Toplum Dil ve İdeoloji

Toplum Dil ve İdeoloji
0

Giriş

Sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için birbiri ile etkileşim içerisinde olan, bilinen bir coğrafi kesimde yaşayan ve ortak bir kültürü paylaşan, çok sayıda insanın meydana getirdiği birlikteliğe ‘toplum’ diyoruz. Tarihe baktığımızda insanların hep gruplar içerisinde yaşadığını görmekteyiz. Bu gruplar kendi içerisinde örgütlü, gelenek ve göreneklerine bağlı örf ve adetleri önemseyen tarzda bir geçmişe sahiptir. Günümüzde bazı toplumlar hala bu unsurları kültür değerlerinin içerisinde barındırmaktadır.

İnsanlar birbirleri ile etkileşim içerisinde toplumu oluştururlar. Bir kişinin ihtiyacının karşılanması için diğer kişiler topluma hizmet eder. Sağlık sektörünün ihtiyaçları karşılanması için doktorlar ve sağlık çalışanları kişilerin tedavilerini gerçekleştirirler. Bu sayede hastanın tedavisi gerçekleşirken, sağlık çalışanlarının da ekonomik olarak maaşını kazanması söz konusudur. Bu ilişkiler bütününe ‘toplumsal yapı’ denir.

İnsanların grup içerisinde etkileşim halinde olmasına değindik. Bu etkileşim iletişim yoluyla sağlanır. Her toplumun kendi arasında konuştuğu bir dil vardır ve iletişimi bu dil sayesinde sağlarlar. Dil aynı zamanda kültürü aktarmada ki en önemli unsurdur. Sosyoloji dil ile toplum arasındaki ilişkileri incelemeyi amaçlar. Dil ve toplumun arasında diyalektik ilişkisi vardır. Toplumun gerçeklikleri dile indirgenemez, dil de aynı şekilde topluma indirgenemez.

Toplumda yaratılan değerler, üstün kültür olarak kabul gören yapılar ve görüşler egemen ideolojilerin ihtiyaçlarına göre şekillenir. Bu ihtiyaçlar zamanla farklı olmakla birlikte, ideolojilerdeki olaylarla tanımlandığı üzere, içinde bulunduğumuz dönemde toplumun değişen yapısına göre farklılık göstermektedir.

İdeoloji, belirli bir sosyal grup ya da toplumsal sınıfa ait fikirler bütünüdür. İnanç ve değerleri meydana getiren maddi süreçtir. Bir grubun ya da sınıfın hayat tecrübelerini, inanç ve fikirlerini kapsar. Fikir sahibi bir bireyin bilgisi, yani ideoloji edinmesi aile ile başlar. Daha sonraki aşamalarda sosyal grubumuzdaki diğer insanlarla etkileşim, kitap, gazete, reklam, film, haber vb. haberleşme aaçlarından öğreniriz. Bu sürece toplumsallaşma diyoruz. Toplumsallaşma süreci içerisinde ideolojiler bireylere aktarılır. Bu yönüyle ideoloji bilişsel bir olgudur.

Marx’ın ideolojiye bakış açısı, negatif özellikler taşımaktadır. Ona göre ideoloji gerçekleri yansıtmaz, yanlış bilinçtir. Lenin ise Marx’ın ideolojiye bakış açısına dolaylı olarak katılmıştır. İdeolojinin sınıf bilinci açısından yararlı olabileceğini değinmiştir. Apter’e göre ideoloji Marx’ın ise tersine toplumu bütünleştiren ve birleştiren fonksiyonlara sahiptir. Bu işlevler ile otoriteye yasallık kazandırır. Marx’a göre ideoloji kavramı, egemen sınıfın maddi menfaatlerini temsil eden ve onun iktidarını desteklemeye hizmet eden düşüncedir.

İdeoloji bir nesne haline gelir, insan beyninde oluşan bir düşünce bilincine dönüşür. Bu Marx’ın ‘sosyal yaşam bilinci belirler’ görüşüne karşıttır. George Lukacs, gerçekliğin var olan bir şey olmadığını, oluşan bir şey olduğunu iddia eder. Marx’ın ideolojisini revize etmiştir.

Dil ve Toplum İlişkisi

18. ve 19.yüzyıllardan beri dil ve toplum ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Dil, kuşkusuz toplum kalitesine ulaşmak için gerekli unsurlardan biridir. İnsanların duygu ve düşüncelerini, dertlerini, sevinçlerini karşıya aktarmasını sağlayan bir iletişim aracıdır.  Diller, toplumların ihtiyaçlarından ortaya çıkar. Dilin doğuşu ile ilgili bilimsel, felsefi, mitolojik ve dini görüşler vardır. Ancak, bu yorumların çoğu ihtiyaçtan meydana gelmektedir. Çeşitli araştırmacılar sıklıkla bir toplumun dilinin kültürünü, ruhunu, geleneklerini ve düşünce tarzını yansıttığını iddia ederler.

Dil ve toplum arasındaki ilişki çeşitli ve karmaşıktır. Dilin bir sosyal sözleşmeler sistemi olması, sosyal değer yargılarının ve normlarının bir şekilde dile yansıtıldığı anlamına gelir. Bireylerin sosyalleşme sürecinde edindikleri bazı özellikler, bu toplumu şekillendiren bireylerin dil alışkanlıklarında önemli rol oynar. Dil bir tür eylemdir ve çoğu eylem gibi etkisi bağlamla yakından bağlantılıdır. Bunun en iyi örneği, konuşmacının belirli kelimeleri söylediği ve belirli eylemlerde bulunduğu “işlemsel” cümlelerdir.

Dil ve toplum arasındaki ilişki hakkında konuşmak, dili konuşanlarla dil arasındaki ilişki hakkında konuşmakla aynıdır. Dil, bir toplumun düşünce çerçevesini oluşturan en önemli anlamdır. Toplumlar dili ölçüsünde düşünür. Çünkü dilin karmaşıklığı, onun dilindeki sözcüklerle doğrudan ilgilidir. Bireyler dünyayı anadillerindeki farklılıklar ve bu farklılıklar arasındaki ilişkiler aracılığıyla anlayabilir ve yorumlayabilir. Bir toplum, dilbilimsel kelime haznesinin izin verdiği kadar düşünebilir. Bu kelime dağarcığı, ilişkili olduğu toplumun yaşam tarzı, kültürü ve geleneği hakkında bilgi sağlar.

Dil, “sosyal akrabalık bağını kurmakta ve geliştirmektedir”. Şu halde toplumların anadillerinin zenginliği, onların medeniyette katkıları ile doğru orantılıdır, sosyolojik olarak bunun böyle olması psikolojik olarak da bireylerin sağlam bir anadile ve o anadilin kültür ve şuuruna sahip olmaları, bireyin yaratıcı ve sağlıklı olması sonucunu doğurur. Birey dil içi dünya görüşünü kavrayarak, toplumun medeniyete katkısı ile orantılı olarak, toplumun ona verdiği anadil kültür ve şuuru ile olaylara, kavramlara, nesnelere kendi ruhunun şekil ve özelliklerini damgalamış olur. (AYDOĞAN)[1]

Yazılı olmayan toplumlarda kelimeler çok sınırlıdır çünkü pasif kelime diye bir şey yoktur. Bir nesil belirli pasif kelimelere sahip olsa bile, bir sonraki nesle aktarılmayacaktır: bir nesil tarafından aktif olarak kullanılmayan bir kelime” dedi. , Gelecek nesil için bilinmeyen kalır ve tamamen unutulacaktır. Eski dünya görüşü fikrinden farklı görünmüyor

Bu, toplumların medeniyete katkılarının durgunluğuna ve sosyal güvenin kaybına denk geldi. Toplumların birbirleriyle iletişim kurabileceği en güçlü araç olan dil, ister mikro kozmosta ister ayrı bir dil karşısında yoksulluk karşısında insanların gündelik hayatlarının ihtiyaçlarını karşılayamaz. Pek çok kaynak göz ardı edildiğinde, ithal düşünce ve yaşam tarzları sosyolojik ve psikolojik olarak empoze edildiğinde, her zaman ön plana çıkarlar. Aslında, kişisel yaratıcılığın yerini benzerlik ve kızgınlık duyguları alır.

Sonuç olarak, dile yapılan vurgu ile anlam ve yan anlam duygusu arasındaki fark, şüphesiz bize yeni bakış açıları sağlayacaktır. Dilin politik, sosyal ve cinsel önyargının nasıl pekiştirildiğini gösteren sosyodilbilim çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Ancak, bunları yapısalcılıktan esinlenen genel bir bilimsel teori çerçevesine yerleştirme umudu başarısız oldu. Çünkü temel yapılar fikri biraz geriye gittiğinde, bilim arasında arabuluculuk yapamayan felsefi dünyanın eski dünya görüşü fikrinden farklı olmadığı anlaşılıyor. Kelimeler sosyal kabullenmeye doğru yeni anlam paketlerinden anlamlar kazanır veya kaybeder; dil konuşan bir toplumun anlamını değiştirir veya tamamen ortadan kalkar. Buna örnek olarak Türk Dil Devrimi’ni verebiliriz.

Dille ilgili konular belki de disiplinler arası çalışmalar için en uygun olanıdır. Dil, doğası gereği diğer birçok alanı etkiler. Dilin ideoloji ile de yakından ilişkisi vardır. Dil ve ideoloji bağlamında çeşitli çalışmalar yapılmış ve kuramlar ortaya çıkmıştır. Bunlar toplumu meydana getiren önemli unsurlardır.

Toplum, Dil ve İdeoloji

İdeoloji teriminin uzun, karmaşık ve olağanüstü derecede zengin bir tarihi vardır. Özellikle sosyolojik bir kavram olarak ideoloji Kari “Marx’in çalışmalarıyla gündeme getirilmiştir. Nitekim ideolojinin bugüne kadar sosyolojik bir analizde kullanılması, ya söz konusu analizin Marksist olduğuna ya da Marksizmden güçlü biçimde etkilendiğine işaret sayılmıştır. (Marshall, 1999)[2]

İdeoloji fikir anlamına gelen ‘id’ ile araştırma veya bilimi tanımlayan ‘loji’ kelimesinin birleşimiyle ortaya çıkmıştır. İnsanların düşüncelerine yönelik bilimsel araştırma anlamına gelmektedir. Geleneksel aristokratik toplumda ideoloji kavramı, feodalizme karşı ilk burjuva mücadelelerinde ortaya çıkmıştır. Aydınlanma Çağı’nın arka planında yatan bir kavramdır.

Genel olarak ideoloji, siyasi ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren, siyasi ve toplumsal eylemi yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemidir. Bir topluma, bir döneme ya da toplumsal bir sınıfa özgü inançlar bütününe; bir toplumsal durumu yansıtan düşünceler sistemine verilen isimdir. İdeoloji, sosyal bir grubun kendine has yanını ortaya koyduğu, başkalarından ayrıldığı, hatta başkalarıyla ters düştüğü ortak düşüncelerin bir bütünüdür. Bazı yazarlara göre ideoloji, Fransa’nın klasik felsefesidir. (KAYA, 2011)[3]

Habermas, toplum, dil ve diğer meslekler hakkındaki son tartışmaları kullanarak, ideolojinin temel değerlerini reddetmeden ayrıntılı bir toplum inşa etmeye çalışmıştır. Habermas’ın Marx’a çok şey borçlu olduğuna şüphe yoktur. Geniş anlamda Marx’ın tarihinin materyalist görüşünü kapsar ve bu, tarihin bilgi evreninin gelişimini belirlemek için insan yaşamına dayandığını kanıtlar. Ancak Habermas, Marx’ın tarihsel perspektifini, belirli bir zamandaki insanların yolları (güç değerleri) ile bir kültürün sembolik bir taraf olduğu örgütler arasındaki yetkin bir sınıflandırmaya koyduğunu da söylemiştir.

Habermas’a göre, Marx birinci etkeni aşırı vurgulamaya çalışır. Kendi cümlesiyle şöyle ifade eder: ‘İnsan türüyle doğal çevresi arasındaki maddi etkileşimi düzenleyen üretim faaliyeti, tüm kategorilerin üretildiği paradigma haline gelir; her şey üretimin kendi hareketi içerisinde çözülür. Bu nedenle, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki diyalektik ilişkiye dair Marx’ın parlak içgörüsü kolayca mekanik bir yanlış yoruma yol açabilir.’ (Habermas, 1971)[4]

Ekonomik olmayan etkenlere ve Marx’ın köklü bir biçimde yeniden formüle edilmesine yaptığı vurgu, Habermas’a göre ileri sanayi toplumunun son yüzyıldaki değişimleriyle gerekçelendirilir. Marx’ın zamanındaki başat ideoloji piyasada eşit mübadele fikrine dayalıyken, 20. yüzyılda teknolojinin ilerlemesi, siyaseti tekniğe indirgeyen bir teknokratik bilinç ortaya çıkardığını düşünür. Devletin giderek daha fazla toplumsal ve ekonomik yaşama müdahale etmesi, teknokratik sistemin ihtiyaçlarına göre kararlar almakla görevli idarecilerin ve uzmanların sayısında artışa yol açmıştır. (Mclellan, 1995)[5]

Habermas‘ın dile olan ilgisi, ideolojiyi değerlendirmek için bir standart belirlemeyi önermesidir. Bu girişim, sistematik olarak yanlış beyanın ifşa edilmesini içerdiğinden, “çarpıtılmış olmayan iletişim ya da makul tartışma düşüncesinin geliştirilmesi” dâhil edilmesi gerekir. Habermas’ın görüşü biçimsel aynı zamanda soyut olsa da; bilim, dil ve ideoloji kavramlarını diğer bütün filozoflardan daha ilgi çekici bir biçimde birleştirmeyi başarmıştır.

Toplumsal Pratik ve İdeoloji İlişkisi

Marx’ın ideoloji teorisine katkısı, fikirlerin ve bilincin oluşumu hakkındaki tartışmayı insan psikolojisi tartışmasından toplumsal gelişmenin itici gücüne kaydırmasıdır. Bu tez, hatalı bilgiyi doğru bilgiye dönüştürme sorununu fikrin kendisine bağlı bir şekilde açıklama girişimlerini engellemiştir. Toplumsal düşüncedeki illüzyonun nedeni tam veya yanıltıcı bilgi değildir, ancak insan sosyal deneyimi ile insan bilinci arasındaki bağlantı araştırılmaktadır. Bu şekilde ele alırsak, Marx’ın teorisi birçok farklı perspektiften yararlanmaktadır. Marx’ta ideoloji, kendisini bir sosyal bilinç tarzı olarak karşımıza çıkar. Bu açıdan idealist ve materyalist düşünce arasına bir çizgi çekme çabaları ile yakından ilgilidir.

İdeolojik ve sinematik donanım, sembolik bir gerçeklik yaratan harika makinelerdir. Başka bir deyişle, ideoloji, Althusser’in ifadesiyle, bireylerin gerçek yaşam koşullarıyla sahip oldukları hayali ilişkinin gerçekten bir yansımasıdır. Kurguyu sembolik gerçekliğe dönüştürürsek, sembolik gerçeği de yok etmiş oluruz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, gerçek ve sembolik gerçek arasındaki farktır; hayali bir nesnenin gerçek ve sembolik gerçeklik arasında sanal bir köprü olabileceği söylenebilir. Gerekli hayali sanal köprü yıkıldığında bilinçdışı, bilincin yerini alır ve özneyi psikoza çeker daha sonra onu yokluğa mahkûm eder. Marx, ideolojiyi “negatif ideoloji” biçiminde ele alır. Marx, doğrudan ideoloji kelimesini kullanmaz. Dolaylı yoldan ‘Karanlık metafizik’ olarak adlandırdığı ideolojiyi eleştirel anlamıyla kullanır. Yani, Marx’a göre ideoloji, egemen sınıfın ikincil sınıf üzerindeki egemenliğinin zihinsel, algısal ve bilişsel alanını oluşturur.

Marx’a ilişkin üzerinde durulması gereken mühim konu toplumsal bilinci nasıl açıkladığıdır. İnsanın toplumsal bilincinden, hem üretici güçlerinin ve üretim ilişkilerinin koşullandırdığı yapıdan hem de bu bilincin doğrudan insanın kendisi tarafından üretildiğinden bahseder. Herhangi bir ideolojide insanlar ve ilişkileri tersine çevrilmiş karanlık bir kamera gibi görünüyorsa, bu fenomen nesnelerin tarihsel yaşam sürecinden kaynaklanır, tıpkı gözün retinadaki ters dönmesinin doğrudan fiziksel yaşam sürecinden kaynaklanması ‘camera obscura’dır.

Görünüşe göre, burada odak noktası yanlış bilincin kendisidir. Tersine çevirme metaforu burada yanlış bilinçle bağlantılıdır ve Hegel’in izlerini taşır. Marx, doğru ve yanlış bilinç arasında ayrım yapar. Bu bağlamda, yanlış bilginin kaynağı ideolojik olduğunda, gerçek bilginin kaynağını bir bilim olarak tanımlamak gerekir ve bu nedenle bu ikisi birbirini dışlamaz. Bu ideoloji kavramı, günümüz ideolojik paradigmaları arasında “yanlış bilinç” olarak karşımıza çıkar. McLellan ve McCarley’e göre Marx asla yanlış bilinç kavramını kullanmamış yapıtlarında buna rastlamak mümkün değildir.

İlginizi Çekebilir: Teokrasi Nedir

Marx ve Engels’in bu ideoloji anlayışı, iktisadi, siyasi ve sosyal bakımdan tartışmalara sebep olmuştur. Onlara göre, iktisadi olgulara zıt olarak, tasavvur ve inanç, metafizik, ahlak ve din hepsi birer ideolojidir. Aynca Marx’a göre, bir devrin hakim ideolojisi, o devrin hakim sınıfının ifadesidir. (KAYA, 2011)[6]

Komünist Manifesto’da bu cümle ifade edilir: ‘Tüm toplumların tarihi bugüne kadar ki sınıf savaşımlarının tarihidir.’ (Karl Marx, Friedrich Engels, 2008)[7] Bu yaklaşımına göre üretim araçlarına sahip olan kapitalist sınıf ile ücretli işçiler yani emekçiler sınıfı savaşım içerisinde olmuşlardır. Tarihte tüm dönemlerde toplumlar içerisinde sınıfsal tabakalaşmayı net bir şekilde görmekteyiz. Marx ideoloji anlayışını ekonomi temeline dayandırmıştır.

 

Sonuç

Toplum, dil ve ideoloji kavramlarını birbiri ile ilişkilendirip aynı zamanda tek başına ele alınabilecek kadar kapsamlı konulardır. Toplumu oluşturan unsurları, önemi ve dil ile ilişkisine başlangıçta değindik. Dil, toplumu meydana getiren en önemli unsurlardan biridir. Aynı zamanda kültürü aktarmamıza yardımcı olur ve bir toplumu var eden kültürü ve yaşam biçimidir.

Dil, insanların etkileşimi ve iletişimi noktasında bir araç olmanın ötesindedir, etkin bir güçtür. Bu etkin gücü sayesinde dil, insanlar arasında hiç bitmeyecek bir süreci başlatmış ve bu süreçte yeni anlamlar kazanan kavramlar doğurmuştur. Sürecin başlangıcı insanoğlunun topluluklar halinde yaşamaya başladığı dönemlere kadar götürülebilirken bitişi ise insanoğlunun yok olacağı güne kadar uzatılabilir. Başlangıç ve son arasındaki zaman dilimi içerisinde toplumsalın farklılaştığı her noktada, farklı kültürlerin de ortaya çıkması ile birlikte, farklı diller ve farklı düşüncelere tanık olunmuştur. Her toplum kendi kültürel değerlerini oluştururken bununla birlikte kendi dilini de geliştirmiştir. (Gonca Bayraktar Durgun, Haluk Yaman, 2017)[8]

Dil, toplum için en önemli unsurlardan biridir. Disiplinler arası çalışmalara en uygun olan dil, ideoloji ile yakından ilişkilidir. Çeşitli düşünürler ideoloji ile dili kendi düşünceleri bağlamında ele almışlardır. Kimileri bunları bağdaştırırken, kimileri ayrı iki konu olarak ele almıştır. İdeoloji bir toplumun inanç ve görüşler sistemidir. İnsanları bir arada bulundukları gruplarda hakim bir ideoloji anlayışı vardır.

İdeolojiler bir taraftan düşüncelere yön vermekteyken, bu yapısının da ona sağladığı avantajlar ile birlikte diğer taraftan kitleleri yönlendirmekte ve sosyolojik olarak farkındalık yaratan bir etkiyi ortaya koymaktadır. İdeolojiler kendi sınırları içerisinde güçlenir. Bu sayede bir ideolojiyi ortadan kaldırmak veya değiştirmek ancak başka bir ideoloji ile mümkün olabilir. (Gonca Bayraktar Durgun, Haluk Yaman, 2017) [9]

Marx’ın pratik ilişkiler bağlamında ideolojiye yaklaşımını açıkladık. Marx’ın ideoloji anlayışı ekonomi temelli bir sınıf mücadelesine dayanmaktadır. İdeolojiye olan yaklaşımı negatiftir. Bunu fikirleri çerçevesinde açıkladık. İdeolojiye toplumun her yerinde rastlayabiliriz. Farklı bakış açıları ile alabiliriz. Toplum, dil ve ideoloji yaşayış biçimini şekillendiren önemli unsurlar olarak çalışmamda açıklanarak ele alınmıştır.

thumbnail
Önerilen Yazı
Anomi Nedir? Durkheim ve Merton’a Göre Anomi

KAYNAKÇA

  • AYDOĞAN, Y. (tarih yok). Yabancılaşmadan Kurtulma Sürecinde Sosyolojik Açıdan Dilin Önemi. Classes in Advanced Capitalist Societies, s. 161-162.
  • Gonca Bayraktar Durgun, Haluk Yaman. (2017). İdeoloji, Dil ve Sembol Bağlamında Medya ve Siyaset. The Academic Elegance, 40.
  • Habermas, J. (1971). Theory and Practice. Londra: Heinemann.
  • Karl Marx, Friedrich Engels. (2008). Komünist Manifesto. İstanbul: Can Yayınları.
  • KAYA, Y. D. (2011). Yirmibirinci Yüzyıla Girerken İDEOLOJİ VE SOSYOLOJİ. Istanbul Journal of Sociological Studies.
  • Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
  • Mclellan, D. (1995). Bilim, Dil ve İdeoloji. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Trevor Purvis ve Alan Hun. (1993). Discourse, Ideology, Discourse, Ideology, Discourse, Ideology. The British Journal of Sociology, 473-499.

Atıflar:

  • [1] AYDOĞAN 2011, sf:161
  • [2] Marshall 1999, sf:320
  • [3] KAYA 2011, sf:166
  • [4] J. Habermas, Theory and Practice, Heinemann, Londra, 1971, s.169
  • [5] Mclellan 1995, Sf:81
  • [6] Kaya,2011 sf:171
  • [7] Karl Marx, Friedrich Engels, 2008 sf:49
  • [8] Gonca Bayraktar Durgun, Haluk Yaman, 2017 sf:40
  • [9] Gonca Bayraktar Durgun, Haluk Yaman, 2017 sf:40

İzmir Demokrasi Üniversitesi / Sosyoloji / Aile Danışmanı Manisa Celal Bayar Üniversitesi / Sosyoloji Tezli YL Anadolu Üniversitesi / Sosyal Hizmetler ve Danışmanlık

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir