The Experiment Film Analizi

The Experiment Film Analizi
the experiment film analizi
0

ÖZ

Zimbardo Deneyi’ni konu alan The Experiment filmi, deneyin aslı ile ilişkilendirilerek aktarılmaya çalışılmıştır. Kurguda sahne, replik ya da olgular ile benzerlik gösterdiği düşünülen teoriler hakkında bilgilendirmeler yapılmıştır. Kimlik, kişilik, cinsiyet gibi kavramlar çerçevesinde değerlendirmeler ortaya koyulmuştur. Grup içerisinde yer alan bireylerin yeni bir olguya adaptasyon aşamaları incelenmiş ve yorumlanmıştır. Kişilerin kendilerine yüklenen rollerin davranışları üzerindeki etkisi gözlemlenmeye çalışılmıştır.


The Experiment Film Analizi – Zimbardo Deneyi Bağlamında Bir Yorum

The Experiment, Zimbardo Deneyi dikkate alınarak yapılmış hapishane deneyini konu alan bir filmdir. Mahkum ve gardiyan olarak 2 gruba ayrılmış deneklerden oluşmaktadır. İnsanlar, kendilerini denek olmaya ikna eden farklı nedenlerin olduğunu ifade etmektedir. (Para, anne, kaçış vb.) Deneyin konusunu işleyen bir kurgu vardır. Deneye katılması için seçilen kişilere deney öncesinde din, ahlaki kararlar ve evrendeki mutlak doğru-yanlış ile ilgili sorular sorulmaktadır. Bu soruların konuları ile ilgili fikirlerin kişi davranışları üzerindeki etkisi gözlemlenmeye çalışıldığı düşünülebilir. Deneye başlamadan önce deneklere, deneyin kesinlikle kişiler ile ilgili olmadığı ve bir kişinin dahi deneyden ayrılmasının deneyi sonlandırılacağı bilgisi verilmiştir. Buradan gruplara dair bir gözlem yapıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Deneklere yapılması gerekenler deneye başlamadan önce açıklanmakta ve talimatlara uyum sağlamaları beklenmektedir. Deneyde özellikle mahkumların uyması gereken 5 mutlak kural yer almaktadır. Kuralların katılığını ve hiyerarşinin varlığını ilk anlardan itibaren gözlemlemekteyiz. Zayıf grubun daha güçlü olan karşısındaki mecburiyeti görülmektedir. Her aşamada bu mecburiyet replik ve davranışlar ile izleyiciye yansıtılmaktadır. 5 mutlak kuraldan bir tanesi mahkumlara isimleri yerine kendilerine verilen mahkum numaralarıyla hitap edilmesi kuralıdır. Bu kuralın varlığı kimliklerin önemini yitirdiğini ve bir grup içerisinde bireylerin tektipleştirilerek yalnızca ’’mahkum’’ olduğunu vurgulamaktadır. Bu durum kimlik sorununa dair analizlere yol gösterici niteliktedir. Bu sahneler ile toplumsal rollerin bireyi etiketlediği ve bir kalıba soktuğu düşünülebilir. Bireyin kendi kimliğinden ve kişilik özelliklerinden sıyrılarak yalnızca rolünün gerektirdiği kalıplar içerisinde bulunması ve buna uygun davranışlar sergilemesi beklenmektedir.

Gardiyanların repliklerinde mahkumlara hitap ederken ’’kızlar’’ kavramının yer alması zayıf ve güçsüz olanın cinsiyetçi bir ifadeyle özdeşleştirildiğini bizlere göstermektedir. Gardiyanların ’’orantılı ceza’’ adını verdikleri sistemde ilk olarak şınav cezası karşımıza çıkmaktadır. Şınav çektirmenin farklı işkence biçimlerinde de yer aldığını biliyoruz. Fiziksel bir ceza olarak karşımıza çıkan şınav eyleminin deneyde şiddet kullanmanın yasak oluşuyla da ilişkilendirmek mümkündür. Bu ceza şiddet olarak görülmeyen fakat fiziksel olarak acı verecek farklı uygulamaların varlığından söz ettirebilir. Şiddetin deney içerisinde kabul görmeyişi gardiyan rolünü üstlenen gruba rahatsızlık vermektedir. Gardiyanlar, mahkumların şiddet kullanılmayacağından emin olmaları nedeniyle problemlere yol açtıklarını ve açacaklarını düşünmektedir. Bu noktada problemi engellemenin yolu güç kullanımı, etkin ve baskın olan bir otoritenin varlığı ve hatta şiddetin gerekliliği fikri yansıtılmaktadır. Özellikle grup içindeki sorunların engellenmesi için bir yaptırıma mecburiyet olduğu hissettirilmektedir. Yine bir önceki cümlenin devamı niteliğinde, her 2 grupta da ön plana çıkmış 2 lider yer almaktadır. Buradan da yine insanların bir yol gösterici, yönlendirici, yönetici yani bir lidere ihtiyaç duyduğunu görmekteyiz. Gruplar içindeki liderlerin de gerçek hayatları ile rolleri arasında çatışmalar olduğu bu çatışmaları ise uzlaşmaya çevirerek birtakım eksikliklerin giderilmeye çalışıldığı gözlemlenebilir. Örneğin, gardiyanların içinde bulunan lider kişi, toplumsal hayatta çok da kabul görmemiş, beklentilerini karşılayacak bir yer edinememiş başka bir deyişle pasif ya da kendini gerçekleştirememiş bir birey formunda karşımıza çıkmaktadır. Buradaki davranışları ise kendini kabul ettirmekten, güç ve şiddet kullanmaktan ve kendini, ceza veren bir mekanizma olarak tanımlamaktan zevk aldığını göstermektedir. Bu nedenle de deneyin en kritik noktalarında dahi deneye son vermek istememektedir. Gerçek hayatında toplum içerisinde elde edemediği saygınlığı bu şekilde telafi ettiğini düşünmekte bir anlamda kendini tatmin etmektedir. Bu şekilde bir kimlik kazanım hissine kavuştuğu düşünülebilir. Rollerin kişileri nasıl dönüştürdüğü gözlemlenirken kişilik özellikleri faktörü de göz ardı edilmemiştir. Gardiyanlar arasında 2 farklı siyahi karakter bulunması bu durumun göstergesidir. Gardiyan grubunda yer alan 2 farklı kişi aynı rolü üstlenmiş olmalarına karşın büyük farklılıklar taşımaktadır. Bu farklılık da rollerde, kişinin davranışları üzerindeki karakter etkisinin yadsınamayacağının apaçık kanıtıdır. Deneylerin karakter ve kişilikleri ne olursa olsun insan olmanın koşulu olarak tüm grup üyeleri güvende hissetmek istemektedir. Deney başında kişilere güvende olduklarının teminatı verilerek grupların deneye karşı bağlılıkları arttırılmaktadır demek yanlış olmayacaktır. Güvence verilmesine rağmen güvende çıtırdamalar olmaya başladığında -şiddet ve güvende olmama problemi- gidişat farklılaşmaktadır. Şiddet içeren herhangi bir durumda devreye girecek, oluşturulmuş bir ışık mekanizmasının varlığı başta denekleri güvende hissettirmiş olsa da; gardiyanların şiddete başvurması ve neticesinde sistemin işlememesi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Neticede güven giderek ortadan kalkmaya başlamakta ve başkaldırılar ortaya çıkmaktadır. Meydana gelen bu başkaldırıların ise kolektif bir bilincin oluşumuyla gerçekleştiğini düşünebiliriz. Örneğin 5.günde Mahkum 77’nin gömleğini yere atmasıyla diğer mahkumlar da bunu sürdürmüştür. Farkındalık da grup halinde ve bu bilinçle oluşturulmaya çalışılmaktadır. Deneklerin deney boyunca gözlemlenmesi her türlü davranış ve grup hareketlerinin de izlenmesine olanak sağlamaktadır. Kameralar, gardiyanların izlemesine açık biçimde kurulmuştur. Genele bakıldığında ise denekleri izleyen bir mekanizmanın da varlığı fakat akan süreçte hiç görünmemesi farklı bir kurgu dahilinde Panoptikon’u çağrışım olarak düşünülebilirdi. Deneklerin deneye gönüllü olarak katılması, zaten izlendiklerinin farkında oluşları ise bu durumu ortadan kaldırabilmektedir. Mikro olarak bakıldığında da gözlemlenen grubun yalnızca mahkumlar olduğu algısı ortadadır. Gardiyan rolünü üstlenen grubun özel ve mahrem alan imkanına daha yakın olduğu söylenebilmektedir. Özel ihtiyaçlarını karşılamak, özgür hareket etmek adına daha avantajlı olduğu düşünülebilecek bir grup olarak yansıtılmaktadır. Gardiyan rolünü üstlenen grupta bireylerin cinsel yönelimleri hakkında yaratılmaya çalışılan imgeler olduğu düşünülebilmektedir. Gardiyanlar içinde bulunan bir bireyin oje ve göz kalemi kullanımı Cinsiyet Sosyolojisi alt başlığında ayrıca tartışılabilir. 2 grup arasındaki keskin fark ve birbirinden ayrılmış bu net roller (rollerin getirdiği avantaj/dezavantajlar) giderek daha fazla kaosa zemin hazırlamaktadır. Şiddetin kendini gösterdiği adımlarda da sistemin işlememesi durumu, mahkumların da şiddete eğilim göstermesi ve uygulaması ile son bulmaktadır. Metaforik olarak değerlendirilebilecek o ışık sistemi artık işlemiş ve 2 hafta sürmesi planlanan deney 6.gününde başarısız olarak tamamlanamamıştır.

Sonuç 

Hapishane deneyleri ve bunun üzerine kurgulanmış filmlerin toplumlar tarafından ilgi gördüğü yorumu bu film için de yapılabilir. Filmde genel olarak insanların canını yakmak için fiziksel acının ötesinde insanlığının aşağılanması eylemi kullanılmıştır. Davranışsal baskınlık sağlama adına ise her zaman zayıf ve güçsüz olanın karşısında otorite ve ceza verme gücüne sahip olanın üstün olduğu görüşü hakimdir. Toplum içerisinde rastgele sosyal statü ve rollerde yer alan bireylerden oluşturulan gruplarda kendine verilen ekstra rolün etkileri gözlemlenmiştir. Grupların kabullenme-kabullenememe ölçütleri ortaya koyulmuştur. Kişilerin içinde bulundukları koşullara ayak uydurmasının ne kadar hızlı gerçekleştiği aktarılmıştır.


Yazar: Gözde KARAAĞAÇ – Kırklareli Üniversitesi

Sosyologer, tüm platformda sosyoloji çerçevesinde paylaşımlar yapan ve sosyologlara yayın imkanı tanıyan dijital bir platformdur. Dijital sosyoloji arşivi oluşturma amacı ile kurulmuştur.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir