ONU BULDA BUL!

ONU BULDA BUL!
0

ONU BULDA BUL!

“BİR BÖLÜNMEZ Kİ, İNSAN ,ONU ZAMAN BÖLÜYOR

İNSAN HER ÂN DİRİLİP ,HER SANİYE ÖLÜYOR”

-Necip Fazıl Kısakürek

“Hakikati aramak onu bulmaktan daha değerlidir.”Cümlesi felsefenin ve filozofların yahut arayan ve “uy(u)mayan” hareket insanlarının kafa yorup,bulmak istemedikleri olguyu betimlemede birçok kitabın ekseni ve kendisi…
Sahi insan niye gelmişti bu dünyaya? Veya gelmiş miydi? Biliyorum biliyorsunuz bu cümlelerin bizzatihi yüzleşmek olduğunu. Hayat,hayata yüklediğimiz anlamlar silsilesidir,bu anlamlar hayatımızın bütününü oluşturur.Mesela bir öğrenci okula gittiğinde sıra ,masa, duvarlar, yazı tahtası, öğretmen masası vs. orayı bir sınıf yapar.Öğretmen kendisini okulda öğretici telakki ederek o şekilde davranır.Halbuki dışarıda her ikisi de başka biridir.Öğrenci bir çocuk,öğretmen bir anne bir baba veya başka biri…
Üniversite sınavlarına girerken aslında o kitapçıkta yazanların önemi yoktur.Sadece cevaplanması gereken sorulardır.Herkes bir dikkat, sakinlik ,sabır ve hatta stres içinde yapması gerekeni yapar.Polis aramasını,gözetmen kontrolünü yapar,öğrenci cevaplayacağı soruları cevaplar.Orada roller silsilesinin tezahürü vardır.Biz ona sınav dediğimiz için sınavdır o ya da gözetmene uyduğumuz için gözetmen…Bu durumu yaşamın her alanına tatbik edebiliriz.
Niyetim afilli cümlelerle ruhunuzu okşamak değil.Kendimi arıyorum her zamanki gibi…Gerçeği! Ve galiba yazmakla dindiriyorum,biraz rahatlıyorum,hakikate “hakikaten” yaklaştığımı hissediyorum.Defalarca sordum kendime “Neden dünya?” Diye.Bu yıkık ,dökük mahzende ne işim var ?”Diye. “Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu..” alacağımız var ondan… Siz de bu soruları soruyor musunuz kendinize? Niye geldik ?Diye. Biliyorum bunaltıyorum sizi bahsettiklerimle lâkin ne yapayım söz geçiremiyorum gönlüme aklıma fikrime…Amaçsız nasıl yaşıyor insanlar? “Amaaan boşver yaşayıp gidiyoruz işte!” dediğinizi duyar gibiyim.” Ölüm gerçeğine de bu kadar mesnetsiz bir cevap bulabiliyor musunuz?Yoksa ölümü öldürdünüz mü?
“ÖLECEĞİZ ÖLECEĞİZ MÜJDELER OLSUN
ÖLÜMÜ DE ÖLDÜREN RABBE SECDELER OLSUN…”
21.yüzyılın henüz başlarında kendi değerlerini yitirmemiş insanlık bugün benliğinin tutkusunda paraya dönüştürdüğü değerlerini bir bir harcamakta. İnsanlar faiz oyunu oynamakta, dünya’ ya niçin geldiğini unutmuş neden nasıl niçin sorularını aklının ve ruhunun derinliklerine atmış bir vaziyette ebediyete yürümekte.Hırsın, tutkunun, şehvetin arttığı,insanların- kadın erkek- kendini tehşir etmeyi normal karşıladığı, sabah kalktığında ilk işinin günün nasıl geçeceği konusundaki tartışmalarla başladığı bir hengameye girmişiz.Herkes bir yerlere yetişmeli ve herkes bir şeyleri mutlaka yapmalı .Peki neden? Tek cevap: “Daha çok” isteği..Tabi bu bir de kazan kazan anlayışına takıldıysa iş çığırından çıkıyor.Helal kazanmak insanoğluna yetmez bir hale dönüşmüş durumda hepimiz için öyle, belki de “düzen” böyle istiyor.Ama biz bir an önce kafamızı kaldırıp biz ne yapıyoruz demeliyiz… Zira ömür saniyeleri hızla geçiyor ve özgürlük kisvesine bürünmüş “banane ya da sananecilik” bizi biz olmaktan çıkarıp esfeli safiline doğru sürüklüyor..İnsanlığın vicdanında derin yaraların daha fazla vuku bulmamasını istiyorsak zamanı durdurup biraz mola istemeliyiz.Şapkamızı önümüze alıp düşünmek bizi en kısa sürede uçurumun kenarına sürüklenmekten kurtaracaktır…
Uy-a-uyanlar her şeye dert yanmakta uy-u-mayanlar umut ışığı yakmakta… Bizler özümüzü süzdürmüş gibi süzülüyoruz…Ve sonbahar yaprağı gibi dökülüyoruz.İlkbaharı beklemeyi bilmiyor muyuz? Sonbahar bahar değildir!…Çünkü biz bahar geliyor dediğimizde ilkbaharı kastederiz hep,sonbahar bahar değildir zaten bizim için…Peki ilkbaharı sonbahar olursa insanın ? İşte o zaman yaza da kalmaz bu iş kış gibi üşütür içini…Mevsimlerde dönüyor azizim tıpkı biz gibi!Güneş açıpta sırtını güneşe çevirenler ayaz bir hançerin soğukluğuyla irkiliyorlar…Sonra bahara da küsüyorlar,güneşe de…
Bir yer lazım dostum , bardaktan boşanırcasına yağan yağmuda ıslanmadan kalacağımız,hava günlük güneşlikken sırılsıklam olacağımız.Ayak uydurmak istemiyorum hiçbir nesneye ,onlar sadece benim için zihnimi dolduran keşmekeşler…
Dedim ya ben başka bir şey arıyorum,araması bulmaktan daha değerli olan bir şey…Bulursam kaybederim!Deli gibi dönüyorum etrafında, bulduğumda ise bu haberi size veremem ancak bir minare şerefesinde , bulduğumu duyabilirsiniz…Ne çok isterdim bu haberi zât-ı allerinize vermeyi…Bulanlar da memnun galiba asırlardır ihbar eden yok gerçeği…
Ne zaman bulacağımızı bilmeden fakat her ân bulabileceğimiz bir kayıp…Peki ne bu telaş? Ne bu acele? Yolculuk nereye?

“İNSANDIR SANIYORDUM MUKADDES YÜKE HAMAL
HAMALLIK Kİ SONUNDA NE RÜTBE VAR NE DE MAL…”

Velhasıl-ı kelâm ;
YOL ONUN…
VARLIK ONUN …
GERİSİ HEP ANGARYA…”
*“HAKİKAT” 600 KELİME DEĞİLDİR”

 

⇒ SELMAN ÇEVİK – ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTES

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir