1975 yılında yazılan Ortaçağ’da Endüstri Devrimi kitabının yazılmasındaki sebep, 1970 yılında petrol krizinin ortaya çıkmasıdır. Spengler’in 1930’da “makinalıya dayalı uygarlığımızın çöküşü yakındır” demesiyle Gimpel tarafından İngiliz endüstri devriminin temellerinin Ortaçağ’ da atıldığına dair sav ile bu kitap yazılmıştır. Kitabın ana savlarından birisi ortaçağ insanoğlunun yaşadığı yaratıcılığa en elverişli çağlardan biriydi o halde ortaçağın karanlık bir çağ olmasından söz etmek mümkün değildir. Gimpel, 1970’lerdeki batılı toplumlarla ortaçağ toplumlarını kıyaslayarak bunu ortaya koyuyor ve diyor ki, “ Günümüzde olduğu gibi ortaçağ nüfusu büyük ölçüde artmıştır bu nedenle nüfus arttığı için kitlesel göçler başlamıştır. Aynı zamanda nüfus artınca başka yörelere açılan yerleşim alanlarıyla yeni yeni kentler kurulmuştur. Bu sosyo-ekonomik durum girişimciliğe elverişli hale geldiği için kendi kendini yetiştiren iş adamı ortaya çıkmıştır. Demek ki Gimpel’e göre ortaçağda kendi kendini geliştiren ve ciddi anlamda girişimci olan iş adamları (modern zamanda karşımıza burjuvazi olarak çıkar) söz konusudur.
O halde ortaçağda bütün imkânlar iyi hale geliyor (iklim, beslenme, hijyen vb.) ki nüfus artıyor. Nüfusun artması ve kentsel göçlerin gerçekleşmesiyle yeni yeni kentler kuruluyor bu da serbest girişimciliğe uygun bir ortam hazırlayarak kar amacı güden kapitalist şirketlerin kurulmasında rol oynuyor. Demek ki kapitalizm sanayi öncesi dönemde de var olan ekonomik bir türdür. Kapitalist şirketler varsa ortakları ya da hissedarları vardır ve bu hisselerin yazılıp alınıp satıldığını bildiğimiz üzere bir tür hisse senedi üzerinde borsalar da vardır. Günümüz borsasında olduğu gibi, hisse senetlerinin fiyatları dalgalanmalar gösteriyordu. Pazar fiyatları ekonomik durum ve işletmelerin verimli çalışıp çalışmamasına göre değişiyordu. Sözgelişi, 1350 yılında ortaya çıkan Veba Salgınını izleyen yıllarda, hisse senetleri çok yüksek bir düzeye ulaşmıştı (Gimpel, 1996: 20). Demek ki ortaçağda kapitalist şirketler var ve bunların hisseleri borsada alınıp satılabiliyor. Şu da bir gerçek ki “bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler” türünden bir anlayış yok ve özel girişimciler birbiriyle rekabet ettiği için acımasız yöntemlere başvurabiliyorlar. Bir üretim yerinde kapitalist ilişkiler söz konusuysa orada iş bölümü, işçiler ve sömürüden de söz etmek mümkündür.
Girişimciler, ham maddeden ulaşımdan bir şekilde fedakârlık edebilirken asıl tasarruf ettikleri yer “emek” üzerindendir. Bu da demek oluyor ki ortaçağda emek sömürüsünden bahsetmek mümkündür. Enerji tüketimi ortaçağ boyunca hep insan ve hayvan üzerinden gerçekleştiğine dair genel bir kanı vardır. Burada görüyoruz ki enerji tüketiminde genel bir artış olup teknolojik gelişmeler ve buluşlarında etkisiyle söz konusu yöntemlerin geliştirilmesi ve yeni enerji kaynaklarının ortaya çıkmasında rol alacaktır. Böylece ortaçağda el becerisi gerektiren birçok iş artık makinelerle yapılmaya başlanıyor. Bunların hepsi tarım alanındaki devrimsel gelişmeleri de tetikliyor yani çoğalan nüfusu beslemek söz konusuysa bunun için çiftçilerin bol ve çeşitli ürün elde etmeleri sonucunu doğuruyor. Yani genel yaşam düzeyinde bir iyileşme söz konusudur. Ortaçağın en uç noktasındaki özel girişimciler, toprak sahipleri ve finans kuruluşları endüstriyel gelişimden ciddi anlamda kar elde ediyor ve böylece ortaçağda kapitalizm geçmeye başlıyor ve bankacılık alanını tetikliyor. Peki, Ortaçağın en iyi bankerleri ve bankacıları kimler olabilir? Bir yerde ticaret, hisseler ve bankacılık varsa orada mutlaka kültürel yeşerme vardır. Bu noktada karşımıza İtalya çıkar. Kapitalizminde temelini oluşturan bankacılık İtalya için ciddi bir sermaye birikimi demektir.
