Organik Yaşama Dönüş ve Gündelik Hayatta Etkisi: Margarinden Tereyağına Geçiş Öyküsü

Organik Yaşama Dönüş ve Gündelik Hayatta Etkisi: Margarinden Tereyağına Geçiş Öyküsü
0

      Özet

         Organik yaşamın gündelik hayatla olan ilişkiselliğini margarin ve tereyağına geçiş öyküsünde kır ve kent ayrımının yaratmış olduğu sınıfsal olarak oluşan kapitalizm pazarına sunulmuş organik yaşam ile gerçek organik yaşam arasındaki farklılıkların margarin ve tereyağı üzerinden etkileri ve sonuçları ele alınmaktadır. Aslında tereyağından margarine ve tekrar tereyağına geçiş hikâyesinde var olan bir gerçeklik kır ve kent ayrımında kıra duyulan özlem temelinde organik yaşam sunulmaktadır. Aslında organik yaşamın  kast edilen anlamını açıklamak içinse onun tarihine  margarin ve tereyağı üzerinden bakmak gerekmektedir ki organik yaşam evlerinin şehir hayatının getirdiği o stres, trafik, kalabalık algısından uzaklaştırılmış ama köy hayatı şeklinde toprağa suya temas sağladığı bir mekan olarak piyasa sunulması ile gerçek organik yaşam sürdürülebilir ve fabrikasyon olmayan şekilde ilaçsız her şey kendi doğasında toprağın dahi organik olduğu bir tarım ,ürün ve yaşam arasındaki farklar tartışılmakta olup tereyağından margarine ve tekrar tereyağına geçişte 1950 ve sonrasında  yoksulluk ve kıtlıktan bolluğa geçişte yaşanan çeşitlilik sebebiyle yaşam tarzı ve gündelik hayat pratikliklerimizde de değişkenlik söz konusudur. Bu bağlamda gerçek organik yaşam ile piyasaya sunulmuş organik yaşam arasındaki farkların yanında organik yaşam ve gündelik hayat ilişkisinde sınıfsal ve tüketim boyutunda organik yaşam nerede ve nasıl yer aldığı ele alınmaktadır.                                                                                                            

      Giriş

Son yıllarda, küresel ölçekte artan çevre bilinci, sağlık endişeleri ve gıda güvenliği kaygıları, birçok insanı organik yaşam tarzına yönlendirmiştir. Organik yaşam, doğal kaynakları koruyarak, kimyasal katkı maddelerinden kaçınarak sağlıklı bir yaşam sürmeyi amaçlar. Bu anlayış, sadece tarım ürünleriyle sınırlı kalmaz, aynı zamanda günlük yaşamda kullandığımız pek çok ürünü de kapsar. Günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerde, sağlıklı bir hayat sürdürmek isteyen insanlar beslenmelerine bu nedenle özen göstermektedir.  Organik yaşam, doğayla uyum içinde ve kimyasal madde kullanmadan yaşama biçimidir. Gıda, temizlik, sağlık ve giyim gibi alanlarda organik tercihler yapmak bu yaşam biçiminin bir parçasıdır. Organik üretim, ticari avantajlarıyla birlikte, sağlık ve çevreye yönelik faydaları sebebiyle de desteklenmektedir. Düşük faizli krediler, doğrudan gelir desteği, çevre amaçlı tarımsal arazilerin korunmasına yönelik destekler, iyi tarım uygulamaları ve toprak analizi yaptırılmasına yönelik destekler, Türkiye’de devletin organik tarıma verdiği destekler arasındadır (İpek ve Çil, 2010, s.154).

Organik gıda,  ayrıca, sürdürülebilirliğe katkı sağlayan yönüyle organik gıda tüketimi, hükümetler tarafından da teşvik edilmektedir. Genellikle organik temelli beslenme biçimi daha sağlıklı hayat tarzıyla ilişkilendirilir (Hurtado-Barroso, 2019, s.705). Organik Yaşam Evleri, zengin biyolojik çeşitliliğe sahip arazi üzerindeki konumlandırması ile Organik Yaşam Evleri büyük beğeni topluyor. Konukların dilerse mutfak ve bahçe işlerine katılabildiği, ekolojik prensiplere dayalı tarım turizmi modelini yaşama geçirmeyi amaçlayan evlerde yaşam tarzı  gün geçtikçe popülasyonu artmakta ve tercih eğilimi artmaktadır. Son yıllarda, sağlıklı yaşam trendi doğrultusunda margarin yerine tereyağına dönüş yaşanmaktadır.

Bu bağlamda, özellikle işlenmiş gıdalar yerine doğal ürünler tercih edilmeye başlanmıştır. Örneğin, son yıllarda margarin yerine tereyağına yönelim artmaktadır. Margarinin içeriğindeki endüstriyel işleme süreçlerinin ve trans yağların sağlığa zararları, tereyağının ise doğal ve besleyici içeriğiyle popülerlik kazanmasına neden olmuştur.

Bu makalenin konusu organik yaşama dönüşte gündelik hayat ilişkilerimizin etkisinin margarin ve tereyağı üzerinden kıtlıktan bolluğa geçiş sürecinde yaşam ve gündelik hayat pratiklerimizde organik yaşamı türevleri ile gerçek organik yaşam arasındaki farkların çerçevesinde tüketim ile ilişkisi  ele alınmaktadır. Bunu yapmadan önce konunun kavramsal zeminini belirlemek amacıyla margarinden tereyağına geçişin önemi ve tarihçesini açıklamakta yarar var.

         Margarinden  Tereyağına Geçişin Önemi

Gıda günlük yaşamımızın vazgeçilmez öğelerinden birisidir. Fizyolojik ihtiyaç asırlar boyunca kıtlığın söz konusu olmasıyla gıda tüketiminin temel motivasyonunu oluşturmuştur. Son yüzyılda gıdayla ilgili günlük hayatımızda çok keskin değişiklikler olmuştur. Örneğin, bu yüzyılın başında insanların önemli çoğunluğu kendi yiyeceklerini kendileri üretirken, günümüzde önemli çoğunluk bu gıda ürünlerini hazır ve paketlenmiş şekilde süpermarketlerden satın almaktadır. Bu değişim genellikle, kıtlıktan bolluğa doğru bir değişimi, az sayıda seçenekten bol sayıda seçeneğe doğru değişimi, artık kendi tükettiğini başkası üreten bir tüketim toplumuna doğru değişimi ifade etmektedir.

Her antropolog ve kültürel yorumcu , bir toplum için yemeğin merkezliğini kabul etmiştir. Yeme stilleri , bir kültürün hayallerini dile getiren ve icra eden ayrıntılı jestler . ister bir geçici cemaat gençlik çetesi isterse zulüm görmüş azınlıkların dağınık bir ağı olsun ,her grup ,yemekteki görgü kuralları aracılığıyla kültürel üyeliğin işaretlerini gösterir . bir çörek içinde işlenmiş sosisle , köşe başındaki markette  mikrodalgada sokak çocuğu ve bin yıl önce yazılmış beslenme alışkanlıklarını dindar bir fanatik , bilinçli olarak kültürel tarihçi Norbe’nin “ yemek yerken davranış izole edilemez. Bu toplumsal olarak aşılanmış davranışın bütünün belirgin bir karakteristik özelliğidir” ( 1939/78:68).

Yemek yemek  büyük ölçüde yaratama ve kendini yaratma ve insan yaşamının üretimi ve yeniden üretimiyle ilgilidir. İnsanların temel beslenme ihtiyaçları olsa da maddi ve kültürel erişilebilirliğin ( yoksunluğu da içerir) oldukça farklı dünyanın bazı bölgelerinde, tarım  ve ulaşım teknolojilerinin mevsim veya konum , zaman veya mekandan bağımsız olarak her şeyi erişilebilir hale getirdiği göz önüne alındığında , salt pratik meselelerin  çok ötesine geçer . burada ve şimdi yeme estetiğinin olanaklarından bir hiperestetiğe , yani doğal kısıtlamalarla sınırlanmamış bir estetiğe doğru geçiyoruz. Basit bir arzu, bir heves, bir fikir, doğanın geleneksel olarak dayattığı pratik sınırlamaları ( mevsim ve bölge ) aşabilir. Hedef genellikle önemsizdir, her şey şimdi hareket eder her şey eski sınırlarını aşar.  Bunu bir kanıtı uygulamalı tarım bilimi , yarı römorklar , trenler ve uçaklar sayesinde   her yerde,  her zaman bulunabilen, lezzetli olmaktan çok dayanıklı domatesler gibi olgulardır.

