Son 3 İntihar Vakasının Postkolonyal Teori Çerçevesinde İncelenmesi
Bireylerin ruhsal ve toplumsal nedenlerle, yaşamına kendi elleriyle son vermesine, kendini öldürmesine intihar denilir. Bu intiharlar hemen hemen her toplumda görülebilir. Türkiye’de yaşanan son üç intihar vakasını inceleyecek olursak, bu üç intihar vakasında bireyin tek başına değil, eşi, çocuğu ve kardeşi ile intihar etmiştir. Bu ve benzeri durumlarda intihar düşüncesi olup harekete geçmemiş binlerce kişi var. Önemli olan onları neyin harekete geçirdiği ve neye tereddütsüz güvendikleridir.
İlk olay İstanbul Fatih’te dört kardeş siyanür içerek intihar ettiler. Yaşları 55 ile 60 arasında değişen 2’si kadın 4 kardeş evlerinde ölü bulundular. Kapının dışında “dikkat siyanür var, polisi arayın. İçeri girmeyin” şeklinde not bulundu. Yapılan araştırmalara neticesinde kardeşlerin siyanür içerek intihar ettiği onaylandı. İntihar eden kardeşlerin arkadaşının, olaydan sonra verdiği bilgiye göre; evi geçindiren kardeşin aslında intihar edecekleri gecenin sinyalini verdiğini söyledi. “Hepsi benim elime bakıyor. Bana bir şey olursa onlar ölür. Ben ölürsem onlarda ölmeli yoksa perişan olurlar” diye arkadaşına demiştir. Söz konusu intihar sebebi geçim sıkıntısı ve bunalımdır. İkinci olay ise ilk olayın üstünden çok geçmeden meydana gelmiştir. Antalya’da yine 4 kişilik bir aile siyanür içerek intihar ettiler. 2’si çocuk 4 kişi evlerinde ölü bulundu. Son aylarda geçim sıkıntısı çeken evin erkeğinin yazdığı bir not olay yerinde bulundu. Bu notta işsiz olduğu ve maddi sıkıntılarla boğuştuğu yazıyordu. İntiharın sebebi yine maddi sıkıntı ve bunalımdır. Son intihar vakası İstanbul Bakırköy’de 3 kişilik bir aile siyanürden zehirlenerek ölmüştür. Bir çocuk 3 kişi evlerinde ölü bulunmuş ve siyanür kaynaklı öldükleri onaylanmıştır. Evin erkeği siyanür ile intihar etmiştir ama evin diğer fertleri siyanürün etkileyici kokusundan dolayı hayatlarını kaybetmişlerdir. İntihar eden erkeğin cep telefon taslağında “önce eşimi ve çocuğumu zehirleyip intihar edeceğim” mesajı bulundu. İntihar etme sebebi borç bunalımında olmasıdır. Türkiye’nin farklı yerlerinde meydana gelen bu intihar vakalarında ortak olan tüm aktörlerin siyanür içerek intihar etmeleridir. Siyanür, içerdiği bileşikler nedeniyle insan sağlığı için tehlikeli bir maddedir. Siyanürün kendisi ve türevleri de zehir maddeleridir. Zehirli madde olmasına rağmen internet sitelerine “siyanür satın al” yazıldığında binlerce sonuç çıkmaktadır. bunların bir kısmı tıp ve kimya sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin kendi sitelerinde ki tanıtımlarından oluşmakta. Bazı alışveriş sitelerinde de bu tür tanıtımlar var. Kurumsal olmayan yerli ve Uzakdoğu merkezli sitelerde de perakende siyanür satışları yapılabiliyor. Türkiye’de yasal şirketler, belgesini ibraz etmeyenlere ürün göndermiyor. Sadece üst düzeyde doktora yapanlar araştırma yapabiliyor. Herhangi biri bu ürünü kolayca alamaz. Ancak siyanürün satışını yapan çoğu şirket bu kurallara uymamaktadır. Bu yüzden intihar düşüncesi olan bireyler kolayca bu ürünlere sahip olabilirler. Siyanürün etkisini birkaç dakika içinde gösterip hızlı bir şekilde ölüme yol açtığı için intihar edenlerin tercih etmesini sağlıyor.
Postkolonyalizm kavramını trikontinentalizm olarak tanımlayan Robert J. Young, zamanların epistemolojik kültürel yeniliklerini, postkolonyal durumun siyasi eleştirisiyle harmanlar. Bu bakımdan postkolonyal eleştirinin başındaki “post” eleştirel çözümleme ve pratiğe ilişkin yeni trikontinental kalıpların oluştuğunu belirtir. Postkolonyalizm bir yandan uluslararası toplumsal adaleti sağlamaya yönelik siyasi ülkülere muhalefet eder, bir yandan da muhalefet ettiği bu ülkülere gönülden bağlıdır. Bu bağlamda siyanür satışını yapan ülkeler aslında zehir tacirliği yaparak muhalif tutumunu gösterirler. Bir yandan da muhalif değilmiş gibi her anlamda sizi desteklerler. Yeni moda koloni kurmada trikontinental kalıbın bu anlamda oluştuğunu görebiliriz. Siyanüre ulaşmayı en rahat sağlayan ülkeler genellikle Uzakdoğu ülkeleridir. Beraberinde de Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri ülkeleri de bulunmaktadır. Bu ülkelerin çoğu geçmiş zamanda kolonisi olan ülkelerdir. Ancak şuan bir ülkenin toprağını, eski yöntemler de ki gibi alınamaz. Bu kolonyalizmin bittiğini gösterir. Ama farklı yönlerden sömürge tarzı yapımlar vardır. Ekonomik, siyasi ve benzeri birçok alanda ülkelerin hegemonyaları vardır. Aslında kolonyalizm daha düzenli ve sistematik hale geçtiğini söyleyebiliriz. Eski yöntemlerle işgal edemeyeceği toprağa, bu sefer modern iktisadi sistem üzerinden yönetsel biçimi ortaya koyuyor. Siyanür satışını, satışı yapılmayan ülkelere yasal olmayan yollardan yapıldığında, bahsettiğimiz kolonizasyonun şiddetin meşru tekerini ortaya koymuş oluyor. Birçok ülkenin şiddet tekeli artık çok büyük. Ülkelerin bu hale gelmesini sağlayan şey sanayi ve modernite olmuştur. Sanayisi gelişen ülkeler her türlü siyanür ve türevi maddeleri üretebilirler ve istedikleri gibi internet üzerinden çok kolay bir şekilde satışını da yapabiliyorlar. Aslında ülkenin sermayesine ve ordu gücüne dokunmadan, eskiden zorluklarla yapacağı koloniyi şimdi çok rahat bir şekilde kurabilmektedir. Bütün bu mekanizma sömürgeye dayanıyor. Kişiler hem duygusal hem fiziksel sömürgeye maruz kalıyorlar. Kolonizasyonun gelişmiş bir yeni versiyonu olan Postkolonyal devletler, yavaş yavaş siyasal aşamaları bırakmışlardır. Çünkü bu ülkenin başarı seviyesini yavaşlatan bir durumdur. Postkolonyal devletler artık “güç-eşitsizlik” ilişkisi ile karşımıza çıkıyor. Eskiden devletlerin yayılması çok zor ve zaman alıcıydı. Sanayi ve modernite bu sorunu çözdü. Japonya’ya gidip istediğimiz bir kimyasal ürünü almak şu an için zor bir iş olabilir. İnternet ile ulaşım olmaması durumunda birey neyin nerede satıldığına dair bilgi edilmesi zordur. İnternet ile bu sayede kişiler arası münasebeti artırmış oluyorlar. Ancak size nasıl koloni kurup içten çökerteceğini bilen ülkeler bu güç eşitsizliğine çok güzel kullanabiliyorlar. Antalya’da İstanbul’da yaşayan bu ailelerin geçim sıkıntısı sebebiyle intihar ettiğini biliyoruz. Bu ürüne ulaşımın zor olmasına rağmen koloni kurmayı isteyen ülkeler, bu zor ulaşımı çok basit bir şekilde halledebiliyorlar. Çünkü bu Postkolonyal ülkeler gücün nesnesinin madun kişiler ve topluluklar olduğunu biliyorlar. Madun; baskılanan, denetlenen ve kontrol edilen alt tabakalardır. Aslında sömürülendir. İntihar edenler, siyanür satın aldıklarında aslında sömürülürler. İntihar etmeyi kolaylaştırır ve seni bu kadar fırsat varken neden öldürmüyorsun bilincine yöneltirler. İşte bu sömürgeler insan hayatını değiştirirken aynı zamanda sömürgeleştirenlerin de yapısını kazanırlar.
Bu intihar vakalarında aslında siyanürü satarak öldürmek isteyen birimin yapı şekli, satın alan kişiye geçmiş oluyor. Fatih’te evi geçindiren kardeşin, ben ölürsem onlarda ölmeli diyerek diğer üç kardeşinin adına karar verip onları öldürmesi, Antalya’da yaşayan 4 kişilik ailede biri 9 diğeri 5 yaşında olan çocukları adına karar vermesi ve Bakırköy’de intihar eden evin babasının siyanür içtikten sonra kokusundan dolayı insanın zehirlendiğini bildiği için çocuğu ve karısı adına karar verip onları da öldürmesi aslında madun kişinin sömürülmesi ve daha sonrasında etrafındakilere sömürmesidir. Bu da yapı şeklinin geçtiğinin göstergesidir. Postkolonyal devletler bir bakıma gücünün nesnesi olarak bu madun kişileri kullanmıştır. Sömürgeleri olanlar; din, ekonomi ve siyaset konularını ele alarak meşrulaştırmışlardır. Buradaki din, dini yaymak değildir. God kavramı üzerinden insanların sömürgeye itiraz etmesini engellemektir. Kişiler kendilerini kötüyü iyi çeviren olarak görür. İntihar eden kişilerin intiharı kendi içinde meşrulaştırıp yapılması gereken olarak görmeleri ve bununla birlikte çevresindeki yakınlarını da zehirleyip öldürmeleri aslında kötü durumu iyi duruma çeviren olarak görmelerini sağlamıştır. İntihar eden bu kişiler aslında hayata karşı bir mücadele içine girmişlerdir. Bu vakaların tümünün başkarakterleri ekonomik sosyal hayatta direnmeye çalışan, hayatın zorluklarına karşı mücadele etmeye çalışanlardır. İçinde var olduğumuz hayat ise düşeni yutmaya, öğütmeye çalışır. Ancak bu bir nevi bağımsızlık mücadelesi veren insanlar, zamanla mücadele ettikleri benzemişlerdir. Düşeni yutmak isteyen hayatta, hayatın yerine geçerek kendilerine öldürerek hayata benziyorlar. Sömürgeye karşı mücadele ederken sömürgeye benzeye biliyorsun ve sonunda insanlar beynini kullanamaz hale gelirler ve intihar ile sonuçlanan vakalar ortaya çıkar. Bu intihar olaylarına baktığımızda, jargonunun sürü psikolojisi etkisine rağmen, postkolonyal çerçeve içinde kurumsal bağlılıklarda mevcut bulunuyor. Avrupa merkezcilik, milliyetçilik özellikleri aslında doğunun kültürel özgünlüğünü üzerine meşrulaşma olduğu ortaya konulan belli özelliklerden biridir. Bu vakaların çok kısa bir zaman içerisinde arka arkaya olması, aynı sebepten intihar edilmesi, aynı madde ile intihar edilmesi ve aynı şekilde çevresindekileri de beraberinde zehirlemesi sürü psikolojisinin olduğuna bir kanıttır. Öğrenilmiş çaresizlik beraberinde intiharı doğurur. Her anlamda kendini diğerlerinden üstün tutan ve sözünün geçtiğini, dilediğini ortaya koyup gönlünce satıp, kendi kurallarına göre bir pazar alanı yaratan bu Avrupa merkezci toplumlar, kendilerinin istekleri doğrultusunda bizim varlığımızın devam edeceğini düşünürler. Aynı zamanda devlet sistemi üzerinden sadece siyasi egemen olmak değil tüm her şeye sahip olmak isteyen ekonomik olarak tüm varlığı kendilerine çekerek, kapitalizmin oluşumunu sağlayan aynı zamanda kapitalizmi destekleyen bu yapı, çöken toplumları kendine bağımlı hale getirmek ister.
Barbara Caine’nin Biyografi ve Tarih adlı makalesine atıf yapacak olursak, kendi sorularını sorunsallaştırarak tam da aslında biyografi ile birlikte postkolonyal teoriye getirilen eleştiri özenin öneminin ortaya çıkartılmamasından kaynaklanır. Kendini değersiz görmesi, olayı içselleştirmesi ve sorunların üstesinden gelemeyeceğine kanaat getirmesiyle aslında toplumda var olamayan bir özne olarak kendini atfetmesi intihar gibi bir çıkış yolunu tercih eder. Birçok eserinin olmasına rağmen Gandi’nin ismi genellikle postkolonyal çalışmalarda anılmamaktadır(Gandi,1998). Gandi’nin düşüncesinde ve stratejilerinde melezliğin önemine yapılan temel bir vurgudan oluşmaktadır. Toplumda bulunan bu intihara meyilli insanlar, aslında kendilerini toplumda bir melezmiş gibi görürler. Kendisini melez olarak gören bu insanların çözümsüz kalmaları değil aslında buldukları kurtuluş yolunun intihar olması da öznenin öneminin ortaya çıkartılmamasından kaynaklanır. Nandy’e göre sömürgecilik, her şeyden önce bir bilinç meselesidir ve insanlar nihayetinde zihinlerinde tanımlanması gerekmektedir. Çünkü sosyokültürel değişimler vb. birçok faktöre maruz kalan melez zihni kullanıma ve aldatılmaya açık olduğu için rahat bir şekilde sömürülecek ilk yer orasıdır. İntihar fikrinin ilk olarak melez insanların zihnine düşmesini bu konu ile benzeştirebiliriz. R.Park’ın da dediği gibi ilerleme sürecini en iyi ifade edebileceğimiz yer, kültürel değişimlerin yaşandığı marjinal insan zihnidir.
İncelenen bu intihar vakalarında olayında ana sebebi maddi sıkıntılar ve bunalımdır. Kapitalizmin yendiği bu üç aile, sonunda yine kurtuluş yolu göstermesi için belirli ulaşım mekanizmalarından kendine yol göstermesi istemektedir. Bir anlamda yol gösterene muhtaçlık duyulmuştur. Siyanür ile karşılanan bu ihtiyaç kişilere bir çözüm yolu olarak sunulmuştur. Aslında siyanür ülkeye medeniyet getirmiyor. Beraberinde kendisine sermaye biriktiriyor. Beyinleri yıkanan insanlar fikri ve iktisadi özgürlüklerini kazanmak yerine kaybetmişlerdir.