Giriş
Annelik, birçok ideoloji tarafından biyolojik bir olgu olarak görülür; bütün kadınlar biyolojilerinin bir gereği olarak anne olmak ister. Bu muhafazakâr görüş; radikal feminizmin “kişisel olan politiktir” sloganıyla özel alanı sorgulamasıyla sarsılmıştır. Radikal feministler, patriarkanın kadın bedeni üzerindeki denetim ve baskısına karşı çıkmış; aile ve annelik kurumlarını tartışmıştır. Bu yazıda, radikal feminizm içerisinden Simone de Beauvoir, Shulamith Firestone ve Kate Millett gibi isimlerin annelik kurumu üzerine düşüncelerine yer vererek radikal feminizm içerisindeki annelik tartışmalarına değineceğim.
Simone De Beauvoir
“İkinci Cins” çalışması ve “Kadın doğulmaz, kadın olunur.” sözüyle kadınlığın toplumsal inşasına dikkati çeken ve radikal feminizmin başlatıcısı sayılan Simone de Beauvoir; kadınların, kendi biyolojilerinin tutsağı haline getirildiğini savunmuştur. Ona göre, eril ideoloji “ideal kadınlık biçimi” ve “kutsal annelik miti” yaratır; kadınları bu standartlarla ezer. Beauvoir, kadının doğurganlığının onu ezilmişliğe hapsettiğine ve erkeğin üstünlüğünü bunun üzerinden kurduğuna inanır. Ona göre annelik; kadının, toplumun biyolojisine atfettiği anlamlardan ötürü yaptığı zorunlu bir seçimdir. Kadınlar, özgür olabilmek için kendilerini biz özne olarak ortaya koyabilmeli ve bunun için de annelik gibi köleleştirici rollerden sıyrılabilmelidir. Bunun gerçekleşebilmesi için annelik mefhumu yıkılmalıdır.
Shulamith Firestone
Radikal feminizmin bir diğer önemli ismi Shulamith Firestone’dur. Firestone’a göre, cinsiyet eşitsizliklerinin ve kadının ezilmişliğinin temel sebebi kadının doğurgan yapısıdır. Firestone da Beauvoir’un görüşlerinden etkilenerek kadının, biyolojisinin tutsağı haline getirildiğine inanılır. Kadınların yaşadığı çileli hamilelik süreci, acılı doğum, doğum sonrasında bebeğin uzun süreli ve emek isteyen bir bakıma muhtaç olması gibi unsurlar kadınları erkeklere bağımlı kılar.
Firestone, insanların artık kendi doğalarını aşmaya başladıklarını savunur; doğallık insanca olmaktan çıkmaya başlamıştır. Geliştirilen yeni teknolojiler, kadınların bedenleri üzerinde bir denetim aracı olarak kullanılmaktadır ancak Firestone’a göre, bu durum kadınların lehine olacak şekilde ters çevrilebilir. Teknolojinin gelişimiyle beraber, doğurganlık yalnızca kadınların sahip olduğu bir nitelik olmaktan çıkacaktır ve kadın kendi biyolojisinin tutsaklığından kurtulabilecektir. Cinsel sınıflar, ezilen sınıf olan kadınların başkaldırması ve üreme araçlarının denetimini ele geçirmesiyle ortadan kalkabilecektir. Doğurganlığın yalnızca kadınlara ait bir özellik olmaktan çıkması, cinsel farklılıkların kültür açısından önemini ortadan kaldıracaktır. Geliştirilen yapay üreme sistemleriyle birlikte yalnızca kadınların çocuk doğurmasının önüne geçilecek ve her iki cins de üreme alanına eşit şekilde dâhil olabilecektir. Bu çocukların anneye bağımlılıklarını sona erdirecek ve biyolojik aile kurumunun sonunu getirecektir. Biyolojik ailenin sona ermesiyle beraber, kadınlar ev içi yüklerden de kurtulabilecektir. Özetle, Shulamith Firestone’un görüşlerine göre kadınların ezilmişliğinin temeli doğurgan biyolojileridir ve bu ezilmişliğin çözümü de üreme teknolojilerinin kullanılmasıyla doğurganlığın yalnızca kadınların sahip olduğu bir biyolojik özellik olmaktan çıkarılmasıdır.
Kate Millett
Radikal feminizmin bir diğer önemli ismi Kate Millett’ın düşüncelerinde cinsellik ve aile kurumları merkezdedir. Millett’ın düşüncesine göre, erkek ve kadınlar arasındaki ezen ve ezilen ilişkisi politiktir; bu ilişki ideolojiye dönüşür. Bu ataerkil ideoloji içerisinde kadınlar ezilen sınıftır ve sosyalizasyon süreci içinde bu ezilmişliği kabul etmeyi öğrenirler. Aile bu sosyalizasyonu sağlayan önemli araçlardan biridir ve ataerkinin sarsılmaz temelidir.
Millett’ın görüşlerine göre; annelik ve aile, kadının kendi bedeni üzerindeki söz hakkını ondan alır. Kadın kendi bedeni ve kendi cinselliği üzerinde özgürlüğe sahip olamaz. Kürtaj yasakları, doğum kontrol araçlarına ulaşımda yaratılan sıkıntılar vb. kadınların kendi annelikleri ve cinsellikleri üzerinde söz hakkına sahip olmasına engel olur.
Kate Millett’ın çözümü; ailenin, evliliğin ve cinsel kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla kadının kendi hayatı ve bedeni üzerinde özgürlüğünü kazanabilmesidir. Aile ve evlilik kurumlarının dağılmasıyla beraber çocuk bakımı annelerin zorunluluğu olmaktan çıkacaktır; profesyonelleşecektir.
Sonuç
Sonuçta, radikal feministler patriarkanın kadınlar üzerindeki baskı ve denetimine karşı çıkar. Annelik ve tarih boyunca anneliğe atfedilen birtakım anlamlar, patriarkanın kadınları baskı altında tutmasının bir yoludur. Patriarka içinde kadınlar, anneliğin doğalarında var olduğuna inandırılır. Kadınlar, anneliğin içgüdüsel olduğuna inanır ve buradan hareket ederek fedakâr annelik rolünü üstlenir. Kadınlar patriarkayı içselleştirerek anne olmayı zorunlu olarak tercih ederler.
Radikal feministler, patriarkanın bu tuzağını görmüş ve ataerkil toplum içinde anneliğin inşasını eleştirmiştir. Anneliğin içgüdüsel olduğunun kabulünün, kadınların anneliği zorunluluk olarak görmesine yol açtığını savunmuşlardır. Patriarkanın her kadını anneliğe mecbur bırakmasına, anne olmayan kadınların “eksik kadın” kabul edilmesine, anneliğin adeta bir ihtiyaçmış gibi pazarlanmasına şiddetle karşı çıkmışlardır.
Kaynakça
- Beauvoir, S. D. (1993). Kadın İkinci Cins. Evlilik Çağı. Basım Çev. Bertan Onaran.
- Firestone, S. (1993). Cinselliğin diyalektiği. Payel.
- Millett, K., & Selvi, S. (1973). Cinsel politika. Payel Yayınevi.