Sosyal sermaye insanların ortak amaçları için gruplar ya da organizasyonlar halinde bir arada çalışabilme yeteneğini gösterir. Kavram bireyler arası ilişki ağı, kural ve güvene bağlı olarak ortak hedeflere yönetebilme ve insanların bu grubu üyeleri olmaları nedeniyle çevrelerindeki duydukları güven ve dayanışma hissi sonucunda oluşan üretim imkanları olarak da tanımlanabilir.
Sosyologlar ekonomik refahın sallanmasını ağırlıklı olarak sosyal sermaye ve bir toplumun bireyleri arasındaki güven duygusunu yaygınlığını bağlamaktadırlar. Sosyal sermaye büyük ölçüde bireylerin birbirlerine olan güvenleri üzerinden şekillenmektedir. Beşerî sermaye kavramı ile insanın üretime katkı sağlayan eğitim, beceri, tecrübe ve düzenli çalışabilmek gücü kastedilmektedir. Beşerî sermaye sosyal sermayenin temelini oluşturur zira bireylerin birlikte çalıştıkları insanlarla uyum içerisinde çalışabilmek için yaptıkları işe yönelik orada bulunan herkesin yeterli bilgi ve beceri ile donanımlı olduğuna güvenmeleri gerekir. Beşerî sermayesi yüksek ancak sosyal sermayesi düşük bireyleri nitelemek için kültürümüzde “okumuş ama adam olamamış” denir.
Bourdieu, “pazar”, “sermaye”, “kar”, “gelir” gibi ekonomi dilinden ödünç aldığı kavramları çalışmalarına sıkça yer vermesi ile bilinen bir sosyologtur. O bilinen anlamında ekonomik sermayenin dışında kültürel, sosyal, simgesel sermaye olmak üzere farklı kavramlarda kullanmaktadır.
Kültürel sermaye eğitsel ya da teknik nitelikler olarak bilgi, dil, beceri gibi kazanımları sosyal sermaye bireyin kendi çıkarlarını geliştirmesine izin veren sosyal bağları, ağları ve ilişkileri, grup aidiyetini; simgesel sermaye ise fiziksel görünümü, şeref, onuru ifade eder. Tüm bu kavramların hayata geçirdiği operasyonelleşmesinde dini ve manevi değerlerin çoğunlukla pozitif katkısının olduğu bir gerçektir.
Dinin, beşerî sermaye ve sosyal sermaye kavramı ile çok yakından ilgisi olduğu tartışılmazdır. Din ve sosyal sermaye sosyoekonomik ilişkilerin gelişiminde kritik önemi olan güvenin bulunduğu sosyal sermaye rasyonel hesaplamalardan ziyade büyük ölçüde dinsel ve kültürel alışkanlıklarından doğar.