Bir toplum yiyecekleri tüketmeyi nasıl öğrenir:  daha fazla ve daha az yiyecek yemek, farklı yiyecekleri farklı şekilde hazırlamak,  farklı bağlamlarda yemek; tüketimin toplumsal ve belki de besleyici amacını gözden çıkarmak  veya değiştirmek ? Dolayısıyla insanların beslenme alışkanlıklarını değiştirdikten sonra insanların, kendilerinin tasarladığı yeni anlamlarla donatılmış yeni tüketim durumları yaratarak kendi yollarıyla değişikliklerle nasıl başa çıktıkları boyutunda en güzel örnek tereyağından margarine geçiş öyküsüdür.

Gücün kullanımı ve uygulanması sıklıkla bir toplumun gıda ve tüketim alışkanlıklarında değişikliklere  neden olur. Peki güç olgusu yiyecek seçimlerini etkileyecek değişikliklere nasıl girdiği konusunda yaşanılan savaşlar ve krizler sonrası oluşan insan deneyimindeki seçimler yerini kolay hızlı ve uzun süre tok tutabilecek besinlere dönüşmesi ile savaş ve krizlerde güce güveniyorlardı ve ne verirlerse yiyor seçim veya tercih bir yerde dursun yaşamı yeniden üretmek için fizyolojik olarak ihtiyaçlarını gidermek önemliydi çünkü margarinin tarihçesine bakıldığında da gücün yani kapitalizmin 1948 yılında Marshall yardımları ile ülkeye sadece traktör değil aynı zamanda modern birey ve  yeme kültürü, kahvaltı kültünü de getirmiştir. Toplumsal olarak yoksullukta tüketilen margarin gücün etkisi ile kitle iletişim araçlarından televizyon reklamlarına ve bilim insanlarının da kapitalizmin oyununa eşlik etmesi ile ülkenin yarısından çoğu margarin tüketmiş olup margarin için kuyruklarda beklemiştir.  İşte bunu sadece margarin ile değil bir çok alanda kapitalizm ile birleşip piyasaya sunmuştur.

Günümüzde GDO değiştirilmiş ürünlerden ilaç sektöründe dahi sadece bir faz hayvanlarda yapılan deneyler neticesinde direk piyasaya ölüm tehlikesi vardır yazısı ile tıpkı sigara gibi piyasaya satışa sunmak boyutunda hayatımızın her yerine iştigal etmiş bir güç olan kapitalizm gerçekliği yadsınamaz olup bu süreçte organik yaşama dönüş adımları tüketici  bilinçlenmesi  neticesinde artmaktadır. İnsanın bildiği gördüğü organiklik yerele dönüş kıra duyulan bir özlem aslında ama gerçekte organik yaşam toprağın dahi organik olduğu bir yaşam en az üç yıldır organik şekilde katkısız ,ilaçsız gübresi dahi organik tarım ile organik yaşam olmuyor işte gerçekten gündelik hayatınla bütünleşmiş bir yaşam olacak şekilde kıyafetlerin  hayat tarzın dahi yani inek hastalandığında kullandığın ilacın dahi organik olması gerçekliğidir.  İneğin sütünde dahi ilaç olmayan bir organik süt ve yaşam olmalıdır. Kimler , nasıl tüketiyor? ayrı boyut erişilebilirlik ise ayrı bir boyuttur neden ? çünkü  temelde yemek kültürü tüketimi toplumsal tabakalaşmayla bütünleşmiş olduğu için statüsel bir organik yaşam gerçekliği yadsınamaz.

Ülkemize margarinin girişinin ilginç bir hikayesi var. Aslında margarin Fransız kimyager Mege-Mouries tarafından, 1869 yılında, askerler ve yoksul sınıflar için üretilmişti. Margarin ucuz ve uzun süre bozulmadan saklanabilir olmasıyla savaş sırasında tereyağı kıtlığına mecburi bir çözümdü. Türkiye’de ilk margarin üretimi ise 1932 yapılmasına rağmen 1950’lere kadar tercih edilmemişti. 50’lerde köyden kente göç nedeniyle biraz daha yaygınlaşmıştı. Ancak esas patlamayı 1978’deki derin ekonomik kriz nedeniyle gördü. Piyasada hayvansal ve bitkisel yağların neredeyse hiç olmaması yüzünden bu sentetik yağ tüketilir olmuştu. Tabii bir yandan da reklamlarla margarinin şehirli modern hayatın bir parçası olarak gösterilmesini de unutmamak gerek. Margarinin detaylı tarihçesi ve üretimi organik yaşama dönüş boyutunda ve gündelik hayat ilişkilerimiz de nerede nasıl yer aldığı de kavramsal çerçeve de önemlidir.

Margarinin  Üretimi

19.yüzyılın ortalarında Avrupa ülkeleri uzun yıllar boyunca savaşlarla harap olmuştu ve halkın durumu içler acısıydı. Napolyon III, 1851’de Fransa’da iktidara geldi ve bir yıl sonra İmparator unvanını aldı. Kırım Savaşı ve Fransa-Prusya Savaşları izledi. Bu dönemde Fransa’da, her ülkede olduğu gibi, savaşlardan sonra, yoksul ve hayatın gerekliliklerini satın alamayan insan grupları vardı. Dahası, bu zor zamanlarda, uzak yerlerde savaşlar yürütmek, uzun deniz yolculukları yapmak, soğutma tesisleri olmadan, daha iyi saklanabilirliğe sahip yiyeceklere olan acil ihtiyacı daha da artırdı. Diyet için en acil ihtiyaçlardan biri tereyağı için ucuz bir ikameydi. Bu, özellikle düşük gelirli insanların diyetlerinde ihtiyaç duyulan gerekli yağı sağlamak ve aynı zamanda, denizciler için tereyağı kadar çabuk bozulmayacak bir yağdı. Bu ihtiyaçları fark eden Napolyon, iştah açıcı, besleyici ve tereyağı kadar dayanıklı bir sofra yağının keşfi ve üretimi için bir ödül teklif etti ve böyle bir süreci icat edecek kişinin emrine, Paris yakınlarındaki Poissy’de bir fabrika kurdu. Napolyon’un ölümünden önce, seçkin Fransız Kimyager Mege-Mouris, tereyağının doğal üretimini taklit eden bir süreç geliştirdiği için ödüle layık görüldü. Bu ürüne “margarin” adı verildi. Margarin yunan dilinde inci anlamına gelmektedir.

1875’e gelindiğinde, günde 300 tondan fazla yeni ürün yalnızca Paris’te üretiliyordu. 1873’te Mege-Mouries, ürün için Amerika Birleşik Devletleri’nde bir patent aldı ve 1874’te haklarını Amerika Birleşik Devletleri Süt Şirketi’ne sattı. Şirket bu ülkede hemen margarin üretimine başladı. Mege’nin geliştirdiği yöntem, önemli ölçüde değişikliğe uğrayarak margarin üretiminde hâlâ kullanılıyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmış şehirlerde yaşanan besin kıtlığı, olabildiğince çok gıdayı olabilecek en kısa sürede yetiştirilmesi gerekliliğini doğurdu. Cevap, kimya şirketlerindeydi. Günümüzde, teknolojik gelişmeler ve gelişmiş makine yöntemlerinin kullanımı sayesinde, hemen hemen her tür hayvansal yağ veya bitkisel yağ ikame malzemesi olarak kullanılabilir. Yağlar ve yağlar, her biri kendi çalışma formülüne sahip farklı üreticiler tarafından çeşitli oranlarda karıştırılır. Son ürünün kalitesi, yağların işlenmesine ve yağları ve yağları erken aşamalarda birleştirme yöntemlerine bağlıdır. Margarin , Nötr domuz yağı, Pamuk tohumu yağı, Fıstık yağı, Hindistan cevizi yağı, Soya fasulyesi yağı, Mısır yağı veya kullanılabilecek herhangi bir diğer yağ veya yağ, ağırlıkça dikkatlice karıştırılır, tereyağına benzeyen belirgin bir laktik asit aroması vermek için özel bir bakteri kültürüyle olgunlaştırılmış sütle bir çalkalayıcıya konur.

Marganiler katı veya sıvı yağların su veya süt ürünleri, uygun Yenebilir proteinler tuz flavor (çeşni) ve renk maddeleri ,  A ve D  gibi diğer ingredientlerle karıştırılması ile hazırlanan emülsiyon halindeki yağlı gıdalardır Margarin  teknolojik olarak homojen bir karışım oluşturmayan su veya süt fazı ile yağ fazının bir araya getirdiği emülisyondur .

Margarinde esas olarak iki faz mevcuttur. Yağ fazı çeşitli sıvı veya katı yağların karışımı olup margarinin tüketildiği sıcaklıkta margarin için uygun katılılığı sağlayabilecek katı yağ oranına sahip olmalıdır . Ayrıca yağ fazı yağda çözünen vitaminler , esanslar  renk maddeleri ve emülsifiye   edici  maddeleri  içerir. Su fazı ise fermente edilmiş süt , tuz , koruyucu maddeler ve antioksidanları bünyesinde bulundurur.

Margarinler için en önemli kalite faktörleri; kristal yapısı,  kıvamlılık ve plastiklik gibi fiziksel özelliklerdir.Margarinler elde edildiği hammaddeye göre iki sınıfa ayrılır .

  1. a) bitkisel kökenli margarinler
  2. b) hayvansal kökenli margarinler

Bitkisel  margarinler, bitkisel yağlardan elde edilen ve genellikle sıvı yağların katılaştırılmasıyla yapılan bir yağ türüdür . Hayvansal margarinler , hayvansal yağlardan yani genellikle koyun ve sığır gibi yağlardan katılaştırılması da bitkisel yağlardaki gibi katılaştırılarak üretilirken bitkisel yağa nazaran daha az tercih edilir çünkü hayvansal yağlar kolesterol seviyelerini artırabilir. Margarin üretimi dört ayrı kısmı var; Kompozisyon hazırlama, emülsiyon hazırlama , kristallendirme ,Ambalajlama.

Kompozisyon hazırlama ; margarin yağ fazını oluşturacak karışım  akışkan ve hidrojene katı yağlar saf ve temiz tuz tat vermek için  rengini kazandırmak için laktik  probiyotenik asit diasetil karışımı stabilite için lesitin ve yumurta sarısı aroma gelişimi için emülfikasyonu için  vitaminler  ve vitaminleri zenginleştirmek için antimikrobiyal maddeler mikroorganizma gelişimi için margarin içi hazırlanmıştır.

Emülisyon Sulu fazın hazırlanması sulu faz esas olarak yağı alınmış taze süt veya yağsız süt tozundan yağılmış süttür. Tere yağ gibi olması için dışarıdan diasetil tuz ince tuz katılır üretilecek margarin çeşidine göre ayarlanır .

Yağlı fazın hazırlanması margarin konsistensi yağların yapısına bağlıdır yağlı fazda katı ve sıvı yağların oranlarına dikkat edilmelidir. Yağlı fazda önemli husus nispetten yüksek derecede eriyen hidrojen yağı daha yumuşak yağla karıştırmaktır  karışım hazırlanmış yağ tankına aktarılır bu yağ bileşenleri çözünen başka bir tanka aktarılıp boyar maddeler a vitamini  aroma geliştirici emülsifayrlar eklenerek ilave edilerek karıştırılır .Kristallendirme  margarin emülsiyonu  süratlı bir katılaştırma işlemine tabi tutulur . Kıvamlılık ve yumuşak bir form için bu zorunludur Margarin plastik bir üründür  düşük sıcaklıklarda kaybolur. yemeklikse  yumuşak ve orta kıvamlılık pasta şeker imalatında ise kısmen orta kıvamın yanında sert ve dayanıklı kıvamı elde edilmektedir.Ambalajlama margarin kıvamına göre akış fazlası geri alınarak paketleme makinesinde paketlenir. Margarin plastik  bir molekül farklıdır.

Margarinin Sağlık Üzerindeki Etkileri

2002 yılında Dünya’da 57 milyon insanın öldüğü ve ölüm nedenleri arasında en önemli üç nedenin; kalp-damar hastalıkları (7,2 milyon = % 13), kanser (7,1 milyon=% 12) ve inme (5,5 milyon= % 10) olarak tahmin edilmektedir (Schroeder 2007).

Özellikle, kalpdamar hastalıkları ile inme hastalıkları yağ tüketimi ile ilintilidir. Yemeklik yağ üzerine bilimsel literatürde yapılan çalışmaların önemli bir kısmı bu sebepten yemeklik yağ tüketiminin insan sağlığı üzerindeki etkisine odaklanmıştır. Sonuç olarak margarin yapısı gereği tüm margarin yağı, butterin, lardin, suin ve nötr karışımları ve bileşikleri; tüm domuz yağı özleri ve don yağı özleri; ve tüm don yağı, sığır yağı,  domuz yağı, balık yağı , bitkisel yağ, annotto ve diğer renklendirici maddeler, bağırsak yağı ve sakatat yağı karışımları ve bileşikleri; (1) tereyağı taklidi veya benzeri olarak yapılmışsa veya (2) tereyağı veya tereyağı için satılması hesaplanmış veya amaçlanmışsa veya (3) krema, süt, su veya diğer sıvılarla çalkalanmış, emülsifiye edilmiş veya karıştırılmışsa ve yüzde birden fazla nem veya sofra tuzu içermekte olan margarin içeriği yapımı içerisinde olan maddeler sebebiyle sağlığa etkisi  kalp hastalıkları , içinde trans yağ olması sebebiyle iyi kolesterol düşürüp kötü kolesterol artırması , obezite ve iltihaplanma  neden olabilmektedir. Margarin içeriği 1990 lardan sonra b tüketici tercihlerinde bilinçlenme ve organik yağ ,salça tercihlerinin köylerden geldiği bir organik ürün tercih değişikliği söz konusudur. Ama raflardan inmeyen form olarak aynı ama şekil olarak değiştirip tekrar  piyasa sunulmasında içinde trans yağ yoktur paketleriyle tekrar bitkiseldir paketleriyle tekrar satılması ve alınması gerçeği söz konusudur. Tercihler de erişilebilirlik açısından maliyeti düşük olduğu için tercih eden bir sınıf olduğu ama organik yaşam meselesinde kendin ürettiğinde ineğin yediği yemi dahi kendin üretmen gerekmektedir. Aslında o zaman emek kavramı karşımıza çıkmaktadır emek verip de tereyağı yapımı gerçekleştirmek mi yoksa hazır almak yaşadığın mekana göre değişmektedir.  Şehirde yaşayan birisi için ona ayrılacak zamanı yoktur  aynı zamanda fabrikasyon aldığı x markasının tereyağı da organik sayılmamaktadır neden ? organik o akış hız fazla üretip satmaktan uzak olmalıdır.

      Organik Tarımdan Hızlı Üretime Geçişte Köy Ve Kent

Organik tarımı diğer sürdürülebilir tarım tekniklerinden ayıran, üretimde tüm sentetik ürünlerin yasak olması ve nöbetleşe ekimin şart olmasıdır (Vindigni vd., 2002, s. 625). 1 Aralık 2014 tarihinde kabul edilen Organik Tarım Kanunu’na göre, organik ürün “organik tarım faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilmiş ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı ürün” olarak tanımlanmaktadır. Organik ürünlerin ayırt edilmesi için ambalajında Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nın ve sertifikasyon kuruluşunun logosu ile Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik esaslarına uygun üretildiğine dair yazı bulunmalıdır (ORGÜDER, 2019). Bu bakımdan, organik ürünler ve doğal ürünler aynı kavramları işaret etmemektedir. Doğal üründe belirli şartları sağlayarak üretim yapma ve belgelendirme zaruriyeti yoktur (Bozyiğit ve Doğan, 2015, s.34). Organik ürünlerin temel farkı, zorunlu denetime tabi olmasıdır. Organik teriminin Türkçede eş anlamlısı olabilecek kelime ise, yine Organik Tarım Kanunu’na göre (2014), ekolojik ve biyolojik kelimeleridir. Organik gıda çerçevesinde ele alındığında ise, pestisit içermeyen süreci, sertifikalama sistemi ve belirli standartlara sahip olmasıyla bu sektör ön plana çıkmaktadır (Eti, 2017, s.88). Organik gıda üretimi, geleneksel ve yenilikçi gıda üretimi yöntemlerini modern pazarlama ilkeleriyle birleştirmektedir (Thøgersen, 2009, s.173)

Gıda tercihlerini değiştirme çabalarında en önemli konular bireylerin gıda alışkanlıklarını, tutumlarını ve öncelikleri değiştirmektir (Asp, 1999, s. 292).

Tüketici değerleri ve tutumlarındaki yeşil trende rağmen, ekolojik gıda tüketiminin yayılmasının önünde çeşitli engeller bulunmaktadır. Literatürde organik gıda satın almanın önündeki engeller çoğunlukla nicel araştırmalarla incelenmiştir.

Günümüzdeki yoğun, beyaz yakalı organik gıda tüketicileri, nostaljik imgeler içeren reklamlarla organik gıda tüketimine yönlendirmek mümkün olabilir. Zaman darlığı sebebiyle evde yeme alışkanlığı olmayan, organik gıdayı doğallığından dolayı güç temizlenir bulan ve geç piştiği için tercih etmeyen tüketicileri, eskiye dönüş mesajları kazanmayı sağlayabilir.Bu dönem, şimdilerde bile kullanılan dayanıklı tüketim malları ve benzeri gündelik hayatı kolaylaştıran ürünlerin hayatımıza ilk defa girdiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde, hayat şartlarındaki iyileşmeye paralel olarak, halkın batının teknolojik nimetleriyle tanışması, batılı gündelik hayatın “halka mal olması”nı sağlamıştır (Orçan, 2004: 164).

Ayrıca bu dönemin Amerikan yaşamına giriş olarak adlandırılmasının nedeni 2. dünya savaşı sonrası ortaya çıkan yenidünya düzeni ve bu düzenin en aktif ülkesinin Amerika olmasından kaynaklanmaktadır. Savaş’a girmemesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti savaştan ekonomik anlamda oldukça fazla etkilenmiş ve zaten kıtlık döneminin de etkisiyle halk tek parti hükümetine karşı bir cephe almıştır. Bununla beraber temel gıda maddelerini elde etmede yaşanan sıkıntı, elektrik, su ve sağlık gibi hizmetlerden mahrum kalan bölgelerde yaşayan halk {özellikle kırsal kesimin) için gerçekten tahammül edilemez bir durum haline gelmişti. Tahammül edilemeyen bu duruma bir tepki olarak halk, 1950 yılında yapılan kapalı oy açık · tasnif usulü seçimlerde demokrat partiyi tek başına iktidara getirdi. Bu dönem, yeni bir açılımı, daha liberal iktisat politikalarmı da beraberinde getirdi. İkinci dünya savaşı yeni bir dönüm noktası olmuştu. Sovyetler birliğinin Türkiye’ den toprak talep etmesi hükümeti Amerika ile daha yakın bir işbirliğine yöneltti {Pamuk, 2002: 143). Bu çerçevede Amerika 1948 yılından itibaren Marshall planı çerçevesinde Türkiye’ye askeri ve ekonomik yardım başlattı. Bu süreç Batı ile bütünleşme sürecini hızlandırmış endüstrileşme de bu dönemde hız kazanmıştır. Ayrıca toplumsal değişmenin ivme kazandığı ve tüketim maddelerinin ve kültürünün yayılmasının da sağlandığı bir dönemdir. Bu  dönemi karakterize eden önemli sosyo-ekonomik değişkenler arasında, tarımsal üretimin artması, Marshall yardımları çerçevesinde liberal ekonomi politikaları ve endüstriyel gelişme, ulaşım ağının daha uzak yerleri kapsayacak şekilde kurulması, köylü nüfusun kente olan göçü, yurt dışına işçi göçü ve göç edenlerin kazançları ile geride bıraktıkları nüfusun refah seviyelerini artırması gibi gündelik yaşamı değiştiren ve yeni yaşam tarzının halk katmanları arasında hızla yayılmasını sağlayan unsurlardan bahsedebiliriz. Bunlardan tarımsal üretim bu dönemde ciddi bir gelişme göstermiş, uygulanan tarım politikaları ile tarıma açılan alanların genişlemesi neticesinde ekip dikilen alanlar artmış, mevsim şartlarının da iyi gitmesi ile elde edilen ürün miktarı oldukça fazlalaşmıştır. Bu dönemde ayrıca Menderes hükümeti Marshall yardımları kapsamında alınan yardımları zirai alanda değerlendirmiş, traktör ve zirai aletlerin tarımsal üretimde etkinliğinin artması da Türkiye’nin tarım hacmini genişleten unsurlardan olmuştur. Tarımsal üretimin gelişmesi kırsal nüfusun refah seviyesinin arhnasını da sağlarken, tüketim ürünlerine ve yeni yaşam formlarına olan ilgisini de artırmıştır. Bu dönemin hakim karakterini belirleyen bir diğer unsur olarak Amerika, 2 .dünya savaşı sonrasında azgelişmiş ülkelere ve savaştan ekonomisi bozulmuş ve ağır yaralar almış ülkelere uyguladığı politika ile bir yardım kampanyası başlatmıştır. Yapılan bu yardımlar yalnızca diğer devletlerin ekonomik durumunu iyileştirmek amacı taşımamakla beraber Amerikan firmalarının da bu durumdan maksimum karla çıkacağı bir sistemin alt yapısını oluşturmuştur. Orçan’ın da (2004: 179) vurguladığı gibi; Marshall yardımları kapsamında gelen araçların yedek parça ve bakım ihtiyaçları karşılanmak üzere Türk devletinin ve insanın yapmak zorunda olduğu. harcamalarla kısa sürede Amerikan firmaları gelirlerini artırmaya başlamışlardır. Avrupa devletleri içinde en fazla döviz ve altın stokuna sahip olan ülkelerden biri olan Türkiye, bu giderlerle birlikte kısa sürede döviz stokunu eritmiştir.

thumbnail
Önerilen Yazı
Gündelik Hayat Sosyolojisi Nedir? Temsilcileri Kimlerdir?

Bu yardımlarla ithal edilenler sadece tarımsal aletler ve endüstriyel ürünler değildi, yeni tüketim ürünleri ve bunlara bağlı olarak yeni davranış örüntüleri ve hatta zihniyet yapısını da beraberinde getirmişti. Yabancı firmaların Türkiye şubeleri ile artık batılı tüketim nesnelerine daha kolay ulaşabilir olmuştu. Buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon gibi modem tüketim nesneleri elzem ihtiyaçlar haline geliyordu. Böylece, batılılaşma ya da başka bir deyişle modernleşmenin hayat formları sadece seçkinci kesime mahsus olmaktan çıkarak artık kentlerde yaşayan halktan kırsal kesimde yaşayan insanlara kadar geniş bir tabana yayılma imkanı bulmuştur. Bu durum yeni davranış örüntülerini de beraberinde getiriyor, geçmiş alışkanlıkların kırılmasını sağlıyor ve yeni alışkanlıkları da peşinden sürüklüyordu. Özellikle dayanıklı tüketim mallarının evlerimize girmesi ile bu ürünler artık statü göstergesi olarak sergilenir olmuşlardı. Sıcak yaz günü buzdolabının soğuttuğu su artık misafire sunulabilecek güzel bir ikramdı. Televizyonda oynayacak film veya diziler için televizyonu olan evde toplanmak komşuluk ilişkilerinin değişen yüzünü sergiliyordu. Veya çamaşır makinesinde yıkanan çamaşır sonucunda artan serbest zaman, ev kadınları arasında yeni faaliyet alanları yaratabiliyordu. Bu dönemin önemli gelişmelerinden bir başkası da yine Amerikan politikaları çerçevesinde karayollarının  geliştirilmesi ve ulaşım ağının kurulmasıydı. Osmanlı son döneminde geliştirilen demiryollarının yerini bu dönemde artık kara yollan almıştı. Bu gelişmeler üretim ve tüketim merkezlerinin birbirine yakınlaştırılması açısından önem arz etmektedir (Orçan, 2004: 181). Artık üretilen ürünler hızlı bir şekilde işleme merkezlerine veya nihai tüketicisine ulaşabilecekti. Bu gelişmeler sonucunda yerel tüketim alışkanlıkları değişmekte, yeni tüketim alışkanlıkları da hızlı ve geniş bir alana yayılma imkanı bulmaktaydı. Ayrıca bu gelişmeler kent ve köy arasındaki mesafeleri de yakınlaştırmış, köyden kente olan göçün de yolunu açmıştı. Kentlerdeki bu endüstrileşme hamleleri ve yeni yaşam tarzı köylülerin kent yollarına düşmesine yani köyden kente bir içgöçü tetikliyordu. Şehre göç eden insanlar şehirlerde yeni tüketim alışkanlıklarının ve yaşam tarzlarının ortaya çıkmasına sebep olmuşlardı. Köy ile tam bağını koparmayan bu sınıfın temel gıda maddeleri halen köyden gelmekteydi. Böylece bu yeni “yarı kentli” sınıf köy ile kent arasında bir tampon sınıf halini alıyordu. İç göçleri bir başka süreç izlemiş, yurt dışına göç de aynı dönemlerde hız kazanmıştır. Gerek kentten gerekse köyden oldukça fazla insan yurtdışına çalışmak için göç ediyordu. Bu ise modem anlamda tüketim kültürü ve modem yaşam tarzı ile gerçek bir tanışma anlamına geliyordu. Buradaki Türkler bir süre sonra yeni yaşam tarzlarını, geride bıraktıkları memleketlerine de taşımaya başlamışlardır. Artık köylerde de kentlerdeki gibi evler, eşyalar yavaş yavaş yer almaya başladı. İşçi dövizleri ve Almanya’ dan getirdikleri metalar yeni tüketim kalıbının kasabalar ve köylere kadar yayılmasını sağladı ve halkın büyük kesimi, özellikle dayanıklı tüketim mallarıyla, yeni tüketim alışkanlıkları edindi (Keyder, 2001: 252). Ayrıca ürünlerin bolluğu ve çeşitliliği ötesinde, işçilerin geri döndüklerinde yerleştikleri yerlerdeki sınıf yapısını değiştirmesi, toplum yapısı ve tüketim açısından önemli bir sonuçtur. Göç etmeden önce işçilerin büyük çoğunluğu, alt tabakadan oluşmaktaydı, fakat dönüş göçüyle birlikte orta ve orta-üst sınıfa dahil olanların oranı oldukça yükselmiştir (Orçan, 2004: 172)

Sonuç olarak gündelik yaşamı değiştiren ve yeni yaşam tarzının halk katmanları arasında hızla yayılmasını sağlayan unsurları sayabiliriz. Küresel düzeyde yaşanan çevre kirliliği ve buna bağlı olarak doğal dengenin korunması ihtiyacı, beraberinde bazı alternatif üretim şekillerini de gündeme getirmiştir. Bu üretim şekillerinin tarımsal alana yansıması organik tarım şeklinde olmuştur. Toplumlarda çevre ve sağlığa ilişkin bilinç düzeyiyle birlikte organik tarıma ilgi artmakta ve dünyada organik tarım pazarı artan oranlarda genişlemektedir. Tüketicilerin tükettiği gıda ürünlerinin kalitesine ve besin değerlerine olan duyarlılığı giderek artmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da organik ürünler pazarı geçtiğimiz yıllarda hızlı bir büyüme eğilimi göstermiştir. 1950’lerde hız kazanan tüketim toplumuna dönüşüm evresinde Türkiye’ye giren Amerikan malları traktör veya otomobilden ibaret olmamış, çeşitli yiyecek ve içecekler de ilk kez bu yıllarda ülkeye giriş yapmıştır. İstanbul ise yaşanan bu dönüşümde başı çeken illerden olmuş ve birçok yeni ürün ilk olarak İstanbullular ile buluşmuştur. 1950’li yıllarda İstanbul’un gündelik hayatını anlatan Öztan ve Korucu, süt tozu, margarin, likör, zambo sakızı veya Beyoğlu çikolatası gibi çeşitli yiyecek içeceklerin bu dönemde İstanbullular ile buluştuğundan bahsetmişlerdir. Örneğin, süt tozu ve sarı peynir gibi yiyecekler Marshall Yardımı ile ülkeye girerken, asrîliğin bir göstergesi sayılan sandviç kültürü de bu dönemde yaygınlaşmıştır (Öztan & Korucu, 2017, s. 189). Bunların yanı sıra vita ve sana markalı margarin türünün ülkeye girmesi ve reklamlarda bu yağların besin değerinin vurgulanmasıyla margarin tüketmek moda halini almıştır. Öztan’ın, bu tip yiyeceklerin moda olmasını, zihinlerdeki muasır medeniyet ile yemek alışkanlıkları arasında kurulan ilişkiyi vurgulayarak açıklaması dikkate değerdir (Öztan & Korucu, 2017, ss. 196-197).

  Tereyağı Üretimi

Tereyağı yapımı, insanın süt ürünleri üretimindeki en eski çabasını oluşturur. Bu süt veren hayvanların yetiştiricileri arasında, sütün yağının üstün değerinin erken tanınmasını önermektedir. Sütün katı bileşenlerinin her biri – yağ, proteinler, karbonhidratlar ve kül – diğer kaynaklardan elde edilen benzer besin gruplarından daha üstün bir kalitede kabul edilirken, sütün yağı, sindirilebilirlik, vitamin özellikleri ve lezzetteki kanıtlanmış üstünlüğü nedeniyle değerde ilk sırada yer alır ve sütün ekonomik ve ticari değeri öncelikle yağ içeriğine göre değerlendirilir.

Süt zararlıymış çocuklara içirmeyin işte yedikleri yemden dolayı hazır paketlenmiş ürünleri satmak için köy hayatını kötülemek için yapılmış bir zihniyet olduğu gibi bugün büyük market zincirlerinin sütlerinin çoğu suya karıştırılmıştır ve raflarda satılmaktadır. İşte organik olan ve olmayan üründe kendi arasında ayrılmaktadır köyden gelen ürün emekle üretilmiş ama belli başlı evrelerden geçerek yapılmıştır veya köyde tanıdığın olup kentte almak istemediğinde sana köyden ürün gönderilmesi ile gerçekten organik olan ürün arasında farklar bulunmaktadır.

Tereyağı, genellikle tereyağı olarak bilinen ve yalnızca süt veya kremadan veya her ikisinden, tuzla veya tuzsuz ve ilave renklendirici maddeyle veya tuzsuz yapılan ve ağırlıkça en az yüzde 80 süt yağı içeren, tüm toleranslar göz önünde bulundurularak yapılan gıda ürünü anlamına gelir. Tereyağı, saf yağı %80 ‘ den  daha az miktarda içermemelidir. Ürün içerisinde  yağ kısmı ; su ,kazein , mineral maddeler ve diğer suda çözünülebilir süt kuru maddesi içeren sulu bir sisteme plastik matriks işlevi  görür Doğal ve süt yağından elde edilen bir üründür.Zengin bir A vitamini kaynağıdır ve doymuş yağ asitleri içerir.

Tereyağı   Sağlık Üzerinde Etkileri

Tereyağı, sağlıklı bir şekilde tüketildiğinde bazı olumlu sağlık etkileri sağlayabilir. İşte tereyağının potansiyel faydaları:

Zengin Besin İçeriği: Tereyağı, A vitamini, D vitamini, E vitamini ve K2 vitamini gibi önemli yağda çözünen vitaminler bakımından zengindir. A vitamini, göz sağlığı, bağışıklık sistemi ve deri sağlığı için önemlidir. Ayrıca, K2 vitamini, kemik sağlığını destekleyebilir ve kalp sağlığında rol oynayabilir.

Sağlıklı Yağ Asitleri: Tereyağında bulunan orta zincirli yağ asitleri (MCT’ler), vücutta daha hızlı enerjiye dönüşebilir ve metabolizmayı destekleyebilir. Ayrıca, bu yağ asitleri, beynin ve karaciğerin enerji ihtiyacını karşılamak için faydalı olabilir.

Bağışıklık Sistemi Desteği: Tereyağının içerdiği kısa zincirli yağ asitleri, bağışıklık sistemini güçlendirebilir ve vücudun enfeksiyonlara karşı direncini artırabilir.

Anti-inflamatuar Özellikler: Tereyağı, özellikle organik ve doğal ürünler olduğunda, bazı anti-inflamatuar bileşikler içerebilir. Bu, vücuttaki iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olabilir.

Sağlıklı Kolesterol Seviyeleri: Tereyağı, doğal doymuş yağlar içerir, ancak araştırmalar, bu doymuş yağların sağlıklı şekilde tüketildiğinde kötü kolesterolü (LDL) artırmadan iyi kolesterolü (HDL) yükseltebileceğini göstermektedir. Özellikle, tereyağındaki butirik asit gibi bazı bileşikler, kalp sağlığını destekleyebilir.

Sindirim Sağlığı: Tereyağındaki butirik asit, sindirim sistemi üzerinde olumlu etkilere sahiptir ve bağırsak sağlığını destekleyebilir. Bu asit, bağırsak duvarlarını besleyerek sindirimi kolaylaştırabilir.

Ama tereyağı  fazla kullanıldığında doymuş yağ olma sebebiyle risk olabilmektedir Tereyağını yüksek ateşte kullanırken dikkatli olun. Tereyağının yanmaması için, genellikle orta ateşte pişirme önerilir. Mümkünse, katkı maddesi içermeyen ve organik tereyağı kullanmak, hem sağlık açısından hem de lezzet açısından daha faydalıdır. Mümkünse, katkı maddesi içermeyen ve organik tereyağı kullanmak, hem sağlık açısından hem de lezzet açısından daha faydalıdır. Gıda endüstrisinde tereyağı, yemeklerde daha fazla tercih edilmeye başlanıyor. Özellikle ekmek ve tatlılar için tercih edilen bir malzeme.

Uzun vadede, tereyağı kullanımı daha besleyici ve doğaldır.Tere yağ , margarin yerine tercih edilebilecek sağlıklı bir  alternatiftir Ancak dikkatli tüketilmelidir  özellikle organik ve katkı maddesi içermeyen kendisini kapitalizme satmayan doğal fabrikasyon olan değil seçmek beslenme için daha faydalıdır. Aşırıya kaçmamak şartıyla. Organik tere yağı ile fabrikasyon tereyağı arasındaki fark işte her şeyin hızlı değil sakince zamanında yem ve ilaç ineğin sütündeki grip olduğundaki ilaçtan bile uzak bir organik meraya çıkan inekten sağılan süt olmalıdır.  Fordizm mantığında olmayacak bir yaşam tarzı ürün ve pratikleri olmalıdır.

Organik Yaşam Ve  Bilinçlenme

Organik gıda, Ayrıca, sürdürülebilirliğe katkı sağlayan yönüyle organik gıda tüketimi, hükümetler tarafından da teşvik edilmektedir. Organik gıda üzerine yapılan çalışmaların önemli bir kısmı, organik gıda satın alma sebeplerini incelemektedir. Günlük tüketimin en kaçınılmaz bölümünü oluşturan gıda tüketimi, çevresel sürdürülebilirlik için de önem taşıyan özel tüketim türüdür. Konvansiyonele karşı organik gıda tercihi, gıda tüketiminin sürdürülebilirliğini artırmanın bir yoludur (Thøgersen, 2010, s.172).

Gıda üretiminde kullanılan endüstriyel sistemler, çevresel ve gıda güvenliğine dair problemlerden sorumlu görülmektedir. Bu sistemlere alternatif olan organik gıdalar, üretiminde ve işlenmesinde sentetik gübre, pestisit, hormon, genetiği değiştirilmiş organizma kullanılmayan, radyasyona maruz bırakılmamış, doğal biyolojik döngüleri artırmayı ve hayvan refahı standartlarını sağlamayı amaçlayan gıdalardır (Lockie, Lyons, Lawrance ve Grice, 2004, s.135). Genellikle organik temelli beslenme biçimi daha sağlıklı hayat tarzıyla ilişkilendirilir (Hurtado-Barroso, 2019, s.705). Organik üretimin, çevreye, hayvan haklarına ve doğal kaynakların korunmasına yönelik olumlu etkileriyle en iyi üretim şekli olduğu düşünülmektedir (Kvatchadze ve Akıncı, 2018, s.159).

Tüketicilerin kendi sağlıkları ve çevre konusunda bilinç düzeyleri arttıkça çevre ve çevrebilim dostu ya da organik olan ürünlere olan ilgileri de artmaktadır (Paul ve Rana, 2012). Hızlı yaşam tarzı ve yoğun medya etkisi, tüketicilerin tüketim alışkanlıklarında değişikliklere yol açmakta, onları sağlıklı yaşamaya ve sağlıklı yiyecekler tüketmeye yöneltmektedir (First ve Brozina, 2009). Zakowska-Biemans’a, (2011) göre artan gıda çeşitliliği ve kişisel gelir, tüketicilerin beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle sonuçlanmaktadır. Birçok bilim dalı altında, gıda sistemini geliştirmenin en uygun yolunu bulmak adına yapılan ve giderek artan araştırmalar bulunmaktadır. Seufert, Ramankutty, ve Foley (2012) bu yollar arasında önerilen en uygun alternatiflerden birisinin organik gıda üretimi olduğunu belirtmiştir. Organik üretimin, çevre etkenleriyle, biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynakların ve hayvan haklarının korunmasıyla birlikte var olabilecek en uygun üretim biçimi olduğuna inanılmaktadır. Buna bağlı olarak, bu gıda üretim yöntemi belirli tüketici bölümlerinde tüketici isteklerini karşılayabilen, yüksek kaliteli ürünler sunabilmektedir (de Magistris ve Gracia, 2008). Ayrıca de Magistris ve Gracia (2008), güvenli ve çevre dostu gıda üretim tekniklerini önemseyen tüketicilerin organik ürünler satın almaya daha yatkın olduklarına değinmişlerdir. Çevre sorunlarının artmasıyla birlikte, artan oranda tüketici, satın alacakları ürünü seçerken çevre şartlarını da göz önünde bulundurmaya başlamıştır. Wee vd. (2014) dünya genelindeki tüketicilerin çevrebilim, besin güvenliği ve sağlık üzerine olan endişeleri, organik olarak üretilmiş ürünlere olan talebi arttırdığını belirtmiştir. Bu ve benzeri nedenlerle tüketicilerin organik gıdalara olan ve giderek artan ilgisi, geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan akımlardan birisi olmuştur (ZakowskaBiemans, 2011).

İnsanların neden hem bilindik eski yiyeceklere sıkı sıkıya bağlı kaldıklarını hem de bazılarını kolayca başkalarıyla değiştirdiklerini iddia edebileceğimizi hiç iyi anlayamıyoruz. Bu nedenle beslenme alışkanlıklarındaki hızlı değişim durumları, şimdiye kadar olduğundan çok daha yakından incelenmeyi hak ediyor. Bazı beslenme alışkanlıklarının neden kolayca ve hızla değiştiğini, diğerlerinin ise neden dikkate değer derecede kalıcı olduğunu şimdi olduğumuzdan çok daha iyi bilmemiz gerekiyor.

Bu karşıtlığı temel ya da zorunlu yiyecekler şeklinde diğer yanda daha az önemli veya çevresel  yiyecekler arasında görme eğilimindeyiz ancak bu durum açıklamak için yeterli değildir neden  ? Çünkü beslenme alışkanlıklarımız kültürle bağdaştırıldığı için kültür değişir beslenme alışkanlıklarımız da değişir mesela eskiden yer sofrası bugün masada yemek yenilmesi bağlamında kalplerde hala kalıcılığını bırakmış eski yer sofraları vardır .

Organiklikten beklentilerimiz nedir ?  organik yaşam evleri ile sunulan bir yaşam değildir çünkü orada köye kıra duyulan özlemi muhafaza ederek 2 günlük kendini avutma şeklimizidir. yerli Amerika çiftçiliğine bakıldığında  bazı yerliler yerel ürünleri kendi insanlarına ulaşması için kolektifler kurarak  Leupp Arizona’daki  Navajo aile çiftliği projesindeki amaç yerli Amerikalıların geleneksel tahılların daha büyük bolluğunu  kendi toplumlarına geri aktarmasıdır. Kendi tohumların sağlamlarını kendi bilindik oluşturdukları kolektiflerden gelmesi tıpkı bizim köyle bağlantımızı kesmediğimizin Amerikan versiyonudur. Organik gıda sektörü hızla büyüyor; gıda güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik ön plana çıkıyor.

Tereyağı gibi doğal ürünler, özellikle organik üretim yapan çiftlikler tarafından daha çok tercih ediliyor. Tereyağına geçiş, daha sağlıklı ve doğal beslenme anlayışını yansıtır.  Tereyağına geçişte organik yaşama boyutunda aslında gerçek organik saf tereyağı gliser olan yağdır. İnsanlar, sağlık bilincinin artmasıyla birlikte organik ve doğal ürünlere yöneliyor. Yaşam tarzı anlayışları da değişmektedir.  Dolayısıyla en başta da söylediğimiz gibi yemeğin bir sosyolojisi var o da kültürle ilişkilendirildiğinde bir statü göstergesi olarak bilinir yani gündelik yaşama tarzında nerede yer alıyor organik yaşam hayatımızın yemek margarinden tereyağına geçişte organik yaşam gerçekliği ile bilinen organik yaşam sadece ben bugün organik besleniyorum deyip internetten bitkisel yağ siparişi vermek olmadığını çok daha ciddi bir organik yaşam boyutu  olduğu bilinmelidir.

Organik Yaşam Ve Gündelik Hayatla İlişkisi

Margarinden  tereyağına geçiş öyküsünde yaşanılan yoksulluk ve krizler göz önünden bulundurulduğunda köye duyulan özlem yanında şehir hayatından bürokrasiden ve kalabalıktan sıkılmış insanların tercih ettiği son zamanlarda artan ilgi sonucunda  neşe çiftliği veya aile çiftliği gibi organik yaşamı pekiştirecek resimler doğa ile huzur  gündelik hayatı inşasında sunulan  bu çiftlikleri tercih edenlerin çoğu yaşlı emekli olmuş ve daha önce de kırda yaşamış kır hayatını yeniden inşa etme gündelik hayat  pratiklerini ve yaşam tarzına geri dönmek istedikleri için grubun bir zorunlu iş   hayatının da olmaması  sebebiyle kıra dönüşe organikliğe dönüş denilmiştir. Neden ?  kırdan kente 1950’den sonra iş için kentte gelen kesim  yoksulluk yaşamış kentte ayak uyduramamış ve iş günü emekli gününü doldurup yatırım veya sermaye sahibi insanlar veya ev sahibi araba sahibi insanlar satıp tekrar köye yerleşme ya da köy hayatını tekrar gündelik hayatlarında yaşama uygulamak istemektedirler ki organik yaşam sınıfsal bir eğilim olma konusunda ilk olarak gerçek organik yaşam ile kır duyulan özlemden oluşan organiklik hayat tarzının farkından bahsetmek gerekirse tereyağı üretimi, büyük ölçüde hayvancılıkla ilişkilidir ve bu da çevresel açıdan yüksek su tüketimi, sera gazı emisyonları ve toprak kullanımı gibi olumsuz etkilere yol açar. Kendi çapında kendi yiyeceğin kadar ürettiğin de köy ürünü yemiş olursun ama gerçek organik yaşamda Alternatif bitkisel yağlar daha çevre dostu olabilir.Tereyağı tüketiminin çevresel etkilerini azaltmak için, organik ve sürdürülebilir üretim yöntemlerine sahip tereyağlarını tercih etmek, ve tercihen daha az etki yaratan bitkisel yağlar kullanmak, çevreyi koruma açısından düşünerek hareket etmek doğal beslenmekten çok organic living tamamen sürdürülebilir ekolojik ve biyolojik çevre dostu bir yaşamı kasteder . sınıfsal boyutunda emekli olmuş bir amca şehirden köye geri döndüğünde şehirle olan bağlantısını da kesmesi gerekmektedir aslında ilk kentte gitmesinin arka planında büyüme odaklı kent yaratılmasında oluşan yeni iş bölümlerine beyaz yakalı mavi yakalı iş gücü açığından şehre gelip geçimini sağlamaya çalışan biri iken eğer emekli olduğunda iyi bir yerden emekli olacak ki evin kirası suyu elektriği dışında da yatırım yapıp para biriktirsin yoksa kent hayatına devam eder köy hayatına gidebilecek bir yatırım yapmalı geriye dönüş olarak adlandırılan bu dönüş aslında tamamen sınıfsaldır paran varsa bu olur eğer yoksa kendi imkanlarınla organik bir yaşam tarzı devlet destek verse de yeterli değildir. Erişilebilirlikte sınıfsal olarak belirlenmektedir.  Tüketimle ilişkisinde pazara sunulan organik yaşam evleri piyasaya sunulmuş villamsı tarzı bir mekan ama insanların anlam yükledikleri mekan köy hayatı yani gerçek organik yaşam köy hayatı değildir. Organik yaşam çevreci bir yaşam tarzı tereyağı yerine hayatını hint yağı ile devam ettirebilecek ve çevreye doğaya en az zararı nasıl verebilirim ? kafasında ve katkısız ve şehirden uzaklaşmış kıyafetin LCW’dan olduktan sonra yediğin organik olması değildir. Saf tamamen organik olmaktan geçmektedir. Ama bizim bildiğimiz organiklik yemekle ilişkilendirildiğinden tereyağına geçişte organik bir yaşam tarzı için yeterli olunamayacağı gerçekliği söz konusudur.

Sonuç

Öztan ve Korucu, süt tozu, margarin, likör, zambo sakızı veya Beyoğlu çikolatası gibi çeşitli yiyecek içeceklerin bu dönemde İstanbullular ile buluştuğundan bahsetmişlerdir. Örneğin, süt tozu ve sarı peynir gibi yiyecekler Marshall Yardımı ile ülkeye girerken, asrîliğin bir göstergesi sayılan sandviç kültürü de bu dönemde yaygınlaşmıştır (Öztan & Korucu, 2017, s. 189). Bunların yanı sıra vita ve sana markalı margarin türünün ülkeye girmesi ve reklamlarda bu yağların besin değerinin vurgulanmasıyla margarin tüketmek moda halini almıştır. Öztan’ın, bu tip yiyeceklerin moda olmasını, zihinlerdeki muasır medeniyet ile yemek alışkanlıkları arasında kurulan ilişkiyi vurgulayarak açıklaması dikkate değerdir (Öztan & Korucu, 2017, ss. 196-197).  Sonuç olarak Öztan ve Korucu söylediği gibi bu hikaye asıl olarak tereyağından margarine ve tekrar tereyağına geçişte margarini tercih edilmesinin kuyruklara sıra olmasında moda ve asriliğin sembolü olmasının gerçekliği söz konusudur o kadar abartıldı ki margarin reklamlarda bilim insanlarının ağzında çok faydalı bitkisel çok lezzetli en güzel yemekler başlığı vitalite ile atılırdı ekmeklerin üstüne sürülürdü margarin aslında Öztan ve Korucu söylediği üzere Marshall yardımları ile ülkemize girip asriliğin göstergesi olarak sunulmuş ve çokça satılmıştır. İnsanların bilinçlenmesi bu gerçeği öğrenmesi halinde hala bazı evlerde margarin kullanıyor aynı zamanda pastanelerde yapılan toplu kurabiye siparişlerinde ucuz olması sebebiyle kullanılıyor ama pastanede oturmak sohbet etmek moda olarak algılanması ve buluşma mekanları olması sebebiyle aynı zamanda zamandan çabuk olarak eli boş gitmeyim kültüründen dolayı hazır olarak hemen tercih edilen ürünlerden birisidir. Margarinli tostlar yemekler çok yapıldı uygun fiyatlı olması sebebiyle de tercih edilmektedir hala tereyağı üzerinden yani Tereyağı da fabrikasyon tereyağı olan x markasının hızlı üretiminden çıkan ürün karşısında ucuz kalmaktadır ki işte gerçek organik yaşam tercihinde  pahalılıktan çok her şey doğal olduğu ve hızlı üretilip satılmadığı için yem süt ilaç her şey organik katkısız ilaçsız bir yaşama geçiş öyküsünde bizler aslında kaybolan kır hayatına özlemi aradık o organik yaşamda alsında biz ülkece organik yaşamı tereyağı üzerinden bakıldığında hep bir yanı eksik kalmaktadır. Bizim bildiğimiz gördüğümüz hayatlarda Osmanlıdan günümüze kadar padişahlar hep en iyisini yerdi içerdi biz ülkece organik yaşam gördüğümüz kendi üretip tükettiğimiz Yozgat’ın bir köyünde kendi halinde dünyanın modasından asriliğinden haberi olmayan bir dedenin kendi yaşam koşullarında kendi ürettiği sütten peynir ,yoğurt ,yağ ,kaymak bizim bildiğimiz tek organik de aslında budur . Biz gerçek organik yaşamdan uzağız ama piyasaya sunulmuş tüketim boyutunda organik evlerde aradığımız da zaten köy hayatıdır. Bu sebepten dolayı sınıfsal olarak erişilebilirlikte ve gerçekten anlayan bir nesil olmalı genç kuşakların görmediği bir yaşam tarzını bugün tekrar geri dönmek yaşatmak zordur. Zaten genç kuşakların gerçek organik yaşamda yaşamaları da zordur çünkü tüketme arzusu George Ritzer’in McDonallaşması gerekeceği için kuşaklar olarak bakıldığında z kuşağı bir çocuğun olduğunda organik yaşam gerçeği zaten sönmektedir. Organik yaşamdan beklentilerimi karşılayacak kesim temelde kapitalizmden uzak olunmalıdır.  Bunu aşabildiğinde aslında organik bir yaşam gerçekleştirmiş olabilmektedir. Organik yaşam ve gündelik hayat ilişkisinde margarinden tereyağına geçişte organik yaşam niyetiyle kır hayatına duyulan özlemin piyasa ile yani kapitalizm ile tekrar organik yaşam evleri diye satmasını ama tereyağı tüketince organik mi oluyorsun boyutunda tartıştığımızda tereyağı x fabrikasının hızlı üretimindeyse organik olmadığını ve  kapitalizm  ile el  ele olduğunu hızlı olabilmesi için katkı maddeleri içerdiğini sınıfsal erişim  olarak da margarin tercih edenlerin aslında kendileri köye yerleşip tereyağı üretmesi tam anlamıyla da organik olmasa da bizim bildiğimiz anlam yüklediğimiz organik tereyağı daha az maliyetle tüketebilmelidir. Ama  onu da kentte bağlayan toplumsal gerçeklikler vardır. Organik yaşam adımları yavaş yavaş atılmıştır. Ama bugün internette organik % 100 garantisi verilen ürün arka planda Fransa’dan gelmiş Türkiye’ de paketlenmiştir.  İşte bu organiklik dediğimiz yaşam kendisini ulusal kapitalizm eklemlenme sürecinden uzak tuttuğunda organik olacağı gerçeğine varılmıştır.

KAYNAKÇA

  • Çengel, A. (2002). Kahvaltılık ve sıvı margarinlerin bazı kimyasal özelliklerinin saptanması ,Uludağ Üniversitesi.
  • Polat, F. (2010). Yemeklik yağ sektöründe tüketici davranışlarını etkileyen faktörlerin analizi , Ankara Universitesi
  • Gündüz, O., & Esengün, K. (2010). Ailelerin bitkisel yağ tüketimleri üzerine bir araştırma. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi2010(2), 67-72.
  • Erkut, A. (1990). Margarin, Tereyağı ve Zeytinyağının Hamur İşlerinde Kaliteye Etkisi. Gıda15(4).
  • Çobanoğlu , N.  Karaca , R. A.  Baş Oğlu F. (  1987) .  ‘’Zeytinyağı, margarin ve tereyağı ile beslenen farelerin kardiovasküler sistemlerinde oluşan değişiklikler.’’ Uludağ Üniversitesi  Tıp Fakültesi Dergisi , Cilt 14 Sayı 3,  S. 347- 357.
  • Koltukoğlu , B.( 1992) . Rekabet Teorileri Açısından Türkiye’de Margarin Sektörü ,  İstanbul Marmara Üniversitesi Yayınları
  • Soydan B.( 2023) . Türk Yemek Kültüründe Meydana Gelen Değişmeler Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma (İstanbul  Örneği). İstanbul : İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü.
  • Aydemir . A. M .( 2006 ). ‘’Yetinen Toplumdan  Tüketen  Topluma ; Türkiye ‘de  Modern Tüketim Kültürü ‘nün Tarihsel olarak  Ve Toplumsal  Gelişim Seyri. ‘’ Edebiyat Dergisi 16(1). SS .  201- 214.
  • Çakmakcı , S. ( 2012) . ‘’ Yağ Asitlerinin Sağlık ve Beslenme Üzerine Etkilerine Genel Bir Bakış’’  ( İç .) Akademik Gıda . Tahmas Kahyaoğlu ( Der .)  Erzurum : Akademik Gıda , Cilt 10 Sayı 1 , S 103- 113.
  • Köse , G, Ş. VE  Kırcova , İ. (2020). ‘’Organik Gıdalara Yönelik Tüketici Yaklaşımları ve Pazarlama İletişimi Önerileri.’’ Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi, Cilt 35 Sayı 1 , S. 338 – 367.
  •  Çil, Y. G . ( 2010 ) . ‘’ Uluslararası Ticari Boyutuyla Organik Tarım Ve Devlet Destekleri.’’ Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi. Cilt  5 Sayı 1 , S.  136- 158.
  • MERDAN K.(2014 ) . Türkiye’de Organik Tarımın Ekonomik Analizi: Doğu Karadeniz Uygulaması.  Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  •  Kvatchazde , S VE  Akıncu S. ( 2018 ) . ‘’Sağlık Bilinci, Çevre Bilinci ve Organik Gıda Bilgisinin Satın Alma Niyetine Organik Gıdalara Yönelik Tutum Aracılığıyla Etkisi.’’  Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi  Cilt 37 Sayı 1,S. 158-183.
  • Avcı, P., & Gül, M. (2021). Konya Kent Merkezinde Tüketicilerin Margarin Tüketimi Üzerine Etki Eden Faktörlerin Analizi. Mustafa Kemal Üniversitesi Tarım Bilimleri Dergisi26(3), 506-515.
  • Eating Culture  (1998). Ron Scapp Ve Brian Seitz ( edt) . Suny Press Yayınları.
  • Orçan M, ( 2008) “ Osmanlıdan Günümüze Modern Türk Tüketim Kültürü “  Harf Eğitim Yayıncılığı.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir