Modern toplumun oluşum süreci erkeklik tarzlarının gelişimine yol açmıştır. Modern cinsiyet düzeninin oluşumu, kapitalizmin ve kuzey ekonomilerin sömürgeci düzenleriyle meydana gelmiştir. Erkeklik tartışmalarında önemli dinamikler mevcuttur. Bunları şöyle ifade edebiliriz; kapitalizmin fabrikaya aldığı erkek, devlette vatandaş olarak erkek, biyolojik (bilimde) erkek.
Endüstriyel kapitalizm fabrika sisteminde mekânsal olarak ayrıma dayandırılıyordu: çalışma alanı ve ev/hane iki ayrı alan haline geldi. Bu ayrım piyasa-hane ayrışmasına, beraberinde ise mekanların kendi içerisinde farklı cinsiyet düzenlerinin oluşmasını sağladı. Cinsiyetlendirilmiş mekanların oluşması modern toplumsallaşmanın özelliği haline geldi. Kapitalizm, erkeği fabrikaya aldı ve onu emek gücü olarak tarif etti. Erkeği evin dışında kurgulayarak ev geçindirici rolünü verdi. Toplumda erkek kamusal işlerden sorumlu tutulurken, kadının yaptığı işler özel alana yani eve sokularak görünmez bir hal aldı. Bu dışlama durumu endüstriyel kapitalizmin temel bir başarısıdır.
Ailesini geçindirmek için her koşulda çalışması gereken aile reisi ve grev yaparak gerektiğinde işsiz kalmayı göze alan işçi erkeği ortaya çıktı. Bu iki yeni erkeklik tarzı ise kendi aralarında çelişti. Kas gücüne dayalı işçi sınıfı erkeği, evde erkek üstünlüğüne bağlı otoriteyle birlikte kurulunca kadın ağır endüstriden dışlandı. Erkek işçilere aile geçim ücreti ödenmesi için birtakım siyasal mücadeleler vererek erkek egemenliğine dayalı cinsiyet rejiminin oluşması sağlandı.
Sınıfsal konumların cinsiyetle ilişkisine istihdam açısından bakıldığında erkeğin aldığı ücret tüm ailenin olarak görülürken, kadının aldığı ücret kendi harçlığı olarak görülmüştür. İşsiz gezen ve çalışmak istemeyen erkek toplum tarafından beceriksiz erkek olarak damgalanmıştır. Üretim-yeniden üretim ayrımı sınıf temelli olmasının yanı sıra cinsiyet temelli de bir ayrımı beraberinde getirdi.
Eril tahakküme dayalı modern toplumların oluşmasında güçlü devletlerin oluşmasının rolü oldukça önemlidir. Erkekliği kurgulayan iktidarı üreten devlette, vatandaşı asker olarak tarif eder. Vatandaş-erkeklerden oluşan kitlesel ordular sömürgeci fetihler gerçekleştirerek eril ideolojinin gelişmesini de sağladılar. Modernlikle birlikte vatandaşın asker-ordu olarak görülmesi, sıradan erkeklerinde devletle bağlantılı erkeklik kimliğini ortaya çıkardı. Erkeklere vatanı savunmak, vatan için ölmek gibi vatani görevler vererek kahraman, başarılı ve güçlü olarak tanımladılar. Böylece eli silah tutan erkek güçlü ve kahraman oluyordu.
Bilimde erkekliğe bakacak olursak, ‘‘modern erkekliğin bilimi’’ erkekler tarafından yapılmıştır. Freud erkek ve kadının farklı psikolojik yaratıklar olduğunu söyler. Hormonsal-biyolojik olarak birbirinden farklı olduğunu hatta kadınların ‘‘eksik erkek’’ olduğunu söyler. Jung da Freud’u n yolundan ilerleyerek psikolojik olarak cinsiyetin zıt kutuplu olduğunu ifade eder. Sosyoloji bilimi de sosyal rol kuramıyla cinsiyet farklarını alışılmış davranışlar olarak tanımlar ve farklı psikolojilere bağlı sosyallikler olarak yorumlaması erkek bilimine katkı sağlamıştır. Antropoloji ve tarih biliminin yaptığı bütün kültür çalışmalarında ise erkeklerin üstünlüğü düzeninden bahsetmesi modern erkelik biliminin temelini oluşturdu.
Endüstri sonrası kapitalizmde ise hane, piyasa ve cinsiyet ilişkilerinde değişmeler meydana gelmiştir. Farklı toplumsallıklara bakıldığında cinsiyet arasındaki tüm ayrımların eskisi kadar önemi kalmamıştır. Hizmet sektörü sanayinin önüne geçerek işçi sınıfı temelli erkeklik yerine yeni erkeklik tarzlarının oluşmasını sağlamıştır. Gelişen sivil toplum örgütlenmelerinde yer alan sivil erkekler, pro-feminist erkekler, küresel iş adamları yeni erkeklik tarzını oluşturdu. Endüstri sonrası piyasada istihdam edilenler daha çok kadından oluşan bir sınıf ortaya çıkardı. Erkeklik artık daha çok boş zaman aktiviteleri, tüketim, kültürel temsiller olarak karşımıza çıkmaya başladı.
Aile reisi-geçindirici erkek modeli önemini yitirince çalışan erkek ve baba rolünü olumlu şekilde oluşturamadığından hangi erkeklik değerlerinin egemen hale geleceği karışıyor. Bu durum toplumda erkeği serseri erkek olarak tanımlıyor ve tüm toplumda asayiş sorunu haline geliyor. Yarı-zamanlı çalışmanın yaygınlaşmasıyla evli kadınların iş piyasasına girmesi, siyasete girmesi erkeklerin yerini alıyor ve erkeklik krizini ortaya çıkarıyor. Erkeklerin kendi egemenliklerini kaybetmeleri, iktidarını koruyamamaları kriz olarak adlandırılıyor.
Sancar, S. (2009), Erkeklik İmkansız İktidar Ailede, Piyasada ve Sokakta Erkekler, İstanbul: Metis Yayınları.