Aslında başlık “Balder’ın Düşüşü” de olabilirdi. Ancak düşüş kavramından ziyade yükseliş kavramı bu yazıyı daha iyi temsil etmektedir. Ayrıca “Loki” pek çoğunuza Marvel kahramanlarından tanık gelebilir; Balder ise pek çoğunuza tanıdık gelmeyecektir. Ancak İskandinav Mitolojisi okuyanlar bu iki karakteri ve hikâyelerini az çok bilirler. Mitoloji nedir ve İskandinav Mitolojisi üzerine kısa bir açıklama yapacağım, ardından da asıl meseleme döneceğim.
Mitoloji, Yunanca [mithos] yani “söylenen ya da duyulan söz” ve λογος [logos] yani “konuşma” kelimelerinin birleşiminden oluşmuş olup), Eski Yunan’da “geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi” gibi bir anlam barındırmaktayken zamanla Doğu dillerinde efsane Batı dillerinde ise mit anlamı kazanmıştır. Mitoloji günümüzde belirli bir din veya kültürdeki insanlık ile evrenin yaratılış ve doğasını, geleneklere özgü inanç ve uygulamaların sebebini açıklamaya yönelik söylencelerin tümünü tanımlamak için kullanılmaktadır. Mit ise gerçekte doğru olmayan, uydurulmuş kutsal hikâye demektir. Dolayısıyla her topluluğun aşağı yukarı benzer söylence, efsane ve hikâyeleri vardır. Bunlar her bir topluluk açısından kendine özgü bir mitolojidir. Bu mitolojilerin bütününe ise Dünya Mitolojisi denir. İskandinav Mitolojisi ise Kuzey Avrupa Söylenceleri içinde yer alır. İskandinav Mitolojisi’nin Yunan ve Ortadoğu Mitolojilerinden en temel farkı; tanrıların ölümlü insalar dediğimiz, kahramanlar, üzerinde etkisinin minimum düzeyde olmasıdır.
İskandinav Mitolojisi’nin en temel karakteri Odin’dir, tanrıların en büyüğü ve en güçlüsü. Daha sonra Thor gelir. Thor ve Balder, Odin ve Frigg’in oğullarından ikisidir. Loki ise Odin ve Frigg’in üvey evladıdır. Bu yazı Balder ve Loki üzerinden ele alındığı için kısaca Balder ve Loki’den bahsetmememiz gerekir. Balder, tanrıların en iyisi, en bilgesi, en iyi huylusu ve en şefkatli olanıdır. Sağlık ve erdemle çevrelenmiştir. Balder, birgün öleceğini rüyasında görür ve Frigg bunun üzerine Dokuz Diyar’a gider ve tüm canlı ve cansız nesnelerden söz alır, oğluna zarar vermeyecekleri konusunda. Ama tek bir neseneyi eş geçer; ökse otu. Çünkü ondan zarar gelmeyeceğini düşünür. Ancak bu zaafı bir tek Frigg bilir.
Loki İskandinav Mitolojisi içinde en kötü tanrıdır, kanından kötülük akar. Şeytani bir zekası vardır. Çok zeki olduğu kadar çok da iyi yalancıdır. Bazıları onu “yalanların babası” olarak tanır. En büyük özelliği ise şekil değiştirme yeteneğidir. Cinsiyet değiştirebilir ya da herhangi bir canlı cansız nesneye dönüşebilir. Bu yeteneği ile Frigg’den Balder’ın zaafını öğrenir ve Balder’ın ölümünde rol oynar. “En erdemli tanrının öldürülmesi toplumda ahlâkî çöküntünün göstergesidir.” Aslında beni yazmaya iten de bu cümle oldu. Çünkü mitolojiler özellikle de içinde doğduğu toplumu simgeler. Eğer o toplumun konjonktürünü bilirsek o toplumun mitolojilerini de anlarız. Bu bağlamda mitolojiler bizim için vazgeçilmez olmalıdır; ayrıca mitolojiler günümüz toplumlarının temeline serpilmiştir. Örneğin, herhangi bir toplumsal, kültürel değerlerimizde ya da sanat zevkimizde mitolojik unsurlar görmek mümkündür.
Yukarda bahsetmiş olduğumuz iki mitolojik tanrı karakteri birbirinin zıddı özelliklere sahip. Aslında bu da İskandinav Mitolojisi’nin en temel özelliği. Kısa ve öz olarak, Balder “erdemi” temsil ederken, Loki ise “şeytanı” temsil etmektedir. Ama bu karakterler aynı zamanda hem bilge, saf, iyi huylu; hem de yalancı, kurnaz ve sahtekâr. Bu bağlamda Loki’nin yükselişi, kötülüğün, sahteliğin, iki yüzlülüğün, sahtekârlığın ve kurnazlığın ön plana çıktığı bir toplum tasavvuruna denk düşmektedir.
Loki’nin belirdiği toplum tasavvuru, aslında hepimizin içinde bulunduğu bir toplumsal hayatta görünürlük kazanmaktadır. Dayanışmanın minimum düzeyde olduğu, “insan insan” ve “insan doğa” ilişkilerinin araçsallık ve erk temelli olduğu, norm ve değerlerimizin çözüldüğü ve bunun yerine pratik-pragmatik anlayışın hâkim olduğu bir toplum düzeni, Loki’nin Yükselişi’ne zemin hazırlamaktadır.
Yüz yüze ilişkilerimiz yerine sanal mecrada, özellikle de sosyal medyada, yarattığımız ve edindiğimiz çoklu kimlikler bizlere bir nevi başka karakterlere dönüşme imkânı sağlar. Bu noktada kimliklerimizin çokluğu ve sahteliği hem bizim açımızdan hem de toplumsal kollektivite açısından salt-saflık hâlini zedelemiştir. Hiçbir anlamda sınırın olmadığı ve her şeyin aşırı uçlarda yaşandığı bir mecrada tutunabilmek, bireyleri yeni bir norm hâline gelmiş normsuzluğa itmektedir. Sanal mecrada tek bir norm var o da normsuzluk.
Edinilen çoklu kimlikler ve alışkanlık hâline gelmiş normsuzluk hâli, insan ilişkilerinin yüz yüze olduğu toplumsal hayat içerisinde bireyleri güçsüz ve çaresiz kılmaktadır. Çünkü birey, sanal mecrada edindiği yaşam formunu toplumsal gerçeklik içersinde bulamaz. Dolayısıyla birey, bu noktada, toplumsal gerçekliği, sanal mecrada edindiği yaşam formuna dönüştürmeye çalışır. Bu dönüştürme sürecinde yakalanan ivme, birey açısından toplumsal gerçeklikte var olma başarısına denk gelir. Çoğunlukla bu dönüştürme sürecinde yaşanan başarısızlık durumu, bireyi sanal mecrada varolmaya mecbur bırakır. Çünkü, sanal mecranın formuna adapte olmuş bireyin habitusu, toplumsal gerçekliğe uygun değildir.
Sonuç olarak toplumsal gerçekliğe uygun olmayan yeni alışkanlıklar, habitus, varolan toplumsal kollektiviteyi ve buna tekabül eden yaşam formunu aşındırabilmektedir. Bu bağlamda Loki’nin Yükselişi, Balder’ın Çöküşüne ve sanal mecranın yükselişine tekabül etmektedir.