İlginizi Çekebilir: İntihar Kitabı İncelemesi
Ciddi anlamda gelişen kapitalizm ve ekonomik anlamda bir büyüme söz konusu olan ortaçağda ekonomik güce sahip olanlar yavaş yavaş siyasi güce de sahip olmak istemektedirler. Ekonomi ve toplum bu kadar iyiyken fikirler de iyimser hale gelecek fakat bu durum fazla uzun sürmeyecektir. Karanlık dönemini son 60-70 yılda yaşayan ortaçağ da nüfus artışı ve verimlilikte düşüş ahlaki değerlerde aşınmalar gün yüzüne çıkmaktadır. Bunların sonucunda sınıflar arası çelişkiler artmaktadır.
Ortaçağda önceki çağlarda görülmeyen derecede bir makineleşme söz konusudur. Yani Romanın, Perslerin, Medlerin, Mezopotamya’nın, Mısırın belirli alanlarda kullandığı çeşitli aletler ortaçağda ciddi anlamda makineler haline getiriliyor ve kullanılıyor. Batıyı batı yapan şeyinde bu makineleşmedir diyor yazar. Ortaçağda makine pek çok iş kolunda insan gücünün yerini almaktadır. Bunların en yaygını su gücünü iş gücüne dönüştürebilen çarklı düzenekler ve değirmenlerdir. Su gücünü iş gücüne dönüştüren çarklı düzenekler ve değirmenlerde tahıl üretiliyor, bitkisel yağ çıkartılıyor, kumaş dokunuluyor, deri işleniyor ve hatta kâğıt üretiliyor. Tam bu dönemde okuma yazmanın da baş göstermesiyle kâğıt üretimi daha da artıyor. Bu nedenle orta çağdaki fabrikaları önem arz ediyor.
Suyu bir güç kaynağı olarak kullanan 3 önemli iş kolu vardır.
- Değirmencilik (tahıl üreten, yağ ortaya çıkaran).
- Dokumacılık (giyim kuşamdan).
- Dericilik.
Aynı zamanda bu saydıklarımız dışında evlere su taşınabiliyor. Bu çok önemli çünkü evin içine su girmesi demek temizlik ve yeme içmenin daha sağlığa uygun olduğu anlamına geliyor. O halde Ortaçağ Avrupası pistir kabulünün yanlışlanabilir olduğu görülmektedir. Bu anlatılanlardan genel bir kanıya varmak gerekirse, antik dünya makineleşmeye sınırlı boyutlarda yer verirken ortaçağ kendini olabildiğince makineleşmeye vermiştir. Bu değirmenlerde sadece tahıl, kâğıt, deri üretimi değil aynı zamanda demir öğütülen işletmeler de vardır. Nehir kenarlarında kurulan değirmenlerde başka iş kollarına da yer verilmektedir. Örneğin balıkçılıkla geçimini sağlayan birey nehirden balık tutabilmekte bu da oradaki toplumda sorunlara yol açabilmektedir. Görüldüğü gibi, Ortaçağ değirmeninin yeri çok değerli olduğundan ticari korumaya alınmıştı. Bir değirmen sahibi kendisininkine zarar verecek yeni bir değirmenin kurulmasını önleme hakkına sahipti (Gimpel, 1996: 12). Yani ekonomik ilişkiler, hukuki siyasi ilişkilerde de sağlam bir hale getirilmektedir.
Yeni enerji kaynakları ve makineleşmeyle birlikte tarımda da büyük etkiler görülmektedir. Ortaçağ Avrupa insanı yel değirmeni su değirmeni dışındaki ürettikleri makineleri tarıma uygulamaya çalışıyorlar. Çünkü ortaçağda doğu ya da batı fark etmeksizin insanlığın %90’ı geçimini topraktan sağlıyor. Ortaçağ Avrupası’ndaki tarımsal devrimin tetikleyicisi daha ılıman ve kuru bir iklime sahip olmasıdır. Ortaçağda önemli bir yer tutan yeraltı zenginliği bir anlamda maden (taş) demektir. Binlerce taş ocağı olan ortaçağda demir ve çelikte önemli bir yer tutar. Özellikle maden işçilerinin rahatlıkla gezebildiği ortaçağda edindikleri teknolojik bilgileri ülkeden ülkeye götürebiliyorlar.
Ortaçağda 3 önemli iş kolu vardır.
- (Alman etkili alman kökenli).
- (Nehir üzerinde üretim yapan küçük endüstriyel yapıların önemli kısmı tekstil sektöründedir).
- Yapı sanayi yani inşaat. 3 önemli iş kolu varsa bu iş kollarının sahipleri ve bu iş kollarında çalışan insanlarda var demektir.
Öncelikle amaç verimliliği arttırmaktır. Burada karşımıza işçiye yönelik tutum ve davranışların nasıl olduğuna dair önemli bir soru akıllara gelecektir. Buna cevap olarak hangi iş kolu daha karlıysa doğal olarak işçiye de ona göre davranacak olup aynı zamanda bir işin kalifiye olması ve iş konumunda çalışabilecek insanın sayısının önem arz ettiği bilinmektedir (azsa daha değerli). Ortaçağda Avrupa’da madencilik sektörünün belkemiğini taşçılık oluşturuyordu. Bu sanayi belki de diğer endüstriyel işkollarının tümünden daha önemliydi (Gimpel, 1996: 57). Madencilik en ayrıcalıklı olan sektördür çünkü kalay kurşun ve gümüş pahalı madenlerdir. Yaptığın işin sonucu ne ürettiğin nasıl ürettiğin çok önemlidir. Madencilik özellikle değerli madenler çıkartmak üzerinde bir kol olduğu için burada çalışan daha ayrıcalıklıdır. Mesela herkes gidip ormandan kereste kesemezken madenciler bunu rahatlıkla yapabilir. Ayrıca maden aramak izinli olarak yapılan bir iş olsa da madenciler bazı yerler dışında maden arayabilirler ve ırmakların yataklarını değiştirme en yakın anayoldan yararlanma gibi haklara da sahiptirler. Aynı zamanda dolaysız vergiden ve askerlik hizmetinden de muaf tutulurlar. Peki, tekstilde durum nedir? Tekstil dediğimiz şey pamuktan çok yün ağırlıklıdır. Hal böyle olunca da 1297’de yün kıtlığı yaşanıyor. Bu da pek çok tekstil işçisinin işsiz kalması sonucunu getiriyor. Bu kıtlık ve işsizlik çeşitli ayaklanmalara ve toplu olarak göçe sebep oluyor. Tekstildeki işçinin emek, yoğun çalışmanın eğirme ve çırpma tezgâhının devreye girmesiyle verim artması bu da makineleşmenin gelişmesi sonucunu oluşturmaktadır (işçi ücretleri düşer). Kumaş çırpma makinelerinin üretim alanına girmesi, bir 13. yüzyıl devrimi olarak nitelendirilmiştir. “Öylesine bir devrimdi ki bu, bir yandan kimi eski endüstri merkezlerine yoksulluktan, umutsuzluktan başka bir şey getirmezken öte yandan ülke genelinde varlığın, fırsatın, gönencin kaynağını oluşturmakla kalmayacak, Ortaçağda İngiltere’nin görünümünü de değiştirecekti.” Çırpıcılığın makineleşmesi “18. yüzyılda iplikçiliğin, dokumacılığın makineleşmesi kadar belirleyici bir olaydı” (Gimpel, 1996: 12). İşin daha kötüsü tekstil işçileri serbest dolaşım ve ücretlendirmeler konusunda ciddi anlamda kısıtlanmalara uğramaktadır.
İlginizi Çekebilir: İngilizce Makale Nasıl Yazılır?
Peki, yapı işçilerinde durum nedir? Ortaçağda inşaat sektöründe ciddi anlamda katedral, kilise ve yol yapımı vardır. Barınmak için yaptıkları gibi aynı zamanda savaşlarda ciddi hasara uğrayanların tamiri için yoğun çalışılan sektörlerdendir. İnşaatta da tabi ki tabakalaşma söz konusudur. Yani mimarlar, yapı ustaları (en nitelikli işçiler) ve kol işçileri arasında en çok ezilen tabi ki kol işçileridir. Mimarlar ve yapı ustaları rahatlıkla geçimini sağlayabilirken kol işçileri bu yönden zayıf durumdadır. Sonuç olarak 17 ve 18.yy’daki meslektaşlara baktığımızda yapı işçilerin ve mimarların çok daha iyi yaşam biçimine sahip olduğunu rahatlıkla görülmektedir. Yüksek ücret alanların içerisinde de en yüksek ücret alan ve pek çok ayrıcalığa sahip olan küçük bir meslek grubu daha var ona da mimar -mühendis grubu deniliyor. Peki, ne gibi ayrıcalıkları vardır? Ciddi anlamda ücret alıyorlar ve istedikleri işçiyle çalışabilme hakları vardır. Aynı zamanda öldükleri zaman yaptıkları kilisenin bahçesine gömülme hakkına ve toplumsal statüye de sahiplerdir. Sonuç olarak bu saydığımız 3 iş kolu arasında ciddi bir eşitsizlik ve toplumsal sınıf ayrımı görülmektedir.
KAYNAKÇA:
GİMPEL, J. (1996). Ortaçağda Endüstri Devrimi, (Çev.: Nazım Özüaydın). Tubitak Yayınları. Ankara.
İlginizi Çekebilir: Ücretsiz İntihal Programları
Yazar, Batı’ya atfedilen Ortaçağ karanlığını büyük dert edinmiş. Belli ki bunun üzerine de ilginç bir çalışma yapmış.
Bence okunmaya değer bir kitap, bu yüzden bu eserin karşıma çıkmasına vesile olduğunuz için ve güzel bir inceleme yaptığınız için (yayını hazırlayan’a) teşekkür ederim.