Mağara alegorisi, Platon’un Devlet isimli eserinin yedinci kitabında ortaya atılmıştır. Mağara alegorisi, kitapta Sokrates’in ağzından açıklanmaktadır. Kısaca anlatmak gerekirse; bir grup insan bir mağarada tutsak hayatı yaşamaktadır. Bu insanlar kafalarını sağa sola doğru çeviremez sadece karşı tarafa bakabilmektedirler. Bu tutsakların arkalarında bir ateş yanmaktadır. Ateşin önünde duran nesnelerin yalnızca gölgelerini gören bu insanlar “gerçek olan dünyanın” gördükleri şeyler olduğunu düşünürler. İçlerinden bir tutsak bir gün zincirlerini kırar. Yıllardır gördükleri şeyin kaynağını merak eder ve yüzünü ateşe doğru çevirir. Etrafına bakınır. İlk başlarda her şey bulanık görünür fakat sonra nerede olduğunun farkına varır. Mağaradan çıkar ve güneşe bakar. Yine ilk başta ışığa alışmakta zorlanır ama sonra gözleri alışır. Bu kişi dışarı çıkınca mağaranın dışında yeni bir dünya ile tanışır. İçeride gördüğü şeylerin aslında gerçek olmadığının farkına varır. Asıl gerçekliğin dışarıda olduğunu içeride bulunan, yıllarca aynı hayatı paylaştığı arkadaşları ile paylaşmak ister. Mağaraya geri döner. İçeridekiler bu kişinin anlattıklarına tabiki inanmazlar. Farkına varılması gereken birkaç nokta derslerde de öğrendiğimiz gibi bu alegori yoluyla verilmiştir:
1) Mağara bizim toplumumuzdur.
2) Zincirler içinde yaşadığımız toplumun uyulması gerektiği savunulan kurallarıdır.
3) Gölgeler toplumun kabul gördüğü ve inanılmasını istediği doğrulardır.
4) Filozof ise mağaradan çıkıp asıl gerçekliği gören kişidir.
Mağara alegorisi, Platon tarafından ortaya atılmış olan idealar dünyası/ teorisi ile ilgilidir. Platon varlığı iki biçimde ele alır. Birincisi duyularla algılanabilen duyular evreni, ikincisi akıl, zihin ve düşünce yoluyla algılanabilen idealar evreni. İdealar kuramını açıklamaya idea kavramından başlamak istiyorum. İdea duyularla algılayabilmenin aksine insanın gördüğü nesneleri ve de nesne olmayan bazı gerçekliklerin (adalet, güzellik gibi) zihin yoluyla kavradığı gerçekliktir. İdealizm, maddeciliğe karşı olan, hayatın aslında soyut olduğunu ve dünyadaki her şeyin metafizik bir karşılığı olduğunu savunan düşünce akımıdır. Platon gerçek bilginin idealar dünyasında olduğunu düşünür. Platon’a göre idealar teorisi diğer bir deyişle zihnimizde bulunan asıl gerçekliğin varlığının kabul edilmesi bizim duyusal dünyamızı açıklamak için zorunludur. Platon, idealar dünyası ile ilgili görüşlerini mağara alegorisi üzerinden anlatmaya çalışmıştır. Orada anlatmak istediği şey idealar dünyası yani ona göre içinde bulunduğumuz dünya sadece yansımalardan ibaret olan bir dünyadır. Ona göre etrafımızda bulunan her nesne, her oluşum idealar dünyasındaki nesne veya oluşumun bize görünen yansımasıdır. Platon’a göre zihindekilerin dünyası olan idealar dünyası hakkında kuşku duyulacak bir şey yoktur. Bir de gerçeği hatırlamak üzerine bir düşüncenin idealar evreni ile bağlantısı vardır. İdealar evreninin varlığını savunanlara göre zihnimizde doğuştan gelen bilgiler vardır. Şöyle açıklamak isterim: insan bedeni önceden nesneler evreninde varlığını sürdürmüş, insan zihni ise idealar evreninde varlığını sürdürmüştür. Zihnimiz bir zamanlar o evrende yaşamış olduğundan orada öğrendiği tüm bilgileri biliyordur. Yani şu zamanda biz aslında herhangi bir bilgiyi yeniden, sil baştan öğrenmiyoruz. Zihnimiz geçmişte öğrendiği bilgileri bize hatırlama yoluyla tekrar öğretiyor. Yani aslında yaptığımız şey yalnızca hatırlamak. Onun bu görüşünden de ruhun ölümsüzlüğünü savunduğunu anlayabilmekteyiz.
İdealar evreni hakkında benim mantığıma yatmayan konu düşünsel ve gerçek göreceliliğin bu teorideki konumudur. Örneğin bir nesne düşünelim: bardak. Bardak dediğimizde hepimizin aklına farklı şekilde bir nesne gelir. İdealar evreni dediğimiz şey zihinde görülen şeyin yansıması ise herkesin ayrı bir idealar evreni vardır. Her kişinin ayrı bir idealar evreni varsa bir gerçeklikte fikir birliği kurmak oldukça zordur. Çünkü örneğin güzellik üzerinden nesneyi yargılamak istersek hem güzellik göreceli bir kavram, hem de herkesin ayrı idealar evreni varsa gerçekten gördüğümüz şey göreceli bir kavram olur. Bu durumda da neredeyse hiçbir konuda kimseyle ortak bir fikri paylaşamayız. Durum böyleyken de her birey kendi düşüncesiyle fikrini beyan ettiğinde karmaşa içinden çıkılamaz bir hal alır.
Çok teşekkür ederim :)
Esasen zihnimizde beliren bardak nesnesinde bicimsel farkliliklar olabilir ancak islevsellik yonunden bakacak olursak hepimizin ayni minvalde dusunecegini gorebiliriz. ornegi degistirip tanri yapalim ve ikimizin zihninde de mukemmel bir tanri fikri oldugunu varsayalim. ancak benim mukemmel tanrimin agirilik noktasini sevgi olustururken sizinkini adalet olusturabilir bu durumda her zihin kadar tanri vardir mi diyecegiz yoksa esas olan mukemmel tanri fikri midir diyecegiz. bence ikincisini dusunursek kaostan da kurtulmus oluruz.😊
Mağara Alegorisini kısa ve yalın bir şekilde açıklamışsın, Felsefe dersi alırken bu tür denemeler konuyu anlamak için çok işimize yarardı. Seninki de eminim diğer öğrencilere çok fayda sağlayacaktır. Ellerine sağlık, başarılarının devamını dilerim :)