Modernleşme, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da oluşmuş toplumsal bir yaşam biçimidir. Kendi içerisinde dünyaya yayılma mekanizmaları taşımaktadır. Modernleşme bireylerin ve toplulukların genişleyen kapitalist sistem içinde yer edinebilmesi için geleneksel bazı yükümlülüklerinden kurtulmalarını gerektirmiştir
‘Türk modernleşmesi’ Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan ve esas olarak Cumhuriyetin kuruluşuyla ivme kazanan, bir bakıma halen devam etmekte olan Osmanlı-Türk toplumunun Batılılaş(tırıl)ması çabalarını tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Aşağı yukarı 200 yıllık bir geçmişi olan bu süreçte, Batının kendi tarihine özgü dinamiklerinden doğan ve Batıya özgü modern toplumsal, siyasal ve ekonomik kurumların, insan ilişkilerinin ve zihniyet kalıplarının Türk toplumunda da yaratılması hedeflenmiştir. Yaratılmak istenen yeni Türk toplumuna çeşitli eleştiriler gelmiştir.
Kültür değişimi: Mümtaz Turhan Turhan, toplumların gelişmesinde en önemli faktör olarak, kültür değişmelerinin medeniyetlerin meydana gelmesinde dikkate alınması gerektiği düşüncesindedir. Kültürel yapı ve Batılılaşma ilişkisini değerlendirmiştir. Toplumdaki gelişmenin kültürdeki değişmelerle mümkün olacağını ve değişmenin farklı toplumların birbiriyle karşılaşmasıyla başlayarak devam ettiği, zaman içerisinde bu değişmenin yoğunlaştığını söylemiştir. Kültür değişmeleri arzu ve isteklerin karşılanamadığı, değişen şartlar karşısında genel bir çare bulma konusunda kültürün yeterli imkan ve kapasiteye sahip olmadığı durumlarda olmaktadır.
Osmanlının son dönemleri ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında yapılan inkılaplar temel olarak batı medeniyetinin hayat tarzını kendine hedef almıştır. Fakat bu hayat tarzı belli bir tarihi oluşum içinde gelişen üretim ve tüketim araçları, belli değerler sistemi ve zihniyetin, tutum ve dünya görüşünün ürünüdür. Temel kaynaklar geliştirilip kuvvetlendirilmeden, zihniyet benimsenmeden bu hayat tarzı benimsenemez. Batılılaşma, muasırlaşma ya da modernleşme adı her ne olursa olsun bu süreç taklitçi bir aşamada kalmadan, sosyal çözülmeye uğramadan yaratıcı bir sentezle kendimize özgü orijinal bir kültür meydana getirilmelidir. Bunun için batıdan alacağımız unsurlarla kendimizden katacağımız değerlerin tam, doğru ve kesin bir biçimde belirlenmesiyle gerçekleşebilir.
Kutsallaşmış gelenekten kurtulma: Niyazi Berkes için çağdaşlaşma çağa ve onun gereklerine uymaktır. Geleneksel katılaşmış kurul ve kurallar karşısında zamanın kurul ve kuralarının geliştirilmesidir. Türkiye’deki modernleşme sürecini çağdaşlaşma kavramı temelinde ele alır. Çağdaşlaşma kavramının bütün toplumsal süreci kapsayabilen sosyolojik bir karşılığı vardır. Türkiye’deki modernleşme kuramları genellikle din olgusu temelinde bir açıklama getirme çabasındadır. Çağdaşlaşma çözümlemesinin merkezine gelenek olgusunu koyar. Bunu yaparken din ve gelenek olgularının nerede başlayıp nerede bittiği ve aralarındaki etkileşim üzerinde pek durmaz.
Türkiye’nin son 200 yıldır geçirmekte olduğu değişme sürecini din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasını ifade etmek için kullanılan laiklik kavramının taşıdığı anlam üzerinde durur. Türkiye’deki modernleşme sürecini çağdaşlaşma kavramı temelinde ele alır. Laiklik ya da sekülerlik kavramlarını değil çağdaşlaşma kavramını kullanmasının nedeni modernleşme sürecini çok daha geniş bir bakış açısıyla ele almaya çalışması ve bunu sağlayacak aracın çağdaşlaşma kavramı olmasıdır.
Maddi dönüşüm: Mübeccel Kıray Türkiye’de toplumsal değişme ile alakalı hem teorik hem de uygulamalı olarak doğrudan ve kapsamlı çalışmalar yapan tek isim Mübeccel B. Kıray’dır. Kıray için modernleşme kentleşme, şehirleşmedir. Geleneksel toplumdan kapitalist üretim toplumuna geçiştir. Toplumsal yapıların değişimi toplumların hem “kendi iç dinamikleriyle hem de dış dinamikleriyle olur. İnsanlar yalnız doğayla değil birbirleriyle de ilişki içindedir. Her toplumsal yapı değişirken kendi iç bütünlüğünü kurmaya çalışır. Değişme halinde bulunan toplumlar düzensiz toplumlar değildir, kendilerince değişen değişmekte olan yanlarıyla bir bütün oluştururlar. Toplumlarda, değişik öğelerin bir bütün oluşturacak şekilde uyumlu ve dengeli ilişkiler içinde bulunma eğilimi vardır. Değişmesini yeterli hızda gerçekleştiremeyen bir toplum iç bütünlüğünü sağlamak için tampon mekanizmalar yaratır’’ (Tekeli, 2012; 236).
Kıray’a göre “her sosyal yapı, bu yapıyı meydana getiren sosyal kurumların insan ilişkilerinin ve bunların karşılıklı etkileşimlerinden doğan sosyal değerlerin birbirini karşılıklı olarak etkiledikleri bir bütündür. Ve bu bütün her zaman aynı olmayan hız ve tempoyla değişir” (2000, s. 19)
Modernleşmeyi aşamaları önceden belirlenmiş süreç olarak gören yaklaşımlar Mümtaz Turhan’ın aynı zamanda eserlerinden biri olan “Garplılaşma’nın Neresindeyiz?” şeklinde bir soru çerçevesinde modernleşmeyi ele alabilmektedirler. Yaşadığı dönemin siyasal ortamları da bu açıklamalar üzerinde hayli etkili olmaktadır. Turhan 1940’larda Kültür değişmeleri isimli çalışmasını gerçekleştirirken dönemin değişen siyasi ortamının da etkisiyle devlet eliyle yukarıdan gerçekleştirilen batılılaşma yerine aşağıdan modernliğin imkanlarının açığa çıkarılması yoluyla gerçekleştirilecek bir değişimi öne çıkarmıştır. O dönem içerisinde modernleşme aracı olarak görülen traktörün köye gelmesi toplumsal yapı üzerindeki etkisini gözlemleyerek modernleşme için devletin imkân oluşturmasının yeterli olduğunu belirtmiştir. Kıray da benzer şekilde modernleşme kuramları ve yapısal-işlevselci bakışla Türk modernleşmesini değerlendirmiştir. Ancak tarihsel boyuttan değil daha çok ampirik araştırmalara dayanması ve değişime kuramsal bir şekilde yaklaşmıştır. Kıray 1950 sonrası Türkiye’deki sanayileşme ve kentleşmeyi analiz ederek bu yolun doğal olarak toplumun modernleşeceğini düşünmüştür. Kıray’ın sosyolojik yaklaşımlarının bütünlüğü içerisinde, ekonominin gücünün daha baskındır. Berkes’e göre sosyoloji bilimi, diğer coğrafya, ekonomi, tarih, antropoloji gibi bilimlerden temel çizgilerle ayrılırken, sosyoloji disiplini öncelikle toplumsal yaşam içindeki mikro alanları araştırır. Dolayısıyla toplumu coğrafyası, tarihi, ekonomisi, dini, sınıfsal yapıları ve diğer başka kurum ve katmanlarıyla bir bütün olarak gören Berkes’in sosyolojisi, bu araştırmalardan bir “bütünsellik” içerisinde faydalanmıştır. Türkiye’de din, hukuk, eğitim gibi kurumların gelişimi ve sosyolojik temelleri, tarihsel bir bütün içinde görülmüş ve tarihsel kaynakları bağlamında incelenmiştir (akt. Topses, 2011: 20- 21).
Türkiye’de sosyoloji, sosyal psikoloji, siyaset bilimi modernleşme çerçevesinde toplumsal değişimi bütünlüklü bir biçimde ele almışlardır. Yukarıda bahsedilen üç isimde de görüldüğü üzere Türkiye’de toplumsal değişimle ilgili çalışmalar temelde modernleşme ekseninde ortaya çıkmışlardır. Klasik sosyolojide ve modernleşme kuramlarında Türkiye’nin modernleşme sorunu tartışılmıştır.
Sonuç olarak Türkiye sosyal bilimleri toplumsal değişimle ilgili tartışmalarda bir modernleşme sorunu yaşanmaktadırlar. Toplumsal gerçekliği ampirik temellerle açıklanmakta ve Türkiye’de toplumsal değişimi her daim ideolojik temelli bir değişime dönüşmektedir.
KAYNAKÇA
- Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınevi, İstanbul:1973. Altun, Fahrettin, “Niyazi Berkes ve Eserleri Hakkında”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C.2, Sayı 1, İstanbul:2004.
- KIRAY, Belik Mübeccel (1968). “Değerler, Toplumsal Tabakalaşma ve Gelişme”, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme, ss. 99-116, İstanbul: Bağlam Yayınları.
- KIRAY, Belik Mübeccel (1969). “Toplum Yapısındaki Temel Değişimlerin Tarihsel Perspektifi Bugünkü ve Yarınki Türk Toplum Yapısı”, Toplumsal Yapı Toplumsal Değişme, ss. 117- 134, İstanbul: Bağlam Yayınları.
- Turhan, Mümtaz (1961), Garplılaşmanın Neresindeyiz?, Babıali Yayınevi, İstanbul.
- Yılmaz, Murat (2005), “Mümtaz Turhan”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 5 / Muhafazakârlık, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 192-203.