Spinoza, Hollanda’da ticaretle uğraşan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Ailesi Yahudi’ydi ve Portekiz’den engizisyonun baskıları dolayısıyla kaçıp Amsterdam’a gelmişlerdi. Bilimsel buluşların, dinsel bölünme ve çatışmaların, siyasal değişikliklerin ve felsefi gelişmelerin yoğun olduğu bir sırada Hollanda’da yaşadı. Ailesi Spinoza’nın haham olarak yetişmesini istemiş ve bu yönde gelişmesi için her türlü eğitim olanaklarını sağlamıştı. Spinoza bu nedenle erken yaşta gittiği Yahudi okullarında ve sinagoglarda İbranice öğrenmiş,Yahudi ve Arap teologların çalışmalarını öğrenme olanağı bulmuştur. Daha sonra Franciscus van den Enden’in derslerine katılarak, doğa bilimleri, matematik, felsefe ve Latince öğrenmiştir. Tanrı’nın bir bedene sahip olduğunu savunan Spinoza, sonunda hahamlar tarafından din düşmanı olmakla suçlanır ve pişman olmaya zorlanır. Spinoza görüşlerinin arkasında durmaya devam ettiğinden Yahudi Cemaati tarafından dinden çıkartılır. Dinden çıkartıldığı yıl içinde Tanrı, İnsan ve İnsanın Refahı Üzerine Kısa Bir İnceleme adlı eserini yazmıştır. Bir diğer önemli eseri olan Etika, kendi kendimizin bilgisinden, Tanrı bilgisini de kapsayan bilgiden bahseder. Dolayısıyla onun felsefi sistemi, varlık felsefesi, bilgi felsefesi ve etiği harmanlamış bir felsefe olarak görülebilir.
Spinoza felsefesinin temeli varlığa ilişkin sorular üzerine temellenmiştir. ‘’Varlık nedir?’’ ve ‘’Var olan nedir?’’ gibi sorular onun felsefesinin yapıtaşlarıdır. Bu sorulardan hareketle Spinoza insan ve insan hayatına ilişkin sonuçlar çıkartır. Spinoza’nın temel felsefi kaygısı ise insanın mutluluğudur. Felsefi çabası ‘en yüksek mutluluğa erişmek’ için ‘yaşam ilkeleri’ bulma amacına yöneliktir. Dolayısıyla insan ve doğa (bir bakıma doğa için insanın hayatını sürdürdüğü alan ya da çevre olarak düşünecek olursak) onun felsefesinde yer alır.
Doğa anlayışı konusunda Descartes’tan benzer ancak ayrılan fikirleri olmuştur. İkisi de doğa anlayışını ‘töz’ kavramı üzerine aynı anlamda – yani var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan şey anlamında- kullanmış olsa bile bu töz kavramı Descartes’ın düşüncesinde birden fazla töz söz konusu iken Spinoza bunu birkaç gerekçe ile reddetmiştir. Spinoza’ya göre tözün kendi kendisinin nedeni olması gereklidir aksi takdirde bir ‘neden’ ile var olmak zorunda olduğundan söz konusu töz, töz olmaktan çıkar. Ayrıca ona göre töz ‘sonsuz’ olmak zorundadır eğer sonu olursa kendisini sınırlayacak ve bağımlı olduğu başka tözler ile ilişkisi söz konusu olmuş olacaktır. Bu yüzden töz tek olmalı hiçbir şeye bağlı olmamalıdır ancak her şey töze bağlı olmalıdır. İşte bu töz Tanrı’dır.
Spinoza, doğada Tanrı’dan başka bir töz olmadığı fikrinden yola çıkarak Tanrı ile doğayı özdeşleştirmiştir. Yani Spinoza’nın felsefesinde Tanrı diyerek kast etmiş olduğu şey aslında doğa ile tamamen aynıdır. Tanrı, doğadır ve dolayısıyla doğada olan her şey Tanrı’dadır. Bu düşüncesini açıklayabilmek adına ‘Deus sive Natura’ ‘Tanrı ya da doğa’ kavramını kullanmıştır.
Dolayısıyla Tanrı zorunlu olarak bir varoluş sergilediğinden doğada olan biten her şey Tanrı’ya tabi olup Tanrı ile zorunlu olarak bir neden sonuç ilişkisi içindedir. Spinoza Tanrı’yı her ilişki olay ve durum merkezinde tutup bunları Tanrı’ya bağlı ‘neden-sonuç’ ilişkileri zinciri olarak ele almıştır. Buradan yola çıkarak Spinoza’nın nedensellik anlayışının, zorunluluk düşüncesi ile direkt bir bağlantı halinde olduğunu anlayabiliriz. Ona göre bir neden var ise bu nedenin bir etkisi olması da zorunludur.
Spinoza’nın bu düşüncesi determinizm kavramı ile ifade edilir ki determinizm: Günlük hayatta aldığımız kararlar, düşüncelerimiz, eylemlerimiz, ahlaki tercihlerimiz belirlenmiş ve kesin kurallar içerisindedir. Özgür irade yanılsamadır. Bize özgü sandığımız hareketlerimiz sadece bilimsel yasaların işleyişidir. İnsanın iradesi nedenler zinciri ile gelişen bir durumdur ve bu durumda insanın etkisi yoktur. Sadece nedenler ve sonuçlar vardır. Bu sebepten nedensellik ilkesi determinizmin temel taşıdır. Spinoza“Tanrı tarafından bir etki üretmeye belirlenmiş bir şey, kendisini belirlenmemiş kılamaz.” diyerek kendi determinizm anlayışını açıklamıştır. Spinoza determinizmi ‘mutlak determinizm’ olarak adlandırılır.
Şeylerin varoluş sebebi Tanrı olduğu için varlıkları Tanrı tarafından belirlenmiş ve sınırlanmıştır. Şeyler, kendi kendilerine belirleme özgürlüğüne sahip olmadıkları gerekçesiyle özgür değildirler. Spinoza’ya yani mutlak determinizme göre özgürlük ve olasılık söz konusu değildir. Hatta Tanrı bile kendi doğasının zorunluluğu ile iş görür. Spinoza’da şöyle bir ifadede bulunmuştur: Tanrı yalnız kendi doğasının yasaları uyarınca eyler ve kimse tarafından zorlanmaz.
Spinoza’nın töz anlayışının Descartes’tan farklı olduğunu söylemiştik. Spinoza için bir şeyin töz olması için başka tözler değil kendi kendine var olan tek bir töz olmalıydı bu bağlamda Spinoza’ya göre ruh ile beden de tek ve mutlak töz olan Tanrı’nın ‘yer kaplama’ ve ‘düşünme’ ifadeleridir. Tanrı düşünen ve yer kaplayan bir tözdür çünkü Tanrı aynı zamanda doğadır. Spinoza yer kaplama niteliği ile Tanrı’yı değerlendirdiğinde şeyleri birer beden olarak görmüş düşünme niteliği ile değerlendirdiğine şeyleri birer fikir olarak ifade etmiştir. Buradan anlayabildiğimiz ise şeyin ya da şeylerin cismi ve fikri aynıdır.
Yani Spinoza’ya göre Tanrı’da olan ve O’nun doğasından zorunlulukla çıkmış olan bir cisim ya da beden varsa, bunun paralelinde o bedene karşılık gelen fikir de aynı zorunlulukla vardır ve Tanrı’dadır; aynı durum tersi için de söz konusudur, yani bir fikir varsa, fikrin olduğu bir beden de olmalıdır. Fakat nasıl ki her cisim Tanrı’nın yer kaplama niteliği altında ve her fikir Tanrı’nın düşünme niteliği altında var oluyor ise, var olan her şey ilgili olduğu temel niteliğin nedensellik yasasına tabidir. Düşünme boyutu ve maddi boyut için ayrı nedensellikler vardır ancak boyutlar arasında neden-sonuç ilişkisi söz konusudur. Bu düşünce bağlamında insanı ele aldığımızda insan zihni ve bedeni aynı şeydir ve zihin ve beden birbirine karşılık gelir. Spinoza insan bedeninde olan biten her şeyin zihinde buna paralel olarak bir fikrinin var olacağı düşüncesine ulaşır. Fakat ne zihnim bedeni herhangi bir eylem gerçekleştirmeye belirleyebilir, ne de beden zihni bir fikir oluşturmaya yönlendirebilir. Spinoza’nın bu düşüncesi ‘paralelizm’ olarak adlandırılmaktadır.
Kaynakça
Spinoza- Etika (Dost Kitapevi Yayınları 2011 4.Baskı)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Baruch_Spinoza#%C4%B0nsan
https://tr.wikipedia.org/wiki/Determinizm
Bu denemede kullanılan tüm elektronik kaynaklara Mayıs 2019’da erişilmiştir.