Özet
Feminizm, kadınların ataerkil toplum yapısının baskısı altında karşı çıkma temelli bir akım olarak adlandırılabilir. Kadının toplumun her alanında uğradığı haksızlıkları, görmezden gelinmesi üzerine duran feminizm birçok yazar ve araştırmacı tarafından üzerinde durulan bir konudur. Bu çalışmada ise Batı’da gelişen bir akım olan feminizmin Osmanlı toplumundaki yansımalarını, kadının Osmanlı’daki yeri üzerinde durulacaktır. Osmanlı toplumunda kadınların görünürlüğü genellikle ev ile bağdaştırılmıştır. Kadınlara verilen eğitimlerde bu yönde yapılmış olup iyi bir eş, iyi bir anne, evin ekonomisinden, temizliğinden anlayan kadınların yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Osmanlı toplumunda kadınlar bohçacılık, ev temizliği, ebe, aşçı, tarımsal üretim ve ürettikleri ürünü pazarda satma gibi faaliyetlerde bulunuyorlardı. Tam olarak feminizmin karşılığı olmasa dahi yine de Osmanlı toplumunda kadının görünür olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Feminizm, Kadın, Osmanlı Toplumu
Feminizm
Feminizm, modern toplumlarda erkek egemenliğine karşı çıkış hareketidir. Feminizm kavramı, 1960’lı yıllarda kadınların ataerkil toplumsal yapının baskısından kurtulma ve özgürleşmesi bağlamındaki hareketlerinden günümüze kadarki süreçte epistemolojik dönüşümler geçirmiştir.[1] Feminizm ilgilendiği ana konu kadındır. Kadının ev içi ve ev dışındaki durumları, kadının sömürülmesi ve ikinci planda olması, toplumdaki yeri ve ataerkil bir toplumda kadına yönelik baskılar feminizmin üzerinde durduğu konulardır. Feminizm, en genel tanımı ile kadınların birey olma çabalarını ifade etmektedir.[2]
Feminizm, kökeninde Latince’de kadın manasına gelen “femine” kelimesinden türemiştir. Feminizm yaklaşımı, kadınların sadece kadın oldukları için karşı karşıya kaldıkları zorluklar, baskı ve ezilmişlikle ilişkisini inceleyen, sınıf, ırk, ulus, din, dil vs. unsurlarda kadınların yaşadığı sorunları ele alan bir bilim alanı olarak değerlendirilmektedir.[3] Feminizm cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir harekettir.[4]
Feminizmin akademik alana dahil olması Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (A Vindication of The Rights of Women) isimli kitabı ile olmuştur. Wollstonecraft’ın kadınların haklarını kazanması için verdiği mücadelenin temelinde şu vardır: “Kadın eğitim yoluyla erkeğin kafa arkadaşı olabilecek şekilde yetiştirilmezse bilgi ve erdemin yayılması önünde engel oluşturacaktır; çünkü hakikat herkes için ulaşılabilir olmalıdır, yoksa genel uygulamada etkisiz olacaktır. Neden erdemli olması gerektiğini bilmedikçe özgürlük onun aklını, görevlerini kavrayacak ölçüde güçlendirmedikçe üstüne düşen görevlerin neden kendi yararına olduğunu anlamadıkça kadından bu konuda işbirliği yapması nasıl beklenir? Eğer çocuklar yurtseverlik ilkesini anlayacak şekilde eğitilecekse, annelerinin de yurtsever olması gerekir; pek çok erdemin kaynaklığını yapan insanlık sevgisi ancak insanlığın ahlaki ve sivil çıkarları üzerine düşünülerek üretilebilir ama mevcut durumda kadınların eğitimi ve sosyal konumu onu bu tür düşünce ve incelemelerin çok uzağında tutar.” (Wollstonecraft, 2019:3).Önemli bir eser olmakla birlikte ataerkil düşünceyi kabul ettiği için eleştirilere maruz kalmıştır.
[1] Gün Taş, (2016). Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel Süreçleri ve Dönüşümleri, Akademik Hassasiyetler, 3(5)
[2] Ayşe Güç, (2008). İslamcı Feminizm: Müslüman Kadınların Birey Olma Çabaları, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17 (2), 649-673
[3] Gün Taş, age, 165
[4] Bell Hooks,(2012), Feminizm Herkes İçindir Tutkulu Politika, İstanbul: Bgts Yayınları
Feminizmin karşı çıktığı toplumsal anlamda bir cinsiyetçiliktir, biyolojik olarak her iki cinsiyet eşittir ancak toplumsallaşma aşamasında cinsiyetlere toplumsal bir anlam yüklenir ve ataerkil bir düzende erkek cinsiyeti daha baskın gelir ve feminizm bu duruma itiraz eder.
Feminizmin gelişim seyri genelde üç dalga olarak incelenir. Birinci dalga feminizm de, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında belirginleşmiş ve Wollstonecraft’ın “Kadın Haklarının Savunusu” ( Vindication of the Rights of Women) adlı eserindeki çizmiş olduğu talepler üzerine inşa edilmiştir. Genel çerçevede bu talepler, kadınların oy kullanması, eğitimde fırsat eşitliği ve kadınların mülkiyet haklarını içermekteydi. Bu talepler dönemin şartlarına göre temel haklar niteliği taşımaktaydı.[5] Fransız İhtilali’in sonucunda herkese temel haklar verilmesi istenmiştir ancak kadınlara dair pek fazla bir hak bulunmadığı için özgürlük ortamından etkilenerek kadınlar haklarını istemişlerdir bu dönemde. Temel haklarını ilk dalga feminizm olarak adlandırılan dönemde elde etme noktasında başarılı olan kadınlar 1960’lı yıllarda yani ikinci dalga feminizmde sağlıkları açısından haklarını aramışlardır. Bu dönemde kadınların güvenli doğum yapmalarını sağlayan teknolojik gelişmelerin ortaya çıktığı dönemdi. Kadınların bu teknolojik veya üretilen alternatif yöntemlere/ilaçlara ulaşmada ve kullanmada zorluklar yaşamaktaydı. Kadın grupları bu alternatif olanakların bütün kadınlara sunulmasını ve birçok ülkede mevcut baskıcı ve tutucu yasaların ortadan kaldırılması yönünde bir mücadeleye girişmişlerdi.[6]
İlk dönemde birtakım haklar kazanan kadınlar yine de erkeklerle aynı seviyede ve şartlarda değildi. İhtiyaçlarını temin etme noktasında erkeklerden daha gerideydiler. Ancak 1990’lı yıllara kadar olan bu gelişmeler genel olarak beyaz, orta ve üst sınıf kadınlara yönelik olduğu anlaşılmıştı. Bu yanlış anlaşılmayı düzeltme ve toplumdaki her kadın için bu hareketin olduğunu ifade etme ise üçüncü dalga feminizmi oluşturmuştur. “Üçüncü dalga feministler daha çok kadına şiddet, cinsellik, kadının güçlendirilmesi gibi mikro politikalarla ilgilenmişlerdir. Ayrıca içerik açısından diğer iki dalgaya göre çok daha çeşitli konular üzerinde durmuşlardır. Üçüncü dalga feminizm özellikle kadınları sınırlayan ve baskı altında tutmaya çalışan konularla ilgilenmiş ve toplumsal değişime gidecek yolu açacak unsurlar olarak da bilinçlenmeyi arttıran eylemciliği ve geniş tabana yayılmış eğitimi görüp desteklemişlerdir.” (Özveri, 2009:210, akt. Taş,2016:171).
[5] Gün Taş, age, 167
[6] Gün Taş,age, 169
Feminizmden değil feminizmlerden bahsetmek daha doğru olacaktır. Her ne kadar hepsinin amacı kadın haklarını savunmak ve ataerkil sistem tarafından ezilmesine izin vermemek olsa da ayrıldıkları yollar vardır. Ana başlık olarak modern feminizmler ve postmodern feminizmler olarak ayrım yapılmakla birlikte burada genel olarak savunulan feminizmler ele alınacaktır. Liberal Feminizm, daha çok eşitlik, özgürlük, kamusal yaşamda var olma gibi özellikler içerir ve 20. yüzyılda kadınların bir eş ve anne olarak sorumluluklarını kabul ederek “farklı fakat eşit” retoriğini geliştirmişlerdir. Hamilelik ve loğusalık dönemlerinde kimi pozitif hakların gerekliliğini savunmuşlardır.[7] Kültürel Feminizm ortak bir insanlık kültürüne ve erkeklerle ontolojik aynılığa inanmazlar. Kadınların farklı olduğuna ve ayrı bir kültüre (kadınlık kültürü) ve etiğe sahip olduklarına inanmışlardır. Bu kültürü de baskın erkek kültürüne üstün tutarlar. Temel hedefleri siyasal ve yasal değişimler değil toplumların kültürel dönüşümüdür.[8] Sosyalist feminizmin kökenleri Marksist feminizmin içindedir ve Marksist feminizm 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde etkili olmuşsa da ardılı sosyalist feminizm 1960’ların son yıllarında ortaya çıkmıştır. Sosyalist feministler kapitalizmin doğuşu ile kadın sorunu arasında, proletarya ile kadınlar arasında benzerlikler kurmuşlardır.[9] Son olarak Radikal Feminizm ise, romantik olsun cinsel olsun aşka karşıdırlar. Radikal feministlerin tümü kadınların kültürlerinin sürekli erkek kültüründen ayrılması gerektiği anlamında ‘kültürel ayrılıkçılık hareketi’ taraftarıdırlar. Yeni bir toplum için gerekli simgeleri ve imgeleri bulabilmek amacıyla yarı mitsel anaerkil bir geçmişten yararlanırlar.[10]
Bugün hala feminizmin tartıştığı konulara baktığımızda sorunun daha çözülmediği görünmektedir. Modern dünyanın bir unsuru olarak feminizm çoğunlukla üst sınıfın ilgi alanına giren bir düşünce biçimi olarak ifade edilebilir. Batı’da gelişen birçok unsur gibi Feminizm akımı da Osmanlı Devleti’nde etkisini göstermiştir.
[7] Altan Yörük (2009), Feminizm/ler, Sosyoloji Notları 7, 63-85
[8] Altan Yörük, age, 67
[9] Altan Yörük, age, 68
[10] Altan Yörük, age, 70
Osmanlı Devleti’nde Kadın Hakları ve Feminizm
Osmanlı Devleti klasik döneminde kadınlar erkekler kadar etkin olmasa da bir görünürlüğü vardır. Kadınlar hem toplumsal alanda hem de ticari ve iş alanında bulunurlardı. Kadınlar Osmanlı toplumunda servet edinebiliyorlardı ve dört ayrı kaynak üzerinden bu gerçekleşiyordu. Aile bireylerinden birinin ölümü halinde miras elde etmesi, herhangi bir şekilde kendilerine mal varlığı hibe edilmesi, nikah esnasında ödenmesi gereken mehir ve son olarak da fiili olarak bir işte çalışma.[11] Özellikle son madde Osmanlı toplumunda kadınların çalışma hayatında bulunduğunun göstergesidir.
Kadınlar ekonomik faaliyetlerde etkin rol oynarlardı ve bu rolleri kırsal alanda ve şehir hayatında farklıdır. Kırsal alanda tarlada ve bahçelerde çalışarak üretime katkı yaparken şehir hayatında özellikle varlıklı kadınlar evlerinde hizmetçi çalıştırarak ya da maddi kaynaklarını bağış yaparak destek olurlardı. Kadınlar tarlalarda yetiştirdikleri ürünleri pazarlarda satardı ve bu nedenle ‘Avrat Pazarı’ olarak adlandırılan bir alışveriş yerleri vardır. Bohçacılık, tekstil imalatı, ebe, aşçı gibi işlerde çalışırlardı. Ayrıca Ahi Teşkilatı’nın bir kolu olan Bacıyan-ı Rum Teşkilatı özellikle dokumacılık alanında olmakla birlikte kadınların istihdamını sağlıyordu.[12]
Osmanlı Devleti’nde 1908 Devrimi sonucunda özgürlük, eşitlik gibi düşünceler toplumda yaygınlaşmaya başladı ve kadınlarda bu özgürlük ortamından faydalanarak seslerini duyurmak istediler. Tıpkı sosyalistlerde olduğu gibi feministlerde seslerini dergi, gazete ve dernekler aracılığı ile duyurdu. Osmanlı’da ilk feminist sayılabilen faaliyetlerden biri ‘üç kadın’ imzalı ve Terakki gazetesinde çıkan bir mektuptur. Bu mektupta vapurda kadınlara ayrı yer verilmesi eleştirilmiştir.[13] Terakki gazetesi Fransa’daki kadınların hak arayışları hakkında yayın yapıyordu. Bu dönemde kadınlarla ilgili yayın yapan gazeteler kadının toplumdaki yeri hakkında tartışmalar hakkındaydı. Ayrıca 19. yüzyılda basılan romanlarda kadınların mücadeleleri anlatılmıştır. Aynı zamanda bu yüzyılda feminist kadın yazarların sayısında bir artma olsa da genellikle feminist erkek yazarlar yayınlar yapılmıştır. Ancak yayınların anlatmaya çalıştığı feminizm Avrupa’daki feminizm akımından biraz farklıdır. Osmanlı’da genel olarak feminizm kadınlara oy hakkı ve erkeklerle eşit olma olarak görülmüştür ancak Batı’daki feminizm bu anlayıştan çok farklıydı.
[11] Saadet Maydaer, (2006), Osmanlı Klasik Döneminde Kadınların Servet Edinme Yolları (Bursa Örneği), Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,15 (2), 30-46
[12] Emine Dingeç, (2010), Osmanlı Toplumunda Kadınların Üretime Katkıları, History, 2(1)
[13] Van Os,(2009), Osmanlı Müslümanlarında Feminizm, Türkiye’de Siyasi Düşünce Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi, Cilt 1, 335-447
Kadının eğitimi, Osmanlı Devlet’in tartışılan bir konuydu ve kadının eğitimi iyi bir anne, iyi bir eş olma gibi amaçlarla verilirdi. Osmanlı’da kadınların eğitimi yukarı da bahsedilen Wollstonecaarft’ın feminizmi savunmada temeli ile benzerlik göstermektedir. Bu amaç doğrultusunda kız çocuklarını eğitimi için okullar, kurslar açılmaya başlamıştır. Açılan okulların bir kısmı yurtdışı kaynaklı olup bir kısmı da devletin kendisinin açtığı okullardır. Amerikalıların açtığı okullar ilk zamanlarda sadece gayrimüslimlere eğitim veriyorken 19. yüzyıl sonunda Müslüman kız çocukları da bu tarz okullara gidebildiler. Devletin kendi açtığı okulların geliştirilmesi için 1857’de Maarif-i Umumi Nezareti (Eğitim Bakanlığı) açılmıştır.[14] Kadınların eğitimi desteklenen bir unsur olsa da bazı yazarlar tarafından eğitimin dinin öngördüğü şekilde olması gerektiğini savunmaktadır.
Kadınların bilgili bir anne olmanın yanında ev işlerinde de bilgili olması gerektiğine inanılmaktadır. Yemek hazırlamaktan evin temizliğine ve hatta evin bütçesinin nasıl yönetilmesi gerektiğine kadar her konuda bilgili olması amaçlanmıştır. Kadının ev içinde etkin olmasının yanı sıra ev dışında da çalışmaları için eğitim almaları gerektiği de düşünülmektedir. Kadının istihdama katılıp devlete katkıda bulunma, çocuklarını dini ve milli bilinçle yetiştirme ve zor durumda kalmaları durumunda kimseye muhtaç olmamaları için kadınların eğitim görmesi amaçlanmaktadır ve kadınların yapabilecekleri arasına öğretmenlikte eklenmiştir. Ancak bu isteklerin ve yapılan faaliyetlerin çoğu kadının bir birey olarak varlığını sürdürmesi değil, genel olarak toplumun çıkarları doğrultusunda yapılmıştır.
Kadınların eğitimi konusunda derneklerde büyük bir görev üstlenmiştir. Bu dernekler aracılığıyla hem kadınlar eğitim almış hem de eğitim alan kadınlar diğer kadınları eğitiyorlardı. Genellikle üst sınıfın kadınları dernek faaliyetlerinde bulunurlardı ve genellikle yardım amaçlıydı dernekler, yoksul insanlara yardımda bulunma, ordunun ihtiyacı olan nevresimi vb. kumaşları kadınlar yapıyorlardı. Osmanlı Devleti’nde açılan ilk kadın derneği 1876 yılında Mithat Paşa’nın eşi tarafından açılmıştır.[15] Yaralı askerlere yardım etmek amacıyla ‘Osmanlı Hanımları Cemiyet-i Hayriyesi’ kurulmuştur. Yine aynı amaçlı asker ailelerine yardım amaçlı ‘Asker Aileleri Yardımcı Hanımlar Cemiyeti’ vardır. Bu dernekler genellikle yardım amaçlıydı. Bunlarla beraber kadınların eğitilmesi için konferansları verilmiş kurslar açılmıştır. Kurslar da eğitim gören kadınlar genellikle yoksul kesimde olup ihtiyacı olanlardı. Kadınların yardım alanı dışında çalışma hayatında da yer bulmaları için Kadınlar Dünyası dergisinde yazan kadınlar Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyet’i kuruldu.[16]
[14] Van Os, age, 340
[15] Van Os, age, 345
[16] Van Os,age,346
Sonuç
Batılı kökenli akım olan feminizm 1908 yılı itibariyle oluşan özgürlük ortamında kendisine yer bulmuştur. Batı’daki feminizm anlayışı ile Osmanlı Devleti’ndeki feminizm anlayışı farklılıklar göstermektedir ki Osmanlı Devleti’nde genellikle kadın erkek eşitliği ve kadınların oy hakkı kazanmasına yöneliktir ancak Batı’da daha geniş bir yapıdadır. Osmanlı toplumunda kadınların görünürlükleri vardır ancak genellikle ev ile bağdaştırılmıştır. Kadınlara verilen eğitimlerde bu yönde yapılmış olup iyi bir eş, iyi bir anne, evin ekonomisinden, temizliğinden anlayan kadınların yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Kadınların çalıştıkları işlerde zaten Osmanlı toplumunda vardı bohçacılık, ev temizliği, ebe, aşçı, tarımsal üretim ve ürettikleri ürünü pazarda satma gibi faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Feminizmin düşüncelerini yaygınlaştırmak ve kadınların haklarını talep etmek amaçlı dernekler, gazeteler kurulmuş ve konferanslar verilmiştir. Bu faaliyetler genel olarak üst sınıftaki kadınlar aracılığıyla yapılmış olup alt kesimdeki kadınların eğitimi desteklenmiştir. Genelde toplumun çıkarı olarak kadın faaliyetleri yapılmıştır. Açılan dernekler kuruluşundan bir süre sonra yaygınlık gösterip resmi bir kimliğe bürünmüşlerdir.
Osmanlı Devleti’ndeki bu tarz faaliyetler tam olarak bir feminizm sayılmasa da kadınlar toplumda olduğu konumu yükseltme ve daha fazla görünürlük kazanmasına yol açmıştır.
KAYNAKÇA
Dingeç, E.(2010), Osmanlı Toplumunda Kadınların Üretime Katkıları, History, 2 (1)
Hooks, B.(2012), Feminizm Herkes İçindir Tutkulu Politika, İstanbul: Bgts Yayınları
Güç, A.(2008), İslamcı Feminizm: Müslüman Kadınların Birey Olma Çabaları, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17(2), 649-673
Maydaer,S.(2006), Osmanlı Klasik Döneminde Kadınların Servet Edinme Yolları (Bursa Örneği), Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,15 (2), 30-46
Taş, G.(2016), Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel Süreçleri ve Dönüşümleri, Akademik Hassasiyetler, 3(5), 163-175
Van Os, N.A.N.M,(2009), Osmanlı Müslümanlarında Feminizm, Türkiye’de Siyasi Düşünce Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi, Cilt 1, 335-447
Wollstonecraft, M.(2019), Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları