Din-iktisat ilişkisi açısından iki temel konu; dini fikirlerin ekonomik davranışa etkisini araştırmak ve sosyal tabaka ile dini fikirler arasında ilişki tespit etmektir. Ortak amacı batı kültürünün kendine özgü özelliklerini tespit etmek ve açıklamak olduğu söylenebilir. Weber bunu yaparken Batı’nın rasyonel görüntüsünü daha iyi ortaya koymak için olumsuz anlamlar yüklediği Doğu’dan karşıtlık tarzında söz eder. Diğer dinler daha ziyade mistisizm ya da uhrevi beklenti ile dikkat çekerken, Weber’in dünyevi asketizm olarak isimlendirdiği Protestanlık ve diğer inanç formları rasyonel iktisadi davranışı yol açmıştır.
Weber sadece dinin sosyoekonomik yapıya değil sosyo ekonomik yapının da din üzerine etkisi olduğunu belirten Protestan ahlakı tezi ile ünlendi Protestan ahlak kavramını aslında John Kalvin’in “insanın ödevi tanrın ünü için çalışmak ve yeryüzünü tanrının krallığını kurmaktır” sözünden mülhem olduğu da belirtilir.
Onun için bir ideal tip olarak kullandı “kapitalist ruh” kavramı şunları içerir:
Sıkı çalışma
Israfı lütfen kaçırma
Ekonomik kaynakların dikkatli kullanımı
Kazancı sadece mesleki başarının değil, kişisel erdeminin de göstergesi olarak görme
Aslında Weber kapitalizmin oluşumu tek faktör olarak Protestan ahlakını zikretmiş değildir. Onun bu tezle yapmaya çalıştığı şey kapitalizmin oluşumunda rol alan aktörler zihniyet dünyaları ile belli sosyal olgular arasında karşılıklı bir etkileşimin, bir gönül yakınlığının olduğunu söylemekten ibarettir.
Kapitalist ruhun gelişmesinin belirleyicisi olan Kalvenizm, Püritenizm ve kısmen Pietizm olarak şekillenmiş olan asketik Protestanlıktır. Weber’de asketizm dünyada başarılı olabilmek için zevk ve sefadan vazgeçip başa gelen her türlü sıkıntıya katlanma dünya uğruna çile çekme ahlakıdır. Bu dünya çileciliktir. Böylelikle uhrevi çilecilik Manastır hücrelerinden meslek hayatına taşınmakta ve dünyevi ahlaka egemen olmaktadır.
Nitekim dünyevi başarıya ulaşan kapitalist ruh gelişmesine tamamladıktan sonra bu dini dayanağından vazgeçmiş; demir kafese dönüşen bürokratik ve seküler bir dünyaya adım atılmıştır. Modern dünyada dinsel çileciliğin ruhu kafesten kaçmıştır. Şimdi maddi temellere dayanan muzaffer kapitalizmin manivela işlevi gören dinsel çileciliğe artık ihtiyacı kalmamıştır. Dünya büyüsünden kurtulmuş ve toplum sekülerleşmiştir. Büyüden kurtulan kapitalist toplum Marx’ın yabancılaşma kuramını destekler tarzda; makine gibi anlam, değer ve duygudan yoksun akılcı prosedürle işleyen kalpsiz ruhsuz çarklar haline dönüşmüştür.
Weber dine sadece bir olgu olarak bakmış ve kapitalist sistemde dinin marjinalleşeceğini ya da tamamen ortadan kaybolacağını ileri sürmekten geri kalmamıştır. Aydınlanma geleneğinin etkileri Marx kadar onun üzerinde de belirgin bir şekilde görülür. Her ikisi de modern toplumun ortaya çıkışı ile ilgili yapısal faktörler konusunda fikir birliği içindedir. Marx’ın çalışmasında üretim araçlarını kontrolleri altında tutamadıkları için insanlar yabancılaşırken Weber’in çalışmasında kendilerini güçlü bürokrasilerin yarattığı Demir Kafes içinde bulurlar. Her şeye karşın Weber’in Marx’ı tamamlamaktan ziyade Marksist düşünce genelde reddeden bir özelliği öne çıkar.