Kentleşme, itici ve çekici güçlerle oluşan ve değişen bir nüfus hareketidir. Türkiye de 1950’lerde başlayıp 1980’lere değin uzanan kentleşme süreci pek çok sorunun yaratıcısı olmuştur. 1927’de nüfus sayımına bakıldığında kır nüfusu kent nüfusundan fazladır. Fakat 60’lı yılların sonlarına doğru kent nüfusu artış göstermiştir.
Kırdaki nüfus azalışı; tarımda makineleşme, toprakların miras yoluyla parçalanması, liberal ekonomi sistemi, ulaşım sıkıntısı, eğitim ve sağlık olanaklarının kısıtlı olması gibi itici nedenlerle mevcut topraklar parçalanmış ve parçalanan toprakların yeniden belli ellerde toplanmasıyla toprak sahipliği yapısında bazı değişimler meydana gelmiştir. Bu değişimler, kırsal alanda büyük bir kitlenin geçinememesine neden olmuş ve kırdan kente doğru bir göç hareketi başlatmıştır. Bu göç hareketine kentin çekici nedenleri de sebep olmuştur. Bu durum kentsel mekan da yeni sorunları başlatmıştır. Kente yeni gelenler için öncelikle barınma ihtiyacını getirmiştir. Kentteki var olan konut oluşumunun hızla gelen kırsal nüfusun barınma ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmayışı kenti çevreleyen hızlı bir gecekondu olgusunu başlatmıştır. Gecekondulaşma küresel bir olgudur. Bütün gelişmekte olan ülkelerde derecesi farklı olsa da görülür. Bu konutlarda yaşayanlar kente yeni gelmiş, köylü özelliklerini devam ettiren ya da koruyan ‘kentli köylüler’ denilebilir. Gecekondular başlarda kent çevrelerinde görülmüş fakat sonraları artan nüfusunda etkisiyle şehir içine doğru ilerlemeye başlamıştır. Var olan konut sorunun Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, devlet bütçesinin büyük bölümünün borçlara gitmesi, birikmiş konut açığıyla birlikte gelecekte de çözülemeyen bir konut problemini arttırmıştır. Dolayısıyla barınma/ konut ihtiyacını karşılayacak bu durumun neredeyse yarıya yakın bölümünün yasal olmayan yollardan karşılanmıştır. Sanayileşme ve kentleşmenin hızla artması buna bağlı olarak nüfusun fazlalaşması ile aile yapısında da birtakım değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Geniş aileden çekirdek aileye geçme, kadınların iş hayatına girmesi bu durumun belirgin örneklerindendir. Gecekondulaşma bir nevi kentle bütünleşme işlevi de görmektedir. Bu noktada ise gecekondulaşma meta olarak görülemez. Kiracılık vs gibi durumlar bu dönemde oldukça azdır. Gecekonduya kullanıcının ihtiyacına göre eklemeler yapılır. Kaçak kat çıkma bunun bir örneğidir.
1980,1983, 1984 ve 1986 yıllarında çıkartılan imar aflarıyla gecekondular sağlıksız apartmanlara dönüştü. Kaçak yapılaşmaya teşvik arttı. Çarpık kentleşmenin yeni görünümü oluştu. Varoşlar, arka mahalle gibi terimler doğdu. Hemşehri derneklerine ilgi arttı ve göç edenler bu derneklere sığındılar. Hemşehri dernekleri maddi kültür ve manevi kültür arasındaki boşluğu tamamlamaya çalışmıştır. Bir nevi tampon kurum işlevi görmüştür. Hemşehri dernekleri ne tam olarak akrabalık ne de arkadaşlık kavramıyla açıklanabilir. İş bulur, yardım sağlar, dayanışmayla alakalı birtakım faaliyetler düzenler. Göç edenlerin kentlerde ‘Öteki’ ayrımından kurtulup ‘Biz’ duygusunun gelişmesine yarar sağlar. Kentlerde yaşayan cemaatlerdir de diyebiliriz.
Türkiye’de kentleşme planlı olmadığı için çok çabuk ve çok hızlı gerçekleşmiştir. İnsanlar kendi haline, kendi kaderlerine bırakılmıştır. Bölgeler arasında en yüksek kentleşme Marmara Bölgesinde gerçekleşirken en az kentleşme Karadeniz Bölgesinde görülmüştür. Türkiye de kentleşme kentlileşmeye çalışma durumunun etkisini günümüzde de görüyoruz. Kentleşme hem kırsal hem de kentsel yapıdaki farklılaşmayı da anlatır. Bu nedenle kentleşme sürekli değişen ve kendini aşan dinamik, hareketli bir süreçtir.
KAYNAKÇA:
Hüseyin BAL, Kent SOSYOLOJİSİ-2008
Ruşen KELEŞ, 100 Soruda Türkiye de Kentleşme-2019
Herkesin anlayabileceği basit bir dille net ve bilgilendirici bir yazı olmuş kaleminize sağlık :)
Ellerine emeğine sağlık 🌺💕
Gayet güzel bir yazı. Emeğinize sağlık.
Muhteşem, ellerine sağlık 👍
Kentleşme üzerine güzel bir yazı. Kaleminize sağlık. Yazılarınızın devamını bekliyoruz.