rasyonaliteyle dinden uzaklaşma gerçekleşmiştir.
Max Weber’in Eserleri
- Roma Tarımı Tarihi
- Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu
- Çin Dini
- Hindistan’ın Dini
- Antik Yahudilik
- Ekonomi ve Toplum
Kaynakça
- Çalışkan, A. & Eğmir, R.T. (2020). Max Weber Ve Niskanen’in Bürokrasi Yaklaşımlarının Türk Bürokrasi
- Yapısı Bağlamında Değerlendirilmesi. BAİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 20:4.
- Demirel, D. (2013). Max Weber’in Sosyoloji Kuramı. Journal of Turkish Studies.
- Goodwin, G.A. & Scimecca J.A. (2006). Klasik Sosyolojik Teori: Sosyolojinin Vaadinin Yeniden Keşfi. SAs. 206-239.
- İnal, K. Sosyolojik Açıdan Yorumcu Paradigma ve Eğitime Uygulanması. s. 211-242.
- Tosun, E. (2020). Max Weber: Hayatı ve Sosyolojisi. Sosyolojik Müdahale.