Bir taraftan tarımda makineleşme diğer taraftan kentlerdeki iktisadi canlılık kırlardan kentlere göçe sebep oldu. Göçmenlerin çoğu köyle ilişkisini sürdürüyor, hasat zamanlarında köye gidiyorlardı. Kitle göçleri şehirlerde gecekondulaşmayı beraberinde getirdi. Şehirler artık daha heterojen bir yapıya bürünmüştü.
1950-1960 arasındaki piyasa mantığı burjuvaziyi ve köylüyü güçlendirmiş, böylelikle bürokrasinin karşısına kuvvetli toplumsal güçler çıkmıştı. İthal ikamesi olarak adlandırılan iktisat politikasından en çok sanayiciler ve örgütlü işçiler yararlandı. 1960 darbesini yapanlar aslında farkında olmadan yeni bir birikim modelinin temellerini atmışlardı. 1960’dan önce Menderes hükümetinin dış ticarette liberalizmden uzaklaşması ve dış baskılarla planlama ve koordinasyona dayanan bir ekonomi politikası başlatması ithal ikameciliğin ilk adımları sayılabilir. Sanayicilerin çıkarlarıyla bürokrasinin belli bir tabakasının ve işçi sınıfının kısa ve orta vadeli çıkarlarının çakışması ithal ikameciliğin yerleşmesini sağlayan bir başka unsurdu. 1961 anayasasıyla gelen özgürlükler sanayileşme döneminde işçi sınıfına büyük katkı sağladı. İşçi sınıfının bu dönemdeki görece iyi durumunun temel sebebi ise burjuva ideolojisinin yönetime tam olarak hâkim olamayıp işçi sınıfını ezecek hale gelememesiydi. İthal ikamesi seçici bir koruma stratejisiydi. Sermaye malları ve girdiler ithal edilirken ülke içinde gelişen sanayilerin ürünleri dış rekabetle karşılaşmıyordu.
Yeni iktisadi tedbirler sanayi burjuvazisi içinde büyük sarsıntılara yol açtı. Büyük sanayiciler hariç diğerleri büyük bir belirsizlik içine itildi. İdeolojik olarak ise yukarıdan dayatılan liberalizmle burjuva hiçbir zaman elde edemediği hegemonya hayaline kavuştu. Toplumun diğer kısmı ise daha da fakirleşmiş, devletin sosyal harcamalarının azalmasıyla hayat standartları hayli düşmüştü.
Osmanlı periferileşmesinde önemli olan noktalardan biri, tıpkı Çin gibi sömürgeleştirilmeden bu sürece dahil olmasıdır. Çin ve Osmanlı’nın ortak noktası ise, bürokrasinin hâkim sınıfları oluşturuyor olmasıdır. Osmanlı ekonomisini kapitalist sistemle bütünleştiren üç mekanizmanın (ticaret, borçlanma ve yatırım), Osmanlı ekonomisinin periferileşmesinin yerli ekonomi ile Avrupa sistemi arasında aracılık eden bir sınıfın hızla büyümesine imkân verdiğini göstermiştir.
Yukarıda genel hatlarıyla eserin içeriğine yer verilmiştir. Burada da görüldüğü gibi eserde Osmanlı’dan itibaren Türkiye’de yaşanan birçok durum ele alınmıştır. Savaşlar, krizler, sınıfsal çatışmalar vs. Ve bütün bunlar anlatılırken elbette tarihten yararlanılmıştır, ki yazarın da isteklerinden biri tarihten faydalanarak anlatacaklarını okuyucuya aktarmaktı.