Erving Goffman, simgesel etkileşim yaklaşımı ile sosyoloji dünyasına önemli kuramsal katkıları olan bir sosyologtur. Çalışmalarında benlik, aktör, performans, rol gibi kavramların toplum ve birey için ne anlama geldiğini açıklamaya çalışmıştır. “Toplum İçinde Davranmak” adlı eserinde ise davranışlara toplumun verdiği tepkiyi anlamayı amaçlamıştır.
Goffman, ilk bölümde psikologların davranış üzerindeki bulgularını ve antropologların elde ettiği çıktıları entegre ederek kişilerin iletişim ve etkileşim halindeyken sergiledikleri davranışları ve kavramları açıklamıştır. İnsanlar sürekli birbirleriyle etkileşim halindedir. İnsan davranışları ve etkileşimleri ise paradoksal bir yapıya sahiptir. Her grubun veya topluluğun insanlardan belirli davranış beklentileri vardır. Aynı grupların bir arada yaşadığı toplulukların yanında farklı grupların da bir arada yaşadığı topluluklar vardır ve aynı toplumda yaşayan farklı gruplardan aynı davranmaları beklenir. Bu bağlamda, toplumsal düzeni sağlamak için insanların bazı uyması gereken normlar olduğu gözlemlenmektedir. Ancak insanlar beklenilen davranışların haricinde sapma davranışlar da sergileyebilmektedir. Sapma davranışlar, toplum normatiflerinin dışındaki davranışlardır ve bulaşıcı bir yapıya sahiptir.
İnsanlar günlük hayatın her alanında doğrudan veya dolaylı olarak etkileşim halindedirler. Kamusal alan ve özel alan ayrımı bu noktada önemlidir. Kamusal alan insanların birbiriyle etkileşime geçtiği, tüm toplumun yer alabildiği alandır. Bu etkileşim içerisinde insanların iletişim kurmak için en temel aracı dildir. Aynı zamanda yüz yüze etkileşim ile bireyler karşılıklı olarak birbirlerini etkilemektedir. Diğer bir ifadeyle, etkileşim düşünüldüğü zaman “her alıcı vericiyken her verici de alıcı konumundadır.” (Goffman, 2020, s. 23)
Ardından Goffman kitap içerisinde kullandığı kavramları açıklamıştır. İlk olarak “topluluk” kavramını, iki ya da daha fazla kişiden oluşan, sadece o an birbirinin yanında bulunan insanlar için kullanmıştır. İkinci olarak, “durum” mevcut olan topluluğun içine dahil kişinin, artık o topluluğun üyesi haline geldiği çevreyi anlatmaktadır. Durum karşılıklı olarak birbirini izlemeyle başlar ve birbirini izleme bittiğinde sona erer. Topluluğu ve durumu içinde barındıran “sosyal ortam” ise kişiler birbirinin yanında bulunmaya başladığında oluşur. Goffman bunu “davranış çevresi” olarak ele almıştır. Davranış alanına özgü kuralları da “duruma özgü kurallar” olarak adlandırmıştır. Diğer yandan, yeni gelen kişinin tek olan kişiyi ve kendisini yeni bir topluluğa çevirme durumu “konumlanmış” olma olarak isimlendirilmiştir. Son olarak, kişi yanında bulunan kişi hakkında göz gezdirerek bilgi topluyorsa “odaklanmış etkileşim” gerçekleşir, ancak eğer ortamda tek bir fikir üzerinden tartışılıyorsa ya da söz alınarak konuşuluyorsa “odaklanmamış etkileşim” gerçekleşir.
İkinci ve üçüncü bölümde odaklanmamış etkileşim ve odaklanmış etkileşim ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir. Odaklanmamış etkileşimde bireyin katılım ve ilgisi önemli rol oynamaktadır. Katılımcılar davranışları üstlenmezler, ortamda katılımcıları bir araya getiren temel olgu ortak bir çıkara sahip olmalarıdır. Dolayısıyla beden diliyle bireyler bunu belli ederler. Bir ortam oluştuğunda o ortamın devamlılığı için belli bir zaman geçirilmesi ve bir faaliyet yapılması gerekmektedir. Ortama göre beklenilen davranışlar söz konusudur. Eğer birey oluşturulan faaliyetle meşgul ise faaliyete katılmış ve ilgisini faaliyete yönlendirmiştir.
Her bireyin temel ve tali uğraşları vardır. İnsanların işleri ve hobileri bu uğraşlar için birer örnektir. Mesela, kişi geçimini sağlamak için çalışmak zorundayken bir yandan resim yapmayı seviyor olabilir. Ancak, geçim sağlamak daha önemli olduğu için vaktinin çoğunu çalışmakla geçirir. Bu bağlamda, genellikle temel uğraş “baskın”, tali uğraş ise “ikinci derecedir”. Fakat kişinin resim yapma tutkusunu ön plana alırken, geçim kaygısını önemsememesi gibi bazı istisnalar olabilmektedir.
Uğraşlar, kültürel olarak farklılık gösterebilmektedir. Farklı grupların kendilerine özel ikincil uğraşları olduğu gibi, bazı uğraşlar bazı topluluklarda negatif karşılanabilir. Diğer yandan temel uğraşlar asıl uğraşlardır, kişinin amacı bile olabilmektedir. Bu durum çalışma örneğinde gözlemlenebilir. Kişi eğer işini seviyorsa temel uğraşı kesinlikle onun yaşam amacı haline gelir.
Daha sonra Goffman, katılım ve ilginin bazı kurallarından bahsetmektedir. Bireyin, kişisel bakım gibi kendisiyle ilgili uğraşları ikinci dereceden uğraşlar olarak görülmektedir. (Goffman, 2020, s. 76)Mesela, kadınlar evi temizlerken saçlarının boyasının tutmasını beklerler. Bu durumda, bireylerin kendisine yönelik ilgilerini özel alanlarında yapabildikleri dikkat çekmektedir. Faaliyetlerin olduğu alanda kişisel bakım tuhaf karşılanabilir. Kişinin kendisiyle ilgilenmesinin yanında ortamda uzaklara dalması, hatta bir ileri seviyeye geçerek gizli saklı işlerle uğraşması kişinin katılım ve ilgisini zayıflatmaktadır.
Odaklanmış etkileşim ise kişiler birbiriyle karşılıklı etkileşimde bulunmasıyla gerçekleşir. Dolayısıyla bu noktada kişilerin irtibatları önemlidir. Bireylerin birbirlerine bakarak akıllarında oluşan fikirlerin odaklanmış etkileşim olduğundan bahsetmiştik. Eğer kişi karşısındakini görüp görmemiş gibi yoluna devam ediyorsa veya ortamda takılıyorsa “uygar kayıtsızlık” gerçekleşmiş olur. Uygar kayıtsızlık hizmetçiler, garsonlar gibi genellikle mavi yakalı işçilerin maruz kaldığı bir durumdur. Yani, uygar kayıtsızlığın tam tersi odaklanmış etkileşimdir. Goffman’ın da kastettiği üzere odaklanmış etkileşim, yüz irtibatı veya karşılaşmadır. Diğer bir deyişle iki veya daha fazla kişinin gönüllü olarak faaliyetlerini devam ettirmesi durumudur. Sohbetler, oyunlar, tartışmalar, muayene gibi hayatın birçok alanında gözlemlenebilir. Aynı zamanda çocuklarda gözlemlendiği gibi sözlü olmayan yüz irtibatları da vardır. Bu durumda anlaşılıyor ki iletişim için göz teması oldukça önemlidir. Kısaca; karşılaşma, kişilerin etkileşim için yaptığı pratikler ve jest, mimiklerle oluşur. Dikkatten kaçmamalıdır ki odaklanmış etkileşimde kişi ortamdaki herkese aktarımda bulunduğu için aslında odaklanmamış etkileşimi de var eder.
Kişiler, yüz irtibatı kurmaya izin verdikleri kişiye aslında erişim izni vermiş olur. Erişim izin vermek kişinin kendi çıkarı bakımından da önemlidir. Örneğin, yolda yürürken cüzdanını düşüren kişi erişime izin vermesi halinde bunu öğrenebilir. Fakat erişilebilirliğin tehlikeli boyutları da vardır. Kişi fiziksel ya da duygusal saldırıya maruz kalabilir. Dolayısıyla birey her ne kadar erişime izin veriyorsa iletişimi bitirme hakkına da sahiptir.
Toplumsal gruplar insanları birbiriyle iletişim ve temas kurmaya açık hale getirir. Tezgahtarlar, polisler, hostesler görevleri gereği iletişime ve temasa maruz kalan konumdadırlar. Mesleklerinden ötürü ürün tanıtımı ya da bilgilendirme gibi görevleri nedeni ile “açılış konuşmalarını” da üstlenirler. Eğer müşteri bilgi almak istiyorsa ve görevli de ürünü tanıtmak istiyorsa ya da apartmanda karşılaşan iki komşu selamlaşıyorsa, yani karşılıklı erişime izin veriliyorsa “karşılıklı açıklık” gerçekleşir. Diğer yandan iletişime geçmek için bazen insanlar hileli bir şekilde etkileşime geçerek kural ihlali yapmaktadırlar. Mesela yürürken arkasındaki bir kişinin dikkatini çekmek isteyen kişi çeşitli numaralar yaparak karşısındaki kişiyi iletişime maruz bırakabilmektedir.
Dördüncü bölümde yüz irtibatında geçerli olan düzenlerden bahsedilmektedir. Ancak bu düzenler sadece ortamda seyirciler varsa geçerlidir. Bu anlamda iletişimi sadece belirli ve özel bölgeye ait kılan bazı düzenlemeler vardır. Bu düzenlemelere “alışılagelmiş duruma özgü kapanış” denir. Mesela veznelerde insanlar sadece küçük bir camdan iletişim kurar, kapı arkasını görememektedirler. O alan sadece çalışanlara özeldir. Ancak seyircilerin yüz irtibatını etkileyen “erişilebilir irtibatların” olduğu ortamlar da vardır. Erişebilir irtibatlarda seyirciler, irtibatın direkt muhatabı olmasa da hem ortamı etkiler hem de etkilenirler. Son olarak, katılımcı ve seyircilerin fiziksel olarak durumla ilgisini kesmiş gibi davrandığı “alışılagelmiş irtibat kapanışı” düzenlemeleri vardır. Hastanın telefonla konuşmasına şahit olan sekreterin bundan haberi yokmuş gibi davranması bu düzene örnektir.
Karşılıklı katılım ve ilginin de bazı düzenlemeleri vardır. Ortamlarda bireyler, birbirleri üzerinde kısıtlamalar yapabilmektedirler. Örneğin eşlerden beklenen davranışlar vardır. Resmi yerlerde veya törenlerde, topluluğun içinde eşlerin fazla samimiyet göstermesi ya da birbirinden fazla uzak durmaları hoş karşılanmaz. Herkesin katılım gösterdiği topluluklarda kişiler karşılıklı olarak önceden davranışlarının bilincindedirler ve buna göre hareket etmektedirler. Eğer bir düğün gerçekleşiyorsa insanların yakınlık derecesine göre şık giyinmeleri, dans etmeleri, güler yüzlü, neşeli tavırlar sergilemekten sorumlu olmaları gibi belli kurallar vardır. Yani, planlanmış bir karşılıklı katılım ve ilgi söz konusudur. Ancak düğüne katılan herkesin neşeli olması beklenemez. Bazı kişiler ortama ayak uydurmaya çalışırken bir yandan asıl kafasını meşgul eden konuları davranışlarına yansıtmamak için perdeleyebilmektedirler. Düğün örneğinden devam edersek, dolayısıyla başka konularla meşgul olan insanlar “sınırlandırılmış katılım ve ilgi” göstermiş olurlar ve düğünde kendi aralarında minik gruplar oluşturarak başka konulardan sohbet eden bireyler de vardır. Bu durum ise “sınır konusundaki danışıklık” olarak isimlendirilir.
Bir toplum içinde kişinin davranışları/hareketleri sosyal norm ve değerler tarafından şekillendirilmektedir. Yani bu kural ve normlar bireyin, bulunduğu ortama katılımı ve ilgisini yönlendirir, yönetir. Özetle, durumun içerisindeki herkesi kapsayan ve herkes tarafından devamlılığı sürdürülen belirli kural ve normlardan oluşan sosyal hayatlar vardır. Bu duruma aykırı bir harekette bulunan kişi, üyesi olduğu sosyal ortama karşı sorumluluğunu yerine getirmemiştir. (Goffman, 2020, s. 213)Katılım ve ilgi, ciddiyet ve rahatlığın arasındadır. İş, kültür, törenler gibi her toplumun kendi ciddiyet ve rahatsızlık sınırları vardır. Birey bilerek veya bilmeyerek içinde bulunduğu topluma uygunsuz hareketler yapabilir, yani içinde bulunduğu topluma yabancılaşabilir. Goffman bu yabancılaşmanın kişiler hakkında verdiği fikirlere dikkat çekmektedir.
Bireyin üyesi olduğu topluluklar ve sosyal ortamla ilişkisi onun sosyal hayatı hakkında geniş bilgiler verir. Örneğin, okula düzenli gelmeyen öğrenciler aynı zamanda sınavlardan da düşük not alabilmektedir. Öğrenci okula karşı beslediği negatif duyguları davranışlarına yansıtıyor olabilir. Öğrencinin bu davranışına karşın öğretmen üyesi olduğu sosyal ortamdaki bütün öğrencilerin katılım ve ilgisinden kendini sorumlu tutabilmektedir. Diğer bir yandan Goffman’a göre uygunluklar ve uygunsuzluklar toplumda kökleşmiş olan bir düşünce şeklidir. Düşünce biçimleri uygun olmayanın iyi olup olmadığına bakmaz, uygun olup olmadığına bakar. Tam bu noktada Goffman’ın psikiyatristlere de herkes gibi uygun olup olmayanı belirleme eğiliminde oldukları yönünde bir eleştirisi vardır.
Tüm veriler bir araya toplandığında insanların iletişimlerinin ve etkileşimlerinin onların hayatlarını şekillendirdiği gözlemlenmektedir. Öncelikle bireyler ortamına göre davranması gerektiği öğretileriyle büyümektedir. Her kişinin hayatında okul/iş, resim/spor ve aile/arkadaş ortamı gibi temel birkaç sosyal ortamı vardır ve kişiler bu ortamların hepsinde farklı rollere bürünürler veya bürünmek zorundadırlar. Sosyalizasyon sürecinden gelen bu doktrinler bireylerin karakterlerini, korkularını, isteklerini, en önemlisi bireyin bakış açısını belirleyen algılarını beslemektedir. Ancak bu doktrinler toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. Tam bu noktada anlaşılıyor ki bu doktrinler gelenekler, görenekler ve bireylerin daha doğmadan belirlenmiş rolleridir. Kendisi adına karar verilmiş rolleri sergilemeyen bireyler oyunda yedek kulübesinde beklemeye mahkumdurlar. Bu rollerden bazılarının toplum düzeni için gerekli olduğu tartışılmazdır. Lakin, bazı roller kendini, çevresini keşfetmek için dünyaya gelmiş bireyleri köreltmekte ve tahakküm altına almaktadır. Bazı davranışların kimi toplumlarda normal karşılanıp kimisinde anormal karşılanması ise tartışılması gereken bir durumdur. Bu anlamda her topluluğun farklı ideal insan modeli/davranışları ürettiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Üretilen davranışlar da “kültürel sermaye” ile birbirlerini karşılıklı olarak güncellemektedir.
KAYNAKÇA
Goffman, E. (2020). Toplum İçinde Davranmak: Etkileşimlerin Sosyal Düzenine Dair Açıklamalar (Çeviren: Adem Bölükbaşı), Ankara: Heretik Yayınları.