Max Weber, ekonomik açıdan gelişmiş olan ülkelerin kilise devrimine yatkın olmalarının sebebini soru olarak yöneltir ve bu sorunun yanıtının göründüğü kadar basit olmayacağının da altını çizer. “Ekonomik gelenekselliği sıyırıp atmak, geleneksel otoritelere başkaldırı ve dinsel gelenekte de kuşku eğilimini esaslı biçimde destekleyen bir unsur olarak görünür. Fakat bu noktada bugün genellikle unutulan bir husus dikkate alınmalıdır. Reformasyon kilisenin insan yaşamı üzerindeki egemenliğini ortadan kaldırma değil, o güne kadar ki egemenlik biçimi yerine başka bir egemenlik biçimini geçirme anlamına gelmektedir” (Weber, 2019: 8). İnsanlık reformla birlikte belli baskılardan kurtulmuştu ve bu yadsınamaz bir gerçekti fakat insanlığa hükmedecek bir gücün varlığı her zaman olmalıdır. İnsanlığa başıboş bırakılacak kadar özgürlük ve güven verilmemiştir. Weber, endüstriyel kapitalizmin neden batıda geliştiğini ele almaktadır. Bunun sebebini de protestan mezhebine bağlamaktadır. Bugün sermaye sahiplerinin büyük bir bölümünün Protestanlardan oluştuğunu ifade eden Weber bunun tesadüften ibaret olmadığının altını çizer. Protestanların Katoliklere oranla daha nitelikli bir eğitimden geçmeleri sermaye sahiplerinin onlardan biri olmasını açıklar niteliktedir. Bu türden eğitim ayrımının sebebini ise Katoliklerin kapitalist bir yaşamdan uzak kalmayı tercih etmelerine bağlamaktadır Weber. “Katoliklerin kapitalistçe kazanca pek ilgi duymamalarıyla açıklanmalıdır” (Weber, 2019: 11). “Bu durumda kuşkusuz şöyle bir nedensel ilişki vardır: Kazanılmış olan zihinsel özellikler, ayrıca aile çevresinin ve memleketteki dinsel atmosferin yönlendirdiği eğitim, meslek seçimini ve ilerideki meslek yaşamının geleceğini belirlemektedir” (Weber, 2019:11). Bireyin sahip olduğu dinsel değerler aldığı eğitimi belirlemekte ve bununla paralel olarak birey meslek seçiminde ve meslek yaşamında da sahip olduğu dinin değerleriyle hareket etmektedir. Katolikler benimsedikleri değerler nedeniyle yani ‘içsel’ durumları nedeniyle kapitalleşmeye müsait bir mezhep değildir ki zaten bu yüzden Protestanlık mezhebi ortaya çıkmıştır. “O halde farklı davranışın nedenini, yalnızca mezheplerin dış dünyadaki geçici tarihsel ve siyasal durumlarında değil, temelde kalıcı içsel özelliklerinde aramak gerekir” (Weber, 2019: 13). Dinde reforma gidilmiş ve bu sayede insanlar bu dünya için çalışmanın diğer dünyaya hazırlık olduğu inancıyla hareket etmeleri sağlanmış ve böylece insanlar kapitalleştirilmiştir. Max Weber, modern sınai kapitalizmine odaklanmaktadır. Kapitalizm tüm toplumlarda var olagelmiştir fakat Batı’da gelişmiştir çünkü Protestanlık nitelikli ve üretken insanlar yetiştirebilmiştir. Protestanlık ‘kapitalizmin ruhu’ olmuştur denilebilir ona göre. “…elbette bu, modern kapitalizmin ruhudur. Çünkü soruyu ortaya koyma biçiminden, burada yalnızca Batı Avrupa ve Amerikan kapitalizminden konuşulduğu anlaşılmaktadır. Kapitalizm Çin’de, Hint’te, Babil’de, Antik Çağ’da ve Ortaçağda da var olmuştur. Fakat bu çağların kapitalizmlerinde göreceğimiz gibi, sözü edilen kendine özgü ethos eksikti” (Weber, 2019: 23). Benjamin Franklin’in sözlerine değinen Weber, şu dizelerine kitapta yer vermektedir; “Unutmayın zaman paradır; unutmayın, kredi paradır; unutmayın para çoğalma gücüne ve verimli bir doğaya sahiptir.” Bu dizelerin kapitalizmin doğasını Weber’in tabiriyle kapitalizmin ruhunu yansıttığını -ki zaten Weber’in de bu dizelere değinmesinin altında yatan sebep de budur- görebiliyoruz. “Unutmayın, -atasözüne göre- borcunu zamanında ödeyen kişi, herkesin cüzdanının efendisidir; borcunu söz verdiği zamanda, tam vaktinde ödediği bilinen kişi, arkadaşlarının gereksinim duymadıkları her parayı her zaman ödünç alabilir” (Weber, 2019: 21). Kapitalizm, insanı bu yaşam için çalışmaya odaklandıran, doymak ve yaşayabilmek için değil para için çalışan insan ordusu yaratmayı hedeflemiştir ki bunu günümüze baktığımızda başardığını anlayabilmek zor değildir. İnsanlar dinsel değerlerden uzaklaşmış ve yaşamın merkezine oturtulan para ve para kazanma dürtüsü insanın inandığı dinlerinin yerine geçmiştir. İnsanların yeni dini artık ‘para’dır. “Herhangi birinin iş yaşamının amacı günün birinde büyük miktarda para ve servetle mezara girme fikriyse eğer, kapitalizm öncesi çağın bireyi için bu sadece sapık bir içgüdünün ürünü, auri sacra famesle açıklanabilir” (Weber, 2019: 39). Kapitalist sisteme başkaldırabilmek mümkün değildir çünkü Weber’in de söylediği gibi insanlar bu kapitalist düzen içerisinde doğar ve büyürler. Kapitalist düzene ayak uydurabilmeleri için eğitimden geçerler. “Bugünkü kapitalist ekonomi düzeni öyle uçsuz bucaksız bir evrendir ki, bireyler o evren içinde doğarlar. Bu evren bireylerin tek başlarına bilfiil değiştiremeyecekleri, içinde yaşamak zorunda oldukları bir barınaktır. Tek birey piyasa ilişkileriyle iç içe olduğu sürece bu evren bu bireye kendi ekonomik davranış normlarını dayatır” (Weber, 2019: 25). İnsanların para kazanma dürtüsünden veya para kazanma hırsından bahsetmiştik. Bu bireyler yüksek konumdaki bireyler değil. Bu bireyler orta sınıftır. Orta sınıf kapitalizmin kalbidir. Weber’in ‘kapitalizmin ruhu’ olarak adlandırdığı şey de tam olarak burada devreye girer. Kapitalizmin ruhunu taşıyanların orta sınıftaki bireyler olduğunu ifade eder. “Yeniçağın eşiğinde, burada ‘kapitalizmin ruhu’ olarak adlandırdığımız anlayışı taşıyanların, ticaret aristokrasisi içindeki kapitalist girişimciler değil, daha çok sanayi sektöründe yükselen orta sınıf katmanları olduğunu göreceğiz” (Weber, 2019: 34). Kapitalizm önünde engel bulundurmaması gereken bir sistemdir. Bundandır ki dini değerleri dahi kendisine uyarlamak istemiştir. Katoliklerin dini değerleri kapitalizmle uyuşmadığı için kapitalizm dini değerleri ‘para, hırs, statü’ için değiştirmiştir. Protestanlık da kapitalizmin bir ürünüdür. “Kapitalist ekonomi düzeni özellikle herhangi bir dinsel güç tarafından onaylanmayı gerekli görmez ve ekonomik yaşantının kilise kurallarıyla etkilenmesini hatta devlet tarafından yapılacak düzenlemeyi bile hissedilir olduğu ölçüde engel olarak algılar” (Weber, 2019: 40).
Martin Luther’e de değinen Max Weber kapitalizm oluşumunu Protestanlık mezhebine bağladığından dolayı Protestanlıktaki meslek anlayışına değinir. Luther, insanların sorgulamadan inanmalarından ve kiliseye olan derin ve amaçsız bağlılıklarından şikayetçiydi. Bu sebeple İncil’i Almancaya çevirerek insanların bağlı olduğu dine yabancı olmalarını engellemek hususunda ilk adımı atmış oldu. “Şurası açık ki, Almancadaki ‘beruf’ sözcüğünde, İngilizcedeki ‘calling’ sözcüğünde olduğu gibi ve belki de ondan daha açık biçimde, bir ölçüde dinsel tasarım -Tanrı tarafından konulan bir görev tasarımı- yankılanır” (Weber, 2019: 45). Burada açıkça görülüyor ki Luther’in meslek anlayışı Tanrı tarafından insanlara verilmiş bir görev bir amaçtır ve Tanrı tarafından uygun görülen her meslek Tanrı’yı memnun kılabilmek için yapılır. Yani Luther tarafından yapılan meslek bir tür ibadet olarak görülüyor. Bu sayede de insanlar dünyevi olanla ilişki kurmaya başlıyor. Bu dünya için çalışmanın da ibadet olarak görülmeye başlanması insanları çalışmaya ve üretmeye itiyor. Bu da kapitalizm için bulunmaz bir nimettir. Fakat burada değinilmesi gereken önemli bir husus göze çarpmaktadır. Martin Luther kapitalistçe bir anlayıştan oldukça uzak bir tutum sergilemekteydi. Dünyevi işlere yüz çevirmeyi reddetmekteydi fakat bir yandan bireyin sermaye peşinde koşuyor olma ihtimali onun tarafından hoş karşılanmıyordu. “Öncelikle belirtelim ki, Luther’in buraya kadar kapitalist ruh kavramıyla kastettiğimiz anlamda -ya da ayrıca herhangi bir anlamda- bir ruhla içten yakınlık taşıdığı pek söylenemez. Hatta reformasyonun sözü edilen ‘eylem’ini büyük bir hevesle öven kilise çevreleri bile bugün kapitalizmin herhangi bir anlamda dostu değildir. Kuşkusuz Luther’in kendisi, Franklin’in dile getirdiği türden bir tutumla, kapitalizmle yakınlaşmayı şiddetle reddederdi” (Weber, 2019: 47). Luther’in meslek anlayışı gelenekçidir. Gelenekçi olması itibariyle Katoliklerle ortak bir paydada buluşmaktadır. Luther’in meslek anlayışının kapitalizmin yolunun açılması hususunda bir katkısının olduğu açıktır fakat buradan Luther’in kapitalizmin benimsediği değerleri benimsediğini çıkarmak yanlış olacaktır.
Max Weber, bireyleri anlayabilmenin yolunun dinden geçtiğini ifade etmektedir. Bundan dolayı da bireylerin meslek anlayışlarını din bağlamında incelemek istemiştir. “Sofu Protestanlığın başlıca 4 tarihsel kurumu vardır: 1. Özellikle 17. Yüzyılda egemen olduğu Batı Avrupa’da kazandığı yapısıyla Kalvinizm; 2. Pietizm; 3. Metodizm; 4. Vaftizci hareketten ortaya çıkıp gelişen tarikatlar” (Weber, 2019: 91). Sofu Protestanlığın 4 farklı mezhebini ele alan Weber, bu mezheplerin birbirinden ayrı veya zıt mezhepler olmadığını ifade etmektedir. “Bu hareketlerin hiçbiri diğerleriyle mutlak anlamda karşıt ve diğerlerinden ayrılmış olmadığı gibi, sofu olmayan reform kiliselerinden kesin bir ayrılış da gerçekleşmemiştir” (Weber, 2019: 91). Kalvinizm 16. ve 17. yüzyılda Batı Avrupa’da egemen olan inançtır. “Sonsuz lütuf olarak ‘koşulsuz seçim öğretisi’ o zamanlar Kalvinizm’in çoğunlukla en karakteristik dogması olarak kabul edilmiştir ve bu büyük ölçüde bugün de geçerlidir” (Weber, 2019: 94). Weber’e göre bu sonsuz lütuf öğretisi Kalvinizmlerin meslek anlayışlarını da şekillendiren bir öğretidir. Başından beri söyledik ki Weber, bireylerin dini inançlarının meslek anlayışlarında büyük bir rol oynadıklarını düşünmektedir. Sonsuz lütuf öğretisinin bireylerin mesleklerini şekillendiriyor oluşu da Weber’in görüşlerini destekler niteliktedir. “Tanrı insan için değil insan Tanrı için vardır ve her olup bitenin -dolayısıyla Kalvin için de kuşkusuz insanların sadece küçük bir kısmının kurtuluşa erişmeleri olgusunun da- anlamı, onların Tanrı’nın şanının yüceltilmesi amacının vasıtası olmasıdır” (Weber, 2019: 97). Tanrı insan için var değildir insanlar Tanrı’nın yüceliğini kutsamak için vardır inançlarıyla şekillenen yaşamları mesleklerini de o oranda şekillendirmiştir. “Kalvinistin dünyadaki toplumsal uğraşısı, yalnızca Tanrı’nın büyük zaferi için çalışmaktır. Bu dünyadaki yaşamın tamamına hizmet eden meslek uğraşısı da bu özelliği taşımaktadır” (Weber, 2019: 102). Pietizm ise reformcu kilise temelinde ortaya çıkan ilahi takdir anlayışına sahip bir inançtır. “Pietizm kutsanmışların görünmez kilisesini görünür kılarak yeryüzüne indirmek; ayrı bir tarikat kurmaya kadar varmadan, bütün bireylerin bu topluluk içinde dünya hazlarına kapalı şekilde Tanrı’nın isteğine yönelik bir yaşam sürmesine rehberlik yapmak; böylelikle gerçek iç yenilenmeyi, günlük yaşamda dışa vurulan davranışlara da yansıtmak istedi” (Weber, 2019: 122). Pietizmin meslek anlayışı öbür dünya ile ilişki içerisinde olmuştur. Pietizm; meslek ahlakını dini temeller üzerinde düşünerek buna göre hareket etmektedir. Sıkı dini kontrollerle öbür dünyayı garantilemek pietizmin temel ilkelerinden biri olmaktadır. Pietizm zamanla kendi içerisinde tutarsızlıklar yaşamış ve Kalvinizmin zorlamalarıyla da paralel olarak Lutherci anlayışın içerisinde kalmıştır. “Spener dinsel yaşam biçiminin sistemli ve dogmatik olarak temellendirilmesi amacıyla, Lutherci fikir dizileri, ‘Tanrı’nın onuru niyeti’yle girişilen yararlı işlerin reformcu nitelikleriyle ve iç yenilenme yaşayanların göreli bir ölçüde de olsa Hıristiyan mükemmelliğine erişebileceklerine duyulan ve reformculuk çınlayan inançla birleştirdi. Ne var ki bu kuramın tutarlılığı yoktu” (Weber, 2019: 124). Metodizm ise ilahi takdir yerine yüksek yaşam öğretisini temel alan bir inançtır. “Metodizm, Pietizm gibi içerdiği ahlak bakımından gevşek temelli bir yapı olarak görünmektedir. Fakat ilahi takdir öğretisinin yerine geçen bir öğreti olarak yüksek yaşama yahut ikinci lütufa ulaşma çabası Metodizm’e hizmet etti ve İngiltere coğrafyasında doğduğu için, metodist ahlakın uygulanışı, oradaki reformcu Hıristiyanlığın uygulanışına göre yönlendi” (Weber, 2019:132). Metodizm öğretisiyle çalışmanın kutsallığını artırabilmiştir fakat mesleğe dair olan fikirlerin düzenlenmesi veya gelişimi hususunda herhangi bir katkısı olmamıştır.
Sofu Protestanlığı Kalvinizmden birçok noktada ayrılmaktadır. Kalvinizmde yaşadığımız dünyaya ait olan servet, para ve sermaye gibi terimlerin bir anlamı ve ehemmiyeti bulunmaktadır fakat Sofu Protestanlığı bu türden şeylere karşı çıkmaktadır. “Sofuluk, dünya mallarının edinilmesine yönelik her çabaya, azizlerin zenginliğinde onların etkililiği için hiçbir engel görmeyen, aksine onların zenginliğini, saygınlıklarını artıran bir şey olarak kabul eden, yeteneklerini sadece rezilliğe düşmeden karlı yatırımlar için kullanmalarına izin veren Kalvin’den daha keskin biçimde karşı çıkıyor gibi görünmektedir” (Weber, 2019:143). İnsanların tek gayesi Tanrı’nın şanını daha da yükseltmek olmalıdır ve bunun için de insan sürekli çalışmalı ve üretmelidir. Tanrı; boş duran, vaktini boşa harcayan insanı sevmez. Bu yüzden Kalvinizmdeki meslek anlayışı emir üzerine kuruludur. “Her kayıp saat Tanrı’nın şanının hizmetinde çalışmaktan uzaklaştırdığı için, zaman sonsuzca değerlidir. Eyleme dönüşmeyen düşünüşler de, en azından meslek uğraşısını engelliyorsa, bundan dolayı değersizdir ve doğrudan kınanmalıdır” (Weber, 2019: 144). Ayrıca Sofuluk da fakirliğin de hoş karşılanmadığı çünkü Tanrı’nın vermiş olduğu yeteneği tam olarak kullanamamış biri Tanrı’nın şanını yüceltebilmek hususunda da geri kalmıştır ve normal karşılanamaz. “Meslek yükümlüğünün yerine getirilmesi olarak zenginleşme çabası hem ahlaki olarak uygun görülmüş hem de açıkça emredilmiştir. Ona verilen yeteneğinden tam olarak yararlanılamadığı için reddedilen uşak benzetmesi, doğrudan bunu dile getiriyor gibi görünmektedir. Yoksul olmayı istemek, çok sık savunulduğu gibi, hasta olmayı istemekle aynı anlama gelir. Yoksulluk, eserin kutsanışı açısından bakınca kınanır ve Tanrı’nın şanına zarar verir” (Weber, 2019:149). Şöyle de bir gerçeğe değinmek gerekir ki artık kapitalizmin bir dine ihtiyacı kalmamıştır. Weber bunu şu cümlelerle aktarır; “… dış dünyadaki mallarla ilgili kaygı, azizlerin omuzlarına örtülü ve her zaman çıkarılıp atılabilecek olan ince bir palto gibi olmalıdır. Fakat kötü kader bu paltoyu demirden bir kafes haline de getirebilir. Sofuluk dünyayı yeniden inşaa etmeye ve dünya içinde etkinlik kazanmaya giriştiğinde, dış dünyanın malları insan üzerinde gittikçe artan ve nihayet baş edilemeyen bir güç kazandı… bugün sofuluğun ruhu bu kafesten kurtulmuştur. Mekanik temele dayanmasından bu yana her halükarda zafer kazanmış olan kapitalizmin artık bu desteğe ihtiyacı yoktur” (Weber, 2019: 164).
Protestanların sermayeden yüksek gelir sağlamaları ve yüksek mevkili kişilerin bulunmaları ait oldukları mezhep inançlarından kaynaklanmaktadır. Batıda yaşayan çok zengin soylu kişilerin büyük bir kesimi on altıncı yüzyılda Protestanlığı kabul eden insanlardır. Protestanlar ekonomik alanda daha savaşçı ve daha etkin bireylerdir. Bu davranış da Protestan mezhebinin gerektirdiği dünyaya bakış açılarından ve inandıkları olgulardan kaynaklanmaktadır. Max Weber, eğitim açısından Protestanların çoğunlukla teknik bölümleri tercih ettiklerini fakat Katoliklerin insani bilimlere ait alanları tercih ettiklerini vurgular. Bununla birlikte Protestanların iş hayatında yüksek mevkili yönetici ve sanayi sektörü ile uğraşan kişiler olduğunu fakat Katoliklerin az bir kesiminin Almanya’da sanayi sektörü ile uğraşan, iş adamı ve idareci olduğunu vurgulamaktadır. Burada din ve bilgi arasındaki birlikteliği görebilmek mümkündür. İnsanların hangi bilgiye nasıl ulaşacakları din ve ideolojileri tarafından belirlenmiştir aslında. Katoliklik öncelikle öbür dünyaya odaklanmakta ve bu dünyaya karşı ilgisiz bir duruş sergilemektedir. Protestanlık mezhebi ise, içinde bulunduğu evrene değer verir, başarılı olmayı bir hedef haline getirir. Kısacası Max Weber, Kapitalizmin etkili olduğu ülkelerde Protestanlık mezhebinin ve bunun bir alt seviyesi olan Kalvenizmin etkisinin yüksek olduğunu düşünür ve bu sistemde temel düşüncesi olan Protestan etiğinin Kapitalizmin ilerleyip gelişmesi aşamasında bir olgu ortaya çıkardığını anlatmaya çalışır. Weber’e göre Protestanlığın bir bölümü olan Luthercilik toplumsal olarak daha koruyucu ve siyasi otoriteye daha düzenli ve inanç sistemi daha yoğun ve baskın olan bir duruma sahipti. Bununla birlikte Kalvinizm mezhebi aktif, gerçekçi bir düşüncenin sembolü olarak ortaya çıkmış ve en belirgin özelliği de düzenli ve sistematik bir iş ve meslek hayatının, Tanrı tarafından kabul edilen bir insan olmasının sebebi olarak değerlendirilmesidir. Bu özellik diğer Protestan mezheplerinden farklı bir yere koyan en önemli özelliklerden birisidir. Protestan mezhebi, Katolik mezhebinde olan ruhban grubu gibi bir kurumu onaylamadığı için tavan ve taban gibi bir problem de ortaya çıkmamıştır. Özellikle Protestanlığın Kalvinci alanında Tanrı ile kulun ilişkisine papazların dahil olması, papazların ayrıcalıklı konuları söz konusu olamamıştır. Herkes Tanrı tarafından ne kadar ve ne şekilde çalıştıysa karşılığını alacaktır. Protestanlığın temel amacı çalışmaktan geçmektedir. Tanrı bizim dünya üzerinde ne iş ve ne meslek yapacağımıza daha önceden karar vermiştir. Bu düşünce ile de şikayet etmek hem Tanrıya karşı yanlış olmakla birlikte hem de yaptığımız mesleğe olan yanlış yönelimimizi oluşturmaktadır. Protestanlık mezhebinin temel ruhunu oluşturan ve onların bu dünyayı ve diğer dünyayı aynı zamanda da Tanrıyı önemsemelerini sağlayan temelinde çalışmak olmuştur. Bu bağlamda diğer mezheplerden bu bakış açısıyla ayrılmayı başarmıştır. Kader anlayışı; Kalvinizm’de de önemli bir tema olmayı başarmıştır. İlahi kader nasıl doğru görülmüşse bunu değiştirmeye dünya üzerinde hiçbir beşerin gücü yetemez. Ancak bu durum kişiyi rahatlığa, özgürlüğe ve refaha itmemelidir. Meslek kavramı; Weberin düşünce yapısına göre Protestanların en baskın başarısı, işinde en iyi olmanın bir inanış şekli ve Tanrıya olan saygı ve dünyaya gelme sebeplerinden bir olduğu düşüncesinin mevcut olmasıdır. Bu sebepten dolayı kapitalizmin oluşma nedenlerinden biri olan Kalvinizm’in etkisi daha çoktur. Kapitalizmin sosyal ve ekonomik sistem olarak işlenilmesi. Bütün yargılardan önce; düzenli bir ilerleyişin olması gerektiğini belirtir. Weber’ e göre gelişmiş kapitalizmin düzenli ilerleyişindeki en büyük etken Protestanlığın etiğidir. Protestanlığın bilinen bir analizi, kapitalist sistemin ortaya çıkmasını basitleştirmiş bazı odaklanmalar ortaya çıkarmıştır. Herkes Tanrının önünde bireyseldir. Akılcı, sistematik, düzenli, Tanrının isteklerini kabul etme ve ona göre hareket etme olarak yorumlanmaktadır. Protestan etik; adalet eşitliği, düşünce serbestliği, doğru yolda olma maneviyata sahip olmak adına maddi başarılara duyulan saygı gibi düşünce yapılarının başlıca temellerini toplumun gündelik hayatında yer etmesine büyük bir katkı sağlamıştır. Weber’e göre farklı mezheplerin yer aldığı bir toplumda yatırım sahipleri Protestanlara ait bazı farklılıklar taşımaktadır. Bu etkileşim değişmez sosyal yapıyla veya kültürel gelişimin seviyesiyle alakalı değil; kapitalizmin bulunduğu her kültür bölgesinde bu şekildedir. Ancak modern kapitalizm kelimesi hakkında ortaya koyulanlar kapitalizmin var oluşunu belirtmek amacıyla kullanılamaz: kapitalizmin var oluşunda etkisini gösteren maddeler ile modern kapitalizmin barındırdığı maddeler birbirlerinden çok farklılardır. Bu farklılığın temelini de mezhepler ve toplumsal farklılıklar oluşturmaktadır. Bu sebeple Weber mezhepler ve toplumsal farklılıklar ile olan etkileşimleri sorun olarak görmektedir. Weber kapitalizmin güzel bir ruhtan meydana geldiğini vurgulayarak insanın içinde var olan duyguları kapitalizm düşüncesi ile aynı kefeye konulmaması gerektiğini ortaya koymuştur. Weber’e göre Protestan inanç sistemi dünyada var olmasaydı, kapitalizm zaten var olmuş olacaktı, fakat bu olgunun yerine kapitalizm adı altında farklı bir düşünce sistemi var olmuş olacaktı. Bilgi de, çalışmak da her zaman aynı anlamı vermiş fakat insanlar da karşılığını dinin, katı düşüncelerin aralanmasıyla bulabilmiştir.
KAYNAKÇA
Weber, Max. (2019). Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu. (Çeviri: Milay Köktürk). Bilgesu Yayınları. Ankara.