Orta Çağ Avrupa’sının Ekonomik Düzeni ve Sosyal Hayata Etkisi

BU MAKALEDE ORTA ÇAĞ AVRUPA’SININ EKONOMİK DÜZENİ ve SOSYAL HAYATA ETKİSİ AYRINTILARIYLA İRDELENMİŞTİR.

Orta Çağ Avrupa’sının Ekonomik Düzeni ve Sosyal Hayata Etkisi
0

GİRİŞ

Orta Çağ, Avrupa tarihinin üç bölüme ayrılmasından sonra ortada kalan çağa verilen isimdir. Orta Çağ, 5. ve 15. yüzyıllar arasını kapsayan dilimin adıdır. Bu kavram insanların bilincinde, öznelliğinde biçimlendiği için başlangıç veya bitiş noktalarından söz edilemez. Buna rağmen bizlere öğretilen Batı Roma İmparatorluğu’nun düşüşü Orta Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edilir. İstanbul’un fethi ise Orta Çağ’ın son bulmasını sağlamıştır.

Bazı tarihçiler tarafından Kristof  Kolomb’un Amerika’yı keşfi (1492); Fransız Devrimi (1789) gibi tarihte önemli bir yere sahip olaylar ve bu olayların önemli sonuçlar doğurması sebebiyle bu tarihler de Orta Çağ’ın bitişi olarak kabul edilebilmektedir (EREZ,2017).

Orta Çağ kavramı tarihte ilk defa Rönesans düşünürleri tarafından ortaya atıldı. Bu düşünürler Orta Çağı, Roma İmparatorluğu’nda yeniden doğuş için yaşanan bir geçiş dönemi olarak kabul ettiler. Orta Çağ’ı karanlık dönemi ifade edebilmek için kullandılar. Orta Çağ, başlıca üç ekonomik döneme ayrılır ve bu başlıca üç ekonomik düzenin sosyal hayata olan etkileri ve sonuçları ise yadsınamayacak kadar çoktur. Ekonomik düzen ve sosyal hayat ayrı ayrı incelenmesi gereken iki ayrı konu olmasına karşın ekonomik düzenin sosyal hayatı etkileyebildiği gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Haçlı Seferleri, Orta Çağ’ı hem ekonomik hem de sosyal anlamda etkileyen bir askeri örgütlenmedir. Haçlı Seferleri’nin amacı İslam dünyasının zenginliklerini ele geçirmek, İpek ve Baharat yollarına sahip olmaktı. Haçlı Seferleri’nin bu amacı ekonomik iken yarattığı sonuçlar sosyal hayatı büyük anlamda etkilemiştir. Haçlı Seferleri’nden sonra Avrupa’da bir ayaklanma meydana geldi ve köylüler feodal beylerin kölesi olmaktan kurtulmaya başladılar. Bu durum Orta Çağ Avrupa’sının sosyal hayatını da değiştirdi.

Araştırma sonucunda oluşturulan bu bildiri doküman analizi yöntemi kullanılarak diyalektik metot ile tartışılmıştır. Doküman analizi yöntemi, doğrudan görüşme ve gözlem yapmanın mümkün olmadığı durumlarda yazılı materyallerin analiz edilmesidir. Orta Çağ’a doğrudan ulaşmak mümkün olmadığı için doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Diyalektik metot ise hiçbir şeyin olduğu gibi ve olduğu yerde kalmadığını savunur. Her şey hareket halindedir, oluşur, dönüşür ve göçer. Tarih insan temellidir ve insanın doğası da sürekli bir devinim halindedir.

Bizler, her birimiz hep aynı kaldığımızı sanırız. Oysa kendi kendimizin aynısı, özdeşi kaldığımızı düşündüğümüz anda bile değişmişizdir. Şimdi ben kendi kendime bakıyor ve diyorum ki: bundan on yıllarca önce bir “çocuk-ben”dim, bugünse bir “ihtiyar-ben”im. Nasıl da değişmişim! Ve bu birdenbire olmadı, yetmiş üç yıl süren, sayısız ve saniyelik  değişimler sonucunda oldu (DURA,2003).

Bu araştırma 3 ana bölüm ve 7 alt bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Orta Çağ üzerinde durulmuş ve Orta Çağ’ın özellikleri, Orta Çağ’da Avrupa’nın durumu anlatılmıştır. Birinci bölümün ilk alt başlığında Erken Orta Çağ’dan bahsedilmiş ve çağın ekonomisinin sosyal hayata olan etkileri irdelenmiştir. Birinci bölümün ikinci alt başlığında Yüksek Orta Çağ’dan bahsedilmiş olup çağın ekonomisinin sosyal hayatla ilişkisi irdelenmiştir. Birinci bölümün son alt başlığında Geç Orta Çağ’dan bahsedilip çağın ekonomisi ve sosyal hayatı anlatılmıştır. İkinci bölümde feodalizmden bahsedilerek feodaliteyi oluşturan ekonomik özellikler ve bunun yanında sınıfsal ve sosyal konulara da değinilmiştir. İkinci bölümün alt başlığında merkantalizme değinilmiş ve kapitalizme giden yolda bir aracı olarak kullanılan merkantalizm düşüncesi ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Üçüncü bölümde Hristiyanlık ve kilise üzerinde durulmuş Orta Çağ’da kilisenin önemine vurgu yapılmıştır. Üçüncü bölümün ikinci alt başlığında veba salgınına değinilmiştir. Veba salgını hem sebep hem de sonuç bağlamında ekonomik ve sosyal hayatı büyük ölçüde değiştirmiştir. Bundan dolayı araştırmada veba salgınına da yer verilmiştir. Üçüncü  bölümün son alt başlığında Haçlı Seferleri’nden bahsedilmiş olup Haçlı Seferleri’nin askeri boyutunun yanında ekonomik boyutu olduğu gibi ekonomik boyutunun yanında sosyal hayatı değiştiren etkenlerin de meydana geldiğinden bahsedilmiştir.

1.ORTA ÇAĞ

Orta Çağ, Avrupa tarihinin üçe ayrılmasından sonra ortada kalan kısma verilen isimdir. Orta Çağ’ın siyasi ve ekonomik düzeni feodaliteye dayanır. Kavimler göçüyle sarsılan İlk Çağ insanlarının köleci düşünceleri yerini feodal beyliklere bırakmıştır. Roma İmparatorluğu’nun yıkılması, Kavimler Göçü ve yaşanan istilalar Avrupa’yı fakir bir hale getirmiş ve toplumun sosyal hayatı tamamen değişmiştir. Toplum sosyal ve ekonomik anlamda sınıflara ayrılmıştır.

Orta Çağ, dinsel inancın merkezde olduğu bir dönemdir. Bu durum feodalite sistemine engel olmadı çünkü kilisenin siyasi yapısı feodaliteyi destekliyordu. Kilisenin geniş topraklara sahip olması, siyasi ve ekonomik gücü de elinde bulundurmasını sağlıyordu. Kilise gündelik hayata olan hakimiyetini de sürdürüyordu. Okullarda öğretmenlik görevini rahipler yapıyor ve insanların dini bilgilerini de onlar denetliyorlardı. Tarım yerine zanaatkarlıkla uğraşan çok küçük bir halk kesimi loncalar halinde örgütlenmeye başlamış ve usta-kalfa-çırak ilişkisi ortaya çıkmıştır. Derebeyi-serf, usta-kalfa-çırak ve ruhban sınıflarıyla Orta Çağ’ın bir hiyerarşi toplumunu ifade ettiğini söyleyebiliriz.

Merovenj döneminin sonuna gelindiğinde tüm topraklar derebeyleri ve kilise arasında bölüşülmüş ve halk da serf konumuna indirgenmiş oluyordu. Bu yeni dönem ise daha çok karolenj dönemi olarak bilinir. Karanlık Orta Çağlar deyimiyle aslında bu dönem kastedilir (YALÇIN,1983:124-125).

Orta Çağ, ekonomi ve sosyal hayat bağlamında üçe ayrılır. Bunlar; Erken Dönem Orta Çağ, Yüksek Dönem Orta Çağ ve Geç Dönem Orta Çağ. Ayrı başlıklar altında  anlattığım bu üç dönem, Orta Çağ’ın aslında kendi içinde ayrıldığını ve her üç dönemin de sosyal ve ekonomik bağlamda birbirinden tamamen farklı olduğunu söyleyebiliriz.

2.ERKEN DÖNEM ORTA ÇAĞ

Erken Orta Çağ ile birlikte Avrupa’da Orta Çağ başlamış oldu. M.S. 6. Yüzyıl ile M.S.   10.Yüzyıl dönemlerine kadar sürmüştür. Bu dönem daha çok Karanlık Çağ olarak bilinmektedir. Klasik Çağ döneminde başlayan eğilimler bu dönemde sürdürülegelmiştir. Nüfusun azalması, göçün artması ve ticarette hatrı sayılır azalmalarıyla dönemin Karanlık Çağ olarak adlandırılması pek de yanlış sayılmamalıdır. Roma’da ticaret yapmak veya sıradan bir seyahat risk teşkil etmeye başlamıştı çünkü Roma eskisi kadar güvenli bir bölge değildi. Bundan dolayı, uzun mesafeli ticaretler ve seyahat gerektiren  mesleklerde azalma meydana geldi ve hatta ortadan  kalktı. Erken Orta Çağ feodalizmin de geliştiği dönem olarak kabul edilmektedir. Feodalizm, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra, Müslüman ve Macar akınlarına karşı korunma amacıyla doğmuştur. İstilalar sonucu merkezi krallıkların güç kaybetmesi bölgesel feodal beylerin de güçlenmesine neden olmuştur. Toprak hakimiyeti üzerine gelişen feodal sistemin Avrupa’da uzun yıllar hakimiyetini sürdürmesine neden olan şeyin altında istilalar ve güç dengesi yatmaktadır. Sosyal hayattaki dengesizlik ve huzursuzluk ortamı yeni bir ekonomi sisteminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Erken Orta Çağ dönemi ile kölelik kavramı ortadan  kalkmış yerini serf kavramı almıştır. Bu durumda feodaliteye geçiş ile birlikte köleliğin de ortadan kalktığı düşünülebilir fakat yok olmadı. Yeni bir iş gücüne geçiş söz konuısuydu ve bu durum için farklı bir yol ve isim bulunmalıydı. Kölelik kavramı yok olmamış sadece isim değiştirmişti.

“Ben, şafak vaktinde dışarı çıkar, öküzü tarlada sürer ve onları pulluğa boyundurukla bağlarım. Asla efendimin korkusundan evde gizlenmeme sebep olan sert bir kış olmadı. Fakat öküze boyunduruk ve pulluk demiri takıldığı zaman ve de pulluk sabana göre daha hızlı olduğunda; ben her gün tam bir dönümlük ya da daha fazla saban sürmeliyim… ve  öküzün yemliğini su ve samanla doldurmalıyım ve de gübreleri dışarı atmalıyım…..Bu çok ağır bir iştir; çünkü ben özgür değilim( MELTZER,1971:200)…

Feodalite, bu ilk dönemlerinde yeni bir üretim mekanizmasını ortaya çıkartmıştır. Feodal toplum  tipi köleci sistemin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle feodalite kavramı daha çok Batı toplumlarına özgü bir ekonomik sistem olarak kalmış ve varlığını devam ettirmiştir.

3.YÜKSEK ORTA ÇAĞ

Orta Çağ’ın zirve dönemi olarak da adlandırılır.  Askeri, şehirleşme ve düşünsel etkinlikler anlamında büyük gelişmeler gösteren Orta Çağ’ın tam  anlamıyla canlandığı dönem  diyebiliriz. Nüfus da tekrar bir artış söz konusuydu ve şehirlerde bir yığılma meydana gelmişti. Şehirlerde yaşayan insanlar, köylerde ki tarım alanlarını işgal ediyordu. Tarım alanlarının bu kadar rağbet görülmesi sebebiyle feodalitenin de zirve noktası olduğu yorumuna ulaşabiliriz. Yüksek Orta Çağ dönemi, Haçlı Seferlerinin de meydana geldiği dönemdir. Haçlı Seferleri müslüman halk,Bizans ve Rusya ile olan ticari ilişkileri de zirve noktasına taşımıştır ve sosyal anlamda birbirilerini daha çok tanıma fırsatı bulmuşlar bunun sonuıcunda kültürel etkileşim meydana gelmiştir. Kültürel etkileşim sonucu öğrendikleri kağıt, matbaa, pusula gibi buluşları Avrupa’ya götürme fırsatları olmuştur.  Bu gelişmeler ise Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketlerinin başlamasına, coğrafi keşiflerin hız kazanmasına sebep olmuştur. Ticari ilişkilerin canlanmasıyla birlikte, kapalı tarımsal üretimden, ticarete yani dışarıya dönük bir tarımsal üretime geçiş söz konusuydu.  Feodalizm başlığı altında daha ayrıntılı anlatılmış olan  tarıma yönelik gelişmenin tersine bir durum yaşanmaması tabii ki mümkün değildi. İnsan doğası gereği doymayan ve her zaman daha fazlasını isteyen bir türdür.  Tarımın ticaret ile olan dostluğu sebebiyle elde edilen büyük gelirler toprağın sahibi derebeyleri bizzat kendi hesabına ekip biçmeye itti. Bunun sonucu işsiz kalan köylü kesim şehirlere göç etmiştir.

Tarım sektöründe büyük bir işsiz kesim doğmuştu. Bu yeni işsiz kesim tek çare olarak yeni doğmakta olan şehirlere gitmekte buldu. Böylece şehirlerde ileride ihtiyaç duyulacak ucuz işgücünün de tohumları atılmış oluyordu ( MOORE,2003).

Yüksek Orta Çağ, ekonomik, bilimsel ve teknolojik anlamda çok daha iyi bir dönem olmasına karşın,  sosyal hayattaki hiyerarşik durumdan dolayı sosyal anlamda Orta Çağ’ın bir zirve yakalayabildiğini söyleyemeyiz. Haçlı Seferleri’nin toplum içinde yaptığı köklü değişikliklere bakıldığında ise Yüksek Orta Çağ’da dinin önemi oldukça fazladır. Yüksek Orta Çağ’da Haçlı Seferlerinin de etkisiyle feodalizmin etkilerinden sıyrılmaya başlanılmış ve ayaklanmalar meydana gelmiştir.

ort4.GEÇ ORTA ÇAĞ

Geç Orta Çağ dönemi felaket ve zorluklar dönemidir. İklimde olan değişiklikler sonucu da tarım fazlasıyla etkileniyor ve kıtlık meydana geldi. Halk gittikçe yoksullaşıyor ve iyi beslenemeyen halk veba salgınıyla birlikte kurtuluşu olmayan bir yola giriyor. Halkın yarısından fazlasını öldüren veba salgını sonucu işçi sayısında da azalma meydana geldi ve bunun sonucu olarak işçinin geliri arttı. Bu kriz dönemi kilisenin de bölünmeye başladığı dönemdir. Bu dönemde kilise üç farklı papa tarafından yönetilmeye çalışılmıştır. Bunca kötü olaylara gebe olan Geç Orta Çağ dönemi bunların yanında Erken Modern Çağlar’a da hazırlık yapabilmiş, ekonomik ve teknolojik anlamda gelişmeler meydana gelmiştir.

Bu doğal felaketlere, daha az acımasız olmayan siyasal felaketler de eklendi. Bütün yüzyıl boyunca ltalya iç mücadelelerle hırpalandı. Almanya sürekli bir anarşinin kurbanı oldu (PİRENNE,2015:217).

Geç Orta Çağ’da Avrupa’yı doğal felaketler harici Yüz Yıl Savaşları etkilemiş ve bu durum Fransa ve İngiltere’yi çökertmiştir. Ekonomik hayata büyük eksileri olmuş olan bu savaşlar tüketici sayısını da azımsanmayacak oranda azaltmıştır. Bu sorunlara yüzeysel bakıldığında sorunların bir çok sebebi bulunabilir ama asıl bakmamız gereken yer,  ekonomik örgütlenmenin kendisidir. Sorun tam olarak burada aranmalıdır.

5.FEODALİZM

Feodalite kavramı; feud, feodum veya feudum kelimelerinden türeyen Latince bir kelimedir.  Belçikalı tarihçi François Louis Ganshof  feodal sistemin aristokratlara ait olduğunu, alt tabakada yer alanları ilgilendirmediğini, aristokratların arasında gelişen asker ve toprak eksenli bir sistem olduğunu savunmuştur. Ancak yapılan bu tanım yetersiz bir tanımdır. Feodal sistem savunduğu görüşleriyle toplumun her kesimini etkileyebilmiş, insanları sınıflandırmış  ve toplumun her kesimine, insanların  sosyal hayatlarına karışabilmiş toplum düzeninin tekrar düzenlenmesini sağlamıştır. Ayrıca feodal sistemde köylü sınıfı toprakla birlikte alınıp satılabilen bir mal olarak görülmüştür bu durumda Ganshof’un tanımı, doğruluğunu bir kez daha yitirmektedir.

“yalnızca soylu bir bireyin, toprağın bir

bölümüne sahip olduğu ve bu güç sebebiyle kendilerine devredilen otoriteyi miras hakkı

olarak bırakabildiği ve bu kazanımlar doğrultusunda kamusal otoritenin dağılışını tasarlayan

kişilerin oluşturduğu ekonomik, siyasal ve sosyal bir yapıdır (PİRENNE,2005:16).’’

Feodalite ilk olarak Fransa’da merkezileşti. Daha sonra tüm Avrupa’ya yayıldı. Feodalitenin önemli özelliklerinden biri kralın yetkilerinin derebeyler tarafından paylaşılması durumudur. Derebey, hem toprağın hem de toprağı işleyen çiftçinin sahibidir. İsterse bir toprağı üzerindeki işçi ile birlikte satabilirdi. Feodalite sisteminde halk sınıflara ayrılmıştır. Sırasıyla asiller- rahipler- burjuva-köylüler ve köleler(serfler). Bu sınıflar arasında eşitlik söz konusu değildir.

Feodalitenin yaygın olduğu Avrupa, belki de feodal Doğu’dan ve özellikle dönemin Çin ve Hindistan’ından daha yoksuldu, daha az yaratıcıydı ve büyük ordulara sahip değildi. Ancak artık sistemin tümü göçebelikten kurtulmuştu. Artık Avrupa çeşitli hakları bulunan sorumluluk ve dolayısıyla yetki sahibi olan yani kendi kendinin efendisi soyluların, din adamlarının, tüccarlarının ve köylülerinin oluşturdukları yerleşik topluluklar Avrupası haline gelmiştir ( ÜLGEN,2010:15).

Serflere düşen görev topraklarda çalışarak üretim yapmaktır. Ürettiklerinin sadece küçük bir kısmını kendilerine ayırarak geriye kalanları lorda verirler. Lord ise serflerin yani köylülerin güvenliğini sağlar. Yani basit düşünürsek köylülerin yaşamasına izin verir. Günümüzde devletin daha modern ve insani olarak yaptığı bu görevi Orta Çağ’da lordlar yerine getirmiştir.  Kendi kendine yetebilen bir ekonomi sistemi hakim olduğu için dışa kapalı bir ekonomi sistemi benimsenmiş durumdadır. Diğer toplumlarla aralarındaki ilişki oldukça kısıtlıdır. Bu durum kültürel ilişkileri, bilim ve teknoloji için gerekli teması yok etmiştir ve ticaretin gelişmesi de engellenmiştir.  İnsanlar aralarında  iş bölümü yapma gereği duymadığı için bu konuda bilgisiz kalmışlardır. Sürekli gelişen istilalar, iç savaşların başlaması, özgür köylü sınıfının yok olması, krallıkların zayıflaması toplumu korunmaya muhtaç hale getirmiştir. Bu da feodalitenin gelişebilmesine fırsat tanımıştır.

thumbnail
Önerilen Yazı
Ortaçağ Felsefesinin Özellikleri Nelerdir? Temeli Nedir?

Feodalite; ateşli silahların yaygınlaşması, surlarla çevrili yerlerin artık güvenli olmaktan çıkması, Geç Orta Çağ döneminde veba salgınının ortaya çıkmasıyla birlikte tarımsal üretimde hızlı kayıpların verilmesi, coğrafi keşiflerle birlikte ticaretin canlanması ve şehirlerin ortaya çıkması insanların yeni bir iş bulabilme ümidi ile şehirlere göç etmesi, burjuva sınıfının , merkezi otoriteyi desteklemesi ve krallıkların bu sayede güçlenmesi, güçlü orduların kurulması gibi bir çok gelişme feodalitenin gücünü zayıflatmıştır fakat uzun bir süre yok edememiştir. Avrupa’da egemenliğini olmasa da varlığını sürdürmüştür. Yeni bir sistem içinde varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Feodalitenin tam anlamıyla yok oluşu sanayi devrimiyle mümkün olmuştur.

Feodalite rejimi Haçlı seferlerinden sonra zayıfladı.Haçlı seferlerine katılan feodal beylerin bir çoğu öldü.Ölmeyenlerde ya paralarını yada Şövalye denilen askerlerini kaybederek Avrupa’ya döndüler.Bu durumdan yararlanan krallar Feodal beyliklere son vermeye başladılar.Barutun ateşli silahlarda kullanılması ve topun icadı yeni çağ başlarında feodalitenin tamamen çökmesine sebep oldu.Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi Avrupa’da feodalitenin tamamen yıkılmasına sebep oldu.Dünyanın en güçlü surlarının topla yıkıldığını gören Avrupa kralları,Şatoları yıkarak feodaliteye son verdiler ( AKBİLMEZ,2008).

Özetle sistemdeki uygulamalar aynı zamanda üst sınıf ve kilisenin giderek zenginleşmesiyle birlikte alt sınıfın zamanla fakirleşmesini sağlamıştır. Bahsettiğimiz özellikler neticesinde; feodalite sisteminin sosyal adaletten yoksun, bireysel çıkarların doğrultusunda bir takım uygulamaları gerçekleştiren, Ortaçağ Avrupası’na bir dönem damgasını vuran iktisadî, toplumsal ve hukukî bir sistem olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz.

6.MERKANTİLİZM

Çağının  ticaret burjuvazisinin çıkarlarını temsil eden merkantilizm, sanayiden önceki kapitalizmin doğuşuna rehberlik eden döneme adını vermiştir. Merkantilistlere göre zenginliğin temel kaynağı maddi temel kaynakların üretim alanında değil, ihracat ve iç ticaretin düzenlenmesiyle paranın dolanımı alanındaydı. Merkantilizm, 1450-1750 yılları arasında Orta Çağ ile Fizyokrasi arasında doğup ve gelişen düşüncelerin bütünüdür. Merkantilizm İtalyanca bir kelimedir ve tüccar anlamına gelmektedir.

Bu dönemde güçlü olmanın kriterlerinden bir tanesi de hazinenin  büyümesi idi ve bunun için de dış ticaret dengesinin pozitif olması, yani ithalattan çok ihracat yapılması gerektiği için hükümdar ile tacirler arasında bir çıkar birliği olmuştur (SAVAŞ,1997:138).

Dönemi en iyi anlatan kelime ticarettir. Ticaretin getirebildiği refah seviyesi, geçimlik tarımı yıktı. Sanayi sisteminin ortaya çıkmasıyla birlikte kapitalizmin ilk tohumu da atılmış oluyor bu da verlay sistemidir. Bu sistemde sermaye sahibi, evden çalışmak isteyenlere hammaddeyi satıyor. Bu dönemin burjuvazi sınıfını,  sanayiciler, tüccarlar ve bankacılar oluşturmuştur.  Merkantilizmin önündeki tek engel dini yasaklardır. Dine göre, faiz ve ticaret günah sayılmış ve yasaklanmıştır. Calvin, niyeti ön plana alarak ticareti mümkün kılmıştır.  Aşırı kazanç peşinde koşulmadığı sürece ticaret yapmanın günah olmadığını savunmuştur. Calvin ticareti sadece olağan görmemiş ayrıca ermişliğin ürünü saymıştır. Böylece, zenginlik uğruna ticaret yapmak bir amaç haline gelmiştir.  Amaç değerli madenleri ülkede tutmak, dışarıya  satımı olabildiğince engellemek olmuştur.

Merkantilizm, insan  bolluğundan yani nüfusun artmasından yanadır. Ne kadar çok insan nüfusu o kadar çok emek demektir. Emeğin bolluğu kişi başına düşen geliri de azaltacaktır. Merkantilizm düşüncesi, nüfus artışını desteklemiş, çalışma zorunluluğu getirmiş ve hatta çocuk emeğinden bile yararlanmayı uygun ve gerekli bulmuştur. İnsanlara verilen gelirin yükseltilmemesi , zaruri ihtiyaçların her zaman yüksek fiyatlı olması nedeniyle insanlar çalışmaya zorlanıyordu. Fırsat verilirse emekçi tembel olur, ayyaş olur ve hatta ahlakı bozulur düşüncesi hakimdir. Emekçiye verilen gelir düşük düzeyde kalır emekçi yoksul olur ise emekçi hırslanır ve daha çok çalışır. Mandeville, yoksul çocukların maliyetine kamunun katlandığı okullara gönderilmemelerini, erken yaşta işe gitmelerini öneriyordu. İşe gitmek yerine okula gitmek tembellik yaratır. Okuma, yazma, aritmetik gibi dersler iş hayatında kullanacaklar için geçerlidir. Halkın geçimi bu bilgilere dayanmadığından tembellik yaratır der.

Merkantilist sistem, feodalizmin küllerinden doğmuştur. Reform çalışmaları ve seyahat imkanlarında olan artış insanların hayata olan bakış açılarını değiştirirken bir yandan uluslararası ticaretin de önünü açmıştır. Uluslararası ticaretin gelişmesiyle birlikte özel mülkiyet kavramı da gelişmiştir. Bu sonuçlara bakılarak feodalitenin etkisini kaybettiğini yerini merkantilizm düşüncesine bıraktığını görebiliriz. David Hume’a göre, merkantilist düşüncenin kendi içinde tutarsız olduğunu, sürekli fazla ihraca sahip olup altın ve gümüşün ülkeye girmesine devam etmenin imkansız olduğunu söylemiştir. çünkü bir ülkeye değerli metaller girince o ülkede para arzı artmış oluyor ve bu da ülke içindeki fiyatların artmasına neden oluyor. Fiyatların artmasıyla beraber sizin diğer ülkelere karşı rekabet avantajınız yok olmuş oluyor ve sonunda ithal ve ihracatınız eşitlenene kadar ihracatınız azalıyor. Merkantilistlerin bir diğer görüşü, ekonomik aktivitelerde özellikle ticarette karşılıklı bir kazancın söz konusu olamayacağını dile getirir. Biri kazanırsa diğeri her zaman kaybeder düşüncesi hakimdir.  Günümüzde bu düşünce yanlışlanmış ve ticarette her iki tarafında kazanabileceği savunulmaktadır.

Merkantilizmin tek bir tanımını yapmak pek mümkün değildir. Buna örnek olarak Alman tipi merkantilizm olarak Kammeralizm verilebilir. Kammer kralın hazinesi anlamına gelmektedir. Kameralistler dış ekonomik ilişkiler, ticaret gibi konularla çok az ilgilenmiş, ağırlığı yurtiçi tarım ve sanayiye vermişlerdir. Devletin mutlak otoritesi lehine düşünceler ön planda olmuştur. Fransa’daki uygulamasına colbertizm ve İspanya’dakine ise bulyonizm denilmektedir.

orta7.HAÇLI SEFERLERİ

Orta Çağ’da Hıristiyan Avrupa devletlerinin, İslam dünyasına karşı gerçekleştirdikleri askeri saldırılara denilmektedir. Askerlerin elbiselerine veya silahlarına taktıkları haç işaretleri bu yapılan sekiz sefere Haçlı Seferleri denilmesinin sebebi olarak görülmektedir. Orta Çağ’da toprakları genişleyen kilise ile feodal sistem arasında bazı çatışmalar da meydana gelmekteydi. Kilise halk üzerindeki iktidarını kanıtlayabilmek amacıyla Haçlı Seferlerinin başlatılmasında büyük bir rol sahibiydi. Hıristiyanlar açısından kutsal olan Kudüs topraklarını tekrar ele geçirmek istiyorlardı. Hıristiyanlar açısından Kudüs’ü ziyaret etmek günahlardan arınmak demektir. Bu yüzden Hıristiyanlar için Kudüs’ün yeri oldukça önemlidir. Orta Çağ’da Avrupa ülkeleri yoksuldu, İslam dünyasında İpek ve Baharat yolları ile ekonomik açıdan büyük bir zenginlik söz konusuydu. Haçlı Seferlerinin ekonomik amacı İslam dünyasının zenginliklerini ele geçirebilme gayesidir. İslam dünyasına karşı sekiz büyük sefer yapıldı. İlk dördü oldukça önemli ekonomik, siyası ve sosyal sonuçlar doğurmasına karşın diğer seferlere olan katılım oldukça düşmüş ve Haçlılar önemli bir başarı elde edememişlerdir.

Haçlı Seferleri, doğu-batı ticaretinin gelişmesine, Akdeniz limanlarının önem kazanmasına sebebiyet verdi. Avrupa’da hayat daha iyiye gitti ve şehirler büyüyüp sanayi gelişti. Avrupa’daki halk İslam dünyasından akılcı düşünceyi öğrendi. Köylüler, feodal beylerin kölesi olmaktan kurtulmaya başladılar. Ayaklanarak feodal beylerin topraklarına el koydular. Avrupa’da siyasi yapı değişmiş oldu ve merkezi krallıklar güçlendi. Zenginlik anlayışı ve kaynağı değişti. Burjuva adı verilen yeni bır sınıf ortaya çıktı. Avrupa halkı Müslümanları daha yakından tanıma fırsatı buldu ve onlara olan ön yargıları değişti. Bu durumun hümanizmaya etki ettiğini söyleyebiliriz.

Kilise, Haçlı seferlerinin düzenlenmesine öncülük etti. M.S. 1090-1290 yılları arasında Orta Doğu ve Filistin’e yönelik sekiz sefer düzenlendi. Bu seferlerin hiç biri Avrupalıları kesin zafere götürmemişlerse de, kıtanın iktisadi, siyasi ve sosyal yapısının değişmesine ortam hazırlamıştır(AYDEMİR,2006:139).

Avrupalılar El Harezmi’nin sayesinde sıfır sayısı ile tanışmıştır. Bünyesinde sıfır barındırmayan roma rakamları bırakılıp bütün dünyanın kullandığı ve Arap rakamları olarak adlandırılan sisteme geçmişlerdir. İngilizcedeki ‘‘ zero ’’ ve Almancadaki ‘‘ ziffer’’ kelimeleri Arapçadan türemiştir. El Harezmi’nin Batı bilim dünyası ve halkına etkisi o kadar büyük olmuştur ki ‘‘algoritma’’ ifadesi onun isminin farklı bir telaffuzundan türemiştir.

Birinci Haçlı Seferi, modern tarihçiler tarafından oldukça başarılı bulunmaktadır. Birinci Haçlı Seferleri sonucunda Lübnan, Suriye, Filistin ve Anadolu’nun güneyinde dört haçlı devleti kurulmuş oldu. İkinci Haçlı Seferi, birincinin aksine başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Suriye’yi ele geçirmek isteyen Haçlı Ordusu bu girişiminde başarısız olmuştur. Üçüncü Haçlı Seferi’nde İngiltere Kralı, Kudüs’ü ele geçirmek için birkaç defa hamlede bulunmuş olsa da Selahattin Eyyubi’nin başarıları sayesinde Kudüs tekrar Haçlıların eline geçmemiştir. Dördüncü Haçlı Seferinin diğer Haçlı Seferlerinden farkı tek elden emir komuta altında olmasıydı ve denizden Mısır’a ve oradan Filistin’e gitmek hedefliydi. Fakat Venedik Dükü tarafından Kudüs yerine Konstantinopolis’e yöneltildi; karışıklıklardan dolayı Konstantinopolis işgal edildi. Kuşatma sırasında büyük bir kısmı zaten yakılan şehir tümüyle talan edilip yıkıldı. Şehrin çok önemli eserleri yakıldı, yıkıldı ve kayboldu. Haçlı Seferleri’nin en ilginç tarafı ise dini duyguların ekonomik çıkarlara yaptığı yardım ve yataklığın yanı sıra dini duyguların ekonomik çıkarlarla birleşmesi sonucu halkta uyandırılan duygulardır. Halkın yaş olarak en küçük kesimleri, savaş ve ekonomiden büyük anlamda etkilenmiş olacak ki 1212 yılında Çocuk Haçlı Seferi denilen bir sefer meydana geldi.  Halkın derin coşkusundan etkilenen çocuklar örgütlenerek sefere çıkma gayretinde bulundular. Verilere göre 30.000’e yakın çocuk bulunmaktaydı. Bu çocuklar daha Kudüs’e varamadan ortadan kaybolmuşlardır. Bir kısmı ailesine geri dönebilmiş, bazıları açlıktan ölmüş veya en kötüsü olarak değerlendirebileceğimiz durum olan Mısır’a köle olarak satılmaları olmuştur. Durumu değerlendiren Papa III. Innocentius, sefere katılmayan kendilerinden yaşça büyük insanların değersizliğini Tanrı’nın kınaması sonucu yaşanılan durum olarak değerlendirmiştir.

8.ORTA ÇAĞ’DA HIRİSTİYANLIK ve KİLİSE

Hıristiyanlık, Avrupa’da önce Roma İmparatorluğu topraklarında yayılmaya başladı. Sert tepkilerle karşılaşan din, Milano Fermanı ile serbest kaldı böylece bütün Avrupa’ya yayıldı. Bizans, Roma’da oturan Papa’nın nüfuzunu önlemek amacıyla yeni bir anlayış ortaya attı. Bu anlayış Ortodoks mezhebini oluşturdu. Roma’da Papa’nın temsil ettiği anlayış Katolik anlayışıdır. Siyasi otorite boşluğunu çok iyi değerlendiren Papa, kısa zaman içerisinde büyük bir güç haline geldi. Bu dönemde din, insanları sömüren ve dini inançları kullanan bir kurum haline gelmiştir. Orta Çağ’da Katolik Kilisesi tarafından kurulan engizisyon mahkemeleri, Hıristiyan olmayan herkesin korkulu rüyası haline gelmiştir. Hıristiyan olmayan herkesi sapkın olarak nitelendiren mahkemeler, bu kişilere akla hayale sığmayacak işkenceler uyguluyordu. Bu işkenceleri ise kutsal kitapların emrettiğini buyuruyor cahil olan halk ise bu yaşanılanlara göz yumuyordu. Suçlanan kişiden çıplak ayakla ateş üzerinden geçmesi istenirdi eğer yara almazsa suçsuz olduğuna inanılırdı. İnsanların suçlu olup olmadıklarına bu şekilde karar veriliyordu.

Bütün bir kitlenin bozulmasından kaçınmak için kangren olmuş organ nasıl vücudun selameti için alıp koparılıyorsa toplumdaki sapkınları toplumdan aforoz demiriyle alıp koparmak lazım ( AZİZ JEROME).

thumbnail
Önerilen Yazı
Hans Freyer’in Sanayi Çağı Adlı Kitabına Sosyoloik Bir Bakış

Ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen din adamları, skolastik düşünce sistemini geliştirdiler. Kilisenin koyduğu kurallar değiştirilemez ve sorgulanamaz düşüncesi bu çağa damgasını vurdu. Bu düşünce tarzına ise tarihte dogmatizm adı verilmiştir. Kiliseye olan inancını tamamen kaybeden Martin Luther, din adamlarının güç ve statü için insanların dini duygularını kullandığını söylemiş ve 95 maddelik bir bildiri yayınlayıp kilisenin duvarına asmıştır. Bu bildiriye göre, Tanrı ile kulun arasına kimsenin giremeyeceği, günahları sadece Tanrı’nın affedebileceği söylenmektedir. Martin Luther’i destekleyen insanlar onun önderliğinde Protestan mezhebini kurmuşlardır. Protestanlığın ortaya çıkardığı ahlaki yargılar sayesinde, ekonomik rasyonalizmin ve kapitalizmin yayılmasına uygun bir ortam oluşmuştur. Protestanlık mezhebi, ‘‘ çok çalış, günahkar bile olsan belki Tanrı seni affeder ve cennetine alır’’ öğretisini kullanarak kapitalizme ruh verir. Katolik mezhebinin öğretisinde bu dünyanın yalan dünya olduğu asıl dünyaya öldüğümüzde gideceğimiz bu yüzden insan bu dünya için değil diğer dünya için çalışmalı öğretisi Protestanlık mezhebi ile yıkılmış oldu. Hıristiyanlık artık dünyevi şeylere yüzünü dönmeye başlamıştı. Harcayabileceğinden fazlasını kazanmayı, biriktirmeyi, yatırım yapmayı veya faiz karşılığı kiralamayı öğütlüyor ve destekliyordu. Toplum düzeni ve sosyal hayat din sayesinde değişen ekonomik alışkanlıklarla beraber değişmekteydi.

Tutumluluğa, çok çalışmaya ve üretmeye verdiği önem nedeniyle bu mezhep, modern çağlarda ticaretin artması dolayısıyla da kapitalizmin doğmasında etkin olmuştur ( WEBER,2014).

Weber’in ana önermesi, Protestanlık ile Kapitalizmin hemen hemen eş zamanlı gelişiminin tesadüfi olmadığını savunur. Birbirlerini desteklemişler ve birbirlerine verimli birer temel olmuşlardır. Protestan ahlakında bir kişinin doğduğunda cennete veya cehenneme gideceği seçilmiştir, bellidir. Eğer seçilmişse, Tanrı bunu bir şekilde gösterir. Kişiye özel bir yetenek verebilir. Max Weber’e göre kişi özel bir yeteneğe sahip değilse başka bir işarete yani zenginliğe doğru yürümelidir. Zenginliği amaç edinip bunun için çalışmalıdır. Bu kapitalizmi doğurur.

Borç karşılığında faiz alınması, Katolik ve Protestan ülkelerin neredeyse tamamında haklılık kazanmış, önü hiç alınamaz olmuştur. Ekonomik gelişme hızlandıkça, alınan borç paranın iş etkinliğinde kullanılarak yüksek kazançlara ulaşılması gerçekleştikçe, borç zengine verilerek halktan insanlar faiz geliri alan tasarruf sahipleri haline geldikçe; kazançtan faizin ayrılarak alacaklıya bundan hisse verilmesi de haklılık kazanmıştır (DONALD,1975:81).

Faizi gizleyen ve insanları vicdanen rahatlatan Protestan ve Katolikler tarafından başvurulan yollar son derecede yaygın ve olağan karşılanmaya başlanmıştır. Calvin, kurnazlıklar içinde faizi gizleyen ve bu yüzden tefeciliğin yaygınlaşmasına sebebiyet veren bu anlaşmaların hazırlanmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Faiz ne kadar gizlenirse gizlensin, Tanrı’dan kaçamazsınız, Tanrı’yı kandıramazsınız şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Oysa alınan borçlardan arttırılan kazançtan ayrılan faiz insanların düşüncelerine hakim olmuş durumdadır ve Calvin bu konuda dikkate alınmamıştır.

9.VEBA SALGINI

Veba salgını, 1347-1351 yılları arasında ortaya çıkmıştır. Birçok savaştan daha fazla can kaybına neden olmuştur. İki yıl gibi kısa bir süre içinde 100 milyona yakın kişi hayatını kaybetmiştir. Veba salgını, nüfus patlaması ve kıtlık yaşandığı zamanlarda ortaya çıkmıştır. Avrupa yoksulluğun pençesindeyken veba salgını ile mücadele etmesi zorlaşmıştır. Salgın ilk olarak yoksul ve bakıma muhtaçları etkilemiş fakat salgının yayılması engellenemeyince soylu kesimi de etkilemiştir. Veba, Çin ve Orta Asya’da başlamış buradan tüm dünyaya yayılmıştır. Floransa’da 45.000, Fransa’da 125.000, İngiltere’de 1 milyon kişi ve Venedik’de nüfusun %75’i ölmüştür.

Veba salgını yayılmaya başladıktan sonra insanlarda psikolojik yıkım yaşatmıştır. İnsanlar yönetime olan güvenlerini yitirmiş, sosyal aktiviteler azalmıştır. İnsanlar arasındaki sosyal etkileşim en aza inmiştir. Dünya hem ekonomik hem sosyal anlamda çöküşe sürüklenmiştir.

Kentlerin düzensizliği ve pisliği, uzun süreli savaşlarla beraber yaşanan kitle hareketleri, sefalet, gittikçe artan, yolları çeşitlenen ve çoğalan ticaretle beraber veba Avrupa’ya yayıldı ve her Ortaçağ evinde çok sayıda olan kara sıçanlarla pirelere yerleşti. İki yıl içinde Avrupa’nın ahşap, toprak zeminli, saman dolgulu kulübeleri bu sıçanların tünellerine döndü. Avrupalılar vebadan ölenleri gömmek için büyük çukurlar kazmak zorunda kaldılar. Durmaksızın çalışan mezar kazıcıları da ölüler üzerine toprak atıyorlardı (NİKİFORUK,1991:77).

O zamanda insanlar eğer derileri hava almaz ise hastalığın ona geçmeyeceğini düşündüklerinden yıkanmamaya başlamışlardır. Yahudilerin vebayı getirdiklerini düşünen Yahudi karşıtları, onları canlı canlı yakmışlardır. Birçok günahsız insan büyücülük, cadılık suçlarından yakılmıştır. Cadılara yardım ettiği gerekçesiyle kediler bile yakılmıştır. Kedilerin öldürülmesi, vebayı yayan farelerin artmasına neden olmuş ve salgın hızla yayılmıştır.

Feodal beyler, salgın sonucu iş gücü ve üretim kayıplarını vergiler ile gidermeyi düşünüyordu. Tüccarlar, hareketlerine ve mallarına konacak yasakları düşünerek önlemlere karşı çıkıyordu. Bu durum veba salgınının yayılmasını önlemede büyük bir engel teşkil ediyordu. Vebanın sonlarına doğru toplum alışkanlıkları ve yaşama biçimi değişmeye başlamıştır. Temizlik, çevre korunumu, karantina uygulaması gibi olaylar toplumu değiştirmeye başlamıştır.

Birçok yazar ve düşünür nüfus artışını engellemesi nedeniyle günümüz Avrupa’sının refah düzeyini olumlu yönde etkilediğini, feodalizmi yıktığını, kent mimarisini değiştirdiğini, halk sağlığına katkı yaptığını ve ormanları koruduğunu söylemektedirler(HARRİS,1994:255).

Avrupa’nın veba salgınından kurtulmasının önemli nedenlerinden birisi mevcut yapı stoklarının iyileştirilmesi ve yeniden üretilmesidir. Veba salgını, Avrupa’da mimariyi değiştirmiş ve evler yeniden planlanmıştır.

14. yüzyılda bu salgına büyük ölüm dense de daha sonraki yıllarda kara ölüm olarak anılmıştır. Kara burada kasvetli, dertli anlamlarına geldiği söylense de ayırıca genel bir kanıya göre hastalığın deri altı kanamalar yaratması sonucu kişinin ten rengini karartmasından da geldiği söylenilir.

SONUÇ

Orta Çağ’ın siyasi ve ekonomik düzeni feodaliteye dayanmaktadır.  Feodal sistem her ne kadar ekonomik bir yapı olarak bilinsede zamanla Orta Çağ Avrupa’sını sosyal ve sınıfsal yapıdan değiştirmiştir.  Toplum sosyal ve ekonomik anlamda sınıflara ayrılmış ve Orta Çağ bir hiyerarşi toplumunu oluşturmuştur. Toplumun dine verdiği önemle gerçekleştirilen Haçlı Seferleri, dini ve ekonomik gayelerle gerçekleştirilmiş olsa da sonuçları toplumu her manada değiştirmiştir. Burjuva adı verilen yeni bir sınıf ortaya çıkmış, feodalite sistemi eski önemini kaybetmiş  ve ticaret önem kazanmaya başlamıştır bu sayede zenginliğin kaynağı değişmiştir. Toplum dini değerlerine çok bağlıydı fakat Orta Çağ’da kilise ve Papa insanların dini duygularını ve dini kendi ekonomik çıkarları için kullanabiliyordu. İnsanlar o dönemde bu dünya için değil diğer dünya için çalışıyordu çünkü bu dünya gerçek dünya değildi, gerçek dünyaya gidilecek güne kadar bu dünyada hazırlık yapılmalıydı. Martin Luther’in önderliğini yaptığı Protestanlık mezhebiyle beraber bu düşünce ortadan kaldırıldı ve insanlar bu dünya için çalışmanın da bir ibadet olabileceğini kavramaya başladı. Toplum düzeni ve ekonomi, insanları dini duyguları üzerinden değiştirilmekteydi. Protestanlık ile beraber kapitalizmin tohumları atılmıştı. Kişi zenginliği amaç edinip bunun için durmadan çalışmalıydı bu kapitalizmi doğuruyordu. Kapitalizmin doğuşuna önderlik eden merkantilizm düşüncesi ise Orta Çağ Avrupa’sına damgasını vurmuştur. Merkantilizm çağının ticaret burjuvazisinin çıkarlarını temsil etmekteydi. Döneme damgasını vuran bir diğer olay veba salgınıydı. Bir çok savaştan daha fazla can kaybına neden olan bu salgın iki yıl gibi bir süre içinde 100 milyona yakın kişiyi öldürmüştür. Veba salgını, hem ekonomik hem sosyal hayatı her manada etkilemiştir. İnsanların psikolojilerini bozmuş, sosyal aktiviteleri en aza indirebilmiş, sosyal etkileşimi yok denecek kadar azaltmış, ekonomik anlamda ise çalışacak iş gücünü azaltmış, feodalizmi tamamen yıkmıştır.

Sonuç olarak, Orta Çağ Avrupası’nın ekonomisi sosyal hayatı etkilediği gibi sosyal hayat ekonomiyi etkileyebiliyor. İkisi arasında karşılıklı bir etkileşim olduğunu söyleyebiliriz. Feodalite sistemi; sosyal adaletten yoksun, bireysel çıkarlar doğrultusunda hareket eden toplumsal, hukuki ve ekonomik bir sistem olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Orta Çağ Avrupası’nın hiyerarşik toplum yapısına sahip olduğunu ve bu nedenle, hiyerarşide en üstte yer alanın ihtiyaçları doğrultusunda toplumun dini, ekonomisi ve hatta sosyal hayatı değiştirilebiliyordu. Hastalıklar ve salgınlar, sosyal hayatı ve ekonomiyi yeniden düzenlemeye mecbur kılabiliyordu. Veba salgını sonrası, insanların temizliğe verdiği önem artmış, ev mimarisi değişmiş, iş gücü ve üretimde kayıplar yaşanmış ve bunu düzeltebilmek için önlemlere başvurulmuştur. Hastalıkların ve salgınların sosyal hayatı etkilediğini araştırmamız sonucu ulaştığımız bir netliktir fakat sosyal hayat ve ekonomi de hastalık ve salgınların sebebi olduğu sonucuna da ulaşabiliriz. Çeşitlenen yollar ve çoğalan ticaret sonucu artan etkileşim salgının hızla yayılmasını sağlamış, insanların sosyal hayatlarında kişisel temizliğine önem vermemeleri salgının hızını arttırmıştır. Yeni oluşan burjuvazi sınıfının daha çok para kazanma hırsı veya tekrar kazanamama korkusu alınan önlemlere karşı çıkma, uygulamama yollarına başvurmalarına sebep olmuş bu da salgının uzun süre kontrol altına alınamamasının nedenlerinden biri olmuştur.

KAYNAKÇA

  • AKALIN,Kürşat.(2005). ‘‘Orta Çağ İktisat Zihniyeti Sınırlarında M. Luther ve J. Calvin’in Tefecilik Yorumları’’, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi,Cilt:25, No:2,Nisan.
  • AKBİLMEZ,Abdurrahman.(2015).‘‘Orta Çağ’da Avrupa Tarihi’’,Tarih Kasrı, https://abdurrahmanakbilmez.blogspot.com/p/orta-cag-avrupa-tarihi.html?view=classic Erş.trh. 26.04.2020.
  • AYDEMİR,Cahit.(2006).‘‘Merkantilizmin Ortaya Çıkışı’’, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:2 Sayı:1.
  • DONALD, D. W. A. (1975). Compund Interest and Annuities,Heineman Publisher, London.
  • DURA,Cihan.(2013).‘‘Diyalektik’’, http://www.cihandura.com/tr/makale/dyalektk-nedr  Erş.trh.23.04.2020.
  • EREZ,Ebru.(2017). ‘‘ Feodal Sistemin Sosyal Hayat Üzerine Etkisi’’, Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Univ.S.B.E.Sosyoloji,Karaman.
  • HARRİS, Marvin. (2018).. Yamyamlar ve Krallar,Çev:Fatih Gümüş. İmge Yayınları. İstanbul.
  • MELTZER,Milton.(1981). Slavery, New York.
  • MOORE,Barrington.(2016). Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, Çev: Şirin Tekeli. İmge Yayınları.İstanbul.
  • NİKİFORUK, Andrew(2020). Mahşerin Dördüncü Atlısı:Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi, Çev: Selahattin Erkanlı. İletişim Yayınları. İstanbul.
  • ÖZDEN, Kemal(2014).”Veba Salgınının Avrupa’da Sosyal, Politik ve Ekonomik Sonuçları”, İktisat Dergisi, Cilt:1 ,Sayı:1.
  • PIRENNE,Henri(2012). Orta Çağ Avrupası’nın Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev: Uygur Kocabaşoğlu. İletişim Yayınları. İstanbul.
  • SAVAŞ, V. F.(1997). İktisadın Tarihi, Liberal Düşünce Topluluğu,Avcıol Matbaacılık, İstanbul.
  • ÜLGEN, Pınar. (2010).”Orta Çağ Avrupası’nda Feodal Sisteme Genel Bir Bakış”, Mukaddime Dergisi, Cilt:1,Sayı:1.
  • YALÇIN, Aydın(1983). İktisadi Doktrinler ve Sistemler Tarihi,Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları. Ankara.
  • WEBER, Max.(2016). Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çev: Mehmet Ökten. Tutku Yayınları. İstanbul.

SOSYOLOG- AİLE DANIŞMANI- EVLİLİK/ İLİŞKİ KOÇU

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir