Siyaset Felsefesi Üzerine; İdeal ve Real Olan

Siyaset üzerine düşünülmüş ideal ve real perspektiflerden; Platon, Aristoteles ve Machiavelli'nin görüşleri.

Siyaset Felsefesi Üzerine; İdeal ve Real Olan
0

Platon’a göre en üst nesne “iyi” ideasıdır. Dolayısıyla devlet ise eudaimoniaya hizmet eder. Yani yönetici herkesin iyiliğini düşünür. Bu konuda Aristoteles de hocası olan Platon’a katılır. Fakat bu konuda Aristoteles’in ayrılacağı noktalar da vardır. İdeal bir maddenin(hyle) ideal formu(eidos) verdiğimizde eudaimoniaya ulaşacağımızı savunmaktadır. Platon’a göre; beş devlet şekli vardır, dördü bozuk rejimlerdir. Bunlar; demokrasi, oligarşi, tiranlık, timokrasidir. Platon’un ideal rejimi ise “Ona iki ad verebiliriz. Baştakilerden biri ötekilerden üstünse, buna monarşi; baştakiler birbirine eşitse aristokrasi, yani en iyilerin yönettiği devlettir”(Platon,2018:148). Platon, yönetici hakkında işi ehline vermemiz gerektiğini savunur. Örneğin, bir zanaatkâr zanaatını(techne) yapar, yani kendi işini en iyi şekilde yapana vermemiz gerektiğini öne sürer. Başka bir deyişle Platon toplumu doğal iş bölümü metaforik olarak bir organizmaya benzetir. Sonuç olarak, Platon ise siyasette işin ehli olarak gördüğü kişi ise filozof kraldır. Bu durumda Platon’un adalet tanımı, herkesin kendi üzerine düşeni yapmasıdır. Gerçek devlet adamının üç yardımcısı vardır. Hatip, general ve yargıç olarak üçe ayrılır. Hatip, ikna sanatında yardımcı olur. General, savaş bilgisinde bilgi verir. Yargıç, yasalar hakkında bilgilendirir. Devlet adamının yani yöneticinin bunların hepsine sahip olması gerekir. Platon, yasayı şöyle tanımlar. Karakter eğitimi yasalardan önce gelir. Yasa koyalım ama bununla bir yere varılamayacağını, yasa koymanın hidranın binbir başını kesmekten farksız olduğunu savunur. Dolayısıyla önce karakter erdemini aşılamamız gerektiğini ve böylece yasalara fazla gerek kalmayacağını söyler ama yasaya da ihtiyaç vardır düşüncesini savunur. Çünkü Platon’un düşüncesine göre arete, teorik olarak biliyorsanız pratikte de yaparsınız. Bu karakter erdeminden yola çıktığımızda isonomia yani herkesin yasaya eşit uzaklıkta olduğunu savunur.

 Aristoteles ise erdeme övülen huydur diye tanımlar ve ruhu karakter ve düşünce erdemi diye ikiye ayırır. Dolayısıyla teoride bilmen pratikte yapman anlamına gelmez, der. Bu cümle ile birlikte yasaların önemine gönderme yaptığını çıkarabiliriz. Aristoteles’in erdemine dönersek, mesotes yani doğru ortaya işaret eder. Örneğin; cimrilik, cömertlik, ve savurganlık diyelim bu kavramların mesotesi cömertliktir. Her erdem bir huydur ama her erdem bir huy değildir. Aristoteles için yurttaş, medeni olmaktan geçer. Yasama, yürütme ve işlerinde rol alan kişilerdir. Yurttaş ünvanı köle, çocuk, ve kadınlara verilmez. Aristoteles’in siyasal rejimleri, doğru ve yanlış rejimler olarak ikiye ayrılır. Doğru rejimler; monarşi, aristokrasi, ve politeiadır. Yanlış(bozulmuş) rejimler ise; tiranlık, oligarşi ve demokrasidir. Aristoteles’in ideal rejimi ise “politeiadır”. Yani insanları özel mülkiyette aşırıya kaçmadığı ve yöneticinin sürekli denetlenmesi ve erdemli insanların çok olduğu rejime politeia denir. İdeal rejimin sebebi, bir marangozun bir soylu aileden gelen eğitimli kişiyle aynı olamayacağını bu nedenle oy kullanma yetkisinin olmasının doğru olmayacağını savunur. Çünkü siyaset zamana ihtiyaç duyar bir zanaatkârın bunlara ayıracak zamanı olmadığı için yurttaş tanımına uymaz. Dolayısıyla oy kullanamaz. Aristoteles’e göre, yasa tutkuları olmayan zekadır. Yani bu durumda ortak refaha gönderme vardır. Tutkuları olmayan zeka, herkesin yararına iş yapacağından halkın yararına yasa koyar ve uygular.

İlginizi Çekebilir: Felsefenin Ortaya Çıkışı

Niccolo Machiavelli, idealar dünyası ve gerçek dünya arasına bir çizgi çekerek gerçeklere bakmamız gerektiğini söylemektedir.  Dolayısıyla güçlü bir prens olması lazım ki bu durumda Platon ve Aristoteles’in idea dünyasındaki durum değil, somut gerçekliğin peşine düşmemiz gerektiğini savunmaktadır. “Hakikaten, çokları hiç kimsenin fiilen görmediği ya da tanımadığı cumhuriyetler ve prenslikler hayal etmişlerdir. Ama yaşanılan biçim ile yaşanılması gereken biçim arasındaki mesafe öylesine  büyüktür ki her kim ki olana gözlerini kapar da yalnızca olması gerekeni görür aslında nasıl yaşamasını değil nasıl canından olmasını öğrenir; zira senin tam karşıtın olan onca insan arasında her zaman ve her şeyde iyi insan örneği olmak istersen kesinlikle yitip gidersin. Demek ki bir prens tahtını elinde tutmak istiyorsa katı yürekli olmasını bilmeyi öğrenmeli ve gerektiğinde bu sanata başvurmalıdır. O halde, prensler hakkında çıkartılmış bir sürü hayali öyküyü bir yana bırakıp yalnızca gerçeklere bakalım (Machiavelli,2012:110). Erdemlerin etik anlamlarıyla terk etmekte kalmayıp aslında otonomluğa anlamak, yani yasasını kendi koyan bir alan olduğunu anlamak gerekir. Prens yeri geldiğinde verdiği sözü tutmayıp kendi isteği şeklide yasa koymalıdır. Çünkü siyasette bugün iyi olan yarın kötü, yarın kötü olan da bugün kötü olabilir. Machiavelli için temel konu hukuk ve meşrutiyet olmadan direkt olarak iktidarı düşünmek olduğunu savunur. Bu yüzden hakları ve meşrutiyeti kenara bırakmamız gerekmektedir. Machiavelli’nin, Platon ve Aristoteles’den ayrıldığı kesin noktalardan olan devlet adamının ilk önce kendisini, sonra da halkını düşünmesidir. Çünkü adalet güçlüden yanadır. Bildiğiniz üzere ideal devlet anlayışında, en önemli nesne ortak iyiye işaret ederdi. Burada prensin halkın yanında görünmesi gerekir. Çünkü bir zaman sonra halk da isyan edecektir ordu da dolayısıyla kendisinin yıkımına yol açacaktır. İyi bir prens, fortune bazen önümüze fırsat çıkarır. Fortunenin yani talihin üzerine daha fazla koyup avantaja sağlayacak ve kötü fortune olursa virtü ile kazanması gerektiğini söyler. Yani fortunanı, virtü (beceri) ile kontrol etmen gerekir ki ancak iyi prenslik böyle mümkün olacaktır. Sonuç olarak prens, kendi çıkarlarını gözetleyip kendisine göre yasa ve yürütmeyi eline almalıdır. Önüne çıkan bütün engelleri geçecek kadar akıllı ve güçlü olması gerekir. “Hükümdarın tuzakları tanıyabilmek için tilki, vahşi kurtları korkutmak içinse aslan olması gerekir” (Machıavelli:2012).

 Machiavelli, Prens kitabını yazarken anlatmak istediği bilindiği üzere “Şeytanın Kitabı” olarak değil bir siyasetin iç yüzü olarak çıkarmıştır. Örneğin, bir fizik bilim insanın bir teoriyi açıkladığını düşünelim; açıklar ve sonucu ile ilgilenmez. Dolayısıyla Machiavelli’nin yaptığı da bu duruma iyi bir örnek diyebiliriz. Unutmayalım ki bir yazarın kaderi, okuyucuların elindedir.

KAYNAKÇA:         

  • Sabahattin Eyüboğlu – M. Ali Cimcoz, Platon Devlet, 35. basım, Türkiye İş Bankası Yayınları.
  • Kemal Atakay, Niccolo Machıavelli, Prens, 6. Basım, Can Yayınları.

İlginizi Çekebilir: Felsefede Arkhe Nedir?

thumbnail
Önerilen Yazı
Ulus Baker’in Yöntemi ve Eleştirileri Üzerine

Sosyolog

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir