Bu yazının amacı, 2009 yılı İspanyol-İngiliz yapımı “Agora” filminin işlediği konular, diyaloglar, nesneler, mesajlar dikkate alınarak incelenmesi ve nitel içerik analizi yöntemiyle filmin kodlar, kavramlar ve kategoriler çerçevesinde genel olarak değerlendirilmesidir. Bu bağlamda önce nitel içerik analizi ve film hakkında genel bilgiler verilecek daha sonra verilerin kodlanması, kavramlaştırılması ve temaların belirlenmesiyle oluşan kategoriler başlığı altında ulaşılan sonuçlara değinilecektir. Tarihi ve sıra dışı bir şahsiyetin hayatının yaşadığı dönemin önemli olaylarıyla birlikte anlatıldığı bir filmin nitel içerik analizi ile çalışılması içerdiği konu, mesaj ve olayların çokluğu nedeniyle tek bir çalışmada toplanmasını zorlaştırmaktadır. Bu durum tespit edilen kod ve kavramları mümkün olan en az kategori ile sınırlandırmayı gerekli kılmıştır. Tema ve kategorileri oluşturmak için öncelikle film birkaç defa izlenmiştir (1). İzleme yapılırken görsel olarak sunulan nesneler, mekânlar, renkler, sembol değeri olan figürler, konuşma dilinde öne çıkan, yinelenen kelime ve kavramlar, beden dili gibi ayrıntılar not edilmiştir. Filmin Türkçe altyazısı (2) indirilip, çıktısı alınıp dikkat çeken yerler gözden geçirilerek konuşma diyaloglarından kodlar oluşturulmuştur. Oluşturulan kodlardan yola çıkarak filmin konusu göz önünde bulundurulup, tarihi arka planı araştırılıp kavramlara ulaşılmıştır. Kavramlar ise ilişkili oldukları düşünülen ana tema ve kategorilerin belirlenmesinde dikkate alınıp, genel çerçeve oluşturulmuştur. Çalışma tasarımı, verilerden kavrama gitme ve genel çerçevenin oluşması açısından tümevarım aşamalarıyla oluşsa da yazım olarak sunulmasında bütünlüğü sağlamak için tümdengelim (kategori başlıkları altında kavram ve kodları açıklama) yöntemi kullanılmıştır. Kategori ve temalara geçmeden önce kullanılan yönteme ve çalışmaya konu olan filme genel hatlarıyla değinilmiştir.
Nitel İçerik Analizi (3)
Sosyal bilimlerde sıkça kullanılan içerik analizi hem nicel hem de nitel yöntemle çalışılabilen, yazılı, sözlü, görsel öğelerin içeriğinin (sözcükler, nesneler, semboller, resimler, gizli açık anlamlar, iletiler, mesajlar), derinlemesine işlenip, analiz edilmesidir. Tümevarımcı nitelikte olan bu yaklaşımda verilerin toplanması ile başlayan süreç belirli aşamalardan geçerek genel bir sonuca ulaşmayı hedefler. İçerik analizinin aşamaları şu şekildedir:
- Verilerin kodlanması: Bu ilk aşamada eldeki bilgilerin incelenip, kavramsal ifadesine giden yolda belirli kodlarla düzenlenmesidir. Bu kodlara, verilerin bölümlere ayrılarak anlamların isimlendirilmesiyle ulaşılır. Bu kodlar verilerin çıkarımları ile oluşabileceği gibi, önceden belirlenen kavramlara göre de oluşturulabilir. Bazen de daha önce çalışılmış kavramların üzerinden yeni çalışmalara başlanılabilir.
- Temaların bulunması: Toplanan verilerle kod oluşturulmasından sonra tematik kodlama (kodlar arasındaki ortak yönler) aşaması olarak ortak ilişkiler belirlenip düzenleme yapılır. Kodlar temalara anlam bütünlüğü ve iç tutarlılık gözeterek yerleştirilir. Verilerden oluşan kodlardan, temalar dışında kalanlar olursa bu aşamada başka araştırmacılara danışmak yararlı olabilir.
- Verilerin ve temaların tanımlanması: Bu aşamada ise ayrıntılı kodlama ve tematik kodlama ile oluşan sistem okuyucuya anlaşılır bir dille açıklanıp sunulur. Aynı kod altındaki veriler ve aynı temadaki kodlar birbirleriyle ilişki biçimlerinden yola çıkarak açıklanmalıdır. Araştırmacı kendi görüş ve yorumlarını bu bölümde sunmaz.
- Bulguların yorumlanması: içerik analizinin bu son kısmında artık araştırmacı ilk üç aşamada ortaya çıkan tabloyu tutarlı bir biçimde yorumlar. Bu yorumlar tabloyu anlamlaştırarak, neden-sonuç ilişkileri kurarak sonuç elde etmeye yönelik olmalıdır.
Bu aşamalar her çalışmada birbirinden belirgin bir şekilde ayrı olmayabilir. Birleştirmeler, değişiklikler yapılabilir. Önemli olan veri setinin etkin, verimli ve tutarlılık gözetilerek kullanılmasıdır.
Agora Filmi (4)
2009 yılında yayınlanan Agora filminin yönetmeni Alejandro Amenabur’dur. Senaryosu Alejandro Amenabur ve Mateo Gil tarafından yazılmıştır. Tarihi drama türündeki filmde, Rachel Webiz (Hypatia), Max Mengelle (Davus), Oscar Isaac (Orestes), Rupert Evans (Synesius), Michael Lonsdale (Theon), Ashraf Barhom (Ammonius), Sami Samir (Cyril) ve Hümayun Ersadi (Aspasius) oynamaktadır. İspanyol-İngiliz ortak yapımıdır. Filmde, MS. 400’lü yıllarda kendini felsefe ve bilime adamış Hypatia’nın hayatından kesitler anlatılır. Filozof ve bilim insanı Hypatia yaşadığı toplumda farklı düşünceleri, uğraşları ve güzelliği ile dikkat çekmektedir. Babası Theon soylular topluluğunun yöneticisidir. İskenderiye kentinde bilinen en büyük kütüphane, bilim merkezi, Agora adlı meydan ve pagan ibadet merkezinin iç içe olduğu Serapeum’da yaşayan Hypatia, burada bilimsel çalışmalar yaparak, gençlere dersler vermektedir. Kölesi Davus ve öğrencisi Orestes ona tutkuyla bağlıdır. Hypatia’nın ise bilimsel çalışmalar yapmak, evrenin düzenini ve gökyüzünü keşfetmekten başka amacı yoktur. Yaşadığı toplumda babasının yöneticileri olduğu pagan topluluk dışında Yahudi ve Hristiyan topluluklarda vardır. Bu topluluklar arasındaki güç ve iktidar mücadelesi toplumda büyük çatışmalara yol açmakta, topluluk savaşları ile birçok insan ölmekte ve Roma Kralı-İskenderiye Valisi bu karışıklığı önlemede yetersiz kalmaktadır. Bu karışıklık içinde dahi Hypatia çalışmalarına ara vermemektedir. Öğrencilerinden Orestes vali, Synesius ise Cyrene şehrinin Hristiyan Piskoposu olmuştur. Azad ettiği kölesi Davus ise Hristiyan Keşişlere katılmıştır. Kendisi ise valiye danışmanlık yapmaktadır. Valiye yakınlığı, yaptığı çalışmalar, sıra dışı yaşamı ve düşünceleri gittikçe güçlenen Hristiyan topluluğun başındaki piskoposun dikkatini çeker. Hypatia güç-iktidar mücadelesinin ortasında kalır ve Hristiyan Piskopos Cyril tarafından kutsal kitaptaki kadın nitelendirmesine uymadığı öne sürülerek cadı ilan edilip, fanatik taraftarlarca acımasızca öldürülür.
Kategoriler
1-Toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlik
Agora filmi üzerinden toplumsal tabakalaşma ve eşitsizliği yorumlamak için öncelikle filmin hikâyesinde yer bulan kişilerin toplumdaki konumlarına (görevleri, hukuksal statüleri, inançları, birlikte yaşanıp hareket ettikleri toplulukları) bakmak gerekir. Görevleri, meslekleri açısından bakarsak, karakterlerden Hypatia öğretmen (bilim insanı, filozof)-danışman, Orestes öğrenci-vali, Sinesius öğrenci-piskopos, Theon yönetici, Davus hizmetçi-keşiş, Aspasius hizmetçi, Ammonius keşiş, Cyril rahip-piskopos olarak görülüyor. Hukuksal statü (vatandaşlık statüsü, seçim yapabilme hakkı) olarak Hypatia-özgür, Orestes-özgür, Sinesius-özgür, Theon-özgür, Davus-özgür değil (sonradan özgür), Aspasius-özgür değil, Ammonius-özgür, Cyril-özgür diye nitelendirilebilir. Benimsenen inanç ve birlikte yaşanan topluluk sınıflandırmasında Hypatia-bilim (felsefe,akıl) inancı ve pagan topluluk, Orestes-pagan topluluk ve inancı (sonradan Hristiyan inancı), Sinesius- pagan topluluk, Hristiyan inancı (sonradan Hristiyan topluluğa katılıyor), Theon-pagan topluluk ve inancı, Davus-pagan topluluk ve inancı (sonradan Hristiyan inanç ve topluluğu), Aspasius-pagan topluluk ve belirsiz inanç (filmde inancını belirleyecek herhangi bir ögeye rastlanmadı), Ammonius-Hristiyan inanç ve topluluğu, Cyril-Hristiyan inanç ve topluluğu kategorisindedir. Filmde bireysel olarak yer almayan ama topluluk olarak gösterilen bir grup daha vardır. Onlarda Yahudilik inancına mensup Yahudi topluluğudur.
Yukarıdaki tasnifte de görüldüğü gibi toplum; inanç, birlikte hareket edilen grup, hukuksal statü ve meslek bağlamında bazı sınıflara ayrılmıştır. Bu sınıflar arasında yatay ve dikey hareketlilik vardır. Konum ve statülerin sağlayacağı faydalar ekseninde, yaşanan olayların etkisiyle karakterler; bazen topluluk bazen inanç bazen de hukuksal statü değişikliği gerçekleştirmiştir. Toplumdaki bu hareketliliğin nedenleri pozitivizm-dogmatizm kategorisinde belirtilecektir.
Film üzerinden toplumu değerlendirecek olursak Pagan-Yahudi-Hristiyan olmak üzere üç topluluk göze çarpar. Aynı zamanda bu topluluklarında kendi aralarında farklılıklar gösteren alt grupları vardır. Yönetici, din adamları ve zengin tüccarlardan oluşan soylular, genellikle tarımsal üretim yapan ya da ağır, zor işlerde çalışan yoksulların oluşturduğu halk ve daha çok soyluların hizmetinde çalışan köleler bu farklı gruplardır.
Bu sınıfsal ayrımlar, görev paylaşımları, uğraşılan işlerin niteliği ve yaşam koşulları dikkate alındığında toplumun sınıfsal yapısının eşitsizlikler barındırdığı söylenebilir. Nitekim soylular bilim, din, eğitim, ekonomi ve siyasette etkin ve söz sahibiyken, halk ağır işlerde çalışmakta ve yoksullukla mücadele etmektedir. Köleler ise hak ve hürriyetlerden yoksun, genellikle soyluların hizmetinde çalışmaktadır. Bu eşitsizlik günlük yaşamın birçok alanında kendini göstermektedir. Eğitimin sadece soyluların çocuklarına verilmesi, topluluk kararlarının alındığı mecliste sadece soyluların olması, dinlenme ve eğlenme mekânlarına kölelerin girememesi (filmde, tiyatro eseri sergilenen alanın dış kapısının demir parmaklıkları arasından tiyatroyu izlemeye çalışan kölelerin olduğu sahne) bu duruma örnek gösterilebilir. Ayrıca topluluk adına savaşlar yapıldığı zaman soyluların bıçak, balta gibi aletleri kullanırken kölelere sadece odun parçası verilmesi düşündürücüdür. Efendisinin düşünce ve inançlarının dışında bir tercihte bulunan kölelerin kırbaçlanarak cezalandırılması (filmde soylulardan bilgeliği ve genel uygulamanın aksine kızının özgürce yetişmesi çabasıyla öne çıkan Theon bile evinde Hristiyanlığın sembolü olan bir haç bulduğunda kölelerini suçlamış ve kırbaçla cezalandırmıştır) filmde göze çarpan noktalardandır.
Giysiler ve iletişim dilinde kullanılan kelimeler, cümleler açısından bakıldığında da eşitsizlik unsurlarına rastlanabilir. Soyluların kıyafetleri değerli kumaşlardan, renkli, parlak, süslü iken halk ve kölelerin giysileri değersiz kumaşlardan, sade, koyu renkli ve soluktur. Kıyafetler sadece soylu-halk-köle olarak farklı değildir. Soyluların içerisinde görev ve gelir olarak üst seviyede olanlar-olmayanlar arasında da farklılaşmıştır.
Sözlü iletişimde, soylular köleleriyle emir verme dışında iletişime geçmezken, olumsuz sayılan eylemler ve nitelendirmeler köleler ile özdeşleşmiştir. Öyle ki eşitlik, kardeşlik gibi kavramları öne çıkaran şiddeti, kan dökmeyi uygun bulmayan, kölelerine merhamet gösteren Hypatia bile “Kavganın köleler ve ayaktakımı için olduğunu hatırlamanızı istiyorum… Köleler onlara ihtiyaç duyduğunda neden etrafında olmaz ki? Aç şu bacaklarını! Geri zekâlı!” gibi cümleler sarf etmektedir. Ayrıca öğrencilerine ders verirken “Sizce yerin altında gizlenmiş hangi mucize her bir insanı, hayvanı, cismi ve köleyi yere sabitliyor olabilir” şeklindeki cümlesinde- insan, hayvan, cisim ve köle- diye bir ayrım yapması eşitsizlik ve ayrımcılık açısından dikkate değerdir. Toplulukların savaşında köleler ve halkı öne çıkaran ve sadece odun parçalarıyla savaştıran soyluların kuşatma altındayken “köleler arkadan alacak! Köleler arkaya geçsin!” sözleri manidardır.
Film içeriklerinin kodlanmasıyla oluşturulan bu kategoride sonuç olarak; toplumu oluşturan bireylerin görev, sorumluluk, inanç, değer, ırk, kültür, iş bölümü vb. öğelerle farklılaşması gruplaşmayı, toplulukları ve tabakalaşmayı oluşturmuştur. Topluma hâkim olan gücün (yönetenlerin) halka (yönetilenlere) yaklaşımının ve toplumda yürürlükte olan kanunların topluluk ve gruplara adaleti sağlayamaması ve güven vermemesi toplumda eşitsizliği doğurmuştur. Eşitsizliğin ise toplumda ayrımcılığa, yoksulluğa, huzursuzluğa yol açarak ve zamanla topluluk çatışmalarına hatta savaşlara dönüşmesi kaçınılmaz bir gerçekliktir. Nitekim filmde de bu çatışmalar yaşanmış ve topluluk savaşları sonucunda azınlık olarak görülen Hristiyan topluluk çeşitli entrika ve şiddet içeren yöntemlerle İskenderiye de yönetimi ele geçirmiştir.
2-Toplumsal cinsiyet (5)
MS. 400’lü yıllarda bir kadının sıra dışı yaşam öyküsünün anlatıldığı bir filmin analizini yaparken toplumsal cinsiyet kategorisine ulaşmamak neredeyse mümkün değildir. Basit anlamda erkek ve kadın arasındaki fiziksel ve toplumsal farklılıkların cinsiyet ayrımcılığı ve kültürel normlara dönüşmesi diye tanımlanan toplumsal cinsiyet yakın tarihlerde kavramlaşmasına rağmen varlığının insanlık tarihinin eski dönemlerine kadar götürülebileceği söylenebilir. Kadın ile erkeğin biyolojik farklılıklarından yola çıkarak toplumda edindiği/edinmesi geren yer ile ilgili olarak başlatılan tartışmalar, toplumsal cinsiyetin toplum tarafından kültürel kodlarla oluşturulup, bunun kadın-erkek farklılığından ziyade eşitsizlik temelli anlayışlara dönüşmesi ve kültürel kodların sorgulanamaz gerçeklik olarak algılanmasının konuşulduğu düşüncelere evirilmiştir.
Film içerikleri üzerinden konuyu ilişkilendirecek olursak toplumsal tabakalaşma kategorisinde özelliklerine değindiğimiz Hypatia’nın yaşam öyküsü, toplumsal cinsiyetin kültürel kodlarda kadın algısını nasıl şekillendirdiğine dair örneklerle doludur. Yaşadığı toplumda bilim, felsefe ve eğitimin soylular sınıfının elinde olması, kendisinin bu sınıfa mensup, babasının ise sınıfın yöneticiliğini yapması, babasının onu özgürce yetiştirmeye, eğitmeye çalışması gibi nedenlerle avantajlı konumda olan Hypatia toplumdaki diğer kadınlardan çok farklı bir yaşam sürmüştür. O dönemde Roma İmparatorluğu’nun İskenderiye eyaleti, bilinen en büyük kütüphaneye sahip olarak bilimin ve felsefenin önemli merkezlerinden biridir. Hypatia kütüphanenin de içinde yer aldığı, döneminin kültür merkezi olarak da nitelendirebileceğimiz bu eyalette soyluların gençlerine eğitim vermektedir. Tüm zamanını bilimsel çalışmalara ve eğitime harcamaktadır. Zekâsı ve güzelliği ile birçok erkeğin dikkatini çekip evlilik teklifleri alsa da bu teklifleri kendine has üslubuyla geri çevirmektedir. Öğrencilerinin ve babasının desteğiyle toplumda kendi konumu, düşünceleri ve yaptıklarından dolayı oluşan tepkilere bir süre direnmiştir. Önceden kendisine evlilik teklifi yapan, aynı zamanda öğrencisi olan Orestes’in valiliği süresince ona zaman zaman akıl hocalığı yapmıştır. Fakat tüm bu nitelikleri ve uğraşıları toplumun kadına bakışını yumuşatmaya yetmemiş aksine yaşadığı dönemde topluluk çatışmaları ve iktidarı ele geçirme çabalarında ortadan kaldırılması gereken bir karakter olarak yer bulmuştur. Toplumdaki kadın algısıyla ters düşmesi ve Hristiyanlık kutsal kitabı olan İncil’deki bilginin kişisel çıkarlar için toplumun normlarına karşı çıkış olarak yorumlanmasının etkisiyle “büyücü, dinsiz” olarak etiketlenmiş, linç edilerek öldürülmüştür. Bu sonuca götüren nedenleri kavrayabilmemiz için filmin diyalogları üzerinden o toplumun kadın algısını irdelememiz gerekir. İlk olarak Hypatia’nın tiyatro oyunu izlerken, oyunun arasında Orestes’in tüm izleyicilerin önünde ona evlilik teklifinde bulunması olayını, babası ve arkadaşlarının kendi aralarında nasıl değerlendirildiğine bakalım. Babası kızı için “Hypatia bir erkeğe bağlı kalacak… Öğretme özgürlüğü olmayacak… Ya da düşündüklerini söylemeyecek, öyle mi? Tanıdığım en parlak filozof, bilimle uğraşmayı bırakacak. Hayır! Bu onun için ölüm olur” diyerek evliliği onaylamadığını belirtiyor. Fakat arkadaşı “Doğru. Çalışmaları takdire değer. Akıl dolu ve erdemli biri. Ama Theon… Ona hediyesini vermeyi ihmal etme. Yani kadınlığını demek istiyorum” diye yanıt verir. Bu yanıttan kadının bedeni üzerinden ve biyolojik özelliklerine gönderme yaparak kadınlığın yeteneklerden, meslekten, ideallerden vazgeçip, bir erkeğin himayesine girmenin, kadınlığı yaşamanın verilecek bir hediye olarak görüldüğünü çıkarabiliriz. Kadının bedeni üzerinden kadınlık algısının oluştuğuna dair filmden başka bir örnek ise topluluklar arasındaki silahlı çatışmalarda erkeklerle bire bir dövüşülürken, kadınlara kıyafetlerini çıkartma davranışında bulunulmasıdır. Ayrıca Hypatia’yı öldürmeye götürürken yüzünü kapatmaları ve kıyafetini çıkarıp, derisini yüzmek istemeleri de kadın algısında ödülün de cezanın da uygulanmasında bedenin kullanılması veya teşhir edilme yoluyla verilmesi düşüncesi, beden merkezli bakış açısına örnektir. Toplumsal cinsiyet algısının oluşmasında; biyolojik farklılık öne sürülerek kadının aklının erkekten az olduğu düşüncesinin zihinlerde yer etmesi de etkilidir. Filmde, bu düşünceye sahip olarak Cyril’in İncil’den bölümler okuyup bir kadının bir erkeğe bir şey öğretmesinin veya otorite kurmasının Tanrı’nın izin vereceği bir şey olmadığını söyleyerek Hypatia’yı hedef göstermesi önemlidir. Böylece toplumda zaten var olan kadını eksik ve kusurlu görme anlayışını din ile pekiştirerek hedefine ulaşmaya çalışmıştır. Hypatia’nın eğitiminden geçen sonradan Hristiyan olup piskoposluğa yükselen Sinesius bile, hocasına Hristiyanlığı benimseyerek dışlanmadan, cezadan kurtulması için telkinde bulunmuştur. Durumu düzeltme adına valiye “Kaç kadının lafını dinlersin? Kaç tanesinin? Kaç tanesini takdir eder ve sözünü dinlersin?” diyerek sorunu çözmek adına diz çökmesi gerektiğini, çünkü zaten bir kadın dışında kadınların takdir edilip, sözlerinin dinlenmediğini ve buna gerek olmadığını anlatmıştır.
Yukarıda örneklendirerek açıklamaya çalıştığımız toplumsal cinsiyet algısıyla kadının tanımlanmasının ve ona göre toplumda konumlandırılmasının yarattığı evrensel problemler dikkatlice, tarafsız ve mantık-değer ekseninde ele alınıp bir kez daha sorgulanmalıdır.
3-Pozitivizm-Dogmatizim (5,6)
Agora, konusu açısından araştırmacılara zengin içerikler sunan bir filmdir. Bu zengin içeriklerden birisi de karakterlerin düşünce yapıları, inançları ve kabulleridir. Bunlar üzerinden bir genelleme oluşturmak istersek karşımıza iki farklı kavramın çatışmasının yaşandığı bir kategori elde edebiliriz. Pozitivizm ve dogmatizm.
Pozitivizm, tek geçerli veya doğru bilgi biçiminin deneysel bilimin ortaya çıkardığı bilgiler olduğunu savunurken, dogmatizm ise kabul edilen, inanılan, savunulan bir düşünce, öğreti, değer ve görüşün itiraz edilmeden, tartışılmadan, sorgulanmadan kabulünü savunmayı içerir. Pozitivizm bilimsel yöntemle (akıl yürütme, deney ve gözlem ile sebep-sonuç ilişkilerine odaklı mantıksal çıkarımlar yapmak) bilgiye ulaşma ve keşfetmeye çabalar. Dogmatizm de ise hali hazırda zaten var olan bilginin kabul edilip, savunulması vardır.
Film üzerinden değerlendirme yapacak olursak Hypatia’nın özelliklerini pozitivizm ile ilişkilendirebiliriz. Dogmatizmi ise toplulukların (pagan, Yahudi, Hristiyan) inançlarıyla özellikle de Hristiyanlıkla ilişkilendirebiliriz. Nitekim Hristiyanlığın özellikle orta çağ dönemindeki skolastik düşünce sistemi genellikle dogmatizme en çok örnek gösterilen dönemdir. Hypatia, filmde evrenin özellikle de dünya, güneş ve gezegenlerin hareketlerini, düzenini, gerçeğini bulmaya çalışan bir karakter olarak öne çıkıyor. Bu konuda daha önce yapılmış çalışmalardan yola çıkarak gözlem (gökyüzünü, gezegenleri sürekli takip edip ölçümler yapma) ve deney (hareket halindeki teknede üstten kum torbasını aşağıya attırıp düşeceği yeri hesaplayarak neden-sonuç ilişkisi kurma, kum havuzunda bazı nesneleri güneş, dünya, gezegenler olarak varsayarak takip ettikleri yörüngenin şekline ulaşmaya çalışma) yapıyor. Öğrencilerine eğitim verirken nesneleri (beyaz mendil, Ptolemic Sistem maketi, Apollonian Konisi) kullanarak konuyu anlatıyor ve sorular sorarak akıl yürütmelerine çabalıyor. “Sizce kaç aptal kendi kendine yıldızlar gökyüzünden neden düşmez diye sormuştur? Ama bilgelikle eğitilen sizler yıldızların ne yukarı ne de aşağı hareket etmediğini biliyorsunuz… Sizce yerin altında gizlenmiş hangi gizemli mucize her bir insanı, hayvanı, cismi ve köleyi yere sabitliyor olabilir… İçinizden biri acaba hiç ayaklarınızın… Evrenin tam merkezinde duran ayaklarınızın her şeyi birlikte tuttuğunu ve bir araya getirdiğini düşünüp şaşırmış mıdır?” diyerek öğrencilerine sorduğu bu sorular onu pozitivizm ile ilişkilendirmemize gerekçe oluşturacak türdendir. Bilime ve bilgeliğe olan tutkusunu ise şu sözlerinden anlayabiliyoruz. “(gökyüzüne bakarak) sadece şunu çözebilseydim. Birazcık daha, cevaba biraz daha yaklaşsaydım… O zaman mezarıma mutlu bir kadın olarak giderdim” Topluluklar arası çatışmalarda ya da danışmanlık yaptığı zamanlardaki siyasi sorunlarda rasyonel akıl yürütme ile fikir ve çözümler üretmesi pozitivist bakış açısına yakındır. Tespitlerinin ve önerilerinin haklılığı olayların sonunda anlaşılsa da toplumda hak ettiği yere ulaşamaması, bilimsel yöntemle toplumu okuyabilmenin, ona uygun görüşler bildirmenin o dönemin şartlarında çok da kabul görmediğini ortaya çıkarmaktadır. Bunun nedenini daha iyi anlamak için Dogmatizm üzerinden ilişkilendirmelerimize bakmamız gerekiyor.
Genelde tüm topluluklarda özelde ise Hristiyanlığa mensup olan kişilerde inancın ne anlam ifade ettiğini, filmin konuşma metni üzerinden örneklerle görmeye çalışabiliriz. Paganların törenlerinde yaptıkları dua “Tanrı, babamız, evrenin efendisi, her şeyin kaynağı, evrenin tükenmez gücü, her şeyin başladığı ve bittiği yer. Yüce Serapis, İsis, Horus, Anubis ve diğer bütün tanrılar… Cennet’te ve Dünya’da bizi korumanızı niyaz ederiz” cümlelerinden oluşur. Hristiyan vaazı ise “İsa Galilee boyunca seyahat etti. Ahretten güzel haberlerin vaazını verdi. İnsanlardaki her hastalığı ve sakatlığı iyileştirdi… Ve Dünya’nın her bir yanındaki insanlar onu görmeye geldi… Onların yeri cennetin krallığıdır… Kutsanmışlar yas tutan… Alçak gönüllü olan… Dürüstlük için aç ve susuz kalan… Merhametli olanlardır… Bu yüzden tanrıyı göreceklerdir” şeklindedir. Dua ve vaazlarda evren, tanrı, ahlak, cennet gibi kavramlar işlenmiştir. Bu kavramlar inanç ile ilgili en temel öğelerdir. Bunlara yüklenen anlamlar ile kişiler tercihlerde bulunur, eylemler gerçekleştirir ve yaşamlarına devam ederler.
İnanmak eylemi dediğimiz bu kabuller; arayış, sorgulamalar, çıkarımlar sonucu ile benimsenebileceği gibi kişisel fayda, topluma uyum, atalara saygı vb. birçok nedenden dolayı hiç sorgulamadan, düşünmeden, araştırmadan da benimsenebilir. Nitekim filmde Davus özgür kalmak, değerli hissetmek için aslında tam olarak inanmasa da Hristiyanlığı benimsemiştir. Orastes ise makamını korumak, toplumu yönetmede kolaylık sağlamak için Hristiyanlığa geçerek din değiştirmiştir. Bunun yanında Sinesius, Ammonius gibi karakterler ise içten bağlılıkla inançlarını benimseyip sürdürmüşlerdir. Cyril’in inancına baktığımızda ise inancını doruklarda yaşayan biri olarak görülse de iktidarı ele geçirmek için kutsal kitabın emirlerini kendi çıkarlarına uyacak şekilde yorumlamaktan çekinmemiştir. Filmin konuşma metninde bu durum Sinensis ve Orestes’in diyaloglarında şu şekilde geçer. “(Orastes) En baştan beri istediği benim kellemdi. Bu yılanın peşinde olduğu benim. Bu hükumet… Bu şehir… Ben tanrıyı hiçbir zaman küçük düşürmem. Tanrıyı asıl küçük düşüren O. Kutsal kitaptaki sözleri saptıran O. (Sinesius) Orestes, İsa’ya inanıyor musun? Gerçek bir Hristiyan mısın? Yoksa çoğunluğun yaptığı gibi siyasette başarılı olmak için mi dinini değiştirdin?” Kişilerin inançları kabul etmesinde farklı nedenler olduğu gibi bu inançların dogmatik (sorgulanamaz, eleştirilemez, ondan başka doğru yoktur) bir yapıya bürünmesinde de farklılıklar vardır. Davus, Yahudileri öldürdüklerinde Ammonius’a “Hiç yanılmış olabileceğimizi düşündün mü? Ben affedilmiştim. Ama şimdi ben affedemiyorum. İsa çarmıhtayken onları affetti.” diyor. Ammonius ise” İsa tanrıydı. Sadece o böyle bir hoşgörüyü gösterebilirdi. Hangi cüretle kendini tanrıyla karşılaştırırsın?” diye cevap veriyor. Yine Dünya’nın şekli ile ilgili Hristiyan keşişler aralarında konuşurken kimisi “yuvarlak” kimisi “düz” kimisi ise “bunu ancak Tanrı bilir” diyor.
İnançların dogmatizmle ilişkisinde görsel sembollerde etkilidir. Bu semboller inancın kalıcılığını, görünürlüğünü, mesajını, gücünü simgelediği gibi kalıcı kültürel miraslar olarak kuşaktan kuşağa aktarılabilir. Aynı zamanda kendi taraftarlarının bağlılığını artırabildiği gibi karşıt inancın taraftarlarının da daha çok kin duymasına ve saldırmaya, yok etmeye bu sembollerden başlamasına neden olabilir. Filmdeki tanrı heykelleri, haç, mabetler, din adamlarının ayinde kullandığı eşyalar vb. semboller, inanç taraftarlarının savaşlarında karşıt inanç mensuplarınca yok edilmeye, zarar verilmeye çalışılmış ya da kendi taraftarları yok edilmesin, zarar görmesin diye korumaya almak istemiştir. Heykellere sebze fırlatılması ya da parçalanması, mabedin ahıra çevrilmesi, kırbaçlanmayı göze alarak yere atılan haça sahip çıkılması, mabedin yandığının haberinin taraftarları hemen harekete geçirmesi sembollerin, inancın dogmatik etkisinde oynadığı role örnek gösterilebilir.
Yukarıdaki örneklerde de görüleceği gibi inançların dogmatik bir yapıya bürünmesinde birçok faktör etkili olabiliyor. Dinlerin, inançların, öğretilerin; sorgulamadan, araştırılmadan, irdelenmeden sadece tarafgirlikle savunulması (fanatizm) sonucunda filmde de görüleceği gibi çatışma, şiddet, savaş, kan dökme, karşıtını dışlama ve yok sayma, haksız yere öldürme vb. birçok geri dönülemez, onarılamaz kayıplara neden olabilmektedir.
Dogmatizm genellikle dinsel inançlardan örnekler verilerek açıklanır. Ama pozitivizminde; bilimi, bilimsel yöntemi tek gerçek olarak öne çıkarması ve bunun üzerinden kendi öğretilerini oluşturması dogmatik düşünceyle benzerlik göstermiyor mu? Evren, insan ve toplumun; yapıları, oluşumları, gayeleri üzerine insanlığın var oluşundan beri hep düşünülmüş, tartışılmış ve birçok düşünce, inanç biçimi oluşturulmuştur. Varlık, bilgi, ahlak, bilim felsefesi içerikleri bunlara örnektir. Sosyal bilimler literatürüne baktığımızda tek bir konunun birçok disiplin tarafından farklı yöntem ve kavramlarla açıklanıp, farklı sonuçlara ulaştığı örnekleri bulmamız bize neyi gösterir. Bu durumda tek bir gerçeklikten yola çıkarak bütünü belirleme (determinist tutum)- ne derece geçerli ve doğru bir yaklaşımdır? -bunu düşünmek gerekir.
Yararlanılan Kaynaklar
- www.filmodu.org/agora-altyazili-izle
- www.turkcealtyazi.org/sub/351433/agora.html
- Yıldırım A. Şimşek H. (2016). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Seçkin yayıncılık. Ankara
- m.imdb.com/title/tt1186830/
- Slattery M. (2017). Sosyolojide temel fikirler. Sentez yayıncılık. Ankara
- Demir Ö. Acar M. (1993). Sosyal bilimler sözlüğü. Ağaç yayıncılık. İstanbul