Hasankeyf son durum? Hasankeyf nerede? gibi soruların cevabı metin içerisinde sosyolojik analizler çerçevesinde verilmiştir. Ayrıca Hasankeyf tarihi ile alakalı çıkarımlarda mevcuttur. Hasankeyf son hali 2020 yılında ne oldu sorusunun cevabı da görsellerde mevcut. İyi okumalar.
Mekan, Tarih, Kültür ve Hasankeyf: Sular Altında Kalan Bir Medeniyeti Solumak
Toplumsal olay, süreç ve olguları bizatihi yerinde gözlemlemeyi tercih eden sosyolojinin çınarı Prof.Dr.Ramazan Yelken hocama hep öykünmüşümdür. Bu sefer kendisinin öğrencisi olarak bizler Hasankeyf’te yerinde bir analizde bulunma imkanı bulduk, hem de muhtemelen Hasankeyflileri son kez Hasankeyf’te görme imkanı olan genç sosyologlar olarak. Bilindiği üzere Hasankeyf yıllardır yerli ve yabancı turistlerin gözde uğrak yerlerinden biri, iki yakasını Dicle’nin ayırdığı şirin bir ilçe. Hasankeyf’i cazip kılan muhtemelen arkeolojik kazılarda 10 bin yıla kadar uzanan tarihinde siyasi el değiştirmelerden kaynaklı oluşan kültür varlıklarının çeşitliliği. Kayalara oyulmuş Hasankeyf Ören Yeri, Mor Aho Manastırı, İmam Abdullah Zaviyesi, Hasankeyf Mağaraları ve Kalesi, Zeynel Bey Türbesi, Yol Geçen Hanı, Sultan Süleyman Camii ve dahası.. Bu on küsür haneli yerleşim yeri, bir manastır ile zaviyenin bir aradalığının da tarihi atmosferini yaşatıyor haliyle.
Konumu itibariyle ticaret kolonilerinin kesişim yerlerinden biri olan Hasankeyf kültürel dokusunu buna borçlu olsa da üzerinde gerçekleşen savaşların da gerekçesiydi belki de bu…Milat, Hasankeyf için de milat olmuş gözüküyor. MS 2.yy’da başlayan siyasi serüveni Sasaniler’den Bizans’a, Artuklulardan Abbasilere, Hülagü’den Eyyübe’ye, Akkoyunlulardan Safevilere, Süryani piskoposluğundan Hz. Ömer’in halifeliğine… Nihayetinde Cumhuriyet’in Batman’a bağlı küçük bir ilçesi olarak tarihin harcında yoğrulmuş bir Hasankeyf var karşımızda.
Son yıllarda Ilısu Barajı’nın su tutma işleminden dolayı Hasankeyf’in sular altında kalacak olmasına bazı siyasiler, ekoloji aktivistleri ve sanatçılar başta olmak üzere halktan yoğun bir tepki haberlerini dönem dönem görmekteydik ancak kısıtlı bir zamanda da olsa insanları yerinde dinlemek ve gözlemlemek ayrı bir pencere sunuyor.
Şunu da belirtmekte fayda var. Ilısu Barajı ve Hasankeyf’i kapsayan HES Projesi günümüz siyasi iktidarının çok daha öncesinde planlanmış ve pek şaşırılacak şey ki Süleyman Demirellerden beri devlet geleneği olarak ‘’ha yapıldı ha yapılacak’’ denilen bir çalışma. Bunu da bizzat orada öğrendim ve aklıma bir Zonguldaklı olarak ‘’Abdulhamid Han’ın rüyası’’ diye her seçim önümüze tekrar pişirilip servis edilen Filyos Projesi geldi… Aslında tarihten devralınabilecek o kadar çok konu ve gelenek var ki özellikle kültür ve sanat alanlarında.. Her neyse; anlatmak istediğim Hasankeyf’in taşınması fikri yeni bir şey değilmiş.
Gerçek Hasankeyf’te son günlerini yaşayan yerli halkla belli ölçüde konuşma imkanı bulabildik. İnsanlar anlatmak istiyor sadece anlatmak; projenin kendilerinin yerinden edildiklerine değip değmeyeceğini tartışıyorlar sürekli. Bir de kademeli olarak taşınan şehir halkın nabzını yükseltip düşürüyor olsa gerek ki mekanla birlikte hafızanın da taşınması pek kolay olmuyor. Gece yatıyoruz diyor bir Hasankeyfli ağabey, gece yatıyoruz sabah uyandığımızda bin yıllık minaremizi sökmüşler, yüzlerce yıllık türbeyi taşımışlar… Haliyle bir travma oluşturuyor bu durumlar.
Elbette minarenin kaçırıldığı yok, yine kendileri için inşa edilmiş yeni Hasankeyf’te onları bekliyor olacak ancak mevzu zaten dedelerinin yaşadığı toprakları bir daha olduğu haliyle teneffüs edemeyecekleri fikri gibi duruyor.
Birkaç ay sonra tamamen sular altında kalacak olan Hasankeyf’te ne var ne yok taşınıyordu gittiğimizde. Üzerinde fotoğraf çekindiğimiz köprünün suyun 45-50 metre altında kalacak olduğunu, karşı ki dağın bir liman mendireği olarak dizayn edildiğini bilmek ilk defa o toprağa adım atan bizlerde dahi bir burukluk yaratıyorken yerli halkın serzenişini de anlamak lazım.
Yerel bir siyasetçiyle tanışma fırsatı bulduk Hasankeyf’te. Batman İl Genel Meclisi üyesi Ömer ağabey. Bizlere Hasankeyf’in tarihi hakkında bilgi verdikten sonra projenin kültürel ve çevresel dokuya verdiği hasarı yadsımamakla birlikte Ilısu Barajı’nın bölgenin kalkınması için önemini vurguladı. Ömer ağabeyin söylediğine göre Türkiye’nin elektrik ihtiyacının %20’si bu proje sayesinde karşılanacakmış, cidden çok büyük bir rakam. Bilginin doğrulu bir yana elbette ülkenin enerji ihtiyacı bir tarihin sular altında kalmasını haklı çıkarmaz. Ancak bu verilerden yana bir ağız uyuşmazlığı da göze çarpmaktaydı. Hasankeyfli bir esnaf ‘’değer miydi Batman’ın %1 elektriği için dört bin yıllık tarihi harap etmeye’’ diye konuşuyordu. İki farklı kaynaktan duyduğumuz rakam birbiriyle uyuşmak bir yana olayın boyutunu çok farklı bir alana çekmekte. Bir araştırmacı edasıyla gitmediğimiz için adını sormayı unuttuğum esnaf ağabeyin sadece bu cümlesi bile başka bir pencere aralıyordu bize; nerden biliyor? %1 oranı olduğu gibi söylenen ‘’dört bin yıl’’ tarihi söylemi de akıllara bunun bir ekoloji aktivisti öğretisi olma ihtimalini getirmiyor değil. Bölgede çok fazla ekoloji aktivisti bulunuyor. Bunlardan biri de devletin sular altında kalana kadar mağarada eşiyle birlikte ikamet etmesine izin verdiği Mehmet ağabey, ziyaretçisi çok fazla olduğu için mağarasının kapısını çalamamış olsak da buradan tebrik edelim kendisini. Mehmet ağabey haricinde sürekli bir yerli-yabancı ekoloji aktivisti sirkülasyonu bulunan Hasankeyf’te elbette ki doğal çevrenin korunması adına birtakım faaliyetler yürüten insanların emekleri ve dinamizmleri burada çok önemli ancak yerel halk ile kurdukları ilişkilerin yönü de burada tartışmaya değer. Verilen tahribatı yine yadsımamakla birlikte yerel halka kendi tarihleri ve asılsız rakamlar başkaları tarafından öğretiliyorsa bu da büyük bir problem. Hasankeyf’in olduğu gibi kalmasını savunurken insanlar üzerinde dönüştürücü ideolojik bir etki bırakma istencinin de benzer bir hasar olduğunu düşünüyorum. Tabi bu durum her zaman geçerli değil. Mesela Zeynel Bey Türbesi’ni yeni yerinde ziyaret ederken rehberimizin türbenin tarihini anlatıyordu. 1432 yılında der demez küçük bir çocuk sesi duyduk: hayır 1462! 12 yaşındaki Hasankeyfli Ramazan, tarihe ve fotoğrafçılığa çok meraklı kendisi; Akkoyunlu Devleti’nden tutun Hasankeyf’in yakın tarihine kadar hepsine vakıf bu kardeşimiz; hiçbir müdahale olmadan biliyor, yönlendirilmelerden uzak, öğrenmek istiyor.
Elbette esnaf ağabeyden çok şey öğrendik. Mesela kendisinden duyduğumuz Hasankeyf’in suyunun yaklaşık 50 yıl sonra tekrar geri çekileceği bilgisini birkaç farklı kaynaktan teyit edebildik. Bu yüzden gerçek Hasankeyf’teki bazı mimari yapıların üstü alçı ile kapatılmış (Abdullah Zaviyesi) ve suyun bu elli yıllık süreçte o muhteşem yapıyı zarar vermesini önüne geçilmiş ancak o binlerce yıllık yaşam öykülerine ev sahipliği yapan mağaralar ve taş evler sanırım balıklara tahsis edilmiş. Ömer ağabeyin aktardığına göre Abdullah Zaviyesi hariç tüm yapılar sualtı dalış turizmi potansiyelinden dolayı olduğu gibi bırakılmış durumda. Bu ihtimal gayet heyecan verici duruyor.
Her şeye rağmen Hasankeyf’in binlerce yıllık dokusunun sular altında kalması çok üzücü. Hasankeyfliler artık dede yadigarı köylerini gerçek Hasankeyf’in karşı yamacına inşa edilmiş TOKİ Hasankeyf’ten izleyecekler, hem de 120 ay taksitle oturdukları yeni damsız evlerinin bahçesinden.
Mekanların da hafızaları vardır, tüm kentlerin ruhları olduğu gibi; hele ki on iki bin yıllık bir kentin taşları bile tarih konuşur. Onlar da karşı yamaçta devam edecekler ömürlerine.. Minareler, türbeler, köprüler ve diğer medeniyet soluduğumuz taş kalıntıları.. Belki de Hasankeyfli küçük Ramazan’ın dediği gibi bu yapıların da dili olsa aynı sözler dökülürdü ağızlarından: “Meyve dalında, Hasankeyf yerinde güzel